Dolar

32,6191

Euro

34,7334

Altın

2.507,90

Bist

9.524,59

Osmanlı Sultanlarına gelen ilginç hediyeler

Osmanlı Sultanlarına gelen hediyeler ne usule uygun ne de muhabbete vesile olan cinsten...

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-04-12 09:28:00

Osmanlı Sultanlarına gelen ilginç hediyeler

Devlet büyüklerinin hediyeleşmesi usulden, ancak tarihte verilen öyle hediyeler var ki ne usule uyuyor ne de muhabbete vesile oluyor. Osmanlı sultanlarına getirilen gergedanlar, zürafalar ise küçük bir hayvanat bahçesi kuracak kadar çok olsa da ilginç hediyeler konusu için sadece küçük birer örnek kalıyor.

Mahmut Sami Şimşek / Yenişafak

ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün karşılıklı olarak birbirlerine verdiği hediyelerin konuşulduğu şu günlerde biz de târih tünelinde seyahat edip Osmanlı Sultanlarına gelen hediyeleri araştırdık.

Evvelâ Sultan 2. Abdülhamit. 1876 da Osmanlı tahtına oturur. Ve en büyük hülyası olan Payitahttan Haremeyni Şerifeyn'e kadar uzanacak olan tren yolu hattının ihâlesini, Almanlara verir. Alman İmparatoru Kayser 2. Wilhelm de Sultan 2. Abdülhamit'e bir teşekkür ziyaretinde bulunur ve armağan olarak; İstanbul halkına Sultanahmet meydanındaki Alman Çeşmesi'ni, padişahın bizzat kendisine de simsiyah ve öfkeli kocaman bir boğa heykelini takdim eder. Boğa, Yıldız Sarayı'nın has bahçesine konulur. (Bu boğa Almanlara Fransızlardan 1871 de savaş ganimeti olarak gelmişti. ) Yıllar sonra boğaLütfi Kırdar Spor Salonu'nun önüne taşınır. Oradan da Asya'ya getirilerek eski Kadıköy İskelesi'nin karşısına konur. Boğa şimdi Kadıköy Altıyol'daki meydanda...

GENÇ OSMAN'A GERGEDAN

Osmanlı sultanlarına her devirde yağmur gibi hediyeler geldiği mâlum. Az önceki Sultan Hamid'e gelen boğa heykelinin yanında, Genç Osman'a hediye edilen armağan daha bir şaşırtıcı idi. Genç Osman'a armağan, bir gergedan. 1619 senesinde İran Şahı Abbas'ın elçisi Yâdigâr Ali getirmişti. 100 deve yükü ipek, 4 fil ve vahşî hayvan postlarından oluşan değerli eşyalarla birlikte. Bu hayvanlar bazen Gülhane Parkı'na, bazen de Bizanslılardan kalma boş binalara konulurdu. Bakırköy'deki, İstanbul'daki 4 açık sarnıçtan biri olan Fil damı da fillerin ahırı olduğu için bu ismi almıştı. Çengelköy sâhillerinde bulunan ve fillerin dinlenip beslendikleri binalar ise şu an lokanta olarak hizmet veriyor.

Batılı seyyahların yazdığına göre sultan 3. Mehmet ve 4. Murat dönemlerinde de padişaha takdim edilen hediyeler arasında Afrika ormanlarından getirilen hayvanlar vardı. Her iki padişaha da zürafa hediye edilmişti. Lâkin en görkemli zürafa ağırlaması Sultan 2. Mahmut döneminde yapıldı. Mısır Hıdivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından Sultan 2. Mahmut'a yaranmak, daha da ötesi yaltaklanmak maksadıyla bir zürafa gönderilmişti. Zürafa, zarif yürüyüşüyle, İstanbul sokaklarında, podyumda yürüyen bir manken edasıyla boy gösterdikten sonra Çinili Köşk Meydanı'na getirildi. Gelişinden birkaç ay sonra da Topkapı Sarayı'nın avlusunda vefat etti. Belki de cenazesi Gülhane Parkı'nda bulunan saray aslanlarının kafesine servis yapıldı.

İLK HAYVANAT BAHÇESİ

Çeşitli ülkeleri dolaşarak gösteriler yapan ve bu yolla para kazanan sirkler vardı Osmanlı döneminde. Bu sirkler İstanbul'a da gelirdi. Ve çok yaşlanmış ya da sakatlanmış hayvanları götürmez, bulundukları ülkede bırakır giderlerdi. İstanbul'da, bir bakıma yıllarca çalıştıkları sirkten kovulan, tazminat ödenmeden işten atılan bu hayvanları, müşfik sultan Abdülmecid Han, Tanzîmât fermânının okunduğu Gülhane Parkı'nda koruma altına almıştı. İşte Gülhane Parkı'ndaki hayvanat bahçesi böyle oluştu. Yoksa Osmanlıda hayvanları, bulundukları özgür ortamlarından mahrum bırakarak demir kafesler arkasına hapsedip, hayvan zindanları oluşturma ve bunun adına da Hayvanat Bahçesi (!) deme namertliği yoktu.

SAATLİ ORG

İngiltere Kraliçesi 1. Elizabet, Topkapı Sarayı'na, devrin Osmanlı Sultanı 3. Murat için özel olarak yaptırdığı çalar saatli bir org hediye etmişti. Orgun yapımı için Thomas Dallam görevlendirilmişti. Bir buçuk yılda tamamlanan 5 metre boyundaki saatli org, Hector adlı gemiyle aylar süren deniz yolculuğu sonunda Osmanlı pâyitahtına gelebildi. Yolculuk o kadar uzun sürmüştü ki, orgu taşıyan gemi İstanbul'a ulaştığında Osmanlı tahtında artık yeni bir pâdişah vardı. Sultan 3. Murat vefât etmiş, tahta 3. Mehmet geçmişti. Topkapı Sarayı Arz Odası önündeki revak içine kurulan saatli org, devrin pâdişâhı 3. Mehmet'e büyük bir törenle hediye edilmiş, Padişah tahta oturur oturmaz kurulu org çalışmaya başlamıştı. Önce saat çalmış, sonra 16 çanlık takım, bir melodi seslendirirken iki bebek melek borazanlarıyla mûsikiye revnak kazandırmışlardı. Orgun tepesindeki karatavuk ve ardıç kuşlarının şakıma ve kanat çırpmalarıyla mûsikî şöleni hitâma ermişti. Saat kuruluyor, vakti gelince org çalmaya başlıyordu kendi kendine. Yani Guguklu saatin büyüğü.

En iğrenç hediye

Osmanlı târihinde kayda geçen en iğrenç hediyeyi ise İran Şahı Şah İsmail, Yavuz Sultan Selim'e göndermişti. Kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor İran Şâhı. Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor sandıktan. Açık bakıyorlar. En alttaki bohçadan bir kutu insan pisliği çıkıyor. Sultan Selim emrediyor: ?Herkes düşünsün, buna lâyıkıyla bir cevap vermeliyiz? Cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor. Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor. İçine İstanbul'da îmâl edilen gül kokulu en nâdide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor, en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı gönderiyor. İran Şâhı sandığı açıyor. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum ve üzerinde bir not. Şah, Yavuz Selim'in notunu okuyor: ?Herkes yediğinden ikram eder?!

Tüyler ürperten hediye

İstanbul'un işgal yıllarında Atatürk, annesi Zübeyde Hanım'ın Beşiktaş Akaretlerdeki evi İşgal kuvvetleri tarafından gözetim altında tutulduğu için Pera Palas Oteli'nin 101 nolu odasında kalmıştı. Atatürk'ün odası da şu an müze. 32 parça eşyanın sergilendiği odadaki en ilginç şey ise duvarda asılı olan seccâde. Pera Palas otelindeki tüyler ürpertici bu seccâdenin hikâyesi şöyle: 1929'da Hindistan mihracesi Atatürk'ü ziyarete gelirken kâhinine ilginç ve kalıcı bir hediye hazırlaması için emir veriyor. Kâhin de küçük bir seccâde dokutuyor ve Atatürk'e hediye ediliyor. Duvarda asılı olan seccâde bu. İlginç olan ise üzerindeki deseni. Bir saat motifi var ve bu saat 09:07 yi gösteriyor. Bilindiği gibi Atatürk'ün ölüm saati 09:05 tir. Lâkin beyin, kalp durduktan sonra 2 dakika daha yaşar. Yani seccâdedeki saat Atatürk'ün beyin ölümünün gerçekleştiği saat. Saatin etrafındaki 10 kasımpatı çiçeği ise Atatürk'ün 10 Kasım'da öleceğine işaret. Dünya'nın en esrarengiz ve aynı zamanda en ürkütücü hediyesi bu olsa gerek.

 

Haber Ara