Ankara'daki başdöndürücü trafik ve sürekli değişen gündem hakkında konuşmak üzere önceki gün CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la görüştüm.
Ana muhalefet liderinin '30 Haziran tarihli MGK toplantısını, sonrasındaki mini zirveyi, aynı saatlere denk gelen Albay Dursun Çiçek'in Ergenekon kapsamında sorgulanması ve sonrasına ilişkin gelişmeleri nasıl gördüğünü' öğrenmek istiyordum.
Anlattıklarının büyük bölümüne 'yazılmamak üzere' kaydı düştü ve 'bir gazeteci bilgilendirmesi olarak görmeni rica ediyorum' dedi. Bunun gerekçesini ise 'özellikle kurumlara karşı yıpratıcı etkiler yaratmak istemiyorum' sözleriyle ifade etti.
Deniz Bey'in hassasiyeti, konuşurken her bir cümlesi için uzun uzun duraksamasından, sözcüklerini özenle seçmesinden belliydi. O kadar ki, ilk soruma yanıt vermek için üç dakikadan fazla süre düşündü.
Bunca yıldır kendisiyle görüşürüm, onu hiç bu kadar temkinli görmemiştim.
Deneyimli siyasetçinin şu cümlesi, sanırım Türkiye'nin içinden geçtiği günlerin tarihselliğini anlatmaya yeter:
'Ben hayatım boyunca bugünlerde gördüğümüz gibi tabloyla hiç karşılaşmadım. Yaşananlar hiçbir döneme benzemiyor.'
'Bir korku filmi gibiydi' dediği 30 Haziran'ı da şöyle anlattı:
'O gece, Türkiye'de çok ağır bir çatışma ortamının, tehlikeli bir hesaplaşmanın ve kurumlararası gerilimin çarpıcı sahnelerini kaygıyla izledik. Bu yaşananlar, 'demokrasiye geçiş adımları' olamaz. Devlet kurumları arasında büyük mücadele var, çatışıyorlar. Bu olup bitenler, Türkiye'de demokrasinin kökleşmesinin, hukuk devletini güçlendirmenin gereği olarak yaşanan çatışmalar değildir. Söz konusu olan, bir siyasal çoğunluğun hukukun ve demokrasinin özünü tahrip ederek kendi hegemonyasını kabul ettirme gayretleridir. Hem de o hegemonyanın, siyaset alanının dışına medyaya, iş dünyasına, yargıya ve şimdi de Silahlı Kuvvetler'e dayatılma mücadelesidir'.
'AKP kendi derin devletini kuruyor'
Ortaya çıkan tablonun kendisini kaygılandırdığını vurgulayan Baykal, 'Üzüntü ve acı verici bir dönem yaşıyoruz. Karşımızda darmadağınık bir Türkiye duruyor. Bugün Türkiye'de yaşananlar kesinlikle bir demokratikleşme süreci değildir. AKP kendi derin devletini kurmanın mücadelesini veriyor. 'Darbe' söylemi, AKP'nin kendi sivil darbesini gizlemeye yarıyor' dedi.
Peki MGK bildirisini nasıl yorumluyor.
İşte yanıtı:
'Ne konuştular, ne açıkladılar. MGK'ya bakıyorum, metni inceliyorum, ne diyeyim. Bildiride, 'Kurumlara yönelik saldırıların fayda sağlamayacağı' ifadesi var. Açıklamada, 'zararlıdır' bile denmiyor. MGK bir tavır takınmıyor.'
Sohbetin son bölümünde Baykal'a, 'Peki normalleşme nasıl sağlanacak, Türkiye nasıl toparlanacak' diye sordum. Deniz Bey Çankaya Köşkü'nü işaret etti ve 'Cumhurbaşkanı'na toparlatacaklar. Cumhurbaşkanı herhalde, 'Mayın Yasası'nda göremediği milli menfaatlere ve Anayasa'ya aykırılığı, burada görecektir' yanıtını verdi.
Baykal, süreçte Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yıpratıldığını söylüyor. Benim de aralarında bulunduğum az sayıdaki gazetecinin, 'Erdoğan ve Başbuğ arasında mutabakat var, bunu bozmak isteyenler tezgah peşindeler' görüşüne pek katılmıyor. Tam tersine karşılıklı güvensizlik duygusunun zirvedeki ilişkiye hakim olduğuna inanıyor. Çizdiği tablo karamsar. Tam ayrılırken söylediği 'Ben başbakan olsam asla bu noktalara getirmezdim. Hem kurumlara sahip çıkardım hem de yanlış yapanları ayıklardım' cümlesi üzerinde uzun uzun düşünmeye ve laf etmeye değer...
Akşam