Radikal'de darbelere meşruiyet yazısı
Son zamanlarda yayın çizgisini iyice demokrasi dışına kaydıran Radikal gazetesi bugün Mehmet Ali Kışlalı'nın köşesinde yer alan darbe çağrısıyla iyice dibe vurdu.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-10 10:53:00
Ergenekon adıyla anılan tahkikat süreci 'darbe'yi gündemde tutuyor. Hemen herkes 'Türkiye'de askeri darbe olmaz' görüşünde ise de bu 'karanlıkta ıslık çalma'yı andırıyor.
Basın özgürlüğünün olduğu, bir demokrasi ülkesinde, yasalar içinde her şey konuşulmalı. Ama kamuoyuna seslenenlerden beklenen, üzerinde durdukları konu hakkında ve özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında biraz bilgiye sahip olmaları. Sadece peşin fikirlerle hareket etmemeleri.
Ülkede demokrasi geçerli de olsa, siyasi iktidarın uygulamalarından mutsuz olan insanların, demokratik yöntemlere uygun olmayan çıkar yollar, bu arada darbeler tasarlamalarını kim önleyebilir? Bu bakımdan 'darbe tasarlayıcıları' herhangi bir sivil kesimden olabileceği gibi, antidemokratik görüşlerini ulaşabileceği silah yardımıyla uygulayabileceğini düşünen, askeri kesim içinde de yer alabilir. Nitekim sürmekte olan, ne kadar ciddiye alınması gerektiği ancak yargılama sonunda belli olacak tahkikat, hemen her kesimden ve her düzeyden ismi darbe şüphelileri listesine koymuş bulunuyor.
Bu listeye bakıp ülkenin kendisinin olmasa bile, demokrasisinin ne kadar tehlikede olduğu düşünülebilir.
Ama ister sağdan, ister soldan olsun bu konuda yazanlar ve konuşanlardan kimse tehlikenin ciddi ve geçerli olduğunu, yani darbe olasılığının bulunduğunu söylemeden "Türkiye'de artık darbe olmaz" deniyor.
O halde insanlar neden kaygılı?
Şu veya bu dönemde ülkenin ancak darbe yoluyla daha iyi yönetime kavuşabileceğini düşünmüş olanların ciddi bir tehdit yarattığı varsayımı nereden kaynaklanıyor?
Acaba gerçekten Türkiye'de darbe olabilir mi? Böyle bir olasılığı kim gerçekleştirebilir? Bugüne kadar hiç darbe gerçekleşti mi? Yoksa 'darbe' adı verdiğimiz şey TSK'nın emir komuta zinciri içinde, geleneğinden ve yasalardan aldığı bir görev anlayışıyla yönetime el koymasından ileri gelen bir olay mı?
Eğer 27 Mayıs olağanüstü olayı hariç, daha sonra 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat tarihlerinde ortaya çıkan ve demokratik yönetim tarzına ters düşen olaylara 'darbe' adı veriliyorsa, bu yanlış ifade düzeltilmelidir. Çünkü 27 Mayıs'tan sonra gerçekleştirilmek istenen çeşitli, gerçekten darbe adı verilebilecek girişim hep TSK'nın emir komuta zinciri dışında, kimi görece küçük rütbedeki subayların girişimiyle denenip başarısızlığa uğramıştır. Bu başarısızlıklar TSK içinde artık bir 'darbe' olasılığının ciddiye alınamayacağını da göstermiştir.
Bu gerçek durumu en iyi, siyasi hayattaki dikkate değer yaşamı ve deneyimleriyle, Hüsamettin Cindoruk ifade etti; "Ülkede cuntalar eliyle bir darbe olmaz. Böyle bir şeye öncelikle TSK izin vermez. Ama gerektiğini düşünürse kendisi yapar (yönetime el koyar)" demiştir.
Cindoruk'un kullandığı TSK'nın yapacağına 'darbe' denmesi, günümüzde verilen anlamına uygun düşmez.
Ona "TSK'nın emir komuta zinciri içinde ülkenin yönetimine el koyması" demek gerekir.
Konuya doğru yaklaşım bu açıdan olmalıdır.
Türkiye, daha önceki TSK müdahalelerinde olduğu gibi demokratik yöntemlerle yönetilemez de, ülkeye kaos havası egemen olursa, ya da herhangi bir isimle 'devrim' adına, özümsediğimiz demokrasi-özgürlükler rejimine karşı, içten ya da dıştan gelecek tehdit önlenemezse,görev TSK'ya düşebilir.
Bunun adına darbe denmeyecektir.
Öncelikle 'Sıkıyönetim ilanı' ve o yoldan da Cumhuriyet'in varlığının muhafaza edilememesi halinde, TSK'nın geleneksel disiplini içinde 'yönetim üstlenmesi' gündeme gelebilir.
Demokratik koşulların geçerli olduğu anayasal rejimin, yasal yönetim uygulamasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin yaşamını garanti edemeyecek noktaya varması dışında, TSK 'nın yönetime müdahalesi söz konusu olmayacaktır.
TSK bu misyon için yetişmiştir. Oluşabilecek cuntalar, nerede ve ne düzeyde olurlarsa olsunlar, TSK'yı asla kendi amaçları için kullanamayacaklardır.
Bunu yakın tarih defalarca göstermiştir.
(zaman)
Haber Ara