Türkiye arka bahçesine yeniden odaklanıyor. Davutoğlu?nun politikası ekonomik gücü diplomatik nüfuza dönüştürmeye çalışırken, Rusya, İran, Ermenistan, Yunanistan, Irak, Suriye ve Lübnan?la ilişkileri geliştirmeye dayalı. İsrail?le yaşanabilecek gerilim de gerekli ve küçük bir bedel olabilir
Iason Athanasiadis / The Natinoal / Radikal
Türk dış politikası fark yaratıyor
Gazze, uluslararası toplum için akıldan çıkmayacak bir başka diplomatik hayal kırıklığı. Bir kez daha İsrail kuşatılmış şerit boyunca kuduruyor. Arap ülkeleri elçilerini Tel Aviv?den çağıracak kadar ileri gitmeyi reddediyor ve ölü sayısı 1000?e dayanmak üzere.
Fakat diplomatik tarih ihtilafı iki Türk?le hatırlayacak: İsrail?i ?insanlık tarihinde kara bir lekeye? yol açmakla suçlayan Tayyip Erdoğan ve sahne arkasında ateşkese varılması ve yeni canlanmış Türkiye?nin ağırlığını koymak için çalışan Ahmet Davutoğlu. Erdoğan?ın yılbaşı arifesi medya ilgisini bölgeye çekmeye çalışmakla geçti ama Şam?daki Hamas liderliğinden, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy?ye, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek?e ve AB Dış Politika şefi Javier Solana?ya mesajlar ileterek mekik diplomasisini sürdüren kişi (eski büyükelçi olan) sakin mizaçlı Davutoğlu?ydu.
Erdoğan fazla öfkeli
Bazen birbirlerini dengelediler. Erdoğan?ın öfkeli söylemi, Davutoğlu?nun başardığı iyi şeylerin çoğunu silip götürdü. Bir ateşkesin görüşülmesinden önce Türk başbakan İsrail Başbakanı Ehud Olmert?in telefonlarını yanıtlamayı reddetti ve İsrail?i bölge turunun dışında bıraktı.
Erdoğan?ın davranışları Türk yorumcuların başbakanın Arap tribünlerine oynadığı yorumlarına yol açtı. Türkiye, Gazze?de barışı koruyacak çatışma sonrası bir istikrar gücüne liderlik etmeye hevesli ve Müslüman dünyadaki popülerliği artıyor.
Ankara nihayetinde Gazze?ye asker yollarsa, bu Türk askerlerinin Osmanlı İmparatorluğu?nun uçuşan külleri arasında bıraktıkları bölgeye 90 yıl sonra dönüşü olacak. Bu durum, kritik stratejik kavşaklarda bulunan eski imparatorluk vilayetlerine odaklanması nedeniyle yeni-Osmanlıcı diye adlandırılan bir dış politikanın ilk somut başarısı olur. Osmanlı İmparatorluğu?nun Irak vilayeti dillere destan petrol yataklarını içeriyor; Suriye vilayeti meydan okurcasına bölgesel gündeme nüfuz etmeyi sürdürüyor; ve Filistin medeniyetle ilgili bir çatışma alanına dönüştü. Türkiye, yaklaşık bir asırlık Atatürkçü Batı yanlılığı ve cumhuriyetçi soyutlanma politikasının ardından, Ortadoğulu arka bahçesindeki güçlere yeniden odaklanarak kültürel ve dini kökleriyle temasa geçiyor.
Ancak Davutoğlu?nun dış politikası, vaktiyle sert hasımlar olan güçlere de ulaşarak Osmanlıcılığı aşıyor. Türk donanması, Akdeniz?de benzer biçimde dirilen Rusya?yla tatbikatları henüz tamamladı. İran?ın Ulusal Güvenlik Konseyi şefi Said Celili, geçen hafta Kürt ayrılıkçılara karşı askeri işbirliğiyle başlayan ve diplomatik işbirliği aşamasına giren yeni ortaklığın parçası mahiyetinde Tahran?ın görüşlerini Batı?ya iletmek üzere Ankara?daydı.
Türkiye?nin dış politikası esasen, bölgede ?zaruri bir güç? haline getirmek çabasıyla ülkenin kültürel ve dini bağlarını benimseyen Davutoğlu tarafından modernize edildi. Davutoğlu, sadece Türkiye?nin AB?ye dahil edilmesinin ekonomik bloku siyasi bir bloka dönüştürebileceğini savunuyor. Davutoğlu doktrinini Stratejik Derinlik adlı kitabında ortaya koyuyor ve Türkiye?nin Ortadoğu, Orta Asya, Avrupa ve Kafkasya?nın dörtyol ağzındaki konumunun, İslam dünyasında öncü rol oynayan tarihinin ve Batı yanlısı yöneliminin oluşturduğu benzersiz kombinasyonun, Türkiye?yi bölgenin asıl diplomatik gücüne dönüştürebileceğini savunuyor.
Doktrin, Türkiye yumuşak ekonomik gücünü daha somut diplomatik nüfuza dönüştürmeye çalışırken, Ermenistan, Yunanistan, Irak, Lübnan, Suriye gibi ülkeler ve diğer eski Osmanlı dominyonlarıyla ilişkilerin geliştