İşte dehşet çetesinin eylemleri
Albay Temizöz hakkında 9 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, diğer sanıklar için ise ağırlaştırılmış müebbet hapis istendi. İşte iddianameden çarpıcı iddialar...
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-16 13:07:00
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, bir süre önce tutuklanan eski Kayseri Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz ve eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atak’ın da aralarında bulunduğu 7 sanıkla ilgili iddianameyi tamamladı. İddianamede, Albay Temizöz hakkında 9 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, diğer sanıklar için ise ağırlaştırılmış müebbet hapis istendi.
Davaya konu olan ifadelerde bulunan ve 12 yaşında korucu yapılan Mehmet Nuri Binzet, bir dönemler PKK içinde faaliyet gösteren Hogır kod adlı Cemil Işık'ın Cizre’de askerlerle işbirliği yaptığını söyledi.
İddianamede, tutuklu sanıklar eski Kayseri İl Jandarma Komutanı Temizöz, eski Cizre Belediye Başkanı Atak, oğlu Temel Atak, itirafçılar Adem Yakin, Hıdır Altuğ ve Abdulhakim Güven ile tutuksuz yargılanan sanık Kukel Atak’n, 765 sayılı TCY’nin “Adam öldürmek”, “Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” ve “Adam öldürmeye azmettirmek” suçlarından cezalandırılmaları istendi.
EVİNİN ALT KATINI NEZARETHAHE OLARAK KULLANIYORDU
Davanın açılmasına korucubaşı Kamil Atak'ın öz kardeşi ama farklı soyadı taşıyan Mehmet Nuri Binzet'in ifadeleri yol açtı. 12 yaşındayken abisi Kamil Atak tarafından korucu yapılan ve halen Midyat M Tipi Cezaevi'nde başka bir suçtan dolayı tutuklu bulunan Binzet, 13 Mart 2009 tarihinde savcılığa verdiği ifadelerinde cinayetleri şöyle anlattı:
“Ağabeyim Kamil Atak’ın Cudi mahallesinde bulunan iki katlı evinin alt katında bir tane sığınak nezarethane vardı. Buranın pencerelerini kapatmıştık. Sadece bir odadan ibaretti. Yine aynı mahallede ağabeyim Kukel’e ait 2 katlı evinde alt katındaki bir odayı aynı şekilde nezarethane haline getirmiştik. Biz buralara sığınak diyorduk. Ama gözaltına aldığımız yani sorgulayacağımız kişi sayısı artarsa başka odaları da kullanıyorduk.
‘GENELLİKLE İNFAZ EDİLECEK KİŞİLERİ GETİRİYORDUK’
1993 yılının aralık ayından itibaren bu sığınaklara PKK adına faaliyet yürüten, bildiri dağıtan ya da örgütle bağlantısı olduğunu düşündüğümüz kişileri ağabeyim Kamil Atak’ın talimatı ile alıp bu nezarethanelere getiriyorduk.
Yine Cudi mahallesinde Nergiz sokağın üst kısmında Mustafa olarak bildiğim ve şu anda Cezaevinde olan Hizbullah örgütü mensubu bir kişiye ait bir tane daha sığınak nezarethane vardı, bazen orayı da kullanıyorduk. Genellikle nitelikli sorgusu yapılacak ya da infaz edilecek kişiler buraya götürülürdü.
Ağabeyim Kamil’in evinin altında bulunan sığına nezarethanede ses çıkmaması için kapılara kalın sünger yapıştırılmıştı. Buraya getirilen kişiler bir haftaya kadar burada tutulurdu. Biz ağabeyim Kamil dışında kimseye bilgi vermezdik. O da o dönem Cizre jandarma bölük komutanı olan Cemal TEMİZÖZ ile görüşürdü. Ayrıca Selçuk Yarbayla da görüştüğünü biliyorum.
Bu nezarethanelere genellikle Selim Hoca isimli, Yavuz isimli, Faruk astsubay isimli, Taner uzman isimli rütbeli askeri personel gelir sorgulama yaparlardı. Yanlarında da genellikle itirafçılar olurdu. Benim hatırladığım Adem Yakın, Abdulhakim Güven isimli itirafçılarda askeri personel ile birlikte gelirler sorguya katılırlardı. Ağabeyim Kamil’in sorumlu olduğu sığınağa getirilen kişileri değişik şekilde işkence yapıldığını biliyorum.
TANIKLARA 60 MİLYAR DOLAR VERDİ
1994 yılında bir gün Cizre ilçe jandarma komutanlığına gittiğimde ifade alınan bir odada bir kadının çırıl çıplak ellerinden bağlı olarak durduğunu gördüm, üzerindeki puşi ile kadının göğüs kısmını kapattım, o sırada itirafçı olan Abdulhakim Güven de oradaydı, bana niye kapattın deyince bende öyle durması uygun değil dedim.
Ağabeyim Kamil 1994 yılında Refah partisinden Cizre belediye başkanı adayı oldu 1999 yılına kadar bu görevini sürdürdü. 2000 yılında sahte diploma kullandığı için hakkında soruşturma yapıldı. Yine belediye başkanlığını kazanmıştı. Fakat bu dönemde rakip aday Emin Dindar’ın ihbarı ile Van bölgesinde Halilan aşireti mensubu iki çobanın öldürülmesi ile alakalı soruşturma yeniden canlandı. Ağabeyim Kamil 3 ay civarında ilçeden kaçıp Ankara ve değişik yerlerde gizlendi. Daha sonra tanıklara 60’a milyar para verilerek dosyadan beraat etmesi sağlandı.
Bizim bu dönemde gözaltına alıp infaz ettiğimiz ya da sorguladığımız birçok kişi vardı, hatırladığım kadarıyla anlatmak isterim:
İNFAZLAR
1993 yılı aralık ayının 12-13’ünde Beşir isimli kişinin infazı; Babam Sait’in şehit edildiği günün ertesi Cudi mahallesinde oturan Beşir isimli bir kişinin PKK örgütüne yardım ettiği gerekçesiyle GKK olan ve akrabam olan Bayram POLAT mahalle içerisinde evinde çıkararak Beşir isimli kişiyi götürüp 200 metre ilerde kaleşnikof silahı ile benim 100 metre yakınımda yaklaşık 10 metreden ateş ederek göğüs tarafından iki kurşunla öldürdü. Güneş doğana kadar ceset orada bekledi. Sonra emniyetten gelip gerekli adli işlemler yapıldı. Ama sanki PKK ile çatışma yapılmış gibi evraklar tanzim edildi. Oysaki herkes Bayram POLAT’ın Beşir’i öldürdüğünü biliyordu.
1994 yılı Ocak-Şubat aylarında İskan ASLAN isimli kişinin öldürülmesi;
1994 yılının başlarında PKK’yı şehir merkezinden temizlemek için sabaha karşı Cudi mahallesinde askeri personel ile beraber bir operasyon yapıldı. Ağabeyim Kamil, ben ve ismini hatırlayamadığım kalabalık bir GKK grup ile beraber İskan ASLAN’ın evine gittik, sabah saat 08:00 civarında evinden alındı. Kamil ağabeyim şahsı önüne alıp götürürken biz arkasındaydık. Bu sırada İskan ASLAN’ın karısı arkamızdan geldi nereye götürüyorsun diye ağlayarak yalvarmaya başladı. Bu sırada Kamil ağabeyim bana ‘kadını evine götür’ dedi. Ben yanımdaki bir iki arkadaşım ile beraber kadını iteleyerek evine götürdük daha sonra İskan’ın geleceğini söyledik. Daha sonra bizde Kamil’in peşinden gittik, Kamil ağabeyim İskan ASLAN’ı Kukel ağabeyimin sığınak nezarethanesine götürmüştü. Bu sırada operasyonlar devam etti, bir çok kişi gözaltı yapılmıştı. Bizim nezarethanelerde de alınan Birkaç kişi vardı. Fakat bu nezarethanede sadece İskan ASLAN vardı, ben ve Bayram POLAT bu nezarethanede yani Kukel ağabeyime ait nezarethanede nöbet tutmaya başladık. Ertesi gün Ayintirp tepesinde silahlı bir şahıs GKK’lar tarafından yakalanmıştı. O şahıs da getirilip İskan ASLAN’ın yanına verdik, bu şahsın adının Emin TANRIVERDİ olduğunu sonradan öğrendim.
