Başörtüsü mücadelesi sürüyor!
Türkiye'nin çeşitli il ve ilçelerinde her Cumartesi düzenlenen 'Başörtüsüne Özgürlük' eylemleri bu hafta da devam etti. Sakarya'da 200.haftaya girildi.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-11 23:33:00
Haber Merkezi / TIMETURK
Sakarya:
Sakarya’da başörtüsü eylemleri 200. haftasına girerken, Doğu Türkistan’daki katliam kınandı, Srebrenitsa katliamı anıldı, ayrıca tüm dünyada yükselen İslam karşıtlığına dikkat çekildi. Eylemde Çin yönetiminin Doğu Türkistan Müslümanlarına uyguladığı vahşet ve katliam kınanırken, olaya seyirci kalan dünya devletleri “Çin’in ekonomik gücünden korkan diğer dünya ülkeleri ise haftayı İtalya’da dünyadaki küresel ısınmayı konuşarak geçirdiler.” sözleriyle protesto edildi. Bosna’da gerçekleşen Srebrenitsa katliamının yıl dönümü, 6. yıl önce hayatlarını kaybeden başörtüsü mücadelesinin örnek isimlerinden Macide Göç Türkmen ve Özlem Hicran Özyurt ile şehit komutan Şamil Basayev’in de anıldığı eylemde açıklamayı platform adına Ribat Eğitim Vakfı Adapazarı Şûbesi’nden Abdussamed Erkan okudu. 200. haftasına giren eylemde okunan açıklamada “Sakarya Başörtüsü Platformu olarak belirtmek istiyoruz ki; başörtüsü sorununun çözümü noktasında hiçbir uzlaşıyı ya da geri adımı kesinlikle kabul etmiyoruz; etmeyeceğiz! Hiç kimse haksızlığa sessiz kalmamızı ve zulme rıza göstermemizi beklemesin. Allah’ın ayetlerini yasaklayanlara karşı yürüttüğümüz mücadele bizimle başlamadı; bizimle de bitmeyecektir. Rabbimize hamdolsun ki bizleri bu günlere kadar ulaştırdı ve başörtüsü davamızda kalplerimizi sabit kıldı. Allah’ın farz kılmış olduğu örtünme emrini yine Rabbimizin kendisinin yarattığı arzının belli parçalarını adeta tel örgülerle çevirip parselleyen ve örtülü bacılarımızı kendi alanlarına yanaştırmayan yasakçı zihniyet ise yasakları sürdürmekte ısrarlı gözüküyor.” denildi.
Şehir merkezindeki bulvarda, AKM önünde saat 12.30′da gerçekleştirilen eylemde “Katil Çin yönetimi Doğu Türkistan’ı terk et!” “Dün Srebrenitsa, bugün Gazze, Doğu Türkistan” “Macide Göç Türkmen ve Özlem Hicran Özyurt, başörtüsü mücadelesindeki güzel örneklikleriyle hep aramızdalar…” “Şehit Şamil Basayev, mücadelen mücadelemizdir”, “Başörtüsüne özgürlük! Hemen, şimdi, her yerde!”, “Zulüm devam ediyor, sessiz kalmayın!”, “Her türlü zulme, zorbalığa, adaletsizliğe lâ diyoruz!” ve “Zulüm varsa direniş de var!” yazılı dövizler taşınırken, “Direnenler burada yasakçılar nerede?”, “Türkistan’a selam, direnişe devam” sloganları atılırken, eylem tekbirlerle son buldu.
Basın açıklamasının tam metni:
SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU 200. BASIN AÇIKLAMASI
200. kez İnsan Hak ve Hürriyetlerine dikkat çekmek, insan onurunu korumaya katkı sağlamak için yine buradayız.
Bir devlet halkı için vardır, halk devlet için değildir. Devlet, insanlarını her türlü kamu hizmetinden eşit bir biçimde yararlandırır, eşitlik ilkesinin evrensel anlayışı gereği bireylerin haklarını gözetir ve haklarını verir. İnanan fertler; başta başörtüsü yasağı olmak üzere, İmam-Hatip Lise mezuniyeti ve katsayısı adaletsizliği, Kur’ân Kurslarında yaş sınırı gibi pek çok hak ve hürriyetleri meselesinde mağdur edilmektedir.
Bu ülkede milletin oylarıyla seçilip gelmiş bir insanın vekilliği gasp edildi. “Bir milletvekiline bu yapılır mı?” diye isyanlar çıkarılmadı. Çünkü burası Türkiye; kaç kere maruz kaldığı askeri müdahalelerle, milletin oylarının bir kalemde yok farz edilmesine alışkındı.
Kaç genç kızımızın; eğitim hayatı gasp edilmiş, sokaklarda eğitim hakkı aranmıştı. Binlerce başörtülü genç kız, Türkiye’yi boydan boya “Özgürlük için el ele” zinciriyle örmüştü.
Kadın hakları çok kutsanır Türkiye’de! Devrimlerin en baş sırasında o vardır.
Kadınlar Günü’de kutlanır ve kadın hakları bizde “Cumhuriyetin kazanımıdır”!
Ama kadın hakları; başörtülü kadın denince asla ve asla gündeme gelmiyor. Kimse başörtülü genç kızların çığlıklarına kulak vermeyip, gözyaşlarını görmüyor.
Ulusal ve uluslararası yargı bile, başörtülü genç kadının eğitim hakkına darbe vurmakta birleşmiştir.
Başörtülü genç kızlar, Avrupa ülkelerine gittiler. Oralarda eğitim ortamı buldular.
Milletin oyuyla seçilip hakkı verilmeyen şimdi Amerika’da, başörtülü olarak üniversitede ders veriyor.
Ancak medenî vahşî batının bir diğer yüzü de vardır ki; İslâm düşmanlığı ile mâlûldür. Almanya’da bir mahkemede Mısırlı Merve, hâkim ve polislerin gözleri önünde, hem de kocası ve çocuğunun yanında ırkçı bir Alman tarafından 18 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Öldürüldüğünde üç aylıkta hâmileydi, Mısır’lı Müslüman bacımız. Daha binlerce buna benzer olaylar medenî vahşî batının günah defterinde yazılıdır.
Bu meselemiz yasakla, dayatmayla, tavizle çözülmez. Asla çözülemez. Başörtüsü meselesi ancak Kur’an’ı gönderen Varlık’tan farklı bir mesaj getirilirse biter. Yani çözüm Allah’tadır. O Kur’an ayetleri orada durdukça, başörtüsüne karşı zulüm uygularsınız, bir süre bu dehşetin etkisiyle insanları sindirirsiniz, sonra bir yürekli kadın çıkar, Kur’an’da ki ayetleri okur, “Rabbim benden bunu mu istiyor, ne pahasına olursa olsun, ben bu görevi yerine getirmeliyim” der, mücâdelesini başlatır.
Ne yani, birisi tamamen dünyevî kaygılarla yaşam tarzını savunmak için varını yoğunu ortaya koyar da, bir başkası ebedî bir hayat için ve kendisini Yaratan Kudret’le daha kalbî bir ilişki çerçevesinde bunu yapamaz mı? Yapar. Müslümanlar için emir ve yasaklar Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinde ve Allah Rasûlü’nün örnekliğinde yer almaktadır ve Müslümanlarda bunları en güzel şekilde yaşayabilmek için çaba göstermektedirler.
Sakarya Başörtüsü Platformu olarak belirtmek istiyoruz ki; başörtüsü sorununun çözümü noktasında hiçbir uzlaşıyı ya da geri adımı kesinlikle kabul etmiyoruz; etmeyeceğiz! Hiç kimse haksızlığa sessiz kalmamızı ve zulme rıza göstermemizi beklemesin. Allah’ın ayetlerini yasaklayanlara karşı yürüttüğümüz mücadele bizimle başlamadı; bizimle de bitmeyecektir.
Rabbimize hamdolsun ki bizleri bu günlere kadar ulaştırdı ve başörtüsü davamızda kalplerimizi sabit kıldı. Allah’ın farz kılmış olduğu örtünme emrini yine Rabbimizin kendisinin yarattığı arzının belli parçalarını adeta tel örgülerle çevirip parselleyen ve örtülü bacılarımızı kendi alanlarına yanaştırmayan yasakçı zihniyet ise yasakları sürdürmekte ısrarlı gözüküyor.
Başörtüsü davamızda biz asla geri adım atmayacağız ve zafere ulaşana kadar her hafta burada tekrar buluşacağız.
Günlerdir üzerinde önemli bilgiler içeren bir kâğıt parçası gündemimizi meşgul etmekte. Kurulduğu günden bugüne görevi vatanı müdafaa etmek olan kurumun mensupları, zamanında devleti yönetmekle devleti korumayı karıştırıp, yaptıkları darbelerle demokrasiye ayar çektiler. Şimdi ise “bize karşı psikolojik baskı uygulanıyor” diyorlar. Daha düne kadar yapılan darbelerde binlerce insanımıza gerek psikolojik gerekse fiziki olarak işkence yapanlar nedense bugün masum rolüne bürünüyorlar. Kendilerini ortaçağdaki gibi birinci sınıf insan olarak gören, avamın kendilerine hizmet için yaratılmış olduğunu zannedenler, son günlerde haksızlığa uğradıklarını iddia etmekteler.
Bu hafta sivil yargı-askerî yargı kavgası gündemimize oturuverdi. Cumhurbaşkanının askerlere sivil yargılamanın önünü açan yasayı onaylamasının ardından yeni projeler üretilmeye başlandı. Bunlardan bir tanesi de askerî yargı kimseyi dinlemez istediği gibi hareket edebilir şeklinde olanıydı. Demokratik, hukuk devletinin yıllarca hizmetinde bulunmuş bir kişi bu şekilde kendi kafasına göre fetvalar vererek devletin içinde özerk bir devletin oluşturulmasını mı istiyor?
Bütün bunların yanında İçişleri Bakanlığı da darbe karşıtı konuşmalarından dolayı Bolu Valisi için inceleme başlatması yapılan ayrımcılıkları bir kez daha ortaya koymuştur. Daha önce CHP Genel Sekreteriyle konuşmaları dinlemeye takılan bir valiye basit bir kınama cezası verilmişti. Oysa camide cübbe ve sarıkla namaz kılmayı yasaklayan kaymakam hakkında hiçbir işlem başlatılmamış, hatta aferin dercesine vali yardımcılığına terfi ettirilmişti. Ödülünü başörtülü olarak almaya gelen İmam-Hatip öğrencisi bir kızı kürsüden aşağıya indirten kaymakam hakkında da hiçbir işlem yapılmamıştı.
Bu haftaki en önemli gündem maddelerimizden birisi de hafta başından bu yana insanlık ve İslâm düşmanı Çin’in Doğu Türkistan da yaptığı katliam ve soykırımdır. Altmış yıldır işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarında yarım milyondan fazla insanı katleden Kızıl Çin, son haftada iyice azarak Doğu Türkistan Müslümanlarına karşı amansız bir soykırıma girişmiştir. Çin’in ekonomik gücünden korkan diğer dünya ülkeleri ise haftayı İtalya’da dünyadaki küresel ısınmayı konuşarak geçirdiler. Tarihte olup olmadığı bile bilinmeyen olayları ısıtıp ısıtıp soframıza koyan sözde dünya güçleri canlı olarak yaşanan vahşete uluslararası ilişkilerini göz önünde bulundurarak karışamıyorlar. Daha doğrusunu söylemek gerekirse karışmıyorlar. Bizler Doğu Türkistanlı Müslüman kardeşlerimizin yanında olduğumuzu belirtiyor ve kâtil Çin’i lânetle kınıyoruz.
Ayrıca, her hafta dünyanın herhangi bir yerinde mutlaka zâlim ve vahşî müstekbirlerce yapılmış o kadar çok katliamlar, insan hakları gasbı var ki, hangi birisinden bahsedelim.
Dünyada ve üzerinde yaşadığımız bu topraklarda barışın ve adaletin hâkim olmasını, yasakların bitmesini istiyoruz. Bunun tek çaresinin de Müslüman olduğunu söylemek değil, Müslümanlığı hayatımızda uygulayarak gerçekleşeceğini bir kez daha belirtmek istiyoruz. Lâ İlâhe İllallah kelimesinin sadece camilere hapsedilmemesi, hayatımızın her alanında uygulanması en büyük temennimizdir.
Son sözümüz şudur ki: “Size söylediklerimizle sizi kızdırmak istemiyoruz. Biz gücümüz yettiğince ıslah etmeye çalışıyoruz. Başarmamızda ancak Allahın yardımı iledir”
Bu duygularla, haftaya aynı saatte burada sizlere güzel haberler verebilmek umuduyla buluşmak üzere duyarlı ve izzetli Sakaryalılara teşekkür ederiz.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına Ribat Eğitim Vakfı Adapazarı Şûbesi
Abdussamed ERKAN
Ankara:
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu 181. eylemiyle adalet ve özgürlük mücadelesine devam ediyor. Platform adına Vahdet Vakfı’ndan Muhittin Özdemir’in okuduğu açıklamada “Çin, Türkistanlı kardeşlerimize yönelik etnik temizlik ve politikaları ile 1949′da başlattığı katliamlar sonucu, 1965 tarihi itibariyle 13 milyondan fazla insanı öldürmüştü. 1965′ten sonraki katliamlarda ise bu rakam 35 milyona ulaşmıştır.” denilerek, Doğu Türkistan’daki durum açıklanmıştır.
Açıklamanın tam metni:
Değerli Basın Mensupları, Kıymetli Katılımcılarımız, Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu’nun düzenlediği Basın Açıklaması’na hoş geldiniz.
Bilindiği gibi İslam Medeniyeti’nin güzide merkezlerinden birisi olan Doğu Türkistan’da, Uygur Türklerine yapılan vahşi katliamlar hâlâ devam ediyor ve dünya kamuoyu, Müslümanlara yapılan her saldırı ve toplu katliamlarda olduğu gibi, sadece seyretmekle, cılız protestolarla yetinmektedir. Ve zalim, katil komünist Çin ordusu, bu duyarsızlıklardan yararlanarak, her geçen gün saldırganlığını artırmaktadır. Askerî birliklerini Urumçi’ye sevk ederek üç ayrı şehirden saldırıya geçmişlerdir. Şimdiye kadar öldürülen Müslüman sayısı üç bini geçmiştir.
Evet, Kızıl Çin 26 Haziran tarihinde, GUANCİ şehrinde 5000 Çinli işçinin, Uygurlu kadın ve erkek işçilerin kaldığı yatakhaneyi basarak, en az 300 kişiyi vahşice katletmişlerdi. Olaylar daha da büyümüş, kız çocuklarının başlarını keserek kapılara asmışlar, öğrencilere saldırarak büyük bir katliam işlemişlerdir. Kızıl Çin, bir asırdır sürdürdüğü Uygur Türklerine yönelik saldırı ve toplu ölüm hâdiselerine bir yenisini daha eklemiştir.
Evet, Çin, Türkistanlı kardeşlerimize yönelik etnik temizlik ve politikaları ile 1949′da başlattığı katliamlar sonucu, 1965 tarihi itibariyle 13 milyondan fazla insanı öldürmüştü. 1965′ten sonraki katliamlarda ise bu rakam 35 milyona ulaşmıştır.
Kızıl Çin’in uyguladığı politikaları, yapılan bir araştırmaya dayandırılan rapordan sizlere aktarmak istiyorum:
ETNİK TEMİZLİK: Uygur Türklerinin sayılarını azaltmak amacı ile nüfus plânlaması adı altında 2 ya da 3 çocuk yapmalarına müsaade ediliyor, plânlama dışı hamileliklerde kürtaja zorlanıyor, gizli doğum yapanlara çok büyük maddi cezalar veriliyor, şayet eşlerden biri memur ise görevine son veriliyordu. Bu husus, Çin kanunlarında açık bir şekilde yer almıştır.
IRKÎ AYRIMCILIK: Devlet eli ile yürütülen bir siyaset olup, polisler Uygur Türklerini keyfî olarak sorgulayabilmekte, Çin halkı ayrımcılık yaparak kin ve nefretlerini kusmakta, Uygurlar; “terörist, katil, hırsız, bölücü, radikal İslamcı” olarak yaftalanmakta, Uygurlar en büyük tehlike olarak gösterilmektedir.
CAN VE MAL GÜVENLİĞİ YOK: Doğu Türkistan’da kimsenin can güvenliği yoktur. Devlet istediği zaman istediği kimseyi tutuklayabilir ve istediği şekilde cezalandırabilir. Geride kalan ailesinin durumu ise vahimdir, çünkü onlara sahip çıkmak ya da yardım etmek de Çin kanunlarına göre suçtur.
DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ YOKTUR: Doğu Türkistanlılar düşünce, ifade ve din hürriyetinden mahrum edilmişlerdir. Siyasî haklar, toplanma, eşitlik, azınlık hakları, çalışma, eğitim, mülkiyet edinme hakkı hatta göç ve iltica hakkı gibi haklardan mahrumdurlar. İbadet etme, ibadet yerlerine gitme, Ramazanlarda devlet dairelerinde, eğitim kurumlarında oruç tutma yasaklanmakta, dinini öğrenmek için evlerinde dini kitap bulunduranlara ceza verilmektedir.
KÜLTÜREL ASİMİLASYON: Farklı Türk lehçeleri ile konuşan yerli halk, Çince konuşmaya zorlanmaktadır. Ayrıca Sincan Üniversitesi’nde birçok derste Uygur dilinde ders yapılması da yasaklanmıştır.
Bir toplumu yok etmeye yönelik tüm bu politikalar sonunda, özellikle Müslüman kız çocuklarının fuhşa zorlanması üzerine, Uygurlar bu durumu protesto ederek direnişe geçmişlerdir. Bunun üzerine Çin, büyük bir katliam başlatmıştır. Sivil halk üzerine ordu birliklerini göndererek toplu kıyımlara başlamıştır.
Bu, Çin hükümetinin dünya kamuoyunu aldatmak için ileri sürdüğü, “sıradan bir toplumsal çatışma” değildir. Tüm gizleme çabalarına, Uygur Türklerinin dünya ile haberleşme ağını, internet iletişimini de kesmelerine rağmen sergilenen kanlı vahşet, her türlü insanî değerlerden yoksun saldırı ve tecavüzler dünya kamuoyundan gizlenememiştir. Ve gelinen noktada tüm dünya kamuoyunun, tüm insanî değerleri savunan sivil toplum kuruluşları ile uluslar arası kuruluşların olaya müdahale ederek, katil Kızıl Çin’e “dur” demeleri, cılız kınamalarla geçiştirmemeleri gerekmektedir. İnsanların başta hayat hakkı olmak üzere düşünce, inanç ve ifade özgürlüklerini savunduğunu ileri süren tüm kurum ve kuruluşların katil, cani, insan hakları ihlalcisi Çin’e karşı ciddi yaptırımlar uygulamalıdırlar.
