Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Altan'ı kim, niye bu kadar kızdırdı?

A. Altan'a 'Bir an önce şu cehenneme gitsem de bu ülkeden kurtulsam' dedirten ne?

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-07-16 13:56:00

Altan'ı kim, niye bu kadar kızdırdı?

Ahmet Altan'ın Taraf Gazetesi'ndeki yazısı...

Tahammül


Peki şimdi şu cümleyi okuyun ve bana fikrinizi söyleyin.
CHP’li bir kadın aynen şöyle demiş:
‘’Türkiye’deyiz ve etrafımızda gezen türbanlıların varlığına tahammüllüyüz’’
Ne diyorsunuz bu cümleye?
İnsanı öfkelendiriyor değil mi?
Önce insan ‘’sen kinsin’’ diye sormak ister.
‘’Kim olarak tahammül gösteriyorsun’’
‘’Tahammül göstermek bir tercihtir.
Tahammül gösteren, tahammül göstermemesi mümkün olan biridir.
O zaman da şunu sormak istiyor insan.
‘Tahammül göstermezsen ne yapacaksın?’
Tabii sorular akıp gidiyor.
‘Niye türbanlı sana tahammül göstermiyor da sen türbanlıya tahammül gösteriyorsun?’
‘Türkiye senin malın mı, orada yaşayanların hangilerine tahammül göstereceğine karar verme yetkisini sana kim bağışladı?’
‘Hangi nedenden dolayı sen tahammül gösterecek mertebedesin de, sana benzemeyen tahammül gösterilecek düzeyde?’
‘Ne zamandan beri kendini, ona buna tahammül gösterecek yüksek bir mevkide görüyorsun?’
‘Tahammül göstermek, içinde tahammül göstermeme gibi bir tehdidi de barındırır, neden aynı ülkede, bu ülkenin senin kadar sahibi olan insanları tehdit etmeye kalkışıyorsun?’
‘Kalkıp aynı şekilde birisinin de sana tahammül göstermesine, ‘ben sana tahammül gösteriyorum’ demesine razı mısın?’
Bu sorular böyle akıp gider.
Şimdi işin gerçeğine gelelim.
Bu cümleyi söyleyen bir CHP’li kadın değildi.
Bir türbanlı için de söylenmemişti.
Bu cümlenin gerçeği şöyle:
‘Türkiye’deyiz ve etrafımızda içki içenlerin varlığına tahammüllüyüz’
Bu cümleyi dün Yeni Şafak’ta Fehmi Koru yazdı.
Koru çok iyi bir eğitim görmüş, zeki, bilgili, dindar bir yazar.
Genellikle soğukkanlı biri olarak bilinir.
Demokrasiden yana bir yazar olarak bilinir.
Ama anlaşılıyor ki ‘demokrat’ olmak öyle söylemekle olmuyor, onu gerçekten içine sindirmen, benimsemen, insanlığın eşitliğine inanman lazım.
Dindarların hayat hakkını kısıtlayan askeri kışlaya geri göndermek için demokrat olabiliyorsun ama iş ‘içkiye’ geldi mi ülkenin ordusunun yerini sen alıveriyorsun.
‘Tahammül gösterme’ kudretini kendinde görüyorsun.
Tehdit bilinçaltından ortaya çıkıyor.
Sana benzemeyene gösterdiğin ‘tahammülün’ ne zaman biteceği, bittiğinde ne olacağı ortada ürkütücü bir soru olarak kalıveriyor.
Ve o zaman insan sormak istiyor, ‘Tahammülün bittiğinde ne yapacaksın?’
Bakın bu ülkede tanrıya inanan ‘cenneti hak etmek’ için tanrının buyruklarına uyan, o buyrukların gereğini yerine getiren insanlar var.
Bu, onların en tabii hakkı.
Ama ‘tanrının cehennemine’ gitmeyi göze alanlar da var.
Buyruklara uymuyorlar, cezasını da ödemeye razılar.
Bu da onların en tabii hakkı.
Kimsenin ‘cehenneme gitme hakkı yoktur’ diyenler de var; Taliban gibi, El Kaide gibi, onlar cennete ve cehenneme gidecekleri bu dünyada iken belirlemek istiyorlar.
‘Cennete gitmeyi hak etmeyen kimse yaşamasın’ diye uğraşıyorlar.
Sadece cennete gitmeyi hak etmiş insanlardan oluşan bir dünya düşünebiliyor musunuz?
Dindarlar elbette benden daha iyi bilecekler şu sorunun cevabını:
‘Tanrı yalnızca cennete gideceklerin yaşayacağı bir dünya yaratmak isteseydi, bu işi Taliban’a, El Kaide’ye, içki içenlere tahammül gösteren yazarlara mı bırakırdı yoksa kendi mi yapardı?
Laikliği ‘rakı içmek’ sanan general ile inancı sadece ‘içki içmemek’ sanan dindar arasında ne fark var?
Din bu kadar basit bir şey mi gerçekten?
İçki içme, namazını kıl, oruç tut, zekat ver, Kabe’ye git sonra da bunları yaptığın için ona buna tahammül gösterecek mertebede gören bir büyüklüğe kaptır kendini.
Bu mu dindarlık, bu mu mümin olmak?
Tevazua ne oldu?
Ben dindar değilim, çok günah işledim, Allah izin verirse daha da işleyeceğim
Ben günahkarım.
Ama bir tek gün herhangi bir insana, sadece bana benzemediği için ‘tahammül göstermeyi’ aklımdan geçirmedim, kendimi bir tek gün ‘tahammül gösterme’ mertebesinde görmedim.
Beni kim yarattıysa benim ne olduğuma da en iyi o karar verir, benim ne yaptığımı o anlar, ve eğer O varsa elimdeki bütün gücü ‘kendimi’ korumaktan ziyade kendime benzemeyenleri korumak için kullandığımı bilir.
Herkes kendini ve kendine benzeyenleri korur, önemli olan sana benzemeyenleri korumak, onun hakkını kendi hakkın gibi savunmak.
Sana benzemeyene ‘tahammül göstermek’ değil, sana benzemeyene ‘böbürlenmek’ değil, sana benzemeyeni gizlice ‘tehdit etmek’ değil, kendini güçlü gördüğünde ‘güçlülerin’ sana bir zamanlar yaptığını yapmak değil önemli olan…
Önemli olan kendini, ‘cennete en layık’ hissettiğinde bile ‘cehennemlik’ olanların yaşama hakkını korumak, onların çekeceği acıyı bilerek onları uyarmak.
Kendini güçlü ve kalabalık görenin ‘güçsüz ve zebun’ olanlara ‘tahammül göstermeyi’ lütfettiği bu ülkede demokrat olmak zor, dindar olmak da zor.
Böyle demokratlarla 'dindarları' gördüğünde insan, bir an önce hayırlısıyla şu cehenneme gitsem de bu ülkeden kurtulsam diye geçiriyor içinden.

SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara