Bercan TUTAR*
İran?a bir türlü işlemeyen ABD?nin ?Obama büyüsü? muhtemelen Rusya?da bozulacak.
Çünkü Başkan Barack Obama?nın bugün başlayan Moskova ziyareti, iki ülke arasındaki ?buzları eritmek? bir yana daha da kalınlaştıracak gibi görünüyor.
?Tarihi? diye nitelenen seyahatin ?turistik bir gezi?ye dönüşme riski ise çok yüksek. Hatta iki ülkenin danışman, gazeteci ve siyasetçilerinin geziden önceki demeç, yorum, söyleşi ve tutumlarına bakılırsa ?fiyasko? bile yaşanabilir.
Gerçi, Beyaz Saray ve Kremlin arasında yedi yıl sonra gerçekleşen en kapsamlı zirvenin kaderi daha geçen haftadan belli olmaya başlamıştı.
***
Devletlerarası görüşmelerde genellikle iki ülke diplomatları önceden sorunları ?halleder?, liderlerine de daha sonra üzerinde mutabakata varılan metinleri imzalamak ve kamuoyuna gülücükler dağıtmak düşer.
Ama bu kez, Rus ve Amerikan diplomatları ?Obama öncesi? dönemin kazanımı olan ?stratejik nükleer silahların azaltılması ve Afganistan?a lojistik destek? anlaşmaları dışında bir uzlaşma sağlayamadı.
Diplomatlar özellikle iki başkent arasında gerginliğe yol açan ?ABD?nin füze kalkanı, NATO?nun genişlemesi, yeni Avrupa güvenlik planı, İran?ın nükleer programı, Rusya?nın Dünya Ticaret Örgütü üyeliği, Gürcistan Savaşı, Yukarı Karabağ sorunu ve enerji politikaları? gibi tarihi ve aktüel hiçbir pürüzde mutabakata varamadılar.
Varamadıkları içindir ki Washington ve Moskova birbirlerine olan ?hislerini? zirve sonrasına saklayamadı.
OBAMA?YA ?RESET? ÖFKESİ
Başkan Obama, Moskova?ya gelmeden önce Rusları kızdıracak ne varsa söyledi.
Devlet Başkanı Dimitri Medvedev?i överken Rusların ?modern kurtarıcı? diye selamladığı Başbakan Putin?i ?demode? diye niteledi.
Rus basınından okuduğumuz kadarıyla bu yaklaşımı ?böl-yönet ve içişlerine karışma? diye algılayan Ruslar, Obama?ya çok tepkili.
Ayrıca Obama?nın ?İlişkilerimizi yeniden başlatacak 'reset' düğmesine basmak için Moskova'ya geliyorum? demesi de Ruslara ?ya sabır!? dedirtti.
Çünkü Ruslar için bu terim değişim ve yenilikten ziyade statükonun yani ?hiçbir şey?in ifadesi.
Yine Rus basınında genişçe yer alan ?reset öfkesi?ni de şöyle özetlemek mümkün: ?Genellikle bir sorun çıktığında bilgisayarın yeniden başlat (reset) düğmesine basılıyor değil mi? Ardından ne oluyor? Bilgisayar ekranı önce kararıyor. Sonra eski programlar yüklenince bilgisayar yeniden çalışmaya başlıyor. Değişen ne? Hiçbir şey!?
***
Aslında ?uzlaşma, diyalog, değişim ve itidalin? simgesi Obama?ya, hiç kimse ?Rusların siyasi kültüründen habersiz? diyemez.
Obama?yı yoldan çıkaran ve Rusların gözünde itici kılan temel faktör Başbakan Vladimir Putin?in taviz vermeyen politikaları ve can yakıcı ön ataklarıydı.
Kremlin, daha Obama gelmeden Putin?den aldığı direktiflerle Beyaz Saray?a ?füze kalkanı ve NATO?nun Ukrayna ve Gürcistan?ı da içine alacak şekilde arka bahçesinde genişlemesi?ne yönelik kesin ?olmazlarını? sıralamıştı.
Hatta Putin, geçen hafta ani bir hamleyle Washington?un elindeki en büyük kozunu da aldı.
Ülkesinin Dünya Ticaret Örgütü?ne (DTÖ) yaptığı üyelik başvurusunu geri çekti.
Bu çıkış, dünyayla ekonomik bütünleşme uğruna Rusya?nın kendi nüfuz alanındaki ülkelere karşı elde ettiği ticari, askeri ve siyasi imtiyazlarından vazgeçmeyeceği anlamına geliyor.
İşte Obama?nın Putin?e, ?Bir ayağı geçmişte bir ayağı yenide, bu yüzden biraz demode? ithamını yöneltmesinin nedeni Kremlin?in bu Soğuk Savaş dönemini hatırlatan ?nüfuz sahası? tutumuydu.
ABD Başkanı?na,?Her iki ayağım da aynı yerde ve her zaman geleceğe bakıyor' şeklinde jet yanıt veren Putin ise kendinden emin tavrıyla zor durumdaki Washington?u daha da köşeye sıkıştırmanın keyfini sürdü.
?NÜKLEER İRAN?DA ?U? DÖNÜŞÜ
Ancak, iktidara geldiği 1999?dan beri ?Rusya, ya dünyayı yönetenler grubuna girecek ya da kaybolacak? sloganıyla hareket eden Putin?in, Obama?yı en çok nükleer İran konusundaki ?vurdum duymazlığıyla? rahatsız ettiği anlaşılıyor.
Bir haftadır Moskova?da Kremlin?in nabzını ölçen Washington Post?un tanınmış yazarı David Ignatius, dünkü yazısında Putin?in danışmanlarının ağzından Rusya?nın Tahran?a bakışını şu cümleyle özetledi: ?İran?ın nükleer programı pazarlık konusu bile olamaz. Çünkü İran sizin probleminiz, bizim değil.?
Ve Rusya?nın ?İran siyasetini? değiştiremeyeceğini anlayan ?realist? Obama, mecburen kendi tavrını değiştirdi.
ABD Başkanı, iki ay önce ?nükleer İran?ın sadece İsrail ve Ortadoğu için değil bütün dünya için büyük bir tehdit oluşturduğunu? söyleyen sanki kendisi değilmiş gibi üç gün önce şu tarihi itirafta bulundu: ?En büyük endişemiz İran?ın bizi, İsrail gibi müttefiklerimizi ve komşularını tehdit edebileceği değil. Gerçek endişe, İran?ın nükleer silaha sahip olmasının bölgede silahlanmayı tetikleyebileceği. İran?ın atom bombası kötü örnek olur. Zaten karışık olan Ortadoğu?da bir silahlanma yarışı başlatabilir.?
***
Obama?nın ?U? dönüşü, Mahmud Ahmedinejad?ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra diplomatik mahfillerde konuşulmaya başlanan ?nükleer İran? sonrası senaryoları da bir bakıma ilk ağızdan doğrulamış oldu.
Rusya?nın yanında Çin?in de stratejik desteğini alan İran öyle görünüyor ki, en geç 2012 veya 2013 yılında nükleer güce sahip ülkelerden biri olacak.
Tabi burada, ABD?nin bileğinin bükülmesinde Moskova ve Pekin?in stratejik desteği yanında Tahran?ın bölgesel ve küresel anlamda sahip olduğu siyasi, askeri, ekonomik ve stratejik öz avantajlarını da göz ardı etmemek lazım.
İttifakla öne çıkan en önemli faktör, ABD ve İsrail?in siyasi ve askeri açmazları.
Irak ve Afganistan?da umduğunu bulamayan Washington, İran?ın nükleer programını engelleyecek bile olsa bir İslam ülkesine daha savaş açmayı adeta ?politik intihar? olarak algılıyor.
Bu nedenle ABD, Tahran?a karşı harekete geçmede eski siyasi kararlılığını kaybetmiş durumda. Siyasi iştahı had safhadaki İsrail ise olası bir harekât için gerekli askeri yeterliliğe ve teknolojiye sahip değil.
***
İsrail, 1981 yılında Irak?ın Osirak reaktörünü yok ederken yaptığı gibi İran?ın nükleer tesislerine ani bir hava saldırısı düzenlese bile bu, Tahran?ın uranyum zenginleştirme programını yok etmeyecek sadece geciktirecek.
Hatta saldırının dünya gözünde İran?ın nükleer silah talebini daha da meşrulaştıracak olması, İsrail ve ABD?nin önündeki başka bir handikap.
TAHRAN?A BAĞLI BEŞ ÜLKE
İran?ın elini güçlendiren ikinci önemli faktör, sahip olduğu nüfuz sahası.
Ortadoğu ve Orta Asya?yı iyi bilen birçok uzman İran?ın neredeyse doğrudan beş ülkeyi kontrol ettiği konusunda hemfikir.
Bu ülkeler; Lübnan, Suriye, Filistin, Afganistan ve Irak.
Washington, İran?a yönelik olası bir askeri harekâtta bölgenin ateş topuna dönüşeceğinin farkında.
İran?ın şu an ABD, İsrail ve İngiltere eksenine karşı sahip olduğu en büyük kozu da aslında bu bölgesel nüfuz alanı.
Irak zaten kendi denetiminde.
Lübnan?ı ise hem ana muhalefet partisi hem de ülkenin en büyük askeri gücü konumundaki Hizbullah yoluyla kontrol ediyor.
Suriye ile çok eskilere dayanan stratejik ilişkilere sahip. Şam üzerinden de Hamas?ı yani Filistin?i denetimine almış halde.
Üstelik ABD?nin Irak?tan çekilmesi İran?ın bu ülke üzerindeki nüfuzunu daha da artıracak.
Bu ihtimal Arapların adeta uykularını kaçırıyor.
Kuveyt, Irak?takine benzer bir direnişin kendi sınırları içinde baş göstermesinden çekinirken Körfez ülkeleri de Irak?ın düşmesini İran Şii İmparatorluğu?nun kuruluşu olarak görüyor.
Ancak İran?ın ABD?ye karşı asıl üstünlüğü kimsenin farkına varmadığı Afganistan?da.
Nüfusunun yüzde 10?u Şii olan ülke, bugün fiili ve resmi olarak adeta Tahran?ın kontrolünde.
Afganistan?ı yakından bilenler siyaset, ekonomi ve eğitimde Şii azınlığın en etkili kesimi oluşturduğunu belirtiyor.
Örneğin ülkenin devlet başkanı Hamid Karzai bir Şii. Ayrıca Herat, Bamiyan, Samangan ve Daykundi gibi önemli eyaletlerin valileri de Şii.
***
Afganistan?daki üç telefon operatörü Şii?lerin elinde. Ülkenin ithalatının çoğu İran?la. Bunu da Şiiler kontrol ediyor.
2001 yılında mali krizden kurtarılan Kabil Üniversitesi tamamen Tahran?ın denetimine geçerken ülkedeki 9 televizyondan dördünün de sahibi yine Şiiler.
Fakat Şiilerin Afganistan?daki en önemli kazanımları, bu Sünni ülkede ilk kez yasal hak elde etmeleri oldu.
Taliban rejimi devrildikten sonra (2001) Afganistan?ın okul müfredatlarında Şii mezhebi şu an ders olarak okutuluyor.
Bu nedenle Washington?un ölüm kalım savaşı verdiği Afganistan?da Tahran?ı karşısına alarak başarılı olması imkânsız. Nitekim iki ülke Afganistan konusunda ?eskiden beri? ortak hareket ediyor.
ENERJİ SAVAŞLARI RİSKİ
Tahran?ın elini güçlendiren üçüncü faktör ise, dünya petrolünün yüzde yirmisinin geçiş noktası olan Hürmüz Boğazı?nı kontrol etmesi.
Hazar Denizi ile Basra Körfezi arasındaki petrol ve doğal gaz zengini bölge arasında uzanan İran, enerji bölgesinin kalbinde yer almasının dışında enerji geçiş yollarının da kilit noktalarında söz sahibi.
Ayrıca uzmanlara göre, önümüzdeki on yılda dünya ekonomisinin istikrarı İran ve çevresindeki alanlarda petrol ve doğalgaz üretiminin artmasına bağlı.
Enerji artışı yanında ABD, Avrupa, Çin ve Japonya?nın ihtiyaç duyduğu enerji arzının güvenliği de, bölgenin ve dünyanın en önemli sorunu olacak.
Bu arzın tam sağlanabilmesi de ancak Irak ve İran?ın istikrara kavuşmasına bağlı.
Yoksa enerji güvenliği için ABD öncülüğünde yeni savaşların çıkması kaçınılmaz görünüyor.
***
ABD?nin bu savaşlarda Irak ve Afganistan?dakine benzer ?sürpriz?lerle karşılaşmaması için öncelikle İran ve Suriye?ye silah satan Rusya?yı ikna etmesi kaçınılmaz.
Ama Rusya ve İran arasındaki stratejik ilişkilere bakınca bu pek mümkün değil.
Ve önümüzdeki yıllarda Moskova ve Tahran arasındaki ilişkiler bırakın gevşemeyi giderek daha da ?enerjik? hale gelecek gibi.
Bunun son örneği ise Gaz Opec?i.
Temelleri 2001?de Tahran?da atılan doğal gaz üreticisi ülkeleri bir araya getiren Gaz Opec?i, Rusya ve İran?ın öncülüğünde geçen hafta Katar?ın Doha kentinde sekizinci kez bir araya geldi.
Gaz zirvesine Katar, Rusya, Cezayir, İran, Bolivya, Brunei Sultanlığı, Mısır, Ekvator Ginesi, Endonezya, Libya, Malezya, Nijerya, Umman, Trinidad ve Tobago, Birleşik Arap Emirlikleri ve Venezuela katıldı.
Son zirvede de görüldü ki Gaz Opec?i, ABD ve AB üzerinde İran ve Rusya?nın elini güçlendiren çok önemli bir ekonomik ve siyasi koz.
İran?ın gücü sadece Şii jeopolitiği, nüfuz sahasındaki ülkeler ile enerji kaynak ve yollarını kontrol edebilmesinden kaynaklanmıyor.
Irak savaşından sonra Tahran bir anda, ABD öncülüğündeki Batı bloğuna karşı Rusya ve Çin?in başını çektiği Doğu hattındaki direnişin merkez üssü konumuna yükseldi.
Ve bu yolla üzerindeki siyasi ve ekonomik tecridi kırdı.
ORTADOĞU?DA ?YENİ? DENGE
Bütün bu iç ve dış jeopolitik unsurlara bakınca Obama?nın da ima ettiği gibi ?nükleer İran? bölge ve ABD politikası üzerinde köklü üç önemli gelişmeye yol açacak gibi görünüyor.
İlk olarak, bölgede nükleer silahlanma yarışı kaçınılmaz hale gelecek.
Zaten Mısır geçen yıl Rusya ile 1,5 milyar dolarlık nükleer reaktör inşası için pazarlığa başladı bile.
Fransa da Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Ürdün, Libya ve Fas ile nükleer reaktör anlaşmaları imzaladı.
Türkiye ise Mersin/Akkuyu santrali için çalışmalarını sürdürüyor.
***
İkinci olarak, nükleer güç sayesinde Tahran?ın bölge üzerindeki nüfuzu daha da derinleşecek.
Bu da, tıpkı Soğuk Savaş döneminde Sovyet Rusya-ABD, şu an ise Güney Asya?da Pakistan-Hindistan arasında olduğu gibi İsrail-İran arasında da yeni bir nükleer caydırıcılık dengesine kapı aralayabilir.
Ortadoğu?daki olası bir nükleer denge durumu, ister istemez İsrail ve ABD arasındaki gerginliğin filizlenmesine de yol açacak.
Üçüncü gelişme ise, İran?ın bölgede yükselmesi sonucu ABD, Rusya ve Çin gibi ?kıtasal uluslar? arasındaki mevcut güç dengesi politikasının yeniden şekillenmesi gündeme gelecek.
Obama ve Putin arasındaki zirve ve zirve öncesi tartışmalar, bu anlamda daha çok üçüncü seçeneğe hazırlık şeklinde görünüyor.
*Dış Politika uzmanı
Moskova'dan ABD'ye Tahran resti
Ortadoğu?daki olası bir nükleer denge durumu, ister istemez İsrail ve ABD arasındaki gerginliğin filizlenmesine de yol açacak.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-06 12:49:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara