Yeni nesil dev teleskoplar
Bu teleskoplarla yıldız gözlemlemeye başlarsanız, unutamayacağınız iki deneyim yaşarsınız.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-13 15:09:00
Satürn'ün altın halkaları, siyah bir kadife üzerine yerleştirilmiş mücevherler gibi ışıldayan yıldız kümeleri, galaksiler... İlk olarak, gördükleriniz karşısında hayran kalır ve Dünya'mızın da bu devasa sistemin bir parçası olduğu gerçeğinin şaşkınlığını yaşarsınız. İkincisi mi? En kısa zamanda daha büyük bir teleskop almayı hedeflersiniz. 400 yıl önce gece gökyüzüne ilk kez bir teleskop doğrultan kişi olan Galileo, bu iki aşamalı deneyimi ilk yaşayan insandı. Önce gördükleri karşısında şaşkına döndü. Teleskopu daha önce görülemeyen o kadar çok yıldızı ortaya çıkarmıştı ki, bunların tümünü tek bir takımyıldızın, Orion'un içinde haritalamayı denediğinde, vazgeçti. Daha sonra Galileo, "bu kadar çok yıldızın" kendisini yıldırdığını itiraf edecekti. Ay'ın üzerindeki dağları görmüştü. Ki bu gözlem, göksel cisimlerin Dünya'da bulunmayan "eter" adlı maddeden yapıldığını öne süren, hakim görüşe karşıt düşüyordu. Jüpiter'in çevresinde minyatür bir güneş sistemindeymişçesine dolanan dört parlak uyduyu haritalandırmıştı. (Kopernik'in Güneş merkezli kozmolojisini eleştirenler bunu fiziksel açıdan olanaksız kabul ederek reddedecekti.) Sonuç olarak Dünya'nın, küçük bir evrenin büyük bölümü değil, daha büyük bir evrenin küçük bir parçası olduğu artık apaçık ortadaydı. Ve doğal olarak Galileo, daha büyük ve daha iyi teleskoplar üzerinde çalışmaya koyuldu. Işığı toplayan büyük mercekler onun döneminde henüz ortada bile yoktu. Sonuçta o da dikkatini daha uzun teleskoplar yapmaya yoğunlaştırdı. Bu teleskopların büyütme gücü daha fazlaydı. Ayrıca dönemin merceklerinde görülen renkli hare oluşması sorununu da azaltıyordu. Kendisini izleyen gözlemciler, mercekli, ışığı kırıcı teleskopların boyunu daha da uzattı. Johannes Hevelius, Danzig'de 46 metre uzunluğunda bir teleskop yaptı. Bir noktadan iplerle asılan bu teleskop, en hafif esintide bile sallanıyordu. Hollanda'da Huygen kardeşler, tüp gövdesi bile bulunmayan incecik, upuzun bir teleskop tanıttı: Objektif merceği, düz bir arazideki yüksek bir platform üzerine yerleştiriliyordu. Neredeyse 60 metre uzaklıktaki gözlemci de objektife hizaladığı, büyütücü özelliğe sahip okülerden (göz merceği) bakıyordu. Bu gibi cihazlar, gezegenler ve yıldızlar hakkında kısa bir özet geçiyor ve doğal olarak, daha fazlasını görme arzusunu körüklüyor, ancak bu noktadan ileri gidemiyorlardı. Isaac Newton'un öncülüğünü yaptığı yansıtıcı teleskop, bu arzuların gerçekleştirilmesini olası kılıyordu: Aynaların, yıldızların ışığını bir odak noktasına toplamak ve yansıtmak için sadece bir yüzeye ihtiyacı vardı. Ve ayna arkadan desteklendiği için, büyük merceklerde genelde görülenin aksine, kendi ağırlığı ile deforme olmadan durabiliyordu. William Herschel, Uranüs'ü kendi yaptığı yansıtıcı teleskopla keşfetmişti. Aynalarını bahçesinde ve bodrum katında, kendi materyallerinden bizzat kendisi döken Herschel, bir defasında at tezeğinden yaptığı kalıp çatlayınca üzerine gelen erimiş kızgın metalden zor kurtulmuştu. Spiral kollu galaksiler de ilk kez Lord Rosse'nin İrlanda'daki malikânesinde yaptığı, 1,8 metre çapında bir ana aynası olan devasa yansıtıcı teleskop ile gözlendi. Günümüzün en büyük teleskopları, çapı 10 metreye ulaşan aynaları ile, güney Kaliforniya'da, Palomar Gözlemevi'ndeki 5 metrelik efsanevi Hale Teleskopu'nun ışık toplayabilme gücünü dörde katlıyor. Kimi yüksek bir plaza binası boyunda olan bu devlerin bazıları öylesine otomatiğe bağlanmış ki çok az ya da sıfır insan müdahalesi ile gün batarken kendi merceklerinin tozunu alıyor, kubbelerini açıyor, gece boyunca gözlemlerini yapıyor ve hava koşulları kötüye giderse kendi kendilerini kapatıyorlar.
(national geographic turkey)
SON VİDEO HABER
Haber Ara