Dolar

34,9519

Euro

36,6142

Altın

3.021,02

Bist

10.058,63

Kardaş'tan Başbuğ'a zehir zemberek sözler

Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un hafta içi yaptığı konuşmaya en sert tepki emekli eski hakim Ümit Kardaş'tan geldi. Kardaş, orduya açtı ağzını yumdu gözünü...

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-04-20 01:59:00

Kardaş'tan Başbuğ'a zehir zemberek sözler

Haber Merkezi / TIMETURK

Emekli eski hakim Ümit Kardaş, Star gazetesinde Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un konuşmasını yorumladı. Başbuğ'un açıklamalarını 'tarihsel' olarak nitelendirilmesini ve Akademisyenler, gazeteciler, yazarların konuşmadaki şifreleri çözme, başta af konusu olmak üzere neyin yapılması gerektiğini anlama çabasına girmesini serti bir dille eleştiren Kardaş, bu tabloyu şu sözlerle yorumluyor: 'Milletin iradesini parlamento mu yoksa ordu mu temsil etmektedir? Yoksa parlamento milletin iradesinin toplandığı tabii merci olan ordudan yansıyan ve süzülen bir iradenin mi dolaylı temsilcisidir? Demokrasi olarak nitelenmesi mümkün olmayan bu rejim kamu hukuku alanında ?egemenliğin dolaylı kullanımı? gibi bir doktrine ilham verebilir mi? Parlamentosu, hükümeti, siyasi partileri, yargısı, medyası, üniversitesi, istikametini, siyasi ve toplumsal felsefesini, vizyonunu silahlı bir kuruma odaklanarak, ondan gelecek telkinlere ve açılımlara bağlıyorsa rejimin çivisi çıkmış demektir ve bu şifa bulmaz hastalıklı bir durumdur.'

TÜRKİYE'YE BENZEYEN İSPANYA'DAKİ DURUM

Kardaş, bizim toplumumuz gibi gayet dinamik ve hareketli olan İspanya'ya yaptığı 8 günlük gezide ülkenin gerçek sorunlarını mükemmel bir şekilde tartışarak çözmüş olduğunu ve çözmeye devam ettiğini aktarıyor.

Türk toplumunun İspanyol toplumundan aşağı bir yeri de bulunmadığını belirten Kardaş'a göre 'bizim koşullarımızın da temelde onlardan hiç farklı yok, bizim sorunumuz bürokrasi ve siyaset kadrosunun, gazeteci, yazar ve akademisyenlerin 100 yıldır değişmeyen zihniyetleri sorunud. Bizim koşullarımız dediğimiz şey aslında iktidar, rant ve imtiyaz kavgalarımız. Bunun için de halimiz böyle...'

'BAŞBUĞ'UN SÖZLERİ BENİ İLGİLENDİRMİYOR'

Kardaş'ın yazısında en sert bölümse General Başbuğ?un konuşmasının içeriğiyle ilgili yaptığı değerlendirme. Konuşmanın içeriğine girmeyeceğini belirten eski emekli hakim Kardaş, sebebini şu sözlerle anlatıyor: 'Çünkü beni birey-yurttaş olarak ilgilendirmiyor. Ben siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, tarihsel olaylara askeri güvenlik eksenli bir zihniyetten bakmak istemiyorum. Ben bu boyutları kendi disiplinleri ve uzmanları aracılığıyla düşünmek, gözlemlerim, aklım ve vicdanımla yorumlamak istiyorum. Sosyal, siyasi, uluslararası dinamiklerin, siyasi ve hukuki kavramların ne anlama geldiğini şiddet ve zor kullanma yetkisine sahip, silahlı bir kurumun başında olan bir askeri bürokrattan öğrenmek istemiyorum.'

'ASIL MESELE KONUŞMA DEĞİL YAPILAN YORUMLAR'

Tartışılması gerekenin konuşmanın içeriği olmadığını kaydeden Kardaş'a göre asıl mesele böyle bir konuşmanın nasıl olup ta yapılabildiği ve tarihsel önemde görülüp normalleştirildiği... Kardaş devamında şu çarpıcı yorumda bulunuyor: 'General Başbuğ her zaman olduğu gibi Askeri Ceza Kanunu?nun 148. maddesi anlamında siyasi bir nutuk vermiş ve ayrıca siyasi telkinde bulunmuştur. Sivil olduğunu zanneden birçok okumuş yazmış insanın zihniyet dünyası kırmızı çizgilerle bezenmiştir. Siyasi iktidar, siyasi partiler, medya, akademi dünyası, işverenler büyük oranda genç nüfusa sahip dinamik bir toplumu ileriye sıçratacak ve toplumsal barışı sağlayacak hamleyi yapmamakta, askeri vesayetle uzlaşarak iktidarlarını, rantlarını, imtiyazlarını sağlama almaya çalışmaktadırlar.'

ORDU; İTTİHAD TERAKKİ VE ERGENEKON

Kardaş son olarak, ordunun siyasete müdahil olmasıyla ilgili İttihat Terakki'den Ergenekon'a uzanan süreci şu sözlerle anlatıyor:

'Ergenekon soruşturma ve kovuşturmasındaki iddialar bu durumun devam ettiğini göstermektedir. Ordunun İttihat ve Terakki üzerinden siyasetle ilgilenmesi devletin siyasi varlığı bakımından olumsuz sonuçlar doğurmuştur. En büyük hata olarak nitelendirilen ordunun siyasi işlere iştirak etmesi veya ettirilmesi durumu sonunda siyasi ihtirasların tatmininde askeri gücün araç olarak kullanılmasına yol açmıştır.

Gerek İttihat ve Terakki ve gerekse muhalefet iktidarı elde etmenin ve iktidarda kalmanın yolunu ordunun yardımında ve onun siyasi işlere müdahale etmesinde aramışlardır. Bu geleneğin imparatorluktan günümüze miras kaldığı görülmektedir. İttihatçıların orduyu siyasete sokmaları kendi karşıtlarının da ordu içinde örgütlenmeleri sonucuna yol açmıştır. Bu durum orduda disiplinsizliğe ve ordunun gücünün sarsılmasına neden olmuştur. Kabinelerin değişmesinde etken olması sonucu kendi görevini yapamaz duruma düşen ordu siyaset adamlarını sorumluluk duygusundan yoksun kılmıştır. Dış tehdide karşı mücadele anlayış ve teknikleri üzerine kurumsallaşmış olan ya da en azından kurumsallaşmış olması gereken silahlı bir kurumun siyasi ve toplumsal alanı kendi alanı gibi sahiplenip, çeşitli müdahalelerde bulunarak toplum mühendisliğine kalkması demokrasiyle bağdaşır bir durum olmadığı gibi, kurumsal uzmanlığı ve algılarının dışına çıkarak siyasetin, bilimin ve hukukun alanına girmesi kendisini başarısız kılmakta, güç ve prestij yitirmesine neden olmaktadır. Ayrıca bu durum halkın gerçek sorunlarının tartışılmasını ve çözümünü bloke etmekte ve ülkenin dış dünyadaki algılanma eşiğini düşürmektedir.

İlkesiz demokrasi

TSK?nın dış güvenlik alanında güçlü ve yeterli olması ve kurumsal prestijini onarması bakımından kendi asli görevine dönmesi bir zorunluluktur. TSK?nın siyaset yapmak, makro veya mikro siyasetin içinde yer alarak çözüm üretmek, toplum mühendisliği yoluyla topluma, siyasete ve hukuka müdahale etmek gibi bir görevi ve yetkisi bulunmamaktadır. Bugün Türkiye?de TSK kurumsal özerkliğin ötesinde siyasi bir özerkliğe sahiptir.

Gerilim ve tıkanıklık bu konumdan kaynaklanmaktadır. Belli aralıklarla kurumun bir general aracılığıyla kamuoyuna seslenmesi ve her konuda bilgilendirme yapıp, kurumun görüşlerini beyan etmesi bu özerk yapılanmayı göstermektedir. Hakiki bir demokraside ordu Milli Savunma Bakanlığına bağlıdır. Halkın bilgi ve haber alma hakkı siyasi organ olan MSB tarafından sağlanır. Bedelli askerlik, vicdani ret, silah alımları, ulusal savunma siyaset belgesi gibi konularda gerekli bilgilendirmeyi halka karşı bu uygulamalardan sorumlu bakanlık yapar. Ordu demokratik gözetim ve denetim altında olup, şeffaf ve hesap verebilir durumdadır.

Sonuç olarak ilkesiz demokrasi olmaz. Demokrasinin birincil ilkesi silahlı gücün lafla değil hakiki anlamda sivil siyasi otoritenin emri altında olması, kendisine siyasi anlamda özerk bir alan yaratmaması, kendi görevi dışında hiçbir siyasi mülahaza, görüş ve telkinde bulunmaması, suç oluşturan bu eylemlerde bulunanların cezalandırılması, kendisini sivil olarak tanımlayanların da silahlı bürokrasiye itibar etmeyip, topluma ve onun temsilcilerine kulak verip, iktidarı eleştirmeleridir.

Gün gelir ilkeler, ilkesiz davrananlara kendini acı bir şekilde hatırlatır.'

SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara