Ergenekon soruşturmasına Avrupa Birliği'nden bir destek daha geldi. AB'nin en tecrübeli liderlerinden Javier Solana, Ergenekon soruşturmasının ciddiye alınması gerektiğini söyledi. AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana, NATO zirvesi öncesi Samanyolu Haber Televizyonu'nda Selçuk Gültaşlı'ya ilginç açıklamalarda bulundu.
Ergenekon'a ilişkin iddiaların çok ciddi olduğunu ve soruşturmanın ciddiyetle ele alınmasının önemine dikkat çeken Solana, 'Hukuk kurallarına riayet edildiği müddetçe soruşturmayı destekliyoruz. Bunda hiç bir şüphe yok.' ifadelerini kullandı. AB Yüksek Temsilcisi, demokratik sisteme kasteden eylemlerin ispatlanması durumunda sorumluların cezalandırılması gerektiğini söyledi.
Ermeni meselesine ilişkin ise 'tarih tarihtir, geçmişi her gün masaya getirmemizin bir manası yok' diyen Solana, Cumhurbaşkanı Gül'ün Erivan ziyaretini takdir ettiğini ifade etti.
'HÜKÜMET TÜRKİYE'Yİ AB'DEN UZAKLAŞTIRMADI'
Mahalli seçimlerin hemen ardından konuşan Solana, AK Parti'nin aldığı oyun bir miktar düşmesine rağmen hala 'çok çok iyi bir netice' olduğunu vurgularken, hükümetin reform sürecini hızlandırması gerektiğine işaret etti.
1995-1999 yılları arasında NATO Genel Sekreterliği görevini yürüten Solana, Türkiye'nin Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen'in adaylığına soğuk bakmasına ilişkin yorum yapmaktan kaçınırken, genel sekreterin bütün üye ülkelerin 'oluru' ile seçildiğine ve Türkiye'nin İttifak'ın mühim bir üyesi olduğuna dikkat çekti.
Yeni İsrail hükümetinden kendisinin de endişeli olduğunu vurgulayan Solana, Davos krizinden sonra dolaşıma giren hükümetin ülkeyi AB'den uzaklaştırıp, Ortadoğu'ya götürdüğü tezlerine katılmadığını kaydetti.
Obama'nın Türkiye ziyaretini de değerlendiren Solana, Amerikan Başkanı'nın ziyaretinin Ankara'nın milletlerarası platformlarda ne kadar etkili bir ülke olduğuna işaret ettiğini kaydetti.
Solana ile mülakatta öne çıkan konular şöyle:
Hükümet, mahallî seçimlerde oy kaybına uğradı. Brüksel'den baktığınızda AB reformlarının sürdürülmesi açısından sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa AK Parti yüzde 39-40 civarı bir oy aldı. Bu hiç de kötü bir oy oranı değil. Belki bir önceki seçimlerden biraz daha düşük ama bence çok çok iyi bir netice ve söylenecek çok bir şey de yok.
İktidarın halktan güvenoyu alması olarak yorumlanabilir mi?
Dediğim gibi bu gayet iyi bir netice. Bizim açımızdan oranın yüzde 37 ya da 39 ya da 41 olmasının bir ehemmiyeti yok. Bizim için mühim olan siyasettir ve hükümetin reform sürecini sürdürmesidir. Verilen oylar da son tahlilde Türk halkının tercihidir. Bize göre hükümet gayet iyi bir performans gösteriyor. Reform sürecini kuvvetli bir şekilde destekliyoruz ve samimi temennim reformların Türkiye'yi AB'ye daha da yakınlaştırmasıdır.
Avrupa Parlamentosu Türkiye'ye ilişkin hazırladığı son iki raporunda Ergenekon isimli ağın araştırılması için Ankara'ya çok kuvvetli çağrılarda bulundu. Brüksel'den baktığınızda bu davaya ne kadar ehemmiyet atfediyorsunuz?
Öncelikle, yaşananlar çok ciddi olaylar ve ciddi oldukları için de gayet ciddi bir şekilde ele alınmalılar. Ciddiyetle ele alınması gereken soruşturma ve davanın tabii ki hukukî kurallara göre yürütülmesi gerekir. Demokrasiye kasteden hareketler soruşturulmalı ve eğer tahkikat neticesinde bu iddialar ispatlanırsa cezalandırılmalıdır. Soruşturma ve dava hukuk kuralları çerçevesinde yürütüldükçe desteğimiz sürecek. Bu konuda hiçbir şüphe olmamalı.
Gençliğinizde diktatörlüğe, askerî rejime karşı mücadele ettiğinizi biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa generaller darbeye teşebbüsten yargılanacaklar. Size göre bu dava Türkiye'deki asker-sivil ilişkilerinin Avrupa standartlarına yaklaştırılması için bir fırsat sunuyor mu?
Hadiselerin, teşebbüslerin ne olduğunun anlaşılması için bu bir fırsat. Az önce dediğim gibi bunlar çok ciddi olaylar. Anayasal hükümete karşı isyan etmek kesinlikle cezalandırılması gereken bir suçtur. Hem soruşturmanın kurallar çerçevesinde yürütülmesini hem de dava nihayetlendiğinde gerçeklerin ortaya çıkmasını umuyorum.
NATO Zirvesi bugün başlıyor. Avrupa basını bugünlerde Türkiye'nin Danimarka Başbakanı Rasmussen'e yeşil ışık yakıp yakmayacağı haberleri ile dolu. NATO'yu içeriden bilen, seçim sürecini yaşamış biri olarak nasıl görüyorsunuz Rasmussen'in şansını?
Bu konuda bir şeyler söylemem çok doğru olmaz. Bildiğiniz gibi artık NATO'da bir vazifem de yok. Tabii ki NATO'nun dostuyum ve NATO-AB arasındaki ilişkilerin gelişmesi için çaba gösteriyorum. Ancak şunu söylemem gerekir ki NATO Genel Sekreteri'nin atanma işlemi çok mühim bir karardır. Normalde genel sekreterin seçimi çok ihtiyatlı ve ketum bir şekilde yapılır. Bu süreç ve temaslar aylar öncesinden başlar ki seçilecek genel sekreter bütün müttefiklerin onayı ile vazifeye başlayabilsin. Her bir üye ülkenin somut 'olurunu' almak çok çok önemlidir. Tabii ki şu an NATO içerisinde devam eden tartışmaların nasıl bir neticeye ulaşacağı konusunda bir yorum yapamam. Ancak NATO üyelerinin akil bir tavırla tarihinin çok önemli bir sürecini geçiren ittifak için en iyi genel sekreteri seçeceklerine eminim. Afganistan'da çok kritik bir vazifemiz var, NATO yeni bir konsept geliştirme arifesinde. Dolayısıyla NATO'nun önünde alınması gereken kritik kararlar ve bu kararların uygulanma aşamaları var. Bütün bu hayatî kararlar için seçilecek kişi çok mühim. Türkiye'nin de İttifak içinde çok önemli bir rolü olduğunu söylemeliyim.
Tartışmanın sürmesinin İttifak'a zarar verebileceği gibi bir endişeniz var mı?
Genel Sekreter'le ilgili kararın zirvede alınacağını sanmıyorum. Karar daha sonra alınacak, ne zaman bilmiyorum. Zaten bir tarih tahmininde bulunmak bana düşmez. Artık NATO Genel Sekreteri değilim.
2004 ve 2005'te sizinle sık sık Kıbrıs meselesini konuştuğumuzu çok iyi hatırlıyorum. AB, 2006'da 2009'un sonunda meseleye tekrar bakma kararı aldı. 2009'un sonunu bir mühlet gibi mi görmek gerekir?
2009'un sonu sorunun nasıl evrildiğine bakmamız için bir zaman dilimi. 2008'de BM önderliğinde yeni bir süreç başladı. Birkaç gün önce taraflar AB ile ilgili meseleleri müzakere etmeye başladılar ki bu çok iyi haber. Bu tarihi ve zor meselenin çözülmesini ne kadar istediğimi belki tahmin edebilirsiniz. AB kurumlarında aldığım bütün vazifelerimde sorunun çözümü için elimden geleni yaptım. Bütün kalbimle müzakerelerde ilerleme sağlanmasını arzu ediyorum. Elimizden ne geliyorsa çözüm için kullanmamız gerekiyor.
Ama bazıları 2009'u bir mühlet olarak görmek istiyor. Sizce?
Önemli bir tarih diyelim. Şüphesiz Ada'daki durumu tahlil edeceğiz, nerelerde ilerleme sağlandı, hangi noktalarda tıkanıklık var, bakacağız. Ama tabii ki o tarihe geldiğimizde sorunun çözülmüş olmasını temenni ederim.
Nisan ayındayız ve Ermeni meselesi yine gündemde. Cumhurbaşkanı Gül, Ermenistan'a tarihî bir ziyarette bulundu. Üst düzey temaslar devam ediyor. Kısa vadede bir gelişme bekliyor musunuz?
Bunu canı gönülden arzu ediyorum. Cumhurbaşkanı Gül ile hem ziyaret öncesi hem de sonrası görüştüm. Bu konuyu kendisi ile uzun uzun müzakere etme imkanım oldu. Cumhurbaşkanınız ile çok iyi bir ilişkimiz var. Kendisine büyük saygı duyuyorum. Çok zeki, akıllı birisi olduğu kanaatindeyim. Kendisi ile müzakerelerim ardından edindiğim intiba Türk tarafında ilişkilerin geliştirilmesi yönünde bir iradenin mevcut olduğu. İlişkilerin şu an geldiği aşamaya baktığımızda bir sonraki adımı atmak çok zor olmayacakmış gibi duruyor. Her iki taraf da birer adım atabilirse bölge açısından çok büyük bir başarı olacak.
Bir sonraki adım sınırın açılması mı?
Bu kesinlikle büyük bir adım olacak ama bir sonraki mi olur, ondan sonraki mi olur, onu bilemem.
Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler yeteri kadar zor ve girift. Bazı AB üyesi ülkelerin meclisleri Ermeni 'soykırımı' kararları aldı. Bu kararların iki ülkenin uzlaşma arayışlarına katkı sağladığını düşünüyor musunuz?
Bana göre tarih tarihtir. Ve her gün tarihe mal olmuş hadiseleri masaya getirmenin bir manası olduğunu düşünmüyorum. Tarihin tarihçiler tarafından tahlil edilmesi gerekiyor. Ancak aynı zamanda ülkeler arasında -ki bu örnekte bu ülkeler Türkiye ve Ermenistan- aralarındaki ilişkileri geliştirmenin yollarını aramalılar.
Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Peres ile tartışmasının ardından Türkiye'nin Ortadoğu barış sürecindeki rolünün tamamen kaybolduğuna dair yorumlar yapıldı. Sizce Türkiye'nin hala oynayabileceği bir rol var mı?
Bundan en ufak bir şüphem yok. Türkiye zaten şu an bir rol oynuyor, geçmişte oynadı, gelecekte de oynayacak. Bu konuda hiç şüphem yok.
Yeni İsrail hükümeti ile ilgili endişeleriniz var mı?
Evet yeni hükümetten endişeliyim. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki bu kadar yıldır enerjimin mühim bir kısmını iki devlet çözümüne harcadım. Bu bizim rüyamız ve hedefimiz. Türkiye için de hedef bu. İki devlet çözümüne inanmayan bir İsrail hükümeti ile çalışmak daha zor olacaktır. Yeni hükümetin bazı açıklamalarına rağmen iki devlet formülü için çaba harcayacaklarını ve bunu hızlı bir şekilde yapacaklarını umuyorum. İki devlet formülü için kimsenin 100 yıl beklemeye tahammülü yok. İki devlet formülünün hemen, şimdi devreye sokulması gerekiyor.
Davos'ta Başbakan Erdoğan ile Şimon Peres arasındaki tartışmadan sonra, AK Parti iktidarının ülkeyi AB'ye değil, tam tersine Doğu'ya, İslam alemine doğru götürdüğü iddia edildi. Sizin böyle bir intibanız oldu mu?
Hayır. Hükümet sürdürdüğü reformlar ile Türkiye'yi her geçen gün biraz daha AB'ye yakınlaştırmaya çalışıyor. Müzakerelerin devam etmesini, yeni fasılların açılmasını çok arzu ediyorum. Şu an herkes ekonomik krizle uğraşıyor, enerjisinin büyük bir kısmını bu krizi nasıl aşarız sorusunun cevabına ayırıyor. Bu derin ekonomik krizin bir an evvel aşılmasını ya da en azından tünelin ucundaki ışığı bir an önce görmeyi dileyelim ki diğer çok önemli konularla da ilgilenmeye başlayabilelim.
Türkiye, Obama'nın ziyaret ettiği ilk İslam ülkesi olacak. Bu ziyaret size ne anlatıyor?
Obama, çok akıllı bir adam... Türkiye'de hem Ankara'yı, hem İstanbul'u ziyaret edecek olması, hem liderlerle hem de halkla bir araya gelecek olması Türkiye'ye çok net bir mesaj vermek istediği manasına geliyor. Kanaatim Türkiye gibi demokratik, halkının büyük kısmı Müslüman olan bir ülkenin uluslararası camiada çok önemli bir aktör olduğu ve olması gerektiği mesajını çok net bir şekilde verecek... Obama'nın Avrupa'ya yaptığı ilk gezide Türkiye'yi ziyaret edecek ve iki gün geçirecek olması da çok önemli.
(CİHAN)