Baykal, partisince Tekirdağ Cengiz Topel Meydanı'nda düzenlenen mitingde, küresel ekonomik kriz nedeniyle Hükümet'i önlem alması için aylar öncesinden uyardıklarını belirtti.
''Hükümetin, ekonomik kriz konusunda ciddi yanlışın içinde olduğunu ve uzun süreden beri bu politikanın yanlış olduğunu anlattıklarını'' söyleyen Baykal, şöyle devam etti: ''Kulak asmıyorlardı, şimdi yavaş yavaş kulak vermeye başladılar. Eylül ayında 'Türkiye krize gidiyor, aman tedbir alın' dedik. Alınması gereken tedbirleri de madde madde ilan ettik. Hiç aldırmadılar. Bakın şimdi marta geldik. 6 ay geçmiş. Daha geçende çıkmış bana meydan okuyor. 'İşsizlikten, ekonomik sıkıntıdan konuşuyorsun, ne çare biliyorsan söyle. Uygulamazsam siyasi hayatımı bitiririm' dedi. Sana 'siyasi hayatını bitir' diyen yok, ama ekonomik sıkıntı var. Bana çare sormak senin hakkın, çare söylemek de benim görevim. Ben söylerim ister uygularsın, ister uygulamazsın. Gene de çıktım 7 tane çare söyledim. Eylül'de zaten söylemiştim, ama Martta bir daha söyledik. Önce 2 gün sustu, sonra başladı benim aleyhimde konuşmaya; 'öğren de gel, git ehlinden ders al, sen iktidar değilsin, iktidar olman için 40 fırın ekmek yemen lazım.' Arkadaş bir başbakan'a bu üslup yakışıyor mu? Ben sana teklif söyledim uygularsın, uygulamazsın. Tabii ağzının payını verdim. Neyse o günden beri biraz ağzını toparladı, yararlı oldu yani.
Bizim tedbirler ne oldu. 15 gün de üzerine yattı, geçenlerde bir baktık o tekliflerden bir tanesini uygulamaya koymuş. Biz, ''bu ÖTV'leri, KDV'leri bu kadar alma, ekonomi sıkıntıda, ekonomiyi çalıştırmak lazım, milletin alım gücü yok, bir indir de çarklar dönsün. Hiç olmazsa işsizlik biraz azalıverir' demiştik, şimdi aklı başına geldi. Bizim söylediğimizi uyguluyor. Kardeşim, ben sana Eylülde söyledim, Martta senin aklına geldi. Senin ampulün bu kadar geç mi yanıyor?''
Türkiye'de, 10 tezgahtan 4 tanesinin çalışmadığını, sadece 2008'in Kasım ayında işsiz sayısının 1 milyon arttığını ifade eden Baykal, Hükümet'in ''durumun ciddiyetini göremediğini'' savundu. Baykal, şöyle konuştu:
''Krizi teşhis edememiş, tedbirini alamamış. Bakın resmi rakamlar açıklandı. Her gün üzüntü verici rakamlar açıklanıyor. Sanayi ne kadar çöktü, işsizlik ne kadar arttı birbiri ardından bunları okuyoruz. Bugün bütçe açıkları verildi, kendi rakamları, resmi rakamlar. Bütçe 2009 yılında verebileceği açığın tamamını Şubat sonu itibariyle vermiş. Bunun üzerinde açık vermeye devam ediyoruz. Türkiye Şubat sonunda bir yıllık açığının tümünü, 10.4 katrilyon açığı vermiş. Nereye gidiyor bu açık. Nereye gidiyorsun bununla sen? Yatırım mı yapıyorsun, iş yeri mi açıyorsun, çiftçiye mi esnafa mı destek oluyorsun, bu parayla ne yapıyorsun? Nereye gidiyor bu? Doğru politika mı bu? ülke yararına bir politika mı bu? Maliye politikası kontrolden çıktı. öyle bir bütçe yaptılar ki uygulanması mümkün değil. Vergi gelirleri düşüyor, harcamalar yapılamaz oluyor, gereksiz harcamalar yapılıyor, israf var, seçim yatırımı var. Öyle değil mi?''
YARDIMLAR
Tunceli'deki yardımlara da değinen Baykal, ''Bu Tunceli'de olanlara ne diyorsunuz? Tunceli'de buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, üçlü kanepe, çekyat dağıtıyorlar. Neymiş bu? Efendim 'yoksullukla mücadele' ediyorlarmış. Oradaki insan ne istiyor bir sordun mu, ihtiyacını gördün mü?'' dedi.
Dağıtılan bu yardımlar sonrası insanların yoksulluktan kurtulup kurtulmadığını soran Baykal, sözlerine şöyle sürdürdü: ''Sen bunu dağıtınca orada insan yoksul olmaktan çıkıyor mu? Yoksulluktan kurtarmanın yolu bu mu? Eğer buysa geliver Tekirdağ'a. Tekirdağ'da yoksullar var. Onlara da dağıtıver. Bu, yoksullukla mücadele mi, yoksa başka bir şey mi? Sen Tekirdağ'daki vatandaşın doğrudan gelir desteğinden yüzde 15 kesiyorsun, ama öbür tarafta seçim öncesinde caka yapmaya çalışıyorsun.
Türkiye'de hesap kitap kalmadı artık. Bir yanda veriyor veriştiriyor, öbür yanda, vermesi gerekene, hak edene, verdiği zaman ülkeyi kalkındıracak olana vermiyorsun. Böyle bir şey olur mu? Bu yanlış politika.''
''PRİM VE STOPAJLARIN İNDİRİLMESİ GEREKİR''
''Krize karşı sundukları çözüm önerilerinden sadece bir tanesinin uygulandığını'' dile getiren Baykal, çalışanların üzerinden alınan prim ve stopaj vergisinin kaldırılması gerektiği görüşünü belirtti.
Baykal, şunları söyledi:
''Bakın o bizim 7 öneriden bir tanesini uyguladı, ama asıl uygulanması gereken başka öneriler var, onları hiç işitmiyor, duymuyor. Tekirdağ'da bir kez daha söyleyeyim; bu tablo içinde derhal çalışan insanların üzerinden alınan prim ve stopajları indirmen lazım. Dünyada hiç bir ülkede Türkiye'deki kadar çalışan insanın üzerinden vergi alınmıyor. O vergiyi kim ödüyor, işveren ödüyor. İşveren onu ödeyince işçi çalıştıramaz oluyor. İşverene 'madem yanında bir adam çalıştırıyorsun ona verdiğin asgari ücretin yarısı kadar da bana vergi vereceksin' deme. Bugün bizim Maliye böyle diyor. Kemal Unakıtan, sen çekil aradan da o insan parasıyla insanları çalıştırabilir olsun. Onları bu kadar sıkboğaz etme, bu kadar para peşine düşme. Bırak yatırım yapsın. Dünyada en yüksek oran. Hele bir de şimdi krize girdi Türkiye. Yahu kriz zamanında da bu kadar yüklenilir mi? Vergiye bu kadar yüklenirsen o krizin altında kalırsın.
Kriz, insanların ferahlatarak, imkan tanıyarak, 'çalışsınlar, üretsinler' diyerek atlatılır. Krizi yine millet aşacak, ama milletin krizi aşabilmesi için milletin üzerinden sen iniver. Bu istihdam üzerinden alınan vergileri indirmek lazım.''
KREDİ KARTI BORÇLARI
Baykal, kredi kartı borçlularına da çözüm üretilmesi gerektiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu kredi kartı borçlularına bir çare bulmak lazım. Bakın kredi borçu olan insan sayısı 1,5 milyona gidiyor. Ne yapıyorsunuz kredi borçlarınızı? Bir bankadan alıp diğer bankayla idare ediyor, döndürüyorsunuz değil mi? Sadece Ocak ayında 138 bin kişi döndüremez oldu. Onlardan aldığın vergi ne? Yüzde 65'in üzerinde. Sen bankaya para yatırdığın zaman kaç para faiz alıyorsun? Yüzde 20'nin altında. Kredi aldığında ne veriyorsun? Yüzde 20-24 faiz ödüyorsun, ama kredi kartı faizi yüzde 60'ın üzerinde. Şimdi ödenebilir mi kardeşim? Buna bir çare bulmak lazım değil mi? Milyonlarca insan buraya düşüyor. O temerrüt faizini dondurmak lazım, borcu ödenebilir kılmak lazım, 2 yıl süre vermek, eşit taksitle ödenebilmesine izin vermek lazım. Bu bir çare.''
''Kriz denilince herkesin şehirdeki, kentteki, sanayideki sıkıntıyı anladığını ancak Hükümet'in fabrikaların kapandığını yeni gördüğünü'' söyleyen Baykal, şöyle devam etti:
''Sen şehirdekini görüyorsun. Köye, toprağa, çiftçiye bir sor. O zaten yıllardır o krizin içinde yaşıyor. Kriz onu çoktan vurdu, senin ruhun bile duymadı. Şimdi fabrikalar kapanınca anlıyorsun sen krizi. O insanların da çareye ihtiyacı yok mu? Çiftçinin elektrik kilovat fiyatı sanayiciden pahalı. Elektrik kullanarak toprağını sulayan çiftçi, elektriği sanayiciden daha fazla ödüyor. Borçlarını ödeyemiyor, haciz geliyor. Bu olabilir mi? 'Paket, paket' diyorsun, köylüye de bir paket lazım değil mi? Ona da sahip çıkmak lazım değil mi? Çalışan işçi başına vergiyi azaltacaksın ki daha çok adam çalışsın. O kredi kartı borçlarını dondurup, makul faizle onu ödettir. çiftçiye bir paket hazırla. Çiftçiye bir tedbir paketi hazırla''
''ŞİMDİ YOLSUZLUK TEŞKİLATLI''
Türkiye'nin, ''zenginlikte değil, yolsuzlukta çağ atladığını'' iddia eden Baykal, şunları kaydetti:
''Başbakan 'Türkiye zenginleşti, paramız arttı, refaha ulaştık, kalkındık' diyor. Türkiye zenginlikte çağ atlamadı, ama yolsuzlukta çağ atladı. Yolsuzluk Türkiye'de çağ atladı. Hem yaygınlık bakımından hemde niteliği değişti. Eskiden yolsuzluğu tek başına insanlar yapardı, yaptığından utanırdı. Şimdi iş değişti. Şimdi artık teşkilatlı yolsuzluk dönemine girdik. Şimdi yolsuzluk teşkilatlı, örgütlü, şirketleşmiş, dernekleşmiş yolsuzluk var Türkiye'de. Şimdi yolsuzluk mevzuatla, kanunla, Bakanlar Kurulu kararıyla, Hükümet iradesinde yapılıyor. Her konuda yolsuzluk yapılır da insanın dininin, inancının üzerinden yolsuzluk yapılır mı? Onu da gördük. Yolsuzluk yapanların başkanı var, yönetim kurulu var, muhasebecisi, hukukçusu, kuryesi var, tam teşkilat. Almanya'ya gitmişler, camileri dolaşarak, ağızlarından bal akıyor. Din, imandan başka laf yok. Bunu söylüyorlar. dinleyen de 'ne namuslu, ne dürüst insanlar, böyle insanlar da varmış' diyor. Sonra onlara 'Ramazan mübarek gün. Siz fitrenizi, zekatınızı ne yapacaksınız? Siz verin bize, biz Türkiye'de açları doyuralım, yoksulları giydirelim, fakir fukaraya sizin hayrınızı biz yapabilelim' diyor. O da inanıyor ve teslim ediyor, trilyonlarca lira, Avrupa parasıyla. Sonra ne oluyor, Türkiye'ye gönderiliyor, bankayla değil, çantayla, kuryeyle. Kurye kim; RTÜK'ün Başkanı. Değil mi? Başbakanın okul arkadaşı çantayla getiriyor Türkiye'ye. Ne oluyor Türkiye'de? Şirket kuruyorlar o parayla. Alışveriş merkezleri kuruyorlar, para kazanmaya başlıyorlar. Sonra bir de televizyon kuruyorlar. O televizyon neyin propagandasını yapıyor? Recep Tayyip Erdoğan ile AKP'nin propagandasını. Yaşanan gerçek değil mi bu? Şimdi bunu Alman Hükümeti öğrenince derhal bunları yargıladı.
Sonra da bize bir yazı yazdı, 'biz bunları burada tuttuk, ama asıl elebaşılar sizde.' dedi. İsimlerini de verdi, 'siz de bunları yargılayın' dedi. Aradan aylar geçti bizimkilerin kılı kıpırdamıyor. Onun üzerine ben sordum 'Almanlar mahkum etti, siz niye bir şey yapmıyorsunuz?' diye, bana dediler ki 'biz Almanya'ya yazı yazdık, davanın dosyasını istedik.' Dosyaya ne ihtiyacın var. Almanya'nın toprağında bu yolsuzluk yapıldı diye Almanlar mahkum etmiş. Suçu işleyenler bizim vatandaşımız. Parası dolandırılanlar bizim vatandaşımız, kurye bizim vatandaşımız. Türkiye'de kurulan şirketler bizim Ticaret Kanunu'na göre kurulmuş, bizim şirketler. Televizyon kanalı bizim televizyon kanalımız, yani Almanya'dan dosya istemene ne gerek var? Elin Almanı kendi toprağında diye bu işi yapmış. Sen de niye yapmıyorsun? Senin emniyetin, jandarman, polisin, hakimin, savcın, adaletin, vicdanın yok mu? Dosya bekliyor. Bunu duyunca bir arkadaşımızdan rica ettim. 'Koca devlet aylar geçti, 6 ay geçti dosya getiremiyor. Sen git al getiriver' dedim. Arkadaşımız gitti aldı getirdi. Ben de çıktım, mitinglerde dosyayı kaldırarak 'dosya dosya diyordun, işte al sana dosya' dedim. Kaplumbağanın sırtına koysan 6 ayda gelirdi.''
MEHMETÇİK VAKFI
Hükümetin, vergi kolaylığını bir tek Mehmetçik Vakfı'ndan esirgediğini ileri süren Baykal, ''Bakın Türkiye'de bir vakıf var Mehmetçik Vakfı. Bu vatanı korumak için gözlerini budaktan sakınmamış, canını vermiş, mayına basmış, ayağı, kolu kopmuş binlerce gazimize, şehidimize sahip çıkmak için kurulmuş olan bir vakıf. O vakfa bağış yapandan vergi alıyor, ama bu bahsettiğim yolsuzluğun içindeki derneğe bağış yapandan vergi almıyor. Onlara verdiği vergi kolaylığını Mehmetçik Vakfı'ndan esirgiyor'' dedi.
Konuşmasında, seçmenden oyunu kullanırken kimlik numarasının istenmesi uygulamasını da eleştiren Baykal, şunları kaydetti:
''Hemen derhal bugünden itibaren nüfus cüzdanını elinize alın, kimlik numarası işlenmiş mi işlenmemiş mi diye bakın. Eğer yoksa mutlaka gidin kimlik numaranızı nüfus müdürlüğüne işletin. Böyle şey, böyle seçim olur mu? Böyle bir seçim yapan iktidara memleketin kaderi teslim edilir mi Allah aşkına? Vatandaşın en kutsal hakkına dahi saygı göstermeyen bir manzara.''
Baykal, mitingdeki konuşmasının ardından helikopterle İstanbul'a hareket etti.
Baykal: Türkiye yolsuzlukta çağ atladı
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Türkiye, zenginlikte çağ atlamadı, ama yolsuzlukta çağ atladı'' dedi.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-03-20 22:48:00
Haber Ara