Dolar

34,9537

Euro

36,5906

Altın

3.022,91

Bist

10.058,63

Fas İran'la bağları neden kopardı

Ortadoğulu liderler bize monarşi dönemlerinin ve ölümsüz diktatörlüklerin sonuna gelindiğini söylüyorlar aslında.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-03-26 02:07:00

Fas İran'la bağları neden kopardı

 

Rannie Amiri*

Fas Dışişleri Bakanlığı?nın 6 Mart tarihli bildirisinde ?Fas Krallığı?nın İran İslam Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkilerini koparmaya karar verdiği açıklandı.

?Gazze, İsrail, Irak ve Afganistan?a bela olan sıkıntılarla ilgisi olmaksızın-İran gibi uzaktaki bir ülkeyle bağları koparmak bu Güney Afrikalı ulus için alışılmadık görünüyordu. Öyleyse neden böyle davrandı? Rabat?a göre bu gelişme, Bahreyn?in ?egemenliğini? sorgulayan İranlı bir görevli ve Tahran?ın Fas topraklarında Şii İslamı?nın yayılması için gerçekleştirdiği girişimler üzerinden Fas?ın istikrarına yönelttiği ?tehdit? sebebiyle meydana geldi.

Fas hükümeti tarafından ileri sürülen bu, görünüşte, ilgisiz şikayetler, birçok Orta Doğu monarşilerinin giderek artan şekilde hissettiği anksiyete ve baskının bugünlerdeki göstergesidir (özellikle Gazze savaşı sonrasında). Yönetimin (gayrı)meşruluğundan dikkatleri uzaklaştırmak için, ?İran?ın müdahalesine? dair uydurma haber bir kez daha hizmete sokuldu.

Gerçi ilk olarak, bunların arkasında suçlamalar ve harekete geçirici öğeler var.

İslami Devrimin 30uncu yıldönümünün kutlandığı 11 Şubat?ta yapılan bir konuşmadaki yorumlarda, eski meclis başkanı ve halen Ayetullah Hamaney?in danışmanı olan Ali Akber Natık Nuri, Şah?ın üzerindeki haktan vazgeçtiği Bahreyn?in, 1970?e kadar İran?ın 14ncü vilayeti olduğunu resmen iddia etti.

Natık Nuri daha sonra, yalnızca tarihi bir olayı tanımladığını ve Bahreyn?in egemenliğini veya bağımsızlığını sorgulamadığını söyleyerek konuyu açıklığa kavuşturduysa da, El-Halife kraliyet ailesi veya Körfez İşbirliği ülkeleri bu ibareleri pek uygun bulmadı.

Bir destek girişiminde, bölgenin aynı türden seçilmemiş kral ve diktatörleri süratli bir şekilde Bahreyn?in savunmasına giriştiler: Suudi Arabistan Natık Nuri?nin ?düşmanca ve sorumsuz yorumlarını? kınamakta hiç vakit kaybetmezken , Ürdün Kralı Abdullah ve (Mısır Kralı) Hüsnü Mübarek de (Bahreyn?in başkenti Manama?ya) bir ziyaret gerçekleştirdiler. Her üç ülke geçtiğimiz günlerde İran?da Filistin: Direnişin Göstergesi, Gazze: Cinayet Mağduru isimli Gazze?den ?kendilerinin de zımnen veya açıkça destekledikleri- ablukayı kaldırmaya çağrı yapan iki günlük bir konferansa katılmaya yanaşmamışlardı.

Natık Nuri?nin ifadelerine Tahran tarafından açıklamalar tahmin edilir cinsten olsa da, bu yorumların Bahreyn?in siyasi konumunun genel durumunda belirlediği yer çok daha önemlidir.

Küçük ada, büyük baskı

Bahreyn Kralı Hamid bin İsa el-Halife ve çok büyük bir ekseriyetle Şii olan nüfusu yöneten Sünni Müslüman El-Halife ailesi tarafından yönetiliyor. Yine de, bu dini ayrım başlı başına meselenin kendisi değil. Ondan daha çok, mesele, Bahreyn?in Şii nüfusunun siyasi ve ekonomik dışlanması ve şu anda bütün problemlerin temelinde bulunan hükümet içinde anlamlı bir temsil olgusunun yokluğudur.

İnsan Hakları Bahreyn Merkezi (BCHR), ülkenin insani ve sivil haklar istismarları ile ilgili uzun bir listeye sahip. Bu kurum geçtiğimiz günlerde, istihdam edilen Şii Bahreynli vatandaşların yüzde 5?ten az olduğu halde, (Şiilerin toplam nüfusun üçte ikisinden fazlasını teşkil etmelerine rağmen) ülkenin Milli Güvenlik Aparatlarında (NSA-National Security Apparatus) çalışan 1000 işçinin üçte ikisinden fazlasının Bahreynli olmadığını belirledi. NSA?nın gözetiminde hareket eden yarı askeri Özel Güvenlik Güçleri (SSF- Special Security Forces) bu rakamı 20,000 olarak hesaplıyor ?bu rakamın ise yüzde 90?ı değil ve Bahreyn?li olanların içinde ise Şii tek bir üye bulunmuyor.-

Kraliyet Fermanlarına göre, NSA ve SSF istedikleri kişiyi tutuklayıp sorgulayabilir; bu iki teşkilat kovuşturmadan muaftır ve herhangi bir denetleme kuruluşunun gözetim ve baskısı altında değildir. BCHR ye göre, bu iki teşkilat yüzlerce aktivistin tutuklanmasından, vatandaşlara işkence edilmesinden ve El-Halife ailesi kanunlarına karşı olmasından şüphelenilen herhangi birinin gözaltına alınıp tutuklanmasıyla sonuçlanan iftira kampanyaları yürütmekten sorumludurlar.

Şiiler aynı zamanda hükümette bakanlık düzeyinde görevlendirilmiyor ve kamu sektöründe çok yetersiz oranda temsil ediliyorlar.

Ocak ayında binlerce Şii, İsrail?in yüz kızartıcı Vatandaşlık Kanunlarının Arap dünyasındaki muadili olarak yürürlükte bulunan krallık vatandaşlık kanunlarına karşı olaysız bir protesto eylemi düzenledi. Bu kanunlar temel olarak, Müslüman dünyasının diğer bölgelerinden Sünnilere, hızlandırılmış olarak Bahreyn vatandaşlığı verilmesine izin verdi ve bunu mezhepsel görüntüyü manipüle etmek için ve ülkenin tarikatle ilgili dengesini El-Halife?nin doğuştan gelen seçim bölgesi lehine değiştirmek için yaptı. Böylelikle, Şii nüfusun ve onların taleplerinin etkisi seyreltilerek etkisi azaltıldı.

İran?ın Fas?a ?kültürel sızma?sı

İkinci iddia olarak ise, Fas Dışişleri Bakanı İran?ı ?kültürel infiltrasyon? (kendi kültürünü gizlilik içinde Fas?a sokmak)la ve ?Şii ideolojiyi Fas?a naklederek burada tutulmasını sağlamak için? yaptığı girişimlerden dolayı suçladı.

Fakat Fas?ın ve diğer Arap ülkelerinin Şii paranoyası gerçekte neyin temelini oluşturmaktadır?

Cevap İslam tarihinin modern ve çok eski zamanlarının her ikisinde de mevcuttur. 1979?da monarşik yönetimi tahttan indiren İran İslam Cumhuriyeti idi ve pek çok kişi Şah Rıza Pehlevi?nin bir tiran (zalim ve despot bir hükümdar) olduğunu söyleyeceklerdir. Bundan dolayı, (daima İran?la yan yana getirilerek düşünülen) Şii Müslümanlarının ?kurulu düzeni? yıkmak için doğuştan gelen bir eğilimi olduğu fark edilir.

Gerçekten bu azınlık mezhebin tarihi, haksız olduğu fark edilen halifelere ve yöneticilere karşı meydan okuma ve karşı koyma hikâyeleriyle doludur.

Fakat Arap liderleri, Şii Arap vatandaşların İran?a değil, kendi ülkelerindeki yönetime sadık olduklarını takdir edemediler. Yine de temel sivil ve insani haklar verilmediği ve siyasi ve sosyoekonomik olarak dışlanıldığı için, bunu göstermenin başka bir yol yoktur. Bunun bir sonucu olarak, Şii Müslüman bir ülke olan İran kendi dininden olanlar için çekinmeden konuştuğu zaman, yapay bir Arap-İran polemiği yaratılmış oluyor.

Fas Krallığı İran?la diplomatik bağlarını kesti çünkü güvenlik aygıtlarını işleten bir aile vasıtasıyla vatandaşlarına boyun eğdiren ve onları kontrol eden benzer bir monarşi hem ülke içinde ve hem de ülke dışında meydan okudu ve bu kabul edilemez olarak görüldü.

İran Bahreyn?in egemenliğini sorgulamadı, fakat dolaylı olarak El-Halife?nin, vatandaşlarının çoğunluğunun katılımını dışlayan politikalara dayalı iktidarının meşruluğunu sorgulamış oldu. Kendi kendini ?Halife? tayin eden Fas Kralı 6. Muhammed, Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek?in yaptığı gibi kendi ülke içi amaçları için Şii umacısı/öcüsünü ileri sürdü.

İsrail?in Gazze?ye karşı savaşı ve Arap dünyasının Amerika destekli hükümdarları ve diktatörlerinin suç ortaklığı, kendileri ve yönettikleri insanlar arasında korkunç ayrımlar ortaya çıkardı. Bu yönetimlere gösterilen körü körüne itaat intikam aldığında ise, dikkatleri kötü etkilerden başka yönlere çekmek maksadıyla, bu düşmanca enerjinin yönünü İran?a çevirmek gerektiğine inanıyorlar, tarihi Arap-İran husumetini hortlatıp fesat çıkarmak, tarikatçılık reklamı yapmak, ve Şii Müslümanlarını günah keçisi yapmak onlara bir parça soluklanmak için bir fırsat verebilir. Benzer taktikler Mısır ve Suudi Arabistan?da da görülmektedir.

Fakat duvarlar hızla yaklaşıyor.

Yukardaki bütün eylemler, buharlaşan yetkinin belirleyici nitelikleridir. Böylesi umutsuz önlemler almakla, Ortadoğulu liderler bize monarşi dönemlerinin ve ölümsüz diktatörlüklerin sonuna gelindiğini söylüyorlar aslında.

*Bağımsız gazeteci-yazar.

Bu makale Zeynep Yıldız tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara