MESUT FIRAT*
Yeni yıla yeraltından fışkıran ve sağa sola saçılan silahlarla girdik. Ergenekon operasyonunun son dalgasında gözaltına alınan insanların profili, silahların gücü ve suikast planlarıyla birleşince ortaya çıkan kutsal bulamaç, yüzyıllık bir tarihi olan yapının en modern halini gözler önüne seriyor. Bu üçlü terkibe ideolojik düzlemde meşruiyet kazandıran da üçlü bir ideolojik formasyon. Egemenlik, şiddet ve siyaset dışılık (anti-siyaset) kavramlarıyla anlamlandırabilecek bu tarihsel gelişim, Ergenekon operasyonuyla bir dönüşüm geçiriyor ve her büyük dönüşüm gibi bu dönüşüm de sancılı geçiyor.
İttihat ve Terakki siyasetinin bu topraklarda hâkim ideolojik bakış olmasıyla egemenlik anlayışı radikal bir dönüşüme uğramıştır. Carl Schmitt, modern devletteki egemenlik kavramının ilahiyatın dünyevileşmiş formu olduğunu söyler. Bu anlamda İttihat ve Terakki siyasası, imparatorluk düzeninin ilahiyat terimleriyle kurduğu egemenlik anlayışını sekülerleştirmiştir. Allah?ın iktidarının yeryüzündeki uygulayıcısı olarak tanımlanan padişahın egemenliği kırılmış ve bunun yerini Schmitt?in Siyasal İlahiyat kitabında dediği gibi ?olağanüstü olanın ne olduğunu tayin eden?, bu anlamda acil olanın ve istisna olanın ne olduğuna karar veren güç almıştır.
ŞİDDETİN DÖNÜŞÜMÜ
İttihat ve Terakki, iktidarı ele geçirdiğinde kendi paramiliter yapılarını da güçlendirmiştir. Özellikle 2. Abdülhamit zamanında daha lokal ve kişisel amaçlarla geliştirilmiş Teşkilat-ı Mahsusa yapısını iktidara karşıt olan ve olması muhtemel kişilerin ve grupların tasfiyesi amacıyla devletin önemli bir sac ayağı haline getirmiştir. Böylelikle şiddetin meşru tekelini elinde bulunduran devlet, hukuk dışı olanı yapısal bir hale getirmiş; istisna olanı müstesna kılmıştır. Eskiden Celali İsyanlarının bastırılması örneğinde olduğu gibi var olan bir duruma reaksiyon olarak uygulanan şiddet, artık muhayyel ve olası düşmanların önceden tasfiyesinin aracı haline getirilmiştir. Osmanlı devleti de tarih boyunca tehcir kararları vermiştir ama en azından kendisince maddi bir gerekçeye sahip olmuştur. İttihat ve Terakki?nin yaptığı gibi bir halkı topluca potansiyel suçlu ilan edip milyonlarca Ermeni?yi ölüme sürgün etmemiştir. Demek ki, ABD?nin ?önleyici savaş? stratejisi o kadar da eski değilmiş ve bütün kötülüklerin anası da emperyalizm değilmiş.
İttihat ve Terakki, şiddet tekelini elinde bulundurmasının bir getirisi olarak silah cephanelerine (silah cephanesi?, cephane yeterli değil mi?) de sahipti. Bu yüzden siyaseti tayin etme gücünü tamamen kaybetmemişti. Bununla birlikte İttihat ve Terakki?nin Ermeni Tehciri nedeniyle yargılanan üyeleri, tetikçi tayfasından ve ara kadrodan bazı kişiler olduğu için yargılanma süreci, yeni bir dönüşümün aracı haline getirildi. Sonuçta hepimizin bildiği gibi İttihat ve Terakki kadroları Cumhuriyet?in yeni kadroları oldu.
ANTİ-SİYASET: SİYASETİN SONU
Bu üçlü aksın en önemli parçalarından biri olan anti-siyaset anlayışı sayesinde İttihat ve Terakki, homojenleştirici ve tekilleştirici yapısıyla toplumda var olan dinamikleri eğip bükmüş ve bu dinamikleri metamorfoza uğratmıştır. İttihat ve Terakki Partisi, toplumdaki değişik etnik, dinsel grupların yeni siyaset biçimlerinin bir tezahürüyken toptan bir imha ve alaşağı etme stratejileriyle homojen bir yapıya bürünmüştür. Bu homojen yapının idamesi için de siyaset tasfiye edilmiş, siyasetin içeriği fikrisabitlerle (doxa) doldurulmuş ve gerçekliğin alanı plastikleştirilmiştir.
İttihat ve Terakki iktidarının sağlamlaşması bu anlamda hürriyet, eşitlik, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar etrafında dönen siyasal tartışma ortamının iktidarın ideolojisi tarafından yok edilmesi demektir. Artık tablonun kendisi, siyasetin alanı olarak gerçekliklerin alanı değil; ?gayrimüslim azınlıkların düşmanla işbirliği etmesi?, ?meşruiyet rejiminin düşmanı gerici unsurların irticai faaliyetleri? gibi ideolojik söylemlerin ve saf şiddetin kurduğu, siyaset dışı olan bir plastik alandır. Siyasetin tasfiyesi, yeni cumhuriyette Kürtlerin de tabloya dâhil edilmesiyle nihaileştirilmiştir.
ERGENEKON: SON PERDE Mİ?
Bu sürecin ikinci evresi olarak tek parti dönemi ve ardılı olan dönem, başka yazıların konusu olacak uzunlukta. Bu bahsi geçip asıl tartışmamıza dönelim. Ergenekon yapısı modern bilgi ve teknolojiyle donatılmış, yüzyıllık tarihsel deneyimle yetkinleşmiş ve son olarak 30 yıl süren bir savaşın sayesinde antrenmanlı hale gelen ve süreklilik arz eden bir yapının son halkasıdır. Kazıldıkça ortaya çıkan aslında bu yapıdır.
Yeraltında gömülü olan silahlar tartışmanın seyrini değiştirmiştir. En son yakalanan bazı üst düzey görevlilerle birlikte sadece konuyla ilgili insanların bildiği, bazılarının sinikçe bildiği ve büyük kitlelerin bihaber olduğu cesetler ortaya çıktığında, tartışmanın metafizik evresi ister istemez kapanacaktır. İbrahimlerle Leventlerin sanıldığı gibi insanları öldürmek konusunda hiç de anlaşmazlık yaşamadığını kulaklarımızla duyduğumuzda değil gözlerimizle gördüğümüzde bu sözler daha net anlaşılacaktır.
ÖRGÜT DEĞİL YÖNETİCİ GÜÇ
Bu konu hakkındaki tüm tartışma, Ergenekon?la, çeşitli dönemlere ayrılan ve değişik dönüşümler geçirerek bugünlere taşınan bu egemenlik döngüsünün son halkasına gelip gelmediğimiz üzerine olmalıdır. Bu noktada ifade edilmelidir ki, Gökhan Özgün?ün bilgece ortaya koyduğu gibi taşın gerçekliğini tartışmanın zamanı geçmiştir. Soyut ve uzak kategorileştirmelerin korunaklı sularında gezinip, taze cesetlerin saçtığı kokulara burnunu kapatıp çok ucuz şekilde 70?lerde öldürülen devrimci çocuklardan bahsetmenin bugün siyaseten hükmü kalmamıştır.
Bütün bu teorik çerçeve üzerinden Ergenekon sürecini ve tartışmaları düşündüğümüzde var olan yapının, hukuk dışına çıkan istisnai bir oluşum değil tam da kural oluşturan erk olduğunu görürüz. Bu yüzden de yapılması gereken de Schmitt?in ileri sürdüğü gibi istisnai durumun düzeltilip normal bir düzene geçilmesi değil; düzenin yıkılmasıdır. Bu anlamda ulus devletin düşünce kalıpları dışında düşünmeyi becerebilen bütün ezilenlerin Ergenekon soruşturmasından beklentisi, İttihat ve Terakki?yle başlayan bu yüzyıllık geleneğin düzeninin yıkılmasıdır. Bunun yolu da Benjamin?in deyişiyle ?gerçek bir olağanüstü hali yaratmaktan? geçer.
KİMDEN YANA TARAFIZ
Gerçek olağanüstü hali yaratmak da yargılananla yargılayan arasındaki farkı keskinleştirecek siyaset yollarının üretilmesi ve egemenlik karşıtı söylemlerin egemen kılınmasıdır. Bu süreç, ?bu bir iç hesaplaşmadır? tarzı söylemlerle kitleleri eylemsizleştiren ve siyasal güçsüzlüğünü sabit fikirlerle dolu ideolojik potasıyla örtmeye çalışan akımların siyaset üretmek için son şanslarıdır. Eğer bu durum böyle devam ederse, mücadelenin kendisi bitmez ama yeni formlar oluşup eskileri tasfiye eder. Toplumsal mücadelenin şiddetle dolu hafızasını, silahlar ve cesetler fışkırırken bile etkin hale sok(a)mayan, pratikleştir(e)meyen bu hareketlerin bitmesi de zaten ezilenlerin mücadelesi için hayırlı olacaktır.
* Bilgi Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi / [email protected]
Taraf