Elbette çelişkisiz ve ihtilafsız bir toplum olamaz. Tam da bu ihtilaflar denizinde ?nasıl daha az zalim? olabileceğimizi sormalı ve ona uygun politik kurumlar ve tavırlar geliştirmeliyiz. Herkesi, hepimizi ve bütün kurumlarımızı ?daha az zalim yapacak? kurumlar geliştirmeliyiz.
HÜSAMETTİN ARSLAN*
ENTELEKTÜEL dünyamızda çok az söz Rorty?nin başlığa çıkardığım veciz ?Nasıl daha az zalim olabiliriz?? sorusu kadar yirminci yüzyıl insanlığının politik ruhunu ve hedeflerini iyi ifade edebilir. Daha az zalim olmak mümkün müdür, mümkünse nasıl mümkündür? Günümüzde başta devlet olmak üzere hiçbir politik kurum, bu soruların ima ettiği şeylere bigane kalarak varlığını ve meşruiyetini koruyamaz.
Toplumumuz açık ya da örtülü tarihsel politik ihtilaflar ve bu ihtilafların yol açtığı çelişkilerle ve çatışmalarla sarsılıyor her gün. Ulus içi ve uluslararası her politik ihtilaf ve çelişki tarihimiz kadar yaşlı. Çünkü Türkiye?de Osmanlı?nın bakiyesi bir halk var; hakim çizgileri de olsa rengarenk bir halk; Cumhuriyetimizin kurucusu devrimci militer-politik entelektüeller, bu halkı yöneten rejimi ve başka birçok şeyi değiştirdiler; fakat değiştiremeyecekleri için halkı değiştirip yerine başka bir halk getirmeyi düşünemediler.
Osmanlı?ya bağlılık
Coğrafyayı ve bu coğrafyada yaşamanın armağan ettiği toplumlar, ülkeler ve devletlerarası ilişkileri de değiştiremediler. Böyle bir şey beklenemezdi de; çünkü bütün bunları yapmak ?Tanrı? olmalarını gerektirirdi. Başka birçok faktör ve temelde bu faktörler bu halkı ?bu halk? yapan olmazsa olmazları oluşturuyor.
Osmanlı?dan nefreti ve inkarı ?resmi devlet ideolojisinin? ezeli ve ebedi temel bir unsuru olarak gören militer ve bürokrat entelektüeller bugün Osmanlı?dan miras kalmış bir halkın aşılamaz izlenimi veren sorunlarıyla boğuşuyorlar.
Osmanlı?dan kalan politik ve kültürel sorunlarla cebelleştiğimiz için, Cumhuriyetimiz tarihinde hiçbir zaman ?Osmanlı?ya böylesine bağlı olamamıştı. Kimsenin babalarını seçme ve reddetme lüksü olamaz. Hoşumuza gitsin ya da gitmesin, ?bagajımızla? yaşamak zorundayız.
Üniter toplum yoktur
Cumhuriyetimizin kurucularının ?tesanüde dayalı homojen toplum? ideolojisi, Osmanlı?nın bakiyesi bir halka uygulanmak istendiği için hiçbir zaman ?fiilen? gerçekleştirilememişti ve şimdi de çökmek üzere. Türkiye?de üniter devlet mümkün, fakat üniter toplum, üniter halk mümkün değildir.
Fakat bunu söylemek sorunu çözmüyor; çünkü Türkiye?de zaten bir üniter devlet yapısı var. Sorun, mevcut üniter devlet yapısının toplumumuzun problemlerini taşıyıp taşıyamadığı, mevcut haliyle taşıyıp taşıyamayacağıdır. Sorun üniter devlet değil, nasıl bir üniter devlet?
?Gündelik hayat?, kurumlardan önce değişir; bir kurum olarak devletin gücü başka şeyler yanında adaptasyon kabiliyetine de bağlıdır. Ya adapte olursunuz ya da adapte olursunuz. Sorunumuz çoklukta birlik olarak varolmak; ?birlik?te çokluk olarak varolmak değil. Fakat bu mümkün müdür ve nasıl mümkündür?
Etnisite, din, iktidar, kimlik, ve elbette terör, ekonomik kriz ve uluslararası sorunlar gibi aşılamaz izlenimi bırakan ve mevcut ?üniter? devlet üstesinden gelemediği sorunları bulunan bir halkı bu zamana kadar ?üniter devlet ve üniter halk? ideolojine dayanan ?anayasalarla/sözleşmelerle? yönetmek mümkün müdür? Mümkünse, nasıl mümkündür?
Rejiminin sınırları ve deyim yerindeyse ?kırmızı çizgileri? Genelkurmay?ı tarafından dikte edilen bir toplumda, zamanımızın problemlerine ve ruhuna uygun ?yeni bir sözleşme? mümkün müdür?
Bir imparatorluğun çöküşünün tanıkları ve aktörleri oldukları için sorunlara üç kıta çerçevesinden bakan devrimci ve kurucu cetlerinin aksine, sorunlarına ?Edirne ile Kars? arası dar bir çerçeveden (ulus çerçevesinden) bakan ?acil ve önemli kararları? alma gücüne sahip bürokrat ve militer elitlerin yönettiği bir ülkede ?sorunları? çözmek nasıl mümkündür?
?Pop? entelektüellerle
Ordusu, hükümeti, anayasa mahkemesi ve benzeri devleti ?devlet? yapan kurumları arasında ?iktidarı ele geçirme ve ona sahip olma? mücadelesi yapılan bir ülkede derin ihtilafları yeni bir ?sözleşme? ile çözmek nasıl mümkündür? ?Pop? entelektüelleri komutanların karşısında ?dikkat? komutuyla ayağa kalkan bir ülkede daha ?insanca? bir toplum düzeni kurmak mümkün müdür?
Toplumlar intihar etmez
Sorunlara, bağımsızlık ve iktidar taleplerini modern ?kimlik ve etnisite? ideolojisi (ırkçılığın ?modern? versiyonu) ve geç kalmış, modası geçmiş bir ?milliyetçilik? ideolojisiyle çözüm arayan ?etnik? elitleri (devlet elitleri ve Kürt elitler) bulunan bir ülkede, kana ve cinayete susamış devlete muhalif sözde ?demokrat? ideolojik grupları bulunan bir ülkede, ?daha az zalim olmak? mümkün müdür ve nasıl mümkündür?
Elbette çelişkisiz ve ihtilafsız bir toplum olamaz. İşte tam da bu ihtilaflar denizinde ?nasıl daha az zalim? olabileceğimizi sormalı ve ona uygun politik kurumlar ve tavırlar geliştirmeliyiz.
Herkesi, hepimizi ve bütün kurumlarımızı ?daha az zalim yapacak? kurumlar geliştirmeliyiz. Aksi, toplumumuzun intiharı olur. Fakat toplumlar intihar etmezler. Gelişmelere bakılırsa karamsar olmak için çok şey var. Bu durumda yapılabilecek tek şey, şu ya da bu etnisiteden, şu ya da bu ideolojiye bağlı elitleri hep olageldiği gibi içerideki ve dışarıdaki Türkiye realitesinin bir şekilde, saygılı bir dil kullanmak gerekirse, ?değiştireceği? zamanları beklemek.
[email protected]
*Prof. Dr. Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi
Star gazetesi