Türköne Alperen'lere cevap verdi
Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne Alperenlere sıkı bir nasihat verdi.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-16 15:03:00
Mumtazer Türköne/Zaman
Provokatörler ve Alperenler
Her nesil kendi tecrübesini yaşayarak ediniyor. Kimse kimseye tecrübelerini aktaramıyor. Neredeyse her babanın, sağa sola yalpalamaya başlayan oğluna ettiği ve hiç kâr etmeyen nasihatler gibi. Nasihatler elbette kâr etmez; çünkü kişilik ancak o tecrübeleri yaşamakla gelişir.
Evlat neden babasının kişiliğini taklit etsin? Nesiller neden bir önceki neslin ayak izlerine basarak yürüsün? Hem dünün şartları ile bugününkiler aynı mı? Öğrenci olmak neden sefalet olsun? Bilgiyi, fikri edinmek için niye bir büyüğün dizlerinin dibine oturmak icap etsin? Bilgi kullanmasını bilen için bugün her an her yerde değil mi? Cesaret artık, kalabalık bir grubu çil yavrusu gibi dağıtmak değil; zihninizdekini çatır çatır söyleyebilmek. Neden bir genç kızın gözlerinde gördüğünüz efsunu anlamak için aylarca avare avare dolaşmak gereksin? Kız orada, gidip sorarsınız. Bir kafede milkshake ısmarlarsınız, o da size kaç derece gözlük kullanmanız gerektiğini anlatır. Öyle değil mi?
Topkapı Sarayı'ndaki eylem münasebetiyle "Alp"lik ve "Erenlik" arasındaki farkı konu ettiğim yazıya Alperenlerden çok sayıda tepki geldi. Yazdıklarıma itirazlar birkaç noktada toplanıyor. Birincisi, tepkinin konsere değil, şarap içilmesine yapıldığı. Hatta "Şaraba hoşgörü göstermek nasıl "Erenlik" olur?" diye soranlar da var. Cevap sorunun içinde saklı. Karşınızdaki şarap kadehini sizin şerefinize kaldıracak, siz de "senin dinin sana, benim dinim bana" deyip, tebessüm edeceksiniz. Şarap içmenin insanı dinden etmediğini, sadece günahkâr kıldığını unutmadan. Erenlik zaten budur. Yoksa, "bidattır" diye minareleri bile yıkmaya kalkan Kadızadelerin peşine takılırsınız.
"Kılınan namaz protesto namazı değildi, akşam namazıydı" diye savunmaya geçenlerin de, hemen 20 metre ötede Küçük Ayasofya Camii, az ötede Sultanahmet dururken Topkapı Sarayı'nın ana girişinde belki tarih boyunca ilk defa namaz kılınmasına bir açıklama getirmesi lâzım.
Muhsin Yazıcıoğlu sağ olsaydı, "eylemi boşverin, konseri dinleyin" diyeceğini yazmıştım. "Nerden biliyorsun?" diye soruyorlar. Rahmetli Muhsin Başkan'ın benim gibi kadim dostlarının ve yakın çevresinde bulunanların benzer cevapları vereceğinden eminim.
Bunların hepsi, o an orada başka bir eylem için bulunan gençlerin durumdan vazife çıkartarak giriştikleri eyleme, sonrada gelen açıklamaların tartışılmasından ibaret. Sonuçta Alperenlerin diledikleri özür, benim vurguladığım "Erenlik" faslından asil bir davranış olarak krizi noktaladı. Önemli olan, bütün bunların ötesine geçip, provokasyonlara ve provokatörlere karşı dersler çıkartmak ve bağışıklık sistemimizi geliştirmek.
Bizim gençlik yıllarımızda kavgamız hiç eksik olmadı. Tecrübelerimizin işe yaramayacağını bile bile aktarma sorumluluğunu yerine getirmem lâzım. Yanımızda, hepimizin önünde dövüşenlerin, karşı tarafta en ön safta duranların 12 Eylül'de başına hiçbir şey gelmedi. "Eylem yapalım" diye yerinde duramayanların da. Benim çıkarttığım sonuç şu: En ön safta vuruşmak cesaret değil, sağlam bir koruma gerektiriyor. "Arkandayız, seni koruruz" diyen birileri olmadan kimse ön safa çıkmıyor. "Ne duruyoruz, şunlara haddini bildirelim" diye yerinde duramayanlar da öyle. Özellikle "ses getiren eylem yapalım" diyenler. En hareketliler, en önde duranlar hep bir yerlere hizmet ediyor. Mazeret ve gerekçe ise her zaman fazlasıyla bulunuyor.
Ergenekon davası emin adımlarla devam ediyor. Toplumu birbirine düşürerek önlerine iktidar alanı açanların ipliği pazara çıkıyor. Provokasyonlar üzerine toplum mühendisliği inşa edenler için deniz artık tükendi. Anlamı, gerekçesi, sebebi olmayan şiddet kokan bütün eylemler bize geçmişi hatırlatıyor.
O yüzden dikkat gerekiyor. Alpliğin zamanı değil; "Erenlik" yolunda mesafe kat etmek ve topluma da örnek olmak lâzım.
Haber Ara