Unutulmuş Uygur Müslümanları
Doğu Türkistan neresi? Uygur Müslümanları kimdir? Çin Müslümanları neden katlediyor? Doğu Türkistan'ın stratejik önemi nedir? İşte tüm bu soruların cevapları...
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-19 00:08:00
Doğu Türkistan Nedir?
Doğu Türkistan halis İslam toprağıdır. Diğer İslam ülkeleri gibi o da işgal altındadır. Doğu Türkistan Çin’in batısında; Orta Asya’nın ortalarında yer almaktadır. Kuzeyinde Rusya Federasyonu, batısında eski Sovyetler Birliği’nden bağımsız İslam cumhuriyetleri, güneyinde Pakistan, Keşmir ve Tibet, doğusunda Çin Halk Cumhuriyeti, kuzey doğusunda Moğolistan yer almaktadır. Bu şekliyle Çin için dış tehlikelere karşı bir koruma alanı oluşturmaktadır. 1,6 milyon kilometrekarelik bir alana sahiptir. Yani Çin’in beşte birlik mesafesini kaplamaktadır.
Çin’in sahip olduğu nükleer balistik füzelerin büyük kısmı Doğu Türkistan ya da yeni Çince ismiyle Sincan Bölgesi’nde bulunmaktadır. Ayrıca bu bölgede çok bol miktarda altın, çinko ve uranyum madenleri bulunmaktadır. Bazı tahminlere göre burada büyük bir petrol rezervi de vardır. Doğu Türkistan petrol servetlerinin Müslüman Orta Asya cumhuriyetlerinden Çin’e aktarıldığı transfer noktası sayılmaktır. Çin sayımlarına göre bölgenin nüfusu yaklaşık 9 milyondur. Ancak bağımsız kaynaklar nüfusun yaklaşık 25 ila 30 milyon olduğunu söylemektedir. Kullanılan dil Uygur dilidir. Bu dil Türk dilinin dallarından biri olmakla beraber Arapça harflerle yazılmaktadır.
Doğu Türkistan İslam’a Emevi halifesi Abdulmelik bin Mervan (86 hicri-706 miladi) zamanında girmiştir. Sincan’da hala Eid Kah Camisi, Hami memleketinin Hui kavminden kralının mezarı, Soukong kulesi gibi bazı İslami eserler bulunmaktadır. Uygurların çoğu ziraatla uğraşmaktadır. Pamuk ziraatında özel tecrübeleri bulunmaktadır. Bölge halı ve ipek sanayisiyle ayırt edilmektedir.
Müslüman Türkler bölgeye başarısız birkaç saldırı düzenleyen Çinlilerle daima çatışma içindeydi. Ancak 1759 yılında Çin iktidarındaki Matşu ailesi bu bölgeyi işgal etmeyi başardı. Sonra Türkler topraklarını geri aldı. Bölge kısa bir süre bağımsız kaldı. Sonra aynı Çinli aile tarafından 1876 yılında İngilizlerin yardımıyla yeniden işgal edildi. O vakitten beri bölge tamamen Doğu Türkistan ismini “Kazanılmış Yurt” manasındaki Sincan ismiyle değiştiren Çin boyunduruğu altında bulunmaktadır. 20. yüzyılın ortasında Çin-Japonya Savaşı’ndan sonra Doğu Türkistan Çin’in kuzeyinde bağımsız bir İslam devleti olarak inşa edildi. Ancak bu bağımsız devletin ömrü pek uzun sürmedi. Ünlü Çinli lider Mao Zedong 1959 yılında bölgeyi tamamen egemenliği altına aldı. İsmi değiştirildikten sonra bölgeye kültürel, etnik, dini ve dilsel özerklik sıfatı verilmişse hakikatte bunun tam aksi olmuş, Çin hükümeti bölgeyi demirden elle vurmuştur.
