Dolar

34,9448

Euro

36,7331

Altın

2.986,72

Bist

10.125,46

Dönemin tanıkları 12 Mart'a ışık tutuyor

Türkiye bugün, 12 Mart Muhtırası'nın yıldönümünü yaşıyor. Dönemin tanıkları, 28 yıl sonra ETÖ davası sürecinde o gün yaşananlara bir kez daha ışık tutuyor.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-03-12 13:02:00

Dönemin tanıkları 12 Mart'a ışık tutuyor

Bu isimlerden birisi de Ferruh Bozbeyli. 'Muhtıra okunduğu sırada etrafımızda yüksek rütbeli askerler dolaşıyordu, Meclis kuşatılmıştı' diyen Bozbeyli, TBMM'de buna sevinen vekillerin olduğuna dikkat çekiyor.

Türk demokrasi tarihinin en çalkantılı dönemleri olarak tarihe geçen süreçte siyasetin merkezinde yer alan Bozbeyli, 1965-1970 yılları arasında üç dönem TBMM Başkanlığı yaptı. Daha sonra AP'den ayrılarak 45 arkadaşı ile birlikte Demokratik Parti (DP)'yi kurdu. Askerlerin 12 Mart Muhtırasını verdiğinde 45 arkadaşı ile Meclis'teydi. Muhtıranın ardından asker baskısı ile kurulan Nihat Erim başbakanlığındaki teknokrat hükümete üye vermeyen tek partinin genel başkanı olan Bozbeyli, o gün yaşananları Türk siyaset tarihinin en karanlık dönemi olarak nitelendiriyor.

Cumhuriyeti muhafaza etme bahanesiyle hareket edenlerin aslında Cumhuriyeti yıktığını belirten Bozbeyli, seçimle gelen bir cumhurbaşkanının olmadığı yerde cumhuriyetten de bahsedilemeyeceğine dikkat çekiyor. Bozbeyli, Türk halkının darbe yapanları lanetle andığını hatırlatırken, darbecilerin çocuklarına bırakabilecek en kötü mirası bıraktığını ifade ediyor.

Cihan Haber Ajansı'na konuşan Bozbeyli, 12 Mart Muhtırası'nın yıldönümünde darbeleri ve darbecileri sorguladı. Bozbeyli 12 Mart'ın, 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinden farklı olarak dönemin Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet komutanları'nın elbirliği ile demokrasiye yaptıkları bir müdahale olduğunun altını çizdi. Bozbeyli, 12 Mart'ın Türk siyaset tarihinin en zor ve çalkantılı dönemlerinin başında geldiğini ve daha sonraki 12 Eylül darbesi de dahil bir çok antidemokratik uygulamaya zemin hazırladığını belirtti. Yönetimden memnun olmayanların yaptıkları müdahale ile ülkeyi keşmekeşliğe sürüklediğini ifade eden Bozbeyli, 'Ülke, 1973 seçimlerine kadar birçok çalkantılı dönem yaşadı. Sistem yürüyemez hale geldi. Partiler içinde muhtıraya iştirak edenlerle etmeyenler arasında büyük sürtüşmeler oldu. Nihat Erim'in de üyesi olduğu CHP'de Bülent Ecevit bu durumu kabullenemeyerek istifa etti. Yani ülkeyi daha iyi hale getireceğim diyenler, mevcut halden daha kötü bir duruma soktu.' dedi.

MECLİS BASKI ALTINDAYDI

12 Mart Muhtırası, sadece Meclis Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık'ın sunuşlarının okunabildiği TBMM kürsüsünde okundu. Bozbeyli, askerlerin Meclis İçtüzüğü'ne aykırı olarak TBMM'de sunuşunu yaptırdıkları muhtarının verildiği günü şöyle anlatıyor: 'Bütün tanklar Meclis'in etrafını sarmıştı. Çaresiz durumdaydık. Meclis koridorlarında yüksek rütbeli askerler dolaşıyordu. Daha sonra Muhtıra okundu. Bizim partiden yanımda oturan Hasan Kormazcan, 'Bu muhtıra. Meclis'te sunuş olarak okunamaz, içtüzüğe aykırıdır' diye itirazda bulundu. Başka kimseden de çıt çıkmadı. Çok rahatsız olduk. Ben parti genel başkanı olduğum için mümkün mertebe sükûnete davet ettim. Çok acı verici bir durumdu. Bütün herkes oturuyor orada.'

Tecrübeli siyasetçi, bir iki aykırı ses dışında Meclis'in muhtıraya karşı direnmediğini söyledi. Bozbeyli, bu durumu biraz çaresizlik, biraz da bazı parlamenterlerin muhtıraya sevinmesine bağlıyor. Bozbeyli, 'Etrafımız tamamen sarılmış durumdaydı. Ayrıca hükümetin yıkılmasını isteyenler vardı. Bir kötülüğe karşı herkesin karşı çıkması lazım ki kimse buna cesaret edemesin. Bir avuç insan olarak Meclis'te '12 Mart'ın Anayasa dışı bir tutumla Anayasa dışı çözüm üreten bir muhtıra' olduğunu söyledik. O günü yaşamadan bir değerlendirme yapmak çok zor.' şeklinde konuştu.

