Canlı tanığın ağzından Çin İşkencesi
İnternet üzerinden yayın hayatına geçen Kudüs TV'de gazeteci Arzu Erdoğral’ın yönetiminde ki Net Gündem programı ilk canlı yayınını Doğu Türkistan’a ayırdı.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-16 21:25:00
Net Gündem Programına katılan Doğu Türkistan Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah Çalışkan ve Çin zulmünden kaçarak kısa bir süre önce Türkiye’ye gelen Meryem Türkistanlı çarpıcı açıklamalarda bulundu.
MERYEM’İN GÖZYAŞLARI…
Program esnasında, Doğu Türkistan’da ki ailesinin hayatından ve Türkiye’de, Çin istihbaratının kendisini bulmasından endişe eden Meryem Türkistanlı’nın yüzü tamamen gizlenmişti. Vahşeti anlatırken ise Türkistalı’nın gözyaşları hiç dinmedi…
Abdullah Çalışkan ise yıllar önce Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmış. Akrabaları halen Doğu Türkistan’da…
GENÇ KIZLARIMIZA ZORLA FUHUŞ YAPTIRIYORLAR
Doğu Türkistan’da ki günlük yaşamı anlatan Türkistanlı neler söyledi?
Bu zulüm ilk değil. Biz Doğu Türkistan halkı olarak hep zor şeyler yaşadık. İşgal altında olan ülkemiz de günlük hayatta her ne kadar bizlere normal davranılıyormuş gibi gözükse de gerçek böyle değildi.
Kızlarımız, zorla fabrikalarda çalışmak üzere götürülüyor. Ailelerimiz karşı koyduğunda hapse atılıyor. Kızlarımızın bir kısmı ancak kaçmayı başarabilirse kurtuluyor. Maalesef büyük çoğunluğu fuhuşa zorlanıyor, tecavüzü uğruyor.
Fabrikaların içerisine başörtüleri ile girmeleri yasak. Yemekhanelerde ise bizlerin dinen yiyemeyeceği yemekler dışında hiçbir şey vermiyorlar. Türk dili üniversitelerde yasakken, şimdi ilkokula kadar yasaklandı. Sokaklarda istediğin gibi dolaşamıyorsun. Tarlalarını Türkistan halkına geri verdik deseler de, bizleri o tarlalarda çalıştırıp, karşılığında çok az ücretlere ürünlerimizi alıyorlar.
İBADET YASAĞI
Camilerde namaz kılmak serbest gidin diyorlar, ama camiye saldırı ya da patlama olursa biz karışmayız açıklamasında bulunuyorlar. Üstelik üst başımız aranıyor. Vaaz verme, uzun dua okuma, Kurandan ayet okunmasına da kısıtlamalar getirildi. Zaten memurların, işçilerin ibadet yerlerine gitmeleri, ibadet yapmaları yasak... İbadet yapanlar tespit edilirse gözaltına alınıyor, işten atılıyor ya da para cezasına çarptırılıyor.
İĞNE İLE ZEHİRLEME
Evimizde din kitabı bulundurmak da suç teşkil ediyor. Hacca gitmek istediğimizde pasaportlarımıza el koyuyorlar. Üç beş kişi bir araya gelsek hemen tutukluyorlar. Çocuklara dini eğitim veren aileleri ve hocalarını tespit ederler ise çok sert cezalandırıyorlar. Hapishanelere atılanların çoğu idam ediliyor, işkence ile öldürülüyor, ömür boyu hapse mahkum ediliyor, iğneler ile zehirleyerek bıraktıkları oluyor, o kişi ya bir hafta ya da bir ay sonra ölüyor. Belki çok azı sakat olarak çıkartılıyor. Oruç tutmamızdan tutunda çocuklarımızın sayısına kadar her konuda inanılmaz baskılar var.
BUNA HANGİ VİCDAN DAYANIR
Son olaylara gelince, her millet özgürlüğü ister. Ama bu bir özgürlük arayışı değildi. Düşünsenize kızlarımızın zorla götürülerek fuhuşa zorlanıyor sonra bu yetmezmiş
gibi çeşitli oyunlar kurgulanıyor. Soruyorum size hangi vicdan buna dayanır.
Gösteride, her şey normaldi. Fakat daha sonra Hun askerleri tarafından üzerlerine ateş açıldı. İlk gün 200’den fazla insanımızı kaybettik. Şimdi ise hapishanelerde tutulan kardeşlerimizi idam edeceklerini söylüyorlar. Kimse evlerinden dışarı çıkamıyor. Hunlular tüm sokaklarda ellerinde sopalar ile dolaşıyor. Polis ise bunlara göz yumuyor…
Biz halk olarak çok acılar çektik, çekmeye de devam ediyoruz. Tüm dünya insanları ve Müslümanları bu vahşetin karşısında susmasın. Çünkü bir gün bu katliamlar kendilerinin de başına gelebilir. Biz halk olarak bu acıları kimsenin yaşamasını istemiyoruz.
BABAMA ZORLA ÇİM YEDİRMEYE ÇALIŞTILAR…
Doğu Türkistanlı Abdullah Çalışkan yaşadıklarını biran olsun unutamıyor. Sokaklarda küçücük çocukların kendisine ve ailesine küfürler ettiğini, küçümsediğini, namaz kılan babasını gören Çinlilerin, kendisini zorla yere yatırarak çim yedirmeye çalıştığını anlatıyor.
GÜNEŞ VERGİSİ
Çin’in kendilerine uyguladığı vergilerden bir kaçını anlatan Çalışkan “ Allah’ın güneşi ama bizler güneşten yararlanma vergisi, ağaç diktin ağaç vergisi yani kısacası her şeye vergi veriyorduk. Hayatımızı çekilmez hale getiriyorlardı. Birçoğumuz bu zulümden kaçmak için mülteci durumuna düşürüldü. Bu son olaylar da biraz olsun yaşadığımız katliam gün yüzüne çıktı. Zaten son zamanlarda zulümler artmıştı. Orada ki yakınlarımızdan çok zor haber alıyorduk.
KÜLTÜREL BOZGUNCULUK VE ASİMİLASYON
Yolların dört köşesine yerleşen güvenlik güçleri örtülü bayanları çevirerek zorla, zorbalıkla başlarını açtırıyorlar. Kültürel bozgunculuk ve asimilasyon had safhada… Zorbalıkla Çin’e götürülen genç kızlarımız fuhuş merkezlerinde, otellerde, kumarhanelerde çalıştırılıyor. Aileler sürekli tehdit ediliyor.
TRAKTÖRE BAĞLANARAK, ÇOCUK DÜŞÜRMESİ YAPILIYOR
Soykırım amaçlı doğum politikası ve zorunlu kürtaj ile halkımız 60 senedir yok ediliyor. Hamile kadınları zorla evlerinden götürüyorlar. İlkel yöntemler ile kürtaj ediyorlar. Çoğu zaman bu kürtajlar annenin ölümü ile sonuçlanıyor. Bazen köylerde tespit ettikleri kadınları toplayıp traktörün arkasına ellerinden bağlayıp sürükleyerek gayri insani şekilde çocuk düşürmesi yapılıyor.
RABİA’YA ÖLÜM, DÜNYA UYGUR KURULTAYINA ÖLÜM!!!
16.06.2009 tarihinde Çinin Gungdong shaoguan şehrinde ZHU(daha sonra yakalandı) isimli bir Çinli zorla memleketinden getirildi. Bu kişi Uygurlu işçilerin 2 Çinli kıza tecavüz ettiğine dair söylentiyi internet ortamında yaydı ve bu söylentiden sonra 10 gün boyunca Çin güvenlik kuvvetleri hiç bir müdahalede bulunmadı. Bu sürede Çinliler durmadan Uygurlara sataşmaya ve saldırmaya başladı, ta ki 25 Haziran tarihine kadar.
25.06.2009 aksamı yerel saat 10 civarında yaklaşık 600 Çinli, Uygur işçilerin bulunduğu lojmanlara bıçak, sopa, demir çubuk vs(her ne hikmetse bu saldırı araçları hep ayni ebatta olup, (profesyonellerin işi olduğu izlenimi veriyor) bu Çinlilerin saldırısını Uygurlar lojmanda bulunan sandalye, tencere gibi mutfak gereçleri ile püskürttü. Çinliler geri çekildikten sonra ikinci bir saldırıya geçti ve günahsız milletimizin kanları dökülmeye başladı. Aksam saat 12’de (24.00) Çinlilerin sayısı 5-6 bin kişiyi buldu (bunların içinde yerel karakol görevlileri ile yerel polisler de vardı). Olay bölgesinde bulunan bir Çinlinin ifadesine göre, bu 5-6 bin kişinin çoğu yerel Çinli olmayıp konuşmalarından anlaşıyor ki başka bölgeden gelen Çinliler ve hepsinin de tıraşlı olmaları daha çok askerleri andırıyor idi.
İlk etapta 20-30 Uygur olay yerinde can verdi. ve bu saldırı (katliam demek geliyor içimden) 26 Haziranın sabah 03.00’e kadar sürdü. bu 6 saat boyunca Çin gibi sıkı yönetilen ülkede hiçbir polis veya başka güvenlik kuvvetlerinin müdahale etmemesi hayret vericidir(tabii zaten saldıranlar sivil kıyafetli güvenlik güçleri olduğuna göre niye müdahale etsin ki?) daha sonra hastanede ilk duyuma göre 50-60 kişi daha hayatını kaybetti. Geri kalan Uygur işçileri de koruma altına alacağız diye bilinmeyen yerlere götürüldü.
Ve bugüne kadar hala akıbetleri hakkında bilgi yoktur. Neden Çin hükümeti bu geri kalan Uygurların akıbetleri hakkında bilgi vermiyorlar? Hayret vericidir.