Müslüman Kadınlar Zorla Çalıştırılıyor Fuhşa Zorlanıyor
240 bin Müslüman kadın zorla Çin’in doğusundaki fabrikalarda çalışmaya gönderildi ve Müslüman olmayan erkeklerle evlenmeye mecbur edildi. Bunu Çin’in işgal ettiği Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur azınlığından insan hakları savunucusu Müslüman bir bayan dile getirdi.
2006 yılında Nobel Barış Ödülü kazanan Rabia Kadir Amerikan Kongresi önünde şöyle dedi; “yaşları 16-25 arasında değişen ve evli olmayan genç kızlar ‘iş fırsatı’ kisvesi altında naklediliyor”. Bu genç kızların çok sert muamelelere maruz kaldığını vurgulayan Rabia; “her gün 12 saat çalışıyorlar. Genellikle ücretleri aylarca ödenmiyor” dedi ve kadınları ucuz iş gücü, potansiyel kötü kadın olarak vasfetti.
Kadir şöyle dedi; “Sincan’daki Uygurların birçoğu bunu bugüne kadar Çin yetkilileri tarafından uygulanan en alçak siyasetlerden saymaktadır. Birçokları hükümetin siyasetinin Müslüman genç kızları, Çin’in şehirlerindeki Müslüman olmayan Çinli Han etnik grubu unsurlarıyla evlendirmeyi, böylece Han ırkının geleneksel Uygur topraklarında oturmasını sağlamayı hedeflediğini düşünmektedir. Bu siyasetle hedeflenenler, çalışmaya ve fuhuşa zorlanan Müslüman kızların dışındadır. Zira bu Müslüman kızlardan ikisinin sürdüğü tekerlekli geleneksel Çin arabalarında, Çin tarihini tanıtan bir rehber (turizm öğretmeni) olarak yaşlı bir adam oturur. Turistler kendisini izlemek için 28.5 Amerikan Doları öder”.
The Christian Science Monitor Amerikan gazetesine göre bu adam Çin’in batısındaki Doğu Türkistan Bölgesinde yaşayan Uygur halkının lideri kral Davud Mahsud’dur. Bu yaşlı kralın sonu hüzün vericidir. Uygur halkının lideriyken bir turizm öğretmeni olmuştur ve petrol zengini Uygur bölgesinin kültürünün ve kimliğinin, Çin’in ardı ardına gelen baskı hamleleri ve bölgenin demografik yapısının “ayrılması korkusu ve terörle mücadele” bahanesiyle Han ırkından binlerce komünistin bölgeye yerleştirilerek değiştirilmesi karşısında yok oluşunun bir uyarıcısıdır.
Gazete 28.04.2008 tarihli sayısında; “Bölgedeki hakim 12 kral sülalesinden kalan Kral Mahsud’un gördüğü aşağılanma, Pekin’in son zamanlarda teröre ve ayrılıkçılara karşı mücadele bahanesiyle Müslümanlara karşı başlattığı kampanyadan ötürü bölgenin çektiği acıların bir işaretidir. Pekin, Uygurluları Özerk bölgeyi Çin’den ayırmaya çalışmakla suçlamaktadır” ibarelerine yer verdi.
İslami Kimliğin Kaybolması Korkusu
Tutuklamaların yanında dini özgürlükler açısında baskı uygulanmaktadır. Bölge Müslümanlarının şu anda en çok korktukları şey, on yıllardın Çin’in komünist Han ırkından yüzbinlercesinin bölgeye yerleştirilmesini öngörüp işleyen hükümet projesinden beslenen komünist uzantı karşısında İslami kimliklerinin yok olmasıdır.
Gazeteye 1949 yılında Çin’in topraklarına kattığı ve eskiden Doğu Türkistan ismi altında bağımsız bir İslam devleti olan bölgede temel işlerin ve siyasi aktivitelerin tümünün Hanlıların kontrolü altında olduğuna dikkat çekti.
Uygur Müslümanlarından bir öğretmen şöyle dedi; “ülkemizde kendimizi gurbetçi gibi hissediyoruz. Bizler Amerika’daki Kızılderililer gibiyiz”.
Başkent Urumçi çarşısında kumaş tüccarı olan Kutub ise hislerini şöyle ifade etti; “Onlar Çinlileri bölgemize getirerek demografik dengeyi altüst etmek, ırkımızın ortadan kalkmasını istiyor. Köklerimizin kaynağını kurutuyor ve kendilerine köle olmamızı istiyorlar”.
Hükümetin bu politikaları sonucunda resmi sayımlara göre bölgede Han nüfusu %7’den %40’lara yükseldi.
Hükümetin de yardımıyla Han etnik grubu bölgedeki fabrika ve şirketlerin çoğunu ele geçirdi. Kendileri dışında kimsenin buralarda çalışmasına izin vermiyor. Bu durum nedeniyle Uygurlar evlerde hizmetçilik gibi daha alt düzeyli işlerde çalışmaya mecbur kalmaktadır.
Uygurlar ikinci derece vatandaş konumuna düştü. Okullarda dillerini konuşmalarına izin verilmemektedir.
Aynı şekilde çok kötü bir konumdalar. Önlerinde iki seçenek bulunmaktadır. Ya kültürlerini kaybetmeyi ya da ekonomik olarak köşeye itilmeyi seçecekler. Camiler ve dini okullar ruhsatsız olduğu gerekçesiyle kapatılmaktadır. Yetkililer 18 yaşın altındaki gençlerin camide namaz kılmalarına izin vermemektedir.
Gözlemciler Çin’in baskılarının ardında Orta Asya ülkelerine yakın stratejik konumunun, büyük petrol ve doğal gaz mahzenlerinin varlığının, buna ek olarak herhangi bir bölgenin bağımsızlığına izin vermeyen stratejisinin yer aldığını ifade etmektedir. Çin’in uyguladığı bu bu stratejiye karşın bölge 1955 yılından beri özerk yönetimle yönetilmektedir.
Müslümanlara karşı en son yapılan baskı hamleleri 26 Haziran 2009 Cuma sabahıydı. Zira binlerce Han ırkından Çinli işçi bıçaklarla, metal borular ve taşlarla, Çin’in güneyindeki Koonjdug bölgesindeki oyuncak fabrikasında çalışan Müslüman işçilere saldırdı. Saldırı sonucunda yaklaşık 1000 Müslüman yaralanıp öldürüldü. Yani Uygur kanı akmaya devam etmektedir.
Son Olarak
Müslümanlar ister kendi ülkelerinde çoğunluk ister başka ülkelerde azınlık olsun hepsi de ayıplama sofrasında kimsenin davalarını üstlenmediği, kendilerini savunmadığı yetimlere döndü. Ancak durum ne olursa olsun Uygur Müslümanlarının içlerindeki komünist yönetimden kurtulma ve özgürlük rüyası zamanla da katliamlarla da ölmeyecek. Uygurlar dünya Müslümanları tarafından unutulduğu için bu uzantının kurbanı olmaktadır.
Ancak mazlumun özgürlük rüyası zamanla gücünü kazanır ve kan ona daha büyük yasallık kazandırır. Ondan nesillerin yüz hatları, şahsi sıfatları, dil ve diniyle miras aldığı “tarihi gerçek akidesi” yapılır.
Zulüm ve adaletsizlik hisleri ruhlarda birikir ve kurtuluş rüyasına dönüşür. Her gün Müslümanlara yapılan zulüm artar ve onları üzerlerinden gaflet elbisesini çıkaracakları ana yaklaştırır. O rüyada gözlerini özgürlüğe dikerler. Belki de bu, Obama’yı Müslümanların ruhlarında bu hislerin söndürülmesi için, bir kişinin uyuyan bir adamın vücuduna uyanmaması, derin uykusunda kalması için hafifçe pışpışlaması misali genel ilişkiler kampanyasına kalkışmaya iter. Ancak şüphesiz İslam devi sıkılmaya, Çin’deki tarafları da kıpırdanmaya başladı.
*Suudi Arabistanlı gazeteci-yazar.
Bu yazı Defne Bayrak tarafından www.timeturk.com için tercüme edilmiştir.
Haber Ara