CUMHURBAŞKANI YOKSA CUMHURİYET DE YOKTUR

Eski TBMM ve DP Genel Başkanı Bozbeyli, Cumhuriyeti kollama bahanesi ile yapılan darbe girişimlerinin ülkeye tarifi imkânsız zararlar verdiğini vurguladı. 'Cumhuriyet tehlikede' diyen insanların daha sonra kendi kendilerini başkan seçtiğini hatırlatan Bozbeyli, 'Kendi kendini başkan seçecekler, ondan sonra da 'cumhuriyet tehlikedeydi onun için geldik' diyecekler. Böyle bir şey olabilir mi? Çünkü, cumhurbaşkanının seçilemediği yerde cumhuriyet falan da yoktur. Yani cumhuriyeti kollamak ve korumak bahanesiyle darbe yapanlar, aslında cumhuriyetin kendisini ortadan kaldırıp yıkmış oluyorlar. Atatürk bile seçimle cumhurbaşkanı oldu. Cuntacıların yaptığı krallıktı.' diye konuştu.

BUNDAN DAHA KÖTÜ MİRAS OLAMAZ

Bozbeyli, darbelere imza atan komutanların çoğunun daha sonra yaptıklarından pişmanlık duyduğunu hatırlattı. Bunların başında 12 Eylül'ün mimarı Kenan Evren ile 12 Mart Muhtırası'nın altında imzası bulunan Muhsin Batur'un geldiğini kaydeden Bozbeyli, iki darbecinin bu pişmanlıklarını 'Şimdiki aklımız olsa darbeyi imzalamazdık.' diyerek izhar ettiğine dikkat çekti. Buna rağmen geçmişte yapılanlardan ders alınmadığını belirten Bozbeyli, günümüzde de emekli ya da muvazzaf bazı askerlerin darbe heveslilerinin olduğunu söyledi. Birkaç yıl öncesine kadar yaşanan darbe girişimlerinin bunun somut göstergesi olduğunu söyleyen Bozbeyli, bunu anlamanın imkânsız olduğunu ifade etti. Bozbeyli, şunları söyledi: '12 Mart günü alkışlananlar, 12 Mart gittikten sonra büyük tenkitlere maruz kaldılar. 27 Mayıs'ı, alkışlananların ektisi bitince kendilerine yönelik çok ağır hakaret ve ithamlar oldu. Yine 28 Şubat'ta insanlar belki tanklara karşı ses çıkarmamış olabilirler, ama onun etkisi geçtikten sonra ağır şeyler söylediler, söylüyorlar. Her halde bu duruma sebep olanlar çocuklarına kötü bir miras bırakmış olmalılar.'

Bozbeyli, Türkiye'nin darbelerden dolayı yaşadığı sıkıntıları hala çektiğini ifade etti. Bozbeyli, Ergenekon davasını kastederek, 'Mahkemelerde cereyan eden olaylar, geçmişte yaşanan bu sıkıntıların devamadır. Çünkü iddianamede darbe girişimlerinden bahsediliyor.' hatırlatmasında bulundu.

HALA DARBE İSTEYENLER VAR!

Bozbeyli, Türkiye'nin darbelerle yaşadığı bunca acıya rağmen, kimi aydınlar başta olmak üzere bazı sivil insanların da hala darbelerden medet uman bir zihniyette olmasından yakındı. Birkaç yıl öncesine kadar bazı rektörlerin üzerinde 'Ordu göreve' yazısı bulunan pankartlar açtığını hatırlatan Bozbeyli, 'Ordunun böyle bir görevi var mı Allah aşkına?' diye sordu.

Bozbeyli, bu taleplerin okumuş tabakadan gelmesinin daha üzüntü verici olduğunu belirterek, 'Bu tür talepler ne yazık ki aydın geçinen bazı çevrelerden geliyor. Halkın böyle bir talebi yok. Muhtar seçiminde köylü hiç ihtilafa düşmez. Adamını rahatlıkla seçer ve işini de gördürür. Ama burada seçim bitiyor aydınlar ertesi günü rahatsız oluyorlar. Oysa seçim böyle bir şeydir. Halk birisini seçiyor onlar bu benim içime sinmedi diyor. Senin içime sinmesi önemli değil ki! Halkın içine sindiyse mesele yok.'

Bozbeyli, darbe çağrısı yapanlarla ilgili ilginç bir benzetmede bulunurken,'Kendilerinin gücü yetmeyince askeri çağırıyorlar. Bunlar mahallenin haylaz çocukları gibidir. Gücü yetmeyince ana diye bağırırlar. Onun için orduyu çağırıyorlar. Son olarak bir de yargıyı davet ediyorlar.' ifadelerini kulandı.

HERKES HUKUKU İÇİNE SİNDİRMEK ZORUNDA

Bozbeyli, Türkiye'de temel sorunun millet iradesinin ve demokrasinin sindirilememesi olduğunun altını çiziyor. Hukukun sindirilmesi halinde bu tür sorunların yaşanmayacağını vurgularken, ülkenin, yaşanan bu darbeler ve karışıklar yüzünden enerji kaybettiğine dikkat çekiyor: 'Orduya karşı büyük bir saygı ve sevgi var. Onlar da buna layık olmak zorunda. Bunu tüketmemeli. Gazeteciler ne hissettiler de sevindiler. 12 Mart'ta, 12 Eylül'de 27 Nisan'da sevinen siyasetçiler, aydınlar oldu. 'Benim hasmımı yensin de kim olursa olsun önemli değil' anlayışı sakat bir düşünce.'

(CİHAN)

SON VİDEO HABER

Emlakçılar arasında silahlı çatışma: 2 ölü

Haber Ara