ZEYNEP KARAHAN USLU* / Yenişafak
Seçimlere birkaç gün kala seçim kampanyaları son hızla sürerken, ağırlıklı olarak üç parti arasında yürüyen rekabette son kozlar ortaya konuyor. Partiler ve liderler arasında siyasal iletişim cenkleri yaşanıp, siyasetin üslubu sertleşirken, tarihin uzun soluklu diktatörlerinden Mao'nun ?politika kansız savaştır, oysa savaş kanlı politika? sözü daha sık akla geliyor.
Temel problemlerini tam çözemeyen ya da dönemsel krizler yaşayan tüm ülkelerde olduğu gibi yerel seçimler bir kez daha genel seçim havasında geçiyor. Yerel yönetimlere dair projeler ikincilleşip, daha çok siyasi söylem ve projeler yarışıyor. Türkiye ölçeğinde siyasal ve etnik çelişkilerin gücünü muhafaza etmesi bu durumu daha da güçlendiriyor. Seçmenler karşılanmasını istedikleri talepleri çerçevesinde genel siyasete daha fazla ilgi duyuyorlar. Bu bağlamda kampanyalarda ağırlık yerel adaylar üzerinden değil liderler üzerinden yürüyor ve rekabet ağırlıklı olarak üç parti arasında yaşanıyor. Yerel adaylar ise saha çalışmaları ve televizyon performansları ile seçmene ulaşıyorlar.
AK PARTİ'NİN SİYASİ MESAJI
Bu üç partinin başında gelen iktidar partisi liderlerinin karizmasını en üst düzeyde kullanan parti olarak konumlanıyor. Sayın Tayyip Erdoğan 60 civarında il mitingine katılarak muhalefetin oldukça üstünde ve tüm bölgelere kapsayan bir iletişim halesi ile ülkeyi kuşatarak konumu tahkim etmeyi hedefliyor. AK Parti ?Sen Türkiyesin Büyük Düşün? ve ?İşimiz Hizmet, Gücümüz Millet? sloganlarıyla rakiplerini üstü örtük biçimde dar vizyonlu olmakla itham ederken, toplumla kurulan güçlü bağı hatırlatan, saldırganlaşmayan bir meydan okuma ortaya koyuyor.
Kircheimmer'in ?catch all party? (toplayıcı parti) tanımıyla örtüşen bir parti olarak siyaset pazarını segmentlere bölen kampanyada özürlüleri, kadınları, gençleri ayrımlaştırarak, beklentilerini merkez alan bir yaklaşım mevcut. Yüzyüze iletişime 'sürekli kampanya mantığı' ile kampanya dönemi dışında da verilen önem bu seçimde de ilginç uygulamalarla devam ettiriliyor. Örneğin kendilerini AK Postacılar tanımlayan genç partililer 1 milyondan fazla mektubu kapı kapı dolaşma (canvassing) yöntemi ile seçmene ulaştırdılar. AK Parti agresif bir siyasal pazarlama anlayışıyla, ?seçmen odaklı parti? yaklaşımını benimseyerek hiçbir alanı boş bırakmayan, iktidar rehavetine kapılmaksızın tüm mecraları yoğun kullanarak kendini konumlandırıyor.
CHP'NİN SADECE BAYKAL'I VAR
CHP'nin kampanyasında ise Sayın Baykal ön planda, ancak daha az sayıda miting programı gerçekleştiriliyor. Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerinin bir başka ifadeyle Kürt nüfusun yoğunlukta olduğu illerin programında istisnai olarak yer alması da partinin kitle partisi olma iddiası ile örtüşmeyen bir fotoğrafı açığa çıkarıyor. İktidar eleştirisi ile sınırlı 'klasik' söylemlerin dışına taşmayan bir üslupla yola devam ediliyor. 2007 seçimlerindeki ?Şimdi CHP Zamanı? sloganı tekrar edilip, ?Önce İş, Önce Ahlak, Önce İnsan?, ?İşsizliği, Yoksulluğu Yolsuzluğu Yeneceğiz? sloganları da kullanılıyor. Sloganlar seçimin genel havasına paralel, dolayısıyla yerel yönetimlerle hiçbir biçimde ilişkilendirilmeyen, pozitif ancak akılda kalıcılık açısından zayıf.
CHP basın reklamlarına hiç prim vermeden, açık hava reklamları ile seçmene ulaşmayı tercih ediyor. CHP'nin seçim dönemi öncesinde başlattığı siyasal ötekileriyle buluşma projesi Beypazarında emekli başimam, Nallıhan'da başörtülü bir kadın belediye başkan adayı gösterilerek görselleştiriliyor. Bu noktada İstanbul adayı Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden iktidar partisine yönelinerek 'yolsuzluk' iddialarını canlı tutmanın hedeflendiği, hatta adayın fotoğrafının yer aldığı çıkartma kartlarına Hz.Peygamber'in yolsuzluk karşıtı bir hadis-i şerifini basmaya kadar ilerlendiğinin de altı çizilmeli. Ancak kamuoyuna çarşaf açılımı adı altında malolan siyasal pazarı genişletme hamlesinin baş aktörleri olan partinin çiçeği burnunda çarşaflı üyelerinin destekledikleri adaylarının parti ile yaşadığı sorunlar çerçevesinde yeniden istifa etmeleri, çarşaflı bir kadının seçim otobüsünden zorla indirilmesi gibi iletişim kazaları ile açılımın kırılmaya uğradığı da bir gerçek.
MHP'NİN ZAAFİYETLERİ
MHP'nin siyasal iletişimin etkinliklerinde ise parti lideri dışında yerel sınırların ötesine geçerek partinin kurumsal kimliğine katkı sağlayan -Ankara adayı dışında- herhangi bir aday yok. MHP Genel Başkanı'nın kampanya söylemi ise partinin ideoloji partisi kimliğiyle örtüşüyor. İktidar partisi ve liderine yönelik sert eleştiriler, keskin ve milliyetçi duruşun altını çizen bir içerikle harmanlanarak seçmene ulaştırılıyor. Mitinglerde Sayın Bahçeli'nin konuşmalarını adeta bağırarak irad etmesi ise, geçmiş dönemlere ait, hayli modası geçmiş bir hitabet üslubu olarak karşımıza çıkıyor. Yine miting programında Doğu ve Güneydoğu illerine yer verilmemesi kolektif zihinde partinin ideolojik önyargılarını yıkamadığı algısını güçlendirdiği için partinin eksi hanesine yazılıyor. En etkili iletişim mecrası olan televizyon programlarına katılım açısından en isteksiz lider de Sayın Bahçeli ve bu tercihiyle siyasal mesajlarını kanalların haber bültenlerinin içeriğini belirleyen editoryal ekiplerinin seçimine tabi kılarak, kendi elleriyle kendini dar bir iletişim alanına sıkıştırıyor!
Bu seçimlerde kullanılan ?Ülke Senin Karar Senin?, ?Ülken İçin Yüreğini Koy? sloganları ise partizan seçmenler dışındaki kalan kitlelere ulaşmaktan ziyade mevcudu korumaya odaklanıldığını gösteriyor. MHP'nin yazılı basın ve açık hava reklamlarında bu sloganları sürekli olarak ard arda ve metni başkaca bilgilere boğmadan kullanması ise teknik olarak doğru, ancak içerik bakımından milli hassasiyetlere sahip parti algısını güçlendirmenin ötesine geçemiyor.
Seçim gününe doğru son virajlar alınırken genel bir değerlendirmeyle iktidar partisine yönelik eleştiriler 'aşık atışması' kıvamından öteye geçemiyor. Muhalefet partileri için gündemi yeni ve kendi yönettikleri maddeler ile yönlendirme anlamlı olabilecekken, mevcudun kötülenmesi ile sınırlı yaklaşımlar ortaya konuyor. Bu tercih Sayın Erdoğan'a seçmenine dönüp ?biz ve bize saldırmaktan başka bir şey sun(a)mayan ötekiler? söylemini kurgulayarak seçmen sadakatini arttırma açısından avantaj kazandırıyor. Bu avantaj hükümet olmanın da bir gereği olarak ard arda açıklanan ekonomik durgunluğu gidermeye yönelik önlem paketleri, TRT Şeş'in Kürtçe yayına başlaması, Kürdoloji Enstitüleri'nin açılması yönünde inisiyatif sergilenmesi vs. demokratik açılımlar aracılığıyla da tahkim ediliyor, ikna edicilik düzeyi yükseltiliyor.
Yine Türkiye seçmeninin 'lider odaklılığı' herkesin malumu iken ve mitingler bu anlamda önemli bir özdeşleşme, siyasal sosyalleşme unsuru iken, muhalefet partilerinin yeterli kalabalığı toplayamama endişesi, maddi imkanların kısıtlılığı gibi sebeplerle de olsa bu enstrümanı yeterli seviyede kullanmamasının ciddi bir handikap olduğu belirtilmelidir. Ki mitinglerin aynı gün televizyon haberlerinde, sonraki gün yazılı basında alan açabilme yönünde sağladığı iletişim desteği de düşünülürse, iktidarı yenilgiye uğratmak için fazladan performans göstermeleri gereken muhalefet partileri açısından izahı zor bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu seçimlerde en etkili iletişim mecrası olan televizyon liderler tarafından özel röportaj bağlamında vasat, adaylar tarafındansa oldukça iyi kullanılıyor.
SEÇMENİN KARARI NE OLACAK?
İnternetin siyasal iletişim mecrası olarak gerçek keşfi bu seçimler aracılığıyla gerçekleşti. 18-35 yaş aralığındaki seçmen gruplarına ulaşmada internetin katkısı-belki de yeni ABD Başkanı'nın bu mecrayı kullanarak elde ettiği avantajdan ilhamla- fark edildi. Özellikle İstanbul'da hemen her aday kişisel web sitesi, internet reklamları ile seçmene ulaşmaktadır. Fakat adayların sitelerinde görsel kalite ve içerik sorununun varlığı da belirtilmelidir.
Ve bütün bu hengamenin ortasında cevabını bekleyen kritik soru seçmenin şaşmaz terazisinin kimi, nasıl tartacağı.. Trilyonlarca liranın harcandığı, yüzbinlerce kişinin gönüllü katkılarının alındığı kampanyaların etkisinin ne olacağı, kazananın kim olacağı...
Kısadan cevap; kamu vicdanını arkasına alan, seçmende özdeşleşme duygusu yaratan, iletişim teknolojilerini iyi kullanan, hizmetleri ve/veya hizmet vaatleri ile yatırım yapmaya değer bulunan yani siyasetin dilini doğru konuşan kazanacak.
* Yrd.Doç.Dr.; İstanbul Aydın Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü