CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, İstanbul'da miting yapılacak yeterince meydan olmadığını ifade ederek, ?Kazlıçeşme'ye başvurduk, dediler ki '2 miting yapılmaz'. Peki şimdi Çağlayan'da 2 miting yapılmayacak mı? Çağlayan'da 2 miting de yapılıyor, 3 miting de yapılıyor da Kazlıçeşme'de niye yapılmıyor?? dedi.
Baykal, partisince Çağlayan Meydanı'nda düzenlenen mitingde yaptığı konuşmaya, ?Bu miting, alıştığımız mitinglerden değil. Arkamızda bir miting, sağımızda bir miting kalabalığı, solumuzda bir miting kalabalığı var. 360 derece miting yapıyoruz? diye başladı.
Türkiye'nin her kentinin ayrı bir güzelliği, anlamı ve önemi olmasına rağmen İstanbul'un bambaşka olduğunu ifade eden Baykal, ?İstanbul bir dünya kentidir. Haritada bir nokta değildir. İstanbul bir tarihtir, kültürdür, medeniyettir? şeklinde konuştu.
Baykal, İstanbul'un Türkiye'nin ve dünyanın iftihar noktası olduğunu belirterek, kentin Fatih Sultan Mehmet'ten bu yana Müslüman olduğunu, böylece İstanbul'un Anadolu'nun bir parçası haline gelerek, ait olduğu yere geldiğini dile getirdi. ?İstanbul'u ait olduğu yerden alıp götürmek isteyenlere Mustafa Kemal'in istiklal mücadelesi ile cevap verildi? diyen Baykal, bu tarihi geçmişe ve medeniyete sahip olmanın sorumluluğunun bulunduğunu anlattı. İstanbul'u hak ettiği yere taşımanın bir boyun borcu olduğunu vurgulayan Baykal, ?Bu sorumluluğumuzu en iyi şekilde yerine getireceğiz. Sorumluluğumuzu biliyoruz. İstanbul'a sahip çıkacağız. Ben de arkadaşlarım da büyük bir İstanbul coşkusu, İstanbul heyecanı içindeyiz? dedi.
ALANDA TOPLANANLARA SORULAR
Daha sonra alanda bulunanlara ?Siz iyi misiniz? İşleriniz yolunda mı?
Kazancınız iyi mi? Borçlarınızı ödeyebiliyor musunuz? Gençler iş bulabiliyor mu? İstanbul'un yaşadığı bu hayatı içine sindiriyor musunuz?? gibi sorular yönelten Baykal, şöyle devam etti:
?İstanbul'da yaşayanlar, içinde bulunduğu durumdan memnun gözükmüyor. Niye? İstanbul'da sanayi var, hizmet sektörü var, bankacılık var, turizm var, her türlü geçim olanağı var. İstanbul bereket kaynağı. Taşı toprağı altın İstanbul. O büyük İstanbul'un o altınından size yansıyan bir şey yok mu? İstanbul, İstanbulluya zenginlik, refah aktaramıyor mu? İstanbul'a herkes iş için geliyor. İstanbullu işsiz mi yoksa? Bütün Anadolu, 'İstanbul'a giderim, çalışırım' diye bir umutla yaşıyor. İstanbullu ne durumda, İstanbul'da geçim var mı, kazanç var mı, para var mı, zenginlik var mı? 'Yok' diyorsunuz. İstanbul'da da zenginlik yoksa, nerede bu zenginlik acaba??
Alanda bulunan emeklilere de ?Yıllarca çalıştınız, sizin geçiminiz nasıl?? sorusunu yönelten Baykal, emeklilere bu yıl için yüzde 4 maaş artışı verildiğini hatırlattı. Baykal, ?Emekli eskiden, 'emekli olayım da maaş ile günümü gün edeyim' diye düşünürdü. Dünyanın her yerinde emekli, emekli parasıyla dünyayı geziyor. Bizim ki emekli maaşıyla kendisini geçindirmenin telaşı içinde. Şimdi bir de işsizlik var. Çocuk işini kaybetti, gelin çalışmıyor, 2 tane çocuk, hepsi emekli maaşına bakıyor? diye konuştu.
Emeklilerin, kahvehaneye gitmeye bile korkar hale geldiğini ifade eden Baykal, çalışanların işine son verilme ya da emeklilik kaygısı, emeklilerin de geçim sıkıntısı içinde olduğunu vurguladı. Böyle bir İstanbul'un, İstanbul'un adına yakışmadığını kaydeden Baykal, ?Ama iktidar diyor ki 'Türkiye çok zenginleşti. Patladı Türkiye, zıpladı Türkiye' diyor. Türkiye kalkındı mı, zenginleşti mi? 'Kişi başına gelir 10 bin dolara çıktı' diyor. İstanbul'da yok mu bu? İktidarın bahsettiği zenginlik İstanbul'a yansımış değil mi? İktidar zenginlikten bahsediyor, siz bunu reddediyorsunuz? dedi.
'HEM BORÇ YAPTILAR HEM FABRİKALARI SATTILAR'
Türkiye kalkındı mı zenginleşti mi? Refah 10000 dolara çıktı diyor Türkiye?de, bu zenginlik İstanbul?a yansımış değil mi? İktidar zenginlikten bahsediyor, bunu reddediyorsunuz.
Türkiye?deki bugünkü hükümetin kullandığı borç miktarı, gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin ortak kullandığı borçtan daha fazladır.
Siz paramız pulumuz yok diyorsunuz, bunların kaynağı parası çok. Siz yoksulluktan işsizlikten bahsediyorsunuz, iktidar tarihimizin en büyük kaynağını kullandı.
Bunlar 2002?de 220 milyar dolar borçla ülkeyi aldılar. İçinde Atatürk İnönü dönemi, Celal Bayar Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Erbakan dönemi var. Bütün o dönemlerin kullandığı ortak borç 220 milyar dolardır. Üzerine 280 milyar dolar borç yaptılar. 85 yılda 220 milyar borç yapıldı, bunlar 7 yılda 280 milyar dolar daha borç yaptılar.
7 yılda bu kadar para kullandılar. Atatürk?ün İnönü?nün Özal?ın Erbakan?ın kullanmadığı yada kullandıklarının tümünden daha fazla kaynağı 7 yılda kullandılar. Yokluk yoksulluk derken bununla değerlendirin. Devlet hükümet katrilyonlarca lirayı borç alıyor, ama bu borçtan işsize emekliye tek kuruş yansıtmıyor ise bu başka bir olay. Türkiye?deki manzara bu.
Bakınız İstanbul?dayız bu kadar para harcanmış. Bir miting yapacağız doğru düzgün meydan bulamıyoruz. Sıkışıklıktan belki de açlıktan bakımsızlıktan insanlarımız ölüyor, yaralanıyor, bayılıyor. Kazlıçeşme?ye başvurduk, dediler ki iki miting yapılmaz. Peki şimdi Çağlayan?da iki miting yapılmayacak mı? İki üç miting yapılıyor da Kazlıçeşme?de niye yapılamıyor?
Miting yapılacak 4-5 tane alan yapamamışsan bunun sorumlusu sen değil misin?
220 milyar dolar geçmiş hükümetler harcadı ne yaptılar o parayla? Türkiye?de 2002?de ne varsa onu yaptılar. Yolu limanı fabrikası iğne yapamayan şeker yapamayan iplik yapamayan tekstil yapamayan Türkiye?de, dışardan borç almadan dayanışma içinde çalıştılar, demiryolu, limanlar, barajlar yaptılar. Türkiye?de Etibank?ları Sümerbank?ı kurdular, rafinerileri yaptılar. Petro kimya tesislerini yaptılar, sanayiyi kurdular, üniversite yaptılar, ordu yaptılar, neyle 220 milyar dolar borçla?
Peki sen 7 yılda 280 milyar dolar borç aldılar, sen ne yaptın Allah aşkına? Yeni demirçelik fabrikaları mı, yeni rafineriler mi, yeni santraller mi kurdun ne yaptın?
Gençlerimize ekmek kapısı olacak yeni iş yerleri fabrikalar mı açtın? Ne oldu? Borç ek 280 milyar dolar. Toplam 500 milyar dolar. Yapmayı bırakın bunlar sattılar değil mi? O olmayan dönemlerde yapılan fabrikalarını işyerlerini sattılar. Hem sattılar, yapanlara da en ağır hakaretleri yapanlardan da geri durmadılar.
Çok daha fazla para harcadılar büyük para harcadılar. O borç milletin devletin borcu. Yarın oylarınızla inşallah bunu indireceksiniz, ama o borcu yine bu ülkenin dürüst evlatları ödeyecek.
Kalkınan Türkiye diye biliyorduk değil mi şimdi küçülen Türkiye dönemi geldi. Fabrika yapan Türkiye?ydi, şimdi kapatan Türkiye oldu. 500 üzerinde işçi çalıştıran 350 tekstil fabrikasının yarısı kapanmıştır. Fabrika kapanıyor, sanayi küçülüyor. Sofraya konulan somun küçülüyor, ama sofraya oturan kişi sayısı azalmıyor. Bu kadar parayı kullandın ne oldu?
Şimdi milletin sırtında işsizliği kaldı, borcu kaldı. Türkiye?de yaşanan sıkıntıları hep beraber aşacağız. Ama şunu bilmenizi istiyorum. Biz çıktık dedik ki iktidara, ekonomik bunalım geliyor, yatırımları unuttun fabrika tesis kurmayı unuttun, üretimi unuttun. Türkiye?yi ithalat cennetine dönüştürdün, tarımı esnafı fabrikaları batırdın, derhal önlem al dedik. 2008 yılının Eylül?ünde dedik.
Kriz tekrar artmaya başladı, başbakan bu kriz bizim krizimiz değil teğet geçti, dibini gördük bitti dedi. Krizi görmeyi bile başaramadı, anlamayı kavramayı derinliği ciddiyeti anlamayı bile başaramadı. Yok yok canım bir şey değil geçer diye geçiştirmek istedi. 1 milyonun üzerinde insan işini kaybetti, fabrikalar işyerleri kapandı, o insanları teğet mi geçti kriz?
1.5 milyon insan kredi kartını ödeyemez hale geliyor. Nasıl oluyor bu? Bu teğet geçmek mi? Geçenlerde bir köyde biri geldi dedi ki, ne teğeti beyim, ne teğeti? Dirgeni bizim böğrümüze sokup, sırtımızdan çıkardılar.
'AĞZININ PAYINI VERDİM'
Mitinglerde işsizliği konuşunca, başbakan dedi ki ?işsizlik diyorsun çare biliyorsan söyle. Uygulamazsam siyasi hayatımı bitiririm? dedi. Bende ertesi gün 7 tane çare söyledim. Bir gün sustu, ertesi gün kızgın bir şekilde çıktı bana hakaret etmeye başladı. Öğren de gel ehline sor, sen iktidar değilsin, kırk fırın ekmek yemen lazım. Tabi bir Başbakana yakışmayan sözler.
Ben sana çareyi söyledim ister uygularsın ister uygulamazsın. Ne bağırıp çağıramazsın. Buna sessiz kalamazdım, bende çıktım ağzının payını verdim. Bu üslubun başbakan üslubu olmadığını maganda üslubu olduğunu söyledim. Bak dedim, ?İktidar olmak ayrı adam olmak ayrı?
Bunu duydu, üslubu değişmeye başladı etkili oldu. Aradan iki hafta geçti, bizim önerdiğimiz 7 maddeden 2 tanesini uygulamaya koydu. Biz bunu Eylül?de söyledik. Bunun ampulü neden geç yanıyor? Bunun ampulü yanana kadar kriz vurdu geçti, aklı başına sonradan geldi. Onları uyguladı, piyasada rahatlık oldu. Aman ne güzel dedi herkes. CHP?nin yaptığı öneri bu. Çare yok diyordu, al sana çare dedik. 7 ay sonra onları uygulamaya başladı, hala tam uygulamamıştır. Onları da uygulayacak ama kompleksi var, CHP önerdi doğrusu budur uygulayamıyorum diyemiyor, etrafında dolaşıyor.
BAYKAL'DAN YENİ ÖNLEM PAKETİ
Türkiye olarak sanki biz çalışan insanın üzerinden daha çok vergi alalım hesabı içindeyiz, yanlış bu yol. Onu azaltmak lazım. Avrupa vergi almaya kalkmıyor, Maliye vergi alacağım diyor, çalışan insandan alma, bırak fabrikalar kurulsun, çarklar dönsün bırak. Bu oran yüksek, bunun indirilmesi lazım. Söyledik hala uygulamıyorlar. Derhal yapılması lazım.
İşinden atıldığı için kredi kartı borcunu ödemeyen insanlar var, bu insanlara bir çare bulmak lazım. Bu insanları temerrüt faizine teslim edemezsiniz, yüzde 66 faizle kredi kartı borcunu ödeyecekmiş. Olur mu öyle şey? Sabitlemek lazım, makul bir faizle almak lazım. Kimsenin hakkı kimseye geçmesin. Banka yüzde 500 kazanacağına, yüzde 40 kazansın. Derhal böyle bir tedbir.
Bir de çiftçiye de bir önlem paketi lazım. Şehirlere vurdu kriz herkes öyle tanımladı. Anadolu çiftçi yıllardır kriz vurgunu. Bugün çiftçi elektriği fabrikadan daha pahalıya kullanıyor. Böyle şey olabilir mi? Hemen bir paket hazırla, sen hazırlamazsan CHP gelecek ve hazırlayacak.
O uyguladığı önlemi 3 ay için uyguladı, halbuki biz 6 ay için önermiştik. Bugün çalışma bakanı diyor ki ?3 ay daha uygulayabiliriz?
'TÜRKİYE YOLSUZLUKTA ÇAĞ ATLADI'
Türkiye?nin iki büyük meselesinden biri yolsuzluk, ikincisi yoksulluk, işsizliktir.
Şimdiki soygun teşkilatlı soygun. Bireysel değil, şirketli soygun şirketli. Dernekli soygun dernek kuruyorlar. Mevzuata uygun soygun. Kanunu iktidarı kullanıyorlar. Böylesi görülmedi. Soygunu yapanlarda sanki en muteber insanlar gibi devletin baş köşesinde. Ezilme utanma yok, çağ atladı soygun.
Para buraya geliyor, bu işi organize edenler kendi adına şirket kuruyor. Bir de televizyon kanalı kuruluyor, gece gündüz varsa yoksa Tayyip Erdoğan AKP, aman ha bunları mutlaka destekleyin diyor. İktidarda tutsunlar sende ali Cengiz oyunlarını onların arkasında çevir. Böyle bir tezgah olur mu?
Alman hükümeti bu olaya el koydu, yargılamayı yaptı, bize de yazı yazdı. Yazı da dedi ki asıl elebaşları Türkiye?de, isimleri de vardı. Aradan aylar haftalar geçti, bizimkiler kıpırdamıyor. Başbakan?a sorduk, sen bunları tanıyor musun dedik. Tanımıyorum demek ister gibi oldu ama ortaya çıktı ki çocukları bacanaktır.
Dosyayı Almanlar bir kaplumbağanın sırtına koysalardı 6 ayda Türkiye?ye gelirdi, biz dosyayı getirdik. Şimdi yargılayın diyoruz, diyorlar ki ?Dosyayı tercüme ettiriyoruz?
Herhalde bu seçime kadar tercüme işi biter. Desene ben bunları yargılamak istiyorum, bunlar eşim dostum akrabam ve bize çalışan insanlar, o nedenle içimden geçmiyor, yargılamak istemiyorum de, dürüstçe söyle bari çık konuş. Bunu da söylemiyorlar.
Bu derneğe Türkiye?de hükümet kamuya yararlı dernek statüsünü vermiştir. Mehmetçik Vakfı?na tanınmayan vergi kolaylığı sağlanmıştır. Bu ülke için canını vermekten çekinmeyen şehit düşen, mayına basan ayakları kolları kopan gazilerimize, tanınmayan mali destek kolaylık muafiyet bunlara tanınmıştır.
Şimdi bir de yayın yasağı getirdiler. Aman ha deniz feneri konusunu konuşmak yasaktır. Niye? İş mahkemeye düştü, mahkemeyi zorlamamak lazım, kamuoyu baskısı yapmamak lazım.
Şimdi Deniz Feneri haberlerine yayın yasağı getirildi.
Sen Deniz Fenerine yasak getiriyorsun da, 11 ay neyle suçlandığını bilmeyen bu ülkenin değerli insanların hakkında yalan yanlış ruh hastalarının senaryolarını uydurma tanıklıkları, ekranlarda manşetlerde basında aylarca yayınlatırken aklına yayın yasağı koymak niye gelmiyor acaba?
'KARTLA SÜT ALAN DEĞİL DE SEN Mİ DÜRÜSTSÜN'
Bu çifte standart her yerde var. 1.5 milyon insan kredi kartı mağduru. Başbakan çıktı dedi ki bunlar dürüst değildir dedi. Kredi kartı borcunu ödemeyen insan dürüst değildir dedi. Bu kartı kimler kullanıyor? Kredi kartını kullananların çoğu çoluk çocuğuna ekmek götürenler. Sen ATV-Sabah'ı damadının şirketine verebilmek için kamu bankasından kredi kullandırtırken dürüstsün de çocuğuna süt almak için kredi kartını kullanan vatandaş mı dürüst değil.
Şimdi Erdoğan Kazlıçeşme'de konuşuyor. Yolsuzluktan, işsizlikten, ekonomideki kötü gidişten bahsediyor mu? Hayır. Pırlanta şirketlerini anlatıyordur.
'ÇIK KARŞIMA'
Senin arkandan konuşmak istemiyorum. Gel televizyonda konuşalım diyorum. Gelmiyor. Sen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanısın, sana korkmak yakışıyor mu? Korkma, karşıma çık. Kaçması neyi gösteriyor? Söyleyeceklerimden çekiniyor. Bana diyor ki televizyonu boş ver meydanlara gel. İşte meydanlardayım. İşte İstanbul. Buraya insanları parayla getirmedik, vali mitinge gidin diye emir vermedi, memurlara mesaj göndermedik. Otobüslerle memurları mitinge taşıdılar. Eskişehir'e tren kaldırdılar, tren! Yövmiyeyle değil yüreğinizle geldiniz siz. İşte bizim meydanımız. Rüşvet yok, şantaj yok, devlet baskısı yok.
Başka bir öneri getirdik. Baykal'la Erdoğan'ın dokunulmazlığını kaldıralım. Yargı, savcı, hakim gerekeni yapsın. Bir Başbakana dokunulmazlık zırhı yakışıyor mu? Başbakan örnek olacak değil mi? Başbakan savcıdan korkar mı?
TUNCELİ'DEKİ YARDIMLAR
Buzdolabı, çamaşır makinesi, çekyat dağıttı valilik. Tepki alınca da yoksullukla mücadele için dağıtıyoruz dediler.Dünyanın hangi ülkesinde yoksullukla mücadele için buzdolabı dağıtılıyor. Sen Tuncelili'ye sordun mu? O zaman İstanbul'da da yoksulluk var. Gel burada da buzdolabı dağıt. Erdoğan İzmir'i ve Çankaya'yı alacağız diye hedef koydu. Baktı bu iki yerde de kendisine oy verecek kimse yok, hedef değiştirdi. İstanbul'da Kılıçdaroğlu rüzgarı esiyor, bir de tatlı belalısı var Kamer Genç... O da Tuncelili... Erdoğan'ın derdi bu...
'13 YAŞINDAKİ ÇOCUĞUN ÜMÜĞÜNÜ SIKTI'
Başbakan miting alanından ayrılırken babası işten atılmış 13 yaşındaki bir çocuk 'Bu seçimlerde Allah cezanızı verecek' diyor. Korumalar hemen çocuğu alıyor ve Tayyip Erdoğan 13 yaşındaki çocuğun ümüğünü sıkıyor. Doktor raporuyla belgelendi bu.
Bir başka mitingde bir kadın 'Yettin artık, bir huzur ver' diyor. Hemen onun üzerine yürüyorlar.
'BUNLARA HADDİNİ BİLDİRMEK GEREKİR'
'Dün önemli bir olay yaşandı Melih Gökçek, Uğur Dündar ve Mehmet Ali Birand adına bugüne kadar duyulmamış sözler sarfetti. Bu 2 kişiye dünyayı dar etmezsem ben de Melih Gökçek değilim dedi. Bu insanlar görevini yapan saygın televizyoncular, gazeteciler... Bazen bize de yanlış yaparlar, ancak dünyayı dar etme sözünü söylemesi bir siyasetçinin bir gazeteciye söylemesi nerede görülmüş. Bu böyle gitmez bunlara haddini bildirmek gerekir'
'HEP BERABER YÜRÜYELİM'
'Benim korunmaya ihtiyacım yok ben buraya gelirken anamın babamın evine gelir gibi geldim. Ben neden korkacağım. Ben arkamda mağdur bırakmadım, insanların onuru ile oynamadım, al o korumalarını da ne halin varsa gör. AKP ile gelenler APS ile giderler. Herkes bunun hesabını yapsın. Umudumuzu yenileyelim daha güzel günlere daha aydınlık günlere hep beraber yürüyelim.'
Baykal konuşmasının ardından CHP'nin İstanbul adaylarını anons etti ve adaylarla katılımcıları selamladı.