Bunun üzerine 5 Temmuz tarihinde Ürümçi’de Uygurlar haklı olarak (çoğu öğrenci ve öğretim üyesi ve Gunagdongda katledilenlerin yakınlarından oluşuyor) sorumlular hakkında hesap sormak ve Uygur kardeşlerinin akıbetini sormak amacıyla Çin bayrakları ile demokratik haklarını aramak amacıyla sükunet içinde Urumçi vilayet binasına yürüyüş düzenledi. Daha sonra o dünyayı ağlatan kanlı, insanlık dışı, katliamlar başladı. Bunu fazla yazmayacağım, çünkü dünya biliyor artık.
6 temmuzda yine Urumçi’de bu sefer Çinliler sopalarla, kesici aletlerle sokağa döküldü(dikkat ederseniz hepsi genç insanlardır, sanki ayni taburun askerleri gibiler!) Bunları yatıştırma görevi olan Komünist Partinin Ürümçi’deki Eyalet Başkanı LIZHI tam tersini yaptı ve arabanın üstüne çıkarak bir militan edasıyla yumruğunu sallayarak: Rabia’ya Ölüm, Dünya Uygur Kurultayına ölüm!!! diye saçma sapan slogan atmaya başladı. Bu kışkırtma ile Uygur halkının unutamayacağı bir KANLI SALI yasandı; camiler yakıldı, evler tarandı.Bu da yetmiyormuş gibi komünist partinin bölge sorumlusu Wanglequan: yakalanan ve gözaltına alınanlar (yani Uygurlar sorgusuzca) idam edilecektir açıklamasını yaptı.O günden sonra da katliamlar devam etti ve hala da ediyor.
SİNCAN DEĞİL DOĞU TÜRKİSTAN
Bizim isteğimiz İslam dünyasının biran önce Doğu Türkistan için bir araya gelmesi… Ne yazık ki Arabistan’da ki basın bu katliamı yeni duydu…
Birde bilinmesi gereken Doğu Türkistan Çin’in toprak parçası değildir. Çin bizim topraklarımıza Sincan diyerek, dolayısı ile yaşananları bir iç mesele gibi göstermeyi ve bizim varlığımızı unutturmayı hedefliyor…
CANLI YAYINDA OKUNAN MEKTUP YÜREKLERİ YAKTI
12 YAŞINDA BİR UYGUR KIZININ ÇİN CUMHURBAŞKANINA YAZDIĞI MEKTUP
Hojintaw amca! İyi misiniz? Günleriniz nasıl geçiyor?
Siz 26 Haziran 2009 tarihinde Guangdungluların Uygurlara etnik bir grup muamelesi yaparak bir çok uyguru öldürdüğünü duydunuz mu? Guangdungluların öldürdükleri ben değilim, ama onlar Uygurlar!
Uygurlar o şehre giderken sevinçliydiler. Ya şimdi? Onlar dünyanın neden bu kadar sessiz kaldığını hissedemedi. Çünkü onlar ebediyete kadar uykuya daldılar.
Şuan yüzlerce, binlerce çocukların, anne – babalarının, nice dede ve ninelerin de oğul – kızları ve torunlarının yuvasına dönmelerini dört gözle beklediklerini bilen var mı?
14 Mart günü Tibet’in başkenti Lasa’da, Çinlilerin ev – barkları ve dükkanları Tibetliler tarafından ateşe verildiğinde bizim nasıl bir duyguda olduğumuzu bilir misiniz? Yüreğimiz yanmış ve Lasa halkına kin duymuştuk. Ya şimdi? Bizim Çinlilere yönelik hiç sevgimiz kalmadı.
Her insanda bir sevgi vardır. Guangdung halkının yüreğinde hiç sevgi yok mu? Eğer onların yüreğinde sevgi diye bir şey olsaydı, günahsız Uygurları vahşice döverek katletmezlerdi…
Hojintaw amca! Siz üç bölünmezlikten bahsederdiniz ya! Bahsettiğiniz üç bölünmezlik bu mudur?
Bir çok web sitesinde neleri gördüğümü bilir misiniz?
Guangdungluların biz Uygurlara “Japon Cinleri”, “köpekler” diye sövdüklerini gördüm, bir çok abla ve ağabeylerimin kan damlayan vücutlarının Fotoğrafları ile Çinliler tarafından vahşice öldürülen ablalarımın cesetlerinin fotoğraflarını gördüm. Yine bir uyguru öldürdükten sonra ellerini havaya kaldırıp zafer işaretleri yaparak: “çok iyi iş çıkardık, daha da arayalım, o tarafta bir uygur kızı duruyor!” dediklerini gördüm. Ayrıca adil olmayan dünyayı, adil olmayan Çin’i, Sorumsuz polisleri ve güvenlik güçlerini gördüm…
Ben bu sene 12 yaşındayım. Gördüklerim benim yüreğimi yaktı. Ben bugüne kadar, bu sefer gördüklerimden daha üzücü olaylara şahit olmamıştım.
Şayet beni yaşım küçük olduğundan dikkate almayacaksanız, ben size adaletten bahsetmeyeceğim. Ben okuyacağım, kendimi geliştireceğim ve ünlü, yetenekli bir insan olarak yetişeceğim. Size de Uygurların şanlı geleceğini ispatlayacağım. Yine size Uygurların o kadar kolay yem olmadığını bir kez daha göstereceğim…
Kaynak: Haber 7
Haber Ara