Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Baykal, Başbakan adına özür diledi

Baykal, Başbakan'ın 'fitne' sözü için Azeri vekillerden özür diledi...

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-04-28 16:57:00

 Baykal, Başbakan adına özür diledi

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Ermenistan'ın 1915 konusundaki yorumu bire bir Amerikan Cumhurbaşkanı tarafından sahiplenilmiştir. Terminoloji sahiplenilmiştir'' dedi.

Baykal, partisinin TBMM grubunda gündemdeki konuları değerlendirdi.
Konuşmasına, dün Bostancı'daki operasyon dolayısıyla İstanbullulara geçmiş olsun dileklerini ileterek başlayan Baykal, olayda şehit olan Emniyet Amiri Semih Balaban ve hayatını kaybeden Mazlum Şeker'in aileleri ile tüm Türkiye'ye başsağlığı, yaralı polislere ise acil şifalar diledi.

ABD Başkanı Barack Obama'nın 24 Nisan açıklamasına değinen Baykal, açıklamadan yaklaşık 24 saat önce ''Türkiye ile Ermenistan arasında yol haritası belirlendiğine'' dikkati çekti. Bu konuların Türkiye'nin dış politikasında kendisini gösteren bir temel sıkıntının ortaya çıkmasına yardımcı olduğunu kaydeden Baykal, AK Parti iktidarının iş başına geldiğinden bu yana yabancı ülkelerin desteği, anlayışı, himayesi altında bir dış politika anlayışını benimsediğini öne sürdü. Baykal, ''Böyle bir desteğin ortaya çakması, o politikanın başarılı olduğu, ülke yararına olduğu gibi bir izlenim yaratmaktadır. Böyle bir süreç içinde yıllarca zaman geçirilmiştir ama şimdi geldiğimiz noktada artık yavaş yavaş AKP iktidarının izlediği dış politikanın somut ve ağır sonuçları artık ortaya çıkmaya başlamıştır'' diye konuştu.

24 Nisan etrafındaki gelişmelerin AK Parti iktidarının dış politikasına ilişkin gerçeklerin ortaya çıkmasında önemli bir dayanak noktası oluşturduğunu savunan Baykal, şunları söyledi:

''Obama, 24 Nisan'da bir konuşma yaptı. Bu konuşma, etrafında büyük bir siyasi telaş yaratılan bir sürecin sonucunda ortaya çıktı. Bu konuşmasında Sayın Amerikan Cumhurbaşkanı, Ermenistan'ın 1915 olaylarıyla ilgili yorumunu bire bir Ermenistan'ın ve Ermeni diasporasının bu konudaki yorumunu tamamen, aynen benimsediğini, sahiplendiğini ortaya koyan bir anlayışla yapılmıştır. Yani Ermenistan'ın 1915 konusundaki yorumu bire bir Amerikan Başkanı tarafından sahiplenilmiştir. Yorum sahiplenilmiştir, terminoloji sahiplenilmiştir...

Bu konuda Ermenistan'ın ve diasporanın 1915 yılından itibaren olayların hemen arkasından itibaren kullandıkları niteleme, kullandıkları deyim, nitelemek için kullandıkları ifade, ibare, aynen Sayın Obama tarafından benimsenmiş ve iki kere tekrar edilmiştir.''

Obama'nın açıklamasında 1915 olaylarının ''öteki boyutunun görmezlikten gelindiğini'' belirten Baykal, olaylarda Müslümanların, Türk kökenli, Kürt kökenli insanların haksız yere öldürüldüğünün gözden kaçırıldığını ve bir denge kurma ihtiyacı duyulmadığını söyledi. Baykal, ''Müslümanların, Türklerin kaybı bir kenara itilmiş, Ermeni tezi, Ermeni ifade tarzı aynen benimsenmiştir'' dedi.

Baykal, Obama'nın konuşmasında 1,5 milyon rakamını telaffuz ettiğini, bunun büyük bir yanlış olduğunu ifade ederek, ''Nereden çıktı bu 1.5 milyon? Yani diasporanın, Ermeni propagandistlerinin terminolojisi Amerikan Cumhurbaşkanı'nı yönlendirebilir mi? Daha bir soğukkanlı, daha bir gerçekçi, daha bir dengeli olaya bakma ihtiyacı yok mu?'' diye sordu.

''OBAMA ASLINDA SOYKIRIM GÖRÜŞÜNÜ İFADE ETMİŞTİR''

Obama'nın açıklamasının ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuya ilişkin ilk değerlendirmesini de eleştiren Baykal, şöyle devam etti:
''Sayın Başbakan, bu açıklamanın 'dengeli' olduğunu ifade etmiştir. Sayın Obama, aslında 'soykırım' görüşünü ifade etmiştir. 'Bu konuda görüşüm değişmemiştir' demiştir. Seçim kampanyasında 5 kez 'soykırım' sözünü kullanmıştır. Bu görüşü sahiplenmeye devam ettiğini söylemiş, Ermenice bu konuda kullanılan standart ifadeyi kabul etmiş, '1,5 milyon' demiş Ermenilerden başka can kaybı söz konusu değilmiş gibi bir değerlendirme yapmıştır. Bunu da Türkiye'de büyük bir sevgiyle ilgiyle dostlukla karşılandıktan, Türkiye'yi anlayacağı umudunu verdikten sonra bu açıklamayı yapmıştır. Türkiye Cumhurbaşkanı ve Türkiye Başbakan'ı ile kapsamlı görüşmeler yaptıktan sonra yapmıştır. Doğrusu ben çok merak ediyorum; Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan, Sayın Obama ile görüşmelerinde bu konudaki gerçekleri anlatmadılar mı? Bu konunun Türkiye tarafından nasıl görüldüğünü dayanaklarıyla kapsamlı bir şekilde ortaya koymadılar mı? Üstelik bunu Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilere büyük önem verdiğini ve bu ilişkileri geliştirme niyetinde olduğunu Amerikan Cumhurbaşkanı söyledikten sonra bu açıklama yapılmıştır. Yani böyle bir açıklamanın, Türkiye-Amerika ilişkilerine zarar verebileceği gibi bir kaygıyı, bir tespiti Amerikan Cumhurbaşkanı'nın yapmadığı anlaşılmaktadır. Yani böyle bir değerlendirmenin Türkiye tarafından rahatlıkla hazmedileceği, kolaylıkla kabul edileceği gibi bir düşünce içinde bu değerlendirmeyi yaptığı anlaşılmaktadır.''

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan'ın Obama'ya Türkiye'nin bu konudaki görüşlerini ayrıntılı olarak aktarma imkanı bulamamış olabileceklerini ifade eden Baykal, bu durumda ise en azından Obama'ya ABD'li bilim adamı Prof. Dr. Justin Mccarthy'nin bu konudaki kitaplarını ya da Şükrü Elekdağ'ın Washington'da Büyükelçi olduğu dönemde 74 ABD'li bilim adamının bir araya gelerek hazırladıkları bildirinin metnini ve buna benzer ''yaşananların soykırım olmadığına'' ilişkin metin ve çalışmaları vermeleri gerektiğini anlattı.

Bir ülkeyi ''soykırımla suçlamanın'' çok ağır bir itham ve iddia olduğunu da vurgulayan Baykal, hiç kimsenin yetkili bir mahkeme kararı olmadan suçlu ilan edilemeyeceğini bildirdi.

Yetkili mahkeme kararı olmadan ne bir kişiyi ne de bir devleti suçlamanın mümkün olmadığını belirten Baykal, bunu yapmanın yargısız infaz anlamına geldiğini söyledi. Baykal, ''Her siyasetçinin ve özellikle hukuk eğitimi almış, hukuk bilincine sahip her siyasetçinin bu konuda belli bir duyarlılık ve dikkat içinde bulunmasına ihtiyaç vardır'' diye konuştu.
''Soykırım'' iddiasında bulunanların, bunu uluslararası tarifi kapsamında ispatlamak zorunda olduğunu da belirten Baykal, ancak ilgili uluslararası mahkemelerde ispatlanması halinde ''soykırımdan'' söz edilebileceğini kaydetti. Baykal, ''Bu olmadan bir ülkenin bir başka ülkeye çıkıp 'sen soykırım yaptın' diye ithamda bulunması, hukukun temel ilkelerine, uluslararası hukukun temel anlayışına, masumiyet ilkesine aykırıdır. Yargısız infazda bulunmak, hüküm vermek anlamına gelir'' dedi.


CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Tayyip Erdoğan, AKP, bugün var, yarın yok, geçicidir. Ama Türkiye ile Azerbaycan dostluğu ise ebedidir'' diyerek, Türkiye ve Azerbaycan halklarından, bunu unutmadan iki ülke ilişkilerini sürdürmelerini istedi.