Bu nedenle Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak, insana ve insanî değerlere yönelik hukuk dışı tüm uygulamaları, baskı ve zulümleri kınadığımızı ve her zaman da kesin bir tavırla bu tür katliamları işleyenleri tel’in edeceğimizi tekrar ilân ediyoruz. Ayrıca Türk Hükümeti, bu vahşi ve canice işlenen toplu katliamlar karşısında sessiz kalmayarak, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin maruz kaldığı bu vahşeti durduracak ciddi adımlar atmalı, uluslar arası kurum ve kuruluşları harekete geçirecek girişimlerde bulunmalıdır. Dolayısıyla Çin’in bu saldırganlığı, caniliği, uluslar arası bir platforma taşınmalı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İslam Konferansı Teşkilatı ve D-8 ülkeleri gündemine taşınarak ciddi, caydırıcı ve yaptırım gücü olan kararlar alınması sağlanmalıdır.
Ayrıca, Türk İş Adamları ve uluslar arası ticari kuruluşlar Kızıl Çin ile olan ticaretlerini askıya almalı, halkımız da duyarlı bir şekilde Çin mallarını boykot etmelidirler. Efendim, “Çin ekonomik yönden öyle büyümüştür ki, bu tür boykotlarla onu dize getiremezsiniz” gibi yorumlar da görüyoruz. Mesele Çin’i ekonomik yönden yıkma meselesi değildir. Asıl konu, tavrımızı koymak, safımızı belirlemek, zalim ve katillerle işbirliği yapılamayacağını ortaya koymaktır.
Hepinizi saygı ile selamlıyor, teşekkürlerimi sunuyorum.
Bir sonraki basın açıklamamızda görüşmek üzere, hepinize hayırlı günler, kavgasız, savaşsız, katliamsız bir dünya dilerim.
Kocaeli:
Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu 221.haftasında Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu ile ortaklaşa olarak 11.07.2009 tarihin de , saat 12,30′de İzmit Sabri Yalım Parkında yapılan eylemde ,Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı katliamlar protesto edildi. Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu adına basın açıklamasını, dönem başkanı Harun Yaşar Aliş yaptı.Harun Aliş’in konuşmasının ardından Sadet Partisi eski milletvekili Mehmet Batuk konuştu.Batuk “hükümeti Çin malları’nın Türkiye’ye girmesine engel olunması konusunda gerekeni yapmaya davet etti ve Pazar günü Çağlayan’da yapılacak Çin’i protesto mitingine davet etti. Arkasından Alperen Ocakları Kocaeli İl başkanı İrfan Memiş konuştu. Memiş konuşmasında ” Ümmeti Muhammedi Türkistan’da yapılan katliama karşı tepki vermeye davet ediyorum, her şeyi Allah görüyor, bu zalimlerden bunun hesabını Allah soracaktır “dedi.
Ardından konuşan Tüketiciler Birliği başkanı Nazım Kaya “Tüm halkımızı Çin mallarını boykot etmeye davet ederek, İstanbul’daki protestoda Çin mallarını yaktık inanılmaz kötü bir koku çıktı, Çin melamin arttıklarından bebek maması yapıyor, çocuklarımızın midesi bozuluyor, artık cinsel ürünlerden bebek biberon emziği yapıyor, kanserojen malları ülkemize dolduruyorlar” dedi.
Ardından konuşan Marsiad genel başkanı Bahri Odabaş “Şu an iki partimizden siyasiler geldi, diğer partiler nerde, neden gelmiyorlar, böyle önemli bu konuda gelmezlerse başka ne zaman gelecekler” dedi.
Arkasından Çin malları meydana atılarak yakılıp protesto edildi,Ardından İzmit Fevziye camiinde, Türkistan’da Çin’in katlettiği Müslümanlar için öğlen namazını müteakip gıyabi cenaze namazı kılındı.
Açıklamanın tam metni:
Değerli Basın Mensupları,
26 Haziran 2009 tarihinde Çin’in işgali altındaki Doğu Türkistan’ın Sincan Uygur Özerk bölgesinin başkenti Urumçi’ de Çin Devletinin her türlü baskı , dayatma ve tahriklerine karşı Müslüman gençlerin tepki göstermesi üzerine Çin güvenlik güçlerinin vahşice saldırılarında yüzlerce Uygur kardeşimizin öldürülmesinin ve binlercesinin de yaralanmasının acı ve hüznünü yaşıyoruz.Gelen haberler, gerçek rakamların çok daha fazla olduğu yönündedir. Çin Hükümeti internet erişimini, yerel ve ulusal basının özgürce çalışmasını engelleyerek orada yaşanan katliamı ve insanlık dışı dramı dünya kamuoyundan gizlemektedir. İşte bugün Çin katliamına tüm dünyanın dikkatini çekmek , Uygur Türklerine sahip çıkmayan sözü mona insan hakları savunucularını, ırkçı yaklaşımları protesto eden dernek ve kurumları, bu vahşete seyirci kalan ülkeleri ve yönetimlerini kınamak üzere buradayız.
Doğu Türkistan’da meydana gelen vahşi olay, sadece 26 Haziranda başlayan bir olay değildir. Doğu Türkistan yaklaşık yarım asırdan beri büyük bir Çin zulmünün ve katliamının kıskacındadır. Doğu Türkistan’ da Çin zulmüne tabi tutulmanız için şuç işlemenize gerek yok. Orada Müslüman Uygur olmanız zulüm görmeniz için en büyük sebeptir. Bugün dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen meşhur Çin işkencelerinin tüm metotları Doğu Türkistanlıların üzerinde uygulanıyor. Hamile kadınlar zorla kürtaj yaptırılıyor. Gençler iğne yapılarak kısırlaştırılıyor. Her Uygur’a potansiyel terörist gözüyle bakılıyor. Oruç tutmaları, namaz kılmaları, dini bayramları kutlamaları, Kur’an öğrenmeleri yasaklanıyor. Çocuklara Uygurca eğitim verilemiyor. Uygurca yazılan kitaplar toplattırılarak Uygurca okuyup yazmalarına mani olunuyor. Çin, D.Türkistanlıları sadece öldürerek soykırım yapmıyor, Onların milli ve manevi değerlerini de yok ederek kültürel soykırım gerçekleştiriyor.
Bilindiği üzere Uranyum, petrol ve altın başta olmak üzere dünyanın en zengin topraklarına sahip olan Doğu Türkistan Kızıl Çin ‘in iştahını kabartıyor. Dünyanın gözü önünde izlediği yayılmacı politikayla Uygurların bir kısmını öldürerek yok ediyor, bir kısmını asimile ederek kendine benzetiyor , diğer kısmını işkenceye tabi tutarak göçe zorluyor , milyonlarca Çin’liyi de Doğu Türkistan’a yerleştirerek adım adım işgal eylemini gerçekleştiriyor. 35 Milyon Müslüman Uygur sözde uygar dünyanın gözü önünde adeta haritadan siliniyor.
Doğu Türkistan İslam coğrafyasının yüz akıdır. Orası Kaşgar’lı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Abdulkerim Satuk Buğra Han gibi bilim adamlarının yetiştiği kültür ve medeniyet merkezidir. Irak, Filistin, Afganistan, Pakistan, Çeçenistan ve Bosna Hersek’ teki insanların derdi,yaşadıkları dram ne ise; Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin derdi ve dramı da odur. Nasıl ki Türkiye bizim Anavatanımız ise, Doğu Türkistan da Ata vatanımızdır. Biz oradaki insanlarla aynı milletten ve aynı ümmetteniz Onun için Gök Bayrağın Yere Düşmesine, Albayrağımızın gönlü asla razı olmaz.
Bir seçim sonrasında İran yönetiminin çıkan ayaklanmaya sert tepki göstermesine duyarsız kalmayan ABD ve Batı Ülkeleri; Yarım asrı aşan süreden beri Kızıl Çin tarafından Doğu Türkistan’da yaşayan Müslümanların çocuk, kadın, genç, yaşlı suçlu suçsuz ayırımına tabi tutmadan zulmedilen, öldürülen, asimile edilen, göçe zorlanan bir milletin çığlıklarını duymuyorlar mı? Nerede Birleşmiş Milletler? Nerede AB Ülkeleri? Nerede İnsan Hakkı Savunucuları? Nerede Feministler? Nerede Müslüman Ülkelerinin Devlet ve Hükümet Başkanları? Nerede İslam Konferansı Örgütü?
İsrail’den sonra devlet terörü uygulayan ülke konumundaki Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm uluslar arası kurum ve kuruluşları göreve çağırıyoruz. Bu insanlık ayıbı ve dramının bir an önce sona erdirilmesi için gerekli girişimlerin acilen başlatılmasını istiyoruz
Çin mallarının satın alınması ve kullanımı tüm halkımız tarafından boykot edilmeli ve ülkemize sokulmasına izin verilmemelidir. Bu tavrın gösterilmesi ile ilgili hassasiyeti, TC. Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanımızın dikkatlerine sunuyor, orada hayatını kaybeden soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz.
KOCAELİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKKÜLLERİ PLATFORMU ADINA
MEMUR-SEN KOCAELİ İL TEMSİLCİSİ HARUN YAŞAR ALİŞ
Akyazı:
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu 127. hafta eylemiyle özgürlük mücadelesine devam ediyor. Doğu Türkistan’daki katliamın işlendiği açıklamanın ardından dua edildi. A.ıklamayı Mazlumder Akyazı Şb. Bşk. Yrd. İrfan Alemdar okurken, duayı da Karapürçek Eğitim Kültür ve Gençlik Derneği Bşk. Erol Demir yaptırdı. Eyleme birçok kuruluş da destek verdi.
Basın açıklamasının tam metni:
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu’nun düzenlemiş olduğu 127. basın açıklamasında beraberiz.
Bugünkü basın açıklamamızı Doğu Türkistan’a ayırdık.
Bütün dünyanın gözleri önünde bir haftadır Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlar hunharca katledilmektedir.
1949 yılında komünist Çin devleti tarafından Stalin’in de yardımıyla işgal edilen Doğu Türkistan o tarihten bugüne kadar değişik katliam, nükleer deneme, asimilasyon gibi pek çok insanlık dışı uygulamaya maruz kalmıştır.
1949 yılına ayrıca dikkat çekmek gerekir ki o yıllarda benzer işgaller ve zulümler dünyanın başka taraflarında da uygulanmaya konulmuştur.
Zalim; sıfatı komünist de olsa, emperyalist de olsa zalimdir. Görünürde aralarında soğuk savaş varmış gibi gösteren büyük devletler bu tür zulümlerde de birbirlerine pek fazla ses çıkarmamaktadır. Nitekim 11 Eylül sonrasında Amerika! Irak’ta, Rusya! Çeçenistan’da, Çin! Doğu Türkistan’da zulümlerini işlerken BM daimi temsilcisi olan büyük devletler sanki aralarında birbirlerine karışmama antlaşması imzalamış gibiler.
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti 1949 yılında işgale uğradığı yılda nüfusu %70′i Uygur Türküydü. Bugün ise Çin devletinin malum politikaları ve insanlık dışı uygulamalarıyla %40′a düşmüştür.
Öldürdüğü uygurluya attığı kurşunun parasını ailesinden isteyecek kadar küstahlaşan vahşi Çin devletine karşı Türkiye Cumhuriyeti, iddia ettiği gibi büyük devletse bu zulme ecdadımız gibi dur demelidir.
Basın önünde birkaç açıklamayı yeterli görmüyor, bu ülkenin bireyleri olarak ekonomik, siyasi, ticari her türlü tepkinin devlet yöneticilerimiz tarafından etkili bir şekilde ortaya konulmasını istiyoruz.
60 yıldır bu zulmü icra eden Çin devlet başkanına 2000 yılında devlet nişanı veren siyasi iktidar sahiplerini kınıyoruz.
Sinciang /Çin Devletinin Doğu Türkistan için kullandığı ‘Sincan’ ismi kazanılmış/ ilhak edilmiş topraklar anlamına gelmektedir. Bu ismi kullanmakla hem Müslüman Uygurları dünyada yalnızlaştırmış hem de kendi niyet ve emellerini açıkça ortaya koymuş oluyorlar. Medyamızda özellikle Doğu Türkistan isminin kullanılması gerektiğini düşünüyor ve istiyoruz.
Son olarak bedenimizle, canımızla olmasa da; gönlümüzle dualarımızla Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin yanında olduğumuzu belirtiyor, zalim ve vahşi Çin devletini kınıyoruz.
‘Vallahu Azizun Zuntikam’ (Allah c.c. en büyük öç alandır.)
Gelecek hafta 12.30′da buluşmak üzere Allah’a emanet olun.
Programa desek veren kuruluşlar:
Mazlumder, Eğitim Bir-Sen, Akimder, Anadolu Gençlik Derneği, Akçeküd, Akhizder, Diyanetsen Akyazı,Diyanetsen Karapürçek,Karapürçek Eğitim Kültür Derneği,Ülkü Ocağı Akyazı Temsilciliği,Dolunay Gençlik Kulübü, AKP, CHP,MHP,SP teşkilat mensupları.
Konya:
Konyalı başörtüsü sevdalılarının her hafta Kayalıpark alanında gerçekleştirdikleri basın açıklamasının 96. sını bu hafta platform adına Musa Kazım Yılmaz okudu. Açıklamanın öne çıkan başlıkları Doğu Türkistandaki Çin katliamı ve Almanya’da karnındaki bebeği ile katledilen Merve Şirbini olayı idi.
Açıklamanın tam metni:
Rahman, Rahim Allah’ın adıyla
Firavun ehli ve daha önceki (azgınların) durumu gibi. Onlar ayetlerimizi yalanlamışlardı. Derken Allah onları günahlarıyla yakaladı. Allah’ın ceza pek şiddetlidir. Deki: Ey kâfirler, yenileceksiniz ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir yerdir. (Ali İmran suresi 11- 12)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
Zulüm, zorbalık, baskı ve tecavüzler ne sınır ne de renk tanıyor. Demokratik, liberal, sosyalist, pembe, gri, kızıl, zulmün renkleri ve isimleri; kan ve gözyaşı üzerine kurdukları, vahşi medeniyetlerinin devamı için yarışmaktadırlar. Doğu Türkistan’ın, yüz elli yıllık mazlumiyetinde, yeni sayfalar açılıyor. Mazlum bir halk, kızıl Çin’in vahşi ve barbar saldırılarıyla yok edilmekle karşı karşıya kalıyor. Yaşadığımız çağda, ikinci bir Endülüs olmakla karşı karşıya kalan pek çok bölgeden birisi olan Doğu Türkistan, bir soykırıma tabi tutularak insanlık sahnesinden silinmek isteniyor. Dil, din ve her türlü hürriyetin ortadan kaldırıldığı Türkistan’da, insanlık tarihinin en kara günlerinden biri yaşanmaktadır. Sayıları binleri bulan insanlar katledilmiş evler yağmalanıp, gasp edilmiştir.
Afganistan’da Buda heykelleri yıkıldığı için ayağa kalkan sözde Hürriyet havarileri, Türkistan’da medreseler bombalanıp, camilere kilit vurulup, Müslümanların en önemli görevlerinden olan Cuma namazına gitmek isteyen Müslümanlar, camilerin önüne barikatlar kurularak, keskin nişancılar yerleştirerek engellenirken neredeler? Neredeler heykelseverler? İşte inancın ve ibadetin ta kendisi engellenmekte ve onlar susmaktadırlar. Buda heykellerine gösterdiğiniz hassasiyeti, Budist Çinlilerin vahşetine karşı niye göstermiyorsunuz?
Bu meyanda batının ve batılının çifte standartının adı olarak tarihe geçen Srebrenitsa katliamının yıldönümündeyiz. Kendi güvenlikleri altına aldıkları bir bölgedeki katliama seyirci kalan batı, batılılar ve batılılaşanlardan, bugün Türkistan için bir şeyler yapmalarını beklemek, ham bir hayal olsa gerek. Onlar için insanlık ve insaniyet, sadece menfaatlerinin örtüştüğü yerde değerlidir.
Tarihin kara yüzü, Kıta Avrupası, faşist ve saldırgan tutumlarına yeni bir vahşeti de eklemiştir. Müslüman kadının iffeti ve Müslüman toplumun izzeti olan başörtüsü üzerinden, İslam’a ve Müslümanlara olan kinini bir kez daha ortaya koymuş, Merve Şirbini adlı Müslüman bir kadını mahkeme salonunda, hamile olmasına bakmadan, on dokuz yerinden bıçaklayarak hunharca katletmişlerdir. Onun tek suçu Müslüman olmak, iffetinin ve izzetinin sembolü başörtülü olmaktı. Bu olaylar zulmün tabiatının, her yerde aynı olduğunu ortaya koymakta, coğrafyaların ve toplumların zulümde ayrışmadıklarını göstermektedir.
Merve Şirbini’nin şehit edilmesi. Ülkemizde onyıllardır süren başörtüsü zulmünün ve yaşanan dramların evrensel boyuttaki bir yansımasıdır. Alman faşistlerin örnekliği, ülkemizdeki baskıcı yobazlardır.
El-Ezher üniversitesinin, başta Mısır olmak üzere, dünyanın pek çok yerindeki Müslüman kuruluşların, Merve Şirbini’nin şahadet gününü Başörtüsü günü olarak ilan etmelerini takdirle karşılıyoruz. 1 Temmuz gününün dünya başörtüsü günü olarak kabul edilmesinin, mücadelemiz ve direnişimiz açısından önemi büyüktür.
Ezilmişlerin, baskı ve zulme uğramış mazlum halkların, direniş sembolü, zafere olan umutlarını yeşerten, yolumuzun öncüsü, çağın Selahaddini Şamil Basayev’in şahadet yıldönümü; tüm baskı ve zulümlere rağmen, direnişimizin zaferini müjdelemekte, onun onurlu hayatı ve mücadelesi, zafere olan azmi, bizlerin de umudunu arttırmakta, ayaklarımızın sebatına güç katmaktadır. Yolu yolumuzdur, zaferlerimiz de zaferi olacaktır…
Zalimlerin zulmünden, fasıkların fıskından ve her insanın ahdinden dolayı hesaba çekileceği yarınlara ulaşma umudu ile Hepinizi 97. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
SON VİDEO HABER
Haber Ara