Bu Emin TANRIVERDİ öldürülen Yusuf TANRIVERDİ’nin amcasıydı. Sonra öğrendik ki Kuştepe sakini olan Emin köyün boşaltılması sırasında silahını bir yere gömmüş bu silahını alıp dönmek isterken yakalanmış. Buda İskan ile aynı odada kalmaya başladı. Bu sırada Emin TANRIVERDİ’nin bıyıkları çok pala olduğu için ve PKK militanlarına benzettiğim için gıcık olup makas ile bıyıklarını kestim, birazda dövdüm, bu sırada şahıs da bıyığının diğer tarağını kesti, Emin sigara kullanıyordu benden birçok defa sigara istediği bende tabakamdan sigara verdim. Emin TANRIVERDİ bir gün İskan ile aynı nezarethanede kaldıktan sonra onu bıraktık, çünkü Bayram POLAT bırakılması gerektiğini bana söyledi, bu nedenle bıraktık.
Emin TANRIVERDİ’yi İskan ASLAN ile aynı nezarethaneye koyduğumuz için Kamil ağabeyimden ve itirafçılardan çok tepki aldım, çünkü İskan ASLAN’ın infaz edilme durumu vardı, İskan ASLAN 4 gün boyunca bu nezarethanede kilitli kaldı. Nezarethaneye 2 veya 3. gün sorgulamak üzere Selim Hoca olarak bildiğim astsubay ile Yavuz isimli JİTEM’in grup lideri olduğunu bildiğim ancak rütbesini bilmediğim kişiler geldiler onlar sorguladılar. Bu sırada itirafçılar Abdulhakim GÜVEN ve Bedran kod Adem YAKIN’da gelip gidiyordu.
4. gün İskan ASLAN Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN ve Selim Hoca isimli kişiler tarafından bizim beklediğimiz nezarethaneden alındı. Kuştepe köyünde Hizbullahçılara ait bir sığına götürüldü. Bu sırada bende yanlarındaydım koruma olarak bulunuyordum. İskan ASLAN’ı köyün içinde bulunan ve yerini bildiğim hatta fotoğraflarını çektirdiğim sığınağa bıraktık, ben Ahmet PAGE ve Şahin PÜRNEK ile birlikte dışarda kaldım, çünkü İskan’ın burada infaz edileceğini biliyordum. Bir süre sonra bir el ateş edildi. Sığınaktan Abdulhakim GÜVEN, Adem YANIK ve Selim hoca birlikte çıktılar, kimin öldürdüğünü kimse söylemedi ancak Adem’in yüzünün halinden ve silahını toplamasından silahı onun sıktığını anladım.
Ben arkadaşlarımla İskan’ı sığınağa indirdiğimizde içerde bir kişi daha vardı. Ben daha önceki ifademde o kişinin Nadir NEYCİ olduğunu söylemişsem de o kişinin Nadir NEYCİ olduğunu bilmiyorum, ama o günlerde Nadir NEYCİ’nin Hizbullahçılar tarafından gözaltına alındığını ve Kamil ağabeyimden öldürmek için emir aldıklarını ve Nadir NEYCİ’nin atının bulunması hususunda bana talimat verildiğini iyi hatırlıyorum. Benim daha sonra duyduğum kadarıyla İskan ASLAN aslında PKK militanı değilmiş eşi öyleymiş ama töre gereğince kadın öldürülmeyeceği için İskan öldürüldü. Çünkü babamın şehit edilmesi hadisesinde de İskan ASLAN’ın davetinin olduğu bize söylenmişti.
1994 yılı yaz aylarında Mustafa AYDIN ve Mehmet İLBASAN isimli kişilerin öldürülmesi;
Yukarda anlattığım ağabeyim Kamil’in 5 tane kaleşnikof silah ile para götürerek PKK örgüt üyesi Hogir kod isimli kişi ile görüşmesi sonrasında 1991 yılında Cizre tank tabur komutanı ağabeyimi odasına çağırmış ağabeyime sen PKK’ya 5 tane kaleşnikof silah ve para vermişsin demiş, ağabeyim öyle bir şey olmadığını söyleyince şahidim var diyerek kapıdan birini çağırmış, içeri giren kişi askeri üniformalı ve rütbeleri olan subaymış ağabeyim görünce bu kişinin Hogir kod isimli kişi olduğunu anlamış, bunun üzerine biraz konuşmuşlar komutan ağabeyime sen evine git ama bugün panzerle gitme yürüyerek git demiş, ağabeyim tank taburundan evimize doğru yürüyerek gelirken kendisine pusu kurulduğunu anlamış, çünkü bu konuda çok deneyimli birisiydi, bu nedenle şehir merkezine doğru koşarak evimize gelmiş eve geldiğinde bu durumu babam Sait’e anlattı. Hatta tüm aile olarak biz panik olduk. Ağabeyimin anlattığı sırada bende babamın yanındaydım. Bu olay civarda da duyuldu. 450 hayvanın öldürülmesi hadisesinde Hogir’in eylemi olduğu için bu 450 hayvanın sahibi de Mustafa AYDIN olduğundan dolayı bu olayı karıştırmak için savcılığa dilekçeler vermeye başlamış sağda solda konuşmaya başlamış hatta bir kardeşi de o olay sırasında öldürülmüştü. Çünkü çobanlardan birisi kardeşiymiş, havuzlu köyünde yaşayan bu kişinin Zuran Radyolink karakoluna ait yola antitank mayını döşendiği iddiasıyla gözaltına asker ve GKK tarafından alınmış. Bu sırada Mustafa’nın amcasının oğlu olan Arafat AYDIN ve Mehmet İLBASAN’da gözaltına alınmıştı. Bu üç kişiyi bu gün Hisar taburu olarak kullanılan fakat o yıllarda sadece arazi olarak bulunan herhangi bir inşaatın olmadığı alanda Mustafa AYDIN, Arafat AYDIN, Mehmet İLBASAN kelepçeli vaziyette yerde oturuyorlardı, üzerlerinde elbise vardı, Mustafa AYDIN tamamen soyulmuş vaziyette idi, ben arafatı tanıdığım için orada sadece su verdim, bu sırada orada ilçe jandarma komutanı binbaşı Cemal TEMİZÖZ, alt rütbeden sivil kıyafetli bir kısım kişiler, ağabeyim Kamil ATAK, Abdulcabbar ÖZKAN, Abdullah AŞAN ve yine bayağı bir korucu vardı. Ayrıca askerde vardı. Ayrıca itirafçılar Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN da oradaydı, bu sırada sürekli bir hareket vardı, ekipler gidip sürekli operasyonu devam ettiriyorlardı, bu operasyonlar yaklaşık 15 gün sürdü, bu bahsettiğim 3 kişi burada kaç gündür bekletiyordu ben bilmiyorum, ben oradayken yukarda bahsettiğim kişiler vardı, zannediyorum Temmuz ya da Ağustos ayıydı çünkü yaz mevsimiydi. Burada şahısları özellikle Mustafa sorguluyorlardı. Ben üç gün boyunca bu noktaya her gidip geldiğimde bu üç şahsı arazide gördüm, sorgulamanın ve dövmenin devam ettiğini gördüm, Mustafa yiyecek hiçbir şey verilmiyordu. Abdulcabbar ÖZKAN ve Abdullah AŞAN ve Kamil ağabeyime Mustafa sürekli küfür ediyordu. Sonra üçüncü gün ben gittiğimde yukarda bahsettiği grup infazın edildiği, günde oradayı. Arafatı oradan gönderdiler, Mehmet İLBASAN ben gittiğimde ölü bir halde kenarda yatıyordu. Nasıl öldürüldüğünü bilmiyorum, Mustafa AYDIN ise çıplak halde el ve ayakları bağlı karınca yuvasının üstüne oturtulmuştu. Hatta olay yerindeki korucular burada kaç tane ağa var bu adama bu reva görülmemeli öldürülecekse öldürülsün bu adama böyle işkence yapılmasın diye konuşuyordu. Binbaşı Cemal TEMİZÖZ karınca yuvasının üstüne oturtulan Mustafa’nın yanına yaklaşarak üzerinden tabancayı alıp, tabanca ile Mustafa’yı işaret ederek Adem YAKIN’a gösterirken bir el ateş etti. Ama Mustafa deyip demediğini ben o an görmedim, Mustafa bağırdı, bunun üzerine Adem ile Adulhakim Mustafa’yı öldürdüler. Bu sırada ben Cemal binbaşı ile beraber ben ayrılıyordum, çünkü ağabeyimin tabanca ve ajandalarını taşıyordum, ama öldürüldüğünü gördüm.
Bu sırada Mehmet İLBASAN’ın cenazesini bir traktöre koyup Cizre ilçesine doğru hareket ettiler. Mustafa’nın ise cesedinin ailesine teslim edilmesini Cemal binbaşı Abdulcebbar ÖZKAN’a söyledi o da tamam dedi. Daha sonra biz oradan ayrıldık. Mustafa’nın ailesine Hesneremo denilmektedir. Daha sonra Mustafa ve Mehmet’in cesetleri ile ne yapıldığı ben bilmiyorum.
1995 yılı Şubat ya da Mart aylarında Almasigi köyünden Abdurrahman isimli kişinin öldürülmesi;
1995 yılı Şubat ya da Mart ayında Cizre ilçesinin Almasigi köyün mensubu olup Cizre ilçesinden oturan Abdurrahman isimli kişi PKK örgütü sempatizanı olmaktan dolayı ağabeyim Kamil ATAK tarafından öldürülmesi talimatı verildi, bunun üzerine Kamil ağabeyim oğlu Tamer ATAK ve Mehmet NERGİZ tarafından evi civarında Cizre ilçe merkezinde kaleşnikof silahla taranarak öldürüldü. Ben Tamer ve Mehmet’e talimat verildiğinde yanındaydım. Ağabeyim Kamil Abdurrahman’ın öldürülmesini söyledi.
O dönem yani 1995 yılında Cizre ilçesinde nevruz törenleri şenlik olarak ilk defa resmi olarak kutlanacaktı, hatta komutan Cemal TEMİZÖZ, Çorumdan bir halk oyunları ekibi davet etmişti, devlet yanlısı aşiretlerde bir halk oyunu ekibi hazırlıyorlardı. Abdurrahman’ın kızı da Cizre ilçesinde halk oyunları ekibindeydi fakat babası Abdurrahman nevruz kutlamalarında bombalar patlayacağını söylemiş, kızını göndermek istememiş, çünkü kızımın katili olmak istemem demiş, sanırım bu durum istihbarata ulaşınca Abdurrahman’ın örgütle bağlantılı olduğu ve bombalanacak konular hakkında bilgi sahibi olduğu düşünülerek infazına karar verilmişti. Babasının kırkı çıkmadan kızı nevruz şenliklerine katıldı. Bunu iyi hatırlıyorum.
1994-1995 yıllarında Ramazan UYKUR isimli kişinin öldürülmesi;
1994 yada 1995 yıllarında ben Kamil ağabeyimin oğlu Tamer ve Mehmet Nergiz ile birlikte İpekyolu cami civarında gezerken Ramazan UYKUR ile karşılaştık, bu sırada kırmızı renkli doğan slx marka kamil ağabeyim tarafından silah karşılığı alınan chenc marka bir aracı yeğenim Tamer kullanıyordu. Ramazan’ın yanında kimse yoktu. Tamer Ramazan’ın arandığını bildiği için arabaya çağırdı ve Babam Kamil seninle görüşmek istiyor arabaya bin dedi Ramazan araca binmek istemedi, bunun üzerine yeğenim Tamer arabadan inerek üzerinde taşıdığı, ruhsatsız tabancayı çıkartıp Ramazan’ın yüz kısmına dayayarak zorlamaya çalıştı. Ramazan Tamer’e hitaben senin silahından mı korkacam dedi ve silahı Tamer’in elinden almaya çalıştı. Bu sırada silah ateş aldı. Ramazan’ın yüzünden kan akmaya başladı ve Ramazan ile Tamer boğuşmaya başladılar. Bende kaleşnikof silah vardı. Tamer’e vurmadan Ramazan’ı ayırmaya çalıştım. Ramazan’ın karın kısmına doğru sıkmaya çalışırken Ramazan ayağı ile engel oldu. Ramazan’ın ayağına doğru bir kez ateş ettim. Bunun üzerine Ramazan boğuşmayı bırakıp yere düştü, daha sonra yeğenim Tamer bendeki silahı yani kaleşnikofu alıp seriye bağlayıp bir çok defa Ramazan’a ateş etti. Zannediyorum 20-30 civarında mermi sıktı. Daha sonra Ramazan’ı orada bıraktık ve araçla olay yerinden uzaklaştık, bu sırada Mehmet Nergiz herhangi bir şey yapmadı.
Olay sırasında kullandığım kaleşnikof tüfek bana zimmetli olarak verilen görev silahım değildi. Kamil ağabeyim de seyyar dipçikli rus yapımı C 11 diye isimlendirdiğimiz kaleşnikof tüfekler vardı. Bu tip olaylarda biz kullanımı ve taşınması kolay olduğu için genelde bunları alırdık ve bu silahlar özel yapım 75 adet mermi alan şarjörlerle taşınırdı. O günde öyle bir silah kullanıyordum. Bu silahı olaydan sonra yeniden Kamil ağabeyime verdim.
1997 yılı Temmuz ayının son 15 gününde Abdurrezzak BİNZET’in öldürülmesi;
1993 yılında babam Sait’in şehit edilmesinden sonra akrabamız olan ve ağabeyim Kamil’in danışmanlığını yapan Bercest BİNZET’in halasının oğlu olan Abdurrezak BİNZET’in gerek bize yakın davranmaması, gerekse PKK’lara tavır koymayıp bize destek olmaması nedeniyle ağabeyim Kamil ATAK aile meclisinde bu şahsın öldürülmesine karar verdi, ama bunu hemen yapmayalım belli olur dedi. Bunun üzerine Bercest karşı çıktı ve sürekli beklememiz konusunda görüş bildirdi. Bunun üzerine Kamil ağabeyim bu yıla kadar bekledi. Ağabeyim Kamil 1997 yılında Birkaç kere bana bu işi dillendirdi. Ben biraz geri kaldım zaten bu yıllarda ben ağabeyim Kamil’in korumalığını yapıyordum, beni sürekli onun yerinde Ankara’ya ve gittiği yerlere götürüyordu. 1997 yılı 15 Temmuz günü belediyeden dönerken ağabeyim bana Ankara’ya gitmem gerektiğini söyledi.
Ben otobüsle Ankara gittim, Yalnız başıma gidip ağabeyim Kamil ATAK’ın Ankara da bulunana NECATİBEY CADDESİ NO:102 DAİRE:3 VEYA 4 ÇANKAYA/ANKARA ADRESİNDEKİ evine gittim. Bu bina 5 katlı bir binadır. Ağabeyimin evi ikinci kattır. Binada asansör vardır. Her katta 2 daire var. merdivenle çıkarken sağdaki dairedir. Üç odadan ve bir salondan oluşur. Ben bu evde gece kaldım. Ertesi gün ağabeyim Yalnız başına arabayla geldi. Orada bana seni yeniden Cizre’ye gönderecem, ama Cizre’de kendini kimseye göstermeyeceksin, bir olay var birini öldürüp gere geleceksin dedi. Ben kim olduğunu sorunca Abdurrezak olduğunu söyledi. Bende içimden neden çocuklarına yaptırmıyor diye düşündüm. Ben bir şey demedim. Akşam gezmek için evden çıktım ve orada Esenlerdeki otogar içerisindeki Lider otelde kaldım. Orada iki gece kaldım amacım kaçmaktı. Ben bilahare otelin telefonundan kendisini aradım. Ben bunalımda olduğumu ve intihar edeceğimi söyledim. O da bana Ankara’ya dönmemi söyledi ben Ankara’ya döndüm. Ankara da Menekşe 2 sokakta bulunan Erk otelde kaldım. Ertesi gün yeniden ağabeyimi aradım, geleceğimi söylemeyince ağabeyim Kamil bana gel olay bitti dedi. Beni otelden almak için iki tane adem gönderdi. O adamları tanımıyorum, eve gittiğimde senin çocuklarımdan ayrı tutmuyorum.
Çocuklarıma bu işi yaptırmadığı için üzüldüğümü ve kaçtığımı anladı. Sen daha tecrübeli olduğun için sana yaptırmak istiyordum dedi. Olay bitti Abdurrezak öldü dedi. Ama kimin öldürüldüğünü bana söylemedi. Ben evi aradım akrabam olan bir kadınla görüştüm ve araçla ezilerek Abdurrezak’ın öldürüldüğünü öğrendim. Ben Birkaç gün daha Ankara da kaldım, sonra Cizre’ye gittim, sonra bir çok kişi Abdurrezak’ın neden ve kim tarafından öldürüldüğünü öğrenmeye çalışıyordu. Bir gün Bayram POLAT yanıma geldi bana Abdurrezak’ın öldürülmesi ile bilgisi olduğunu söyledi, bende dinledim. O zaman bizim korucumuz olan şu anda Cizre MHP ilçe başkanı olan Şakir NAYIR’ın babası daha önce domuz bağı ile bağlanarak faili meçhul olarak öldürülmüştü. Ali isimli arkadaşı Şakir’e sen halen babanın failini bulamadın mı deyince o ben failin başından araba geçirdim demiş bunun üzerine bu olay bize dokununca ben, Bayram POLAT ve Mahmut ile beraber Şakir’i kaçırdık işkence ile konuşturmak istedik, bunu öğrenen ağabeyim Kamil sen bu olayın peşini bırak biz öldürecektik birileri yapmış, bu olayı sen araştırma deyince ben bu olayın ağabeyimin yaptırdığını anladım.
Benim hatırladığım olaylar bunlardır. Bunun dışında söylemek istediğim şeylerde var: 1995 yılına kadar Cizre ilçe jandarma komutanlığını yapan binbaşı Cemal TEMİZÖZ oradan bilahare Diyarbakır JİTEM bölge komutanlığına atandı, zannediyorum 1998 yılıydı ve bu dönemde Metin kod ismini kullandığını kendisi söyledi. Çünkü sık sık Cizre’ye geliyordu yanında itirafçılar Abdulharim GÜVEN ve Bedran kod Adem YANIK’da bulunurdu. Sadece Birkaç tane de sivil asker koruması vardı, kendisi Cizre’de çalıştığı dönemde yine bu iki itirafçı hep yanındaydı ve Kamil ağabeyimle hep görüşürlerdi, 1998 yılında da geldiği de ağabeyimle görüşmeye deva ettiler.
Benim yukarda anlattığım olayların tamamı doğrudur. Ben küçük yaştan itibaren korucu olduğum için bu dönemde bir çok kişiden değişik branşlarda askeri eğitim aldım. Bölgeyi tanıdığım için gerek istihbarat gerek korucu olarak görev yaptım. 2006 yılında Mersin de bir grup kişi ile hürriyeti tahdit suçundan dolayı yakalandım ve ceza aldım, üç yıldır cezaevindeyim. Vicdani olarak yaşadığım olayları anlatmak istedim. Ayrıca benim bu anlattıklarımı belgeleyecek bir kısım belgelerle annemin oturduğu, Cizrede bulunan Cudi mahallesi Arıcak sokak no:2 sayılı evde bulunan çantam içerisindedir. Bunu öz annem Hazne ÖZKAN’a teslim etmiştim.
Yukarda bahsettiğim olaylara ilişkin olarak sığınakları istenildiği taktirde yerinde gösterebilirim, göstermek istiyorum.”
SON VİDEO HABER
Haber Ara