Baykal, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, BM'nin, soykırımı tarif ettiğini, Almanya'da Nürnberg ile Ruanda ve Uganda'da uluslararası ceza mahkemeleri kurulduğunu ve soykırım suçlularının tespit edildiğini, bunların, BM Güvenlik Konseyi kararıyla kurulmuş geçici nitelikte mahkemeler olduğunu söyledi.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde, ''Bir suçla itham edilen kişi, suçluluğu kanıtlanıncaya kadar masumdur'' ilkesi bulunduğunu, ABD Anayasasının da ''Bir kişinin adli mahkeme sürecinden geçmeden suçlanamayacağını ve cezalandırılamayacağını'' öngördüğünü anlatan Baykal, Türkiye'de soykırım yapıldığı iddiasının haklı olduğu kanaatini oluşturacak şekilde sistematik olarak, bu suçlamaların yapılmış olmasının, hukuk bilinci, sorumluluk duygusu ve iyi niyetle bağdaştırılamayacağını belirtti.

Baykal, ''bu tablo karşısında Türkiye'nin takındığı tavrın üzüntü verici'' olduğunu ileri sürerek, ''Türkiye, ne bu konuşmadan (Obama) önce, ne de konuşmadan sonra, konuya nasıl yaklaştığını etkili bir şekilde anlatmayı başaramamıştır. Bu çok ciddi dış politika zafiyeti olarak gözükmüştür. Obama, buraya gelmiştir, geldikten sonra da bugüne kadar ABD başkanlarının yaptıklarının çok ötesinde, çok daha ileri bir konuşmayla Türkiye'yi soykırım yapmış olmak itham altında bırakmıştır'' diye konuştu.

ABD Devlet Başkanı Obama'nın konuşmasının, Türkiye ile Ermenistan arasındaki görüşmelerin hangi noktada olduğunu açıklamasının ardından ortaya çıktığını, ABD'nin 1915 olaylarına ilişkin düşüncesini ifade etmesinin ötesinde anlam taşıdığını iddia eden Baykal, ''Türkiye, 22 Nisanda gece saat 24'te 'Biz, Ermenistan'la bir yol haritası üzerinde mutabakat sağladık, birlikte çalışıyoruz. Gerekeni yapacağız' diye açıklama yaptıktan sonra, Obama bu açıklamayı yapmıştır. Bu, olayı daha da vahim hale getirmektedir. Niçin Ermenistan'la yol haritasındaki mutabakat açıklaması, konuşmadan 15 saat önce yapılmıştır?'' diye sordu.

''...ARTIK TAVİZLERİN SINIRI YOKTUR''

Baykal, Türkiye-Ermenistan ilişkilerine ilişkin ''yol haritası'' açıklamasının, Obama'nın konuşmasını etkilemek için yapıldığını, ancak bunun başarılamadığını ifade ederek, ''Bir yıl önce böyle bir tablo yoktu. Bu kadar ağır bir konuşmada yoktu. Şimdi en büyük ödünleri vermeye başladık. Konuşma daha da ağırlaştı. Bu süreç böyledir. Taviz vererek, karşı tarafı idare etmeye mecbur olduğunuz izlenimini verdiğiniz anda, artık vereceğiniz tavizlerin sınırı yoktur. Ne yazık ki Türkiye, bu sürecin içine sokulmuştur'' ifadesini kullandı.

Türkiye'nin, bu tablo karşısında takındığı tavrı eleştiren Baykal, şöyle konuştu:

''Bu gelişmeler sonucunda ortaya çıkan temel gerçek, Türkiye Ermenistan ilişkilerinin daha rahatlaması, rayına oturması gibi bir sonuç vermeden, Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinin bozulmaya başlandığı bir noktaya bizi getirmiştir. Ermenistan'la ilişkilerimiz düzelmemiştir, soykırım konusunda ABD'nin ve dünyanın Türkiye'ye bakışı düzelmemiştir ama bizim, Azerbaycan ile ilişkimiz bozulmaya başlamıştır. Azerbaycan'ın bu tablo karşısında bir kırgınlık içine girmiş olmasını yadırgamamak lazımdır... Azerbaycan'da, Türkiye'nin açılımları hayal kırıklığı yaratmıştır. Azerbaycanlılar, bu tepkiyi kardeşçe, dostça sorumluluk duygusu içinde ifade etmişlerdir. Başbakan, bu tepkinin ortaya çıkmasına da kızgın. Bu tepkinin ortaya çıkması karşısında, suçlayıcı, itham edici, emredici bir üslubun içine girmiştir... Başbakan 'fitne' diyor. Buraya gelip büyük samimiyetle Türkiye ile Azerbaycan'ın dostluğuna inanan, dost kalmasını isteyen, Ermenistan ile ilişkilerimiz konusunda tedirginlik taşıyan ve bunu içtenlikle aktaran Azerbaycan milletvekiline 'fitne' unsuru demek, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na yakışmaz. Çok üzüntü vericidir. Bunu anlamak, saygı göstermek lazımdır. Ben, çok uzun süredir 'Cumhurbaşkanı, Azerbaycan'a gitsin' diyorum. Orta Doğu şeyhliklerine gösterdiğimiz ilgiyi, niye Azerbaycan'dan esirgiyoruz. Azerbaycan'daki tedirginliği anlayalım. Onlara güven verelim, onları kucaklayalım. Ben, Azerbaycanlılar'dan Başbakan'ın sözü için özür diliyorum. Onların, herhangi bir fitne içinde olmadığını çok iyi biliyoruz. Gönül kırıklığı, üzüntü içindedirler. Bunu abartmamalarını istiyoruz.

Çünkü bilmeleri gerekir ki Tayyip Erdoğan, AKP, bugün var, yarın yok, geçicidir. Ama Türkiye ile Azerbaycan dostluğu ise ebedidir. Bunu, unutmamalıdırlar. Bugünkü iktidara kızıp yorganı yakmayalım. Türk-Azeri dostluğu, bu bölgenin en temel istikrar ve barış unsurudur ve ebediyen var olacaktır. Bugünlerin geçeceği hesaba katılmalıdır. Türk-Azeri ilişkisine zarar vermemek gerektiğini, Azerbaycanlılar'ın da Türkler'in de unutmaması gerekir.''

Türkiye'nin, Azerbaycan ve Ermenistan ile ilişkileri ve Obama'nın konuşmasıyla ortaya çıkan tabloyu değerlendiren Baykal, şunları kaydetti:

''Obama ile çok büyük güven içinde bir araya geldik, ilişki kurduk, her türlü desteği verdik ve en ağır suçlamayı ertesi gün aldık. Ermenistan'la yola çıktık. Ermenistan yetkilileri, 'Biz, hiçbir zaman Azerbaycan-Karabağ konusunu konuşmuyoruz' dediler. Başbakan, sağlam bir bilgi edinmeden açıklamalar yapıyor. Başbakan, 'Ben, 2005'de Ermenistan'a ortak tarih komisyonu kurulmasını öneren mektup yazdım ama cevap alamadım' diyor. Ermenistan dosyasını, Başbakan'a birisi iyi anlatsın. Doğrudur, Türkiye, ortak tarih komisyonu önerisini yapmıştır. TBMM'de 13 Nisan 2005'de genel görüşme yapılmıştır. CHP'nin de katkılarıyla bu konuda ortak karar alınmıştır ve bunun üzerine, Başbakan bahsettiği mektubu o zaman ki Cumhurbaşkanı Koçaryan'a göndermiştir. Bu mektuba, 25 Nisanda cevap gelmiştir. Koçaryan, 'Tarih komisyonu öneriyorsunuz, sizi anlıyorum ama bugün, yarın geliştirmemiz gereken ilişkilerin ön şartı, bu olmamalıdır. Bugün ilişkilerimizi normalleştirelim. Ona, sonra bakarız' demiştir. Ne kadar ilgi çekicidir ki 2005'de Koçaryan'ın verdiği cevap doğrultusunda, bugün Türk-Ermeni ilişkileri gelişmektedir.

AKP iktidarı, ne zaman masaya otursa, masadan kalkarken cebi boşalmış oluyor. Kendimizi de çok rahat aldatıyoruz. 'Kazan, kazan' diyoruz. Ortaya çıkan tablo, 'kaybet, kazan' oluyor. İki taraf birden kaybetmiyor. Ne yazık ki kaybeden de hep Türkiye oluyor. Ermenistan ile ilişki çok açık. Ne kazandık? Obama'nın konuşmasını kazandık. Yani büyük felaketi kazandık. Azerbaycan ile bir şey kazanmadık.''

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Deniz Feneri'ni himaye edeceksiniz, sanıkları koruyacaksınız diye Türk halkına bu kadar kaba yalan söylenmesine, nasıl göz yumarsınız? O yalan ortaya çıktıktan sonra, o insanın Adalet Bakanı diye dolaşması, Türk halkına hakaret değil mi?'' diye sorarak, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in istifasını istedi.
Baykal, partisinin TBMM Grubundaki konuşmasında, KKTC'deki seçimlere yer verdi.

Türkiye'nin, AB, NATO ve Ermenistan konularında yaşadıklarının ortada olduğunu ifade eden Baykal, sorunun, Kıbrıs noktasına geldiğini söyledi.
KKTC'deki seçimde, muhalefetin iktidara geldiğini anımsatan Baykal, demokratik, çok partili siyasi yarışın yapılmasının iftihar edilecek bir tablo olduğunu belirtti.

Baykal, iktidara gelen Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı Derviş Eroğlu'nun, önemli bir siyaset adamı olduğunu, Türkiye'nin değerini, önemini bildiğini, ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu şartları en iyi şekilde değerlendirecek bir kişi olduğunu kaydetti.

Eroğlu'nun, seçim sonrası Türkiye ile eşgüdüm içinde çalışacağını, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ı destekleyeceğini ilan ettiğini belirten Baykal, Türkiye'den Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın, Eroğlu'na yönelik ağır değerlendirmeler ve imalarda bulunduğunu savundu.

''ORTADA ÇATLAK VAR GÖRÜNTÜSÜ''

Baykal, ''Seçimi kazanan partinin genel başkanını, Türkiye'ye niye çağırmıyorsunuz? Niçin dinlemiyorsunuz, sizin için önemli olan şeyi niye söylemiyorsunuz?'' diye sorarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Uzaktan kumandayla Ankara'dan, seçimi kazanan Başbakan'a ağır imalar, ifadeler, ithamlarda bulunmak, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Cumhurbaşkanına uygun düşmüyor. Bu üslup, KKTC Cumhurbaşkanı'nın müzakereleri yürütmesine zarar verecek niteliktedir. Ortada bir çatlak var görüntüsü resmen ortaya dökülmüştür. Böyle diplomasi, anlayış olur mu? Etrafınızdaki monşerlere bir sorun bakalım, olur mu? Kulak verin onlara. Monşer deyip küçümsüyorsunuz, ondan sonra bu yanlışların içine sürükleniyorsunuz.

Ulusal Birlik Partisi'nin üzerinde durduğu model, 'burada iki ayrı toplum, siyasi yapılanma, devlet ve iki ayrı egemen eşitlik var. Bunlar kendi iradeleriyle bir araya gelebilirler, tek devleti beraberce oluşturmalıdırlar. Kıbrıs, böyle bir devlet olmalıdır, onun için biz siyasi, etnik, ulusal kimliğimizle, kendi coğrafyamızla, özgür, eşit egemenlik temelimizle bu bütünün içinde bir arada olmalıyız' deniliyor. İki farklı temel anlayış var. Bu yapılırsa, Annan Planı'ndan da daha geriye gidilmiş olacaktır. Kıbrıs'a dikkat diyorum. Kıbrıs ile ilişkilerde Türkiye için ciddi bir yenilgi, kayıp şeklinde ortaya çıkacaktır.''

Baykal, Kıbrıs konusunda bugüne kadar çok büyük aldatmalar, yanıltmalar olduğunu ifade ederek, Türkiye ve KKTC'ye verilen sözlerin hiçbirinin tutulmadığını anımsattı.

Türkleri, Rumlara monte etmeye, siyasi azınlık haline düşürmeye dönük bir model üzerinde müzakerelerin götürüldüğünü öne süren Baykal, ''Bu tablo, dış politika açısından düşündürücüdür. AKP'nin dış politika anlayışının, 'onlar bir verirlerse, biz iki veririz, onlar bir adım önde olursa, biz iki adım önde oluruz' anlayışının Türkiye'yi getirdiği sonuç budur. Bu konularda ciddi, sabırlı, dirençli, tutarlı olmak lazım. Biz çok kolayca onun bunun yönlendirmesine, baskına teslim olarak, ona buna yaranmayı önemli zannederek, onun bunun gözüne girerek, daha şanslı, avantajlı çıkacağımızı tahmin, temenni ederek, kendimizi aldatmışızdır. Ağır sonuçlarını da ödemeye başlamışızdır'' diye konuştu.

Deniz Feneriyle ilgili yayın yapmanın yasak ancak Ergenekon ile ilgili yayının serbest olduğuna işaret eden Baykal, ''Bu ne biçim adalet?'' diye
sordu.

CHP Genel Başkanı Baykal, 70 bin kişinin dinlendiğinin söylendiğini, bunun, memnuniyet verici bir olay gibi gözüktüğünü kaydederek, ''Böyle bir şey nasıl tasavvur edilebilir? Türkiye'de 70 milyonu dinlemeye imkan veren, hukuki ve teknik altyapıyı kurmuşsunuz, bunu, başbakanın şahsına bağlamışsınız. Elde ettiğiniz çok özel bilgileri, basında, insanları mahkum etmek, onurunu çiğnemek için kullanıyorsunuz, ondan sonra da adalet, hukuk, hukuka güven diyoruz'' diye konuştu.

Deniz Feneri davasının Almanya'da görüldüğünü, aylarca dosyanın gelmesini, daha sonra tercümesinin beklendiğini dile getiren Baykal, Frankurt Basın Sözcüsünün, ''Tek dosya var, Türkçe yollandı'' dediğini kaydetti.

Baykal, yargılama yapılırken, tercümenin de yapıldığını belirterek, konuşmasına şöyle devam etti:

''Tercüme edilmiş metni göndermişler, iyi mi? Türkiye, şimdi aylardır neyi bekliyordu, tercüme edilmesini, kim söylüyordu Adalet Bakanı. Böyle bir manzara olur mu, şaka gibi bir şey. Türkiye'ye yakışıyor mu? Derhal o Adalet Bakanı'nın oradan ayrılması lazım. 70 milyonu aldatmaya çalışacaksınız, metnin Türkiye'ye geldiği Almanya'dan yapılan açıklamayla ortaya çıkacak. Tasavvur edilecek şey değil. Siz Deniz Feneri'ni himaye edeceksiniz, o sanıkları koruyacaksınız diye Türk halkına bu kadar kaba yalan söylenmesine, nasıl göz yumarsınız. O yalan ortaya çıktıktan sonra, o insanın Adalet Bakanı diye dolaşması, Türk halkına hakaret değil midir? Derhal gereği yapılmalıdır.''

Baykal, Alman mahkemesinin aranan 16 kişiyle ilgili bilgi istediğini ifade ederek, bu kişilerin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde ''ballı ihaleler'' almaya devam ettiğini ileri sürdü.

''NİYE BU KADAR TELAŞ İÇİNDELER?''

Bu tutarsızlığın ciddi bir kriz olduğunu kaydeden Baykal, ''Türkiye, Anayasa değiştirecekmiş, yargıyı adam edecekmiş. Sen önce var olan yargıya saygı göstermesini öğren, yargının gereğini yerine getir. Yargıyı Anayasa ile değiştirmeye kalkmadan önce, var olan kuralları işletmeyi başar'' diye konuştu.

Baykal, Deniz Feneri olayının, iktidar için dokunulmaz, ele alınmaz, araştırılmaz bir konu olduğunu iddia ederek, ''Niye bu kadar telaş içindeler anlayamıyorum. Altından ne çıkar diye kaygı duyuyorlar, ne gibi bağlantılar kendisini gösterecek, bir ülkenin, dünya çapında bu kadar önem kazanmış, Almanya'da yargılanmış bir konuyu kendi ülkesinde bu kadar talep ortaya çıktığı halde yargılamaktan kaçınması, hiçbir şekilde kabul edilebilir değildir'' görüşünü dile getirdi.

''İŞÇİLERE SORSUN''

CHP Genel Başkanı Baykal, ekonomideki gelişmeleri de değerlendirdiği konuşmasında, Eylül 2008'de açıkladıkları ekonomik krize yönelik önlemlerin, aradan bunca zaman geçtikten sonra Hükümetin yeni aklına geldiğini öne sürdü.

İşçi çıkarılmaması karşılığında Ereğli Demir Çelik çalışanlarının maaşlarında yüzde 35 azalma olduğuna işaret eden Baykal, ''Başbakan kendisiyle konuşmayı bırakıp, bu işçilere, krizin teğet geçip geçmediğini sorsun'' dedi.

Baykal, 4-C statüsünde çalışanların da sorunlarına işaret ederek, Türkiye'nin, 4-C mahkumiyeti ve prangasından kurtulması gerektiğini sözlerine ekledi.

AA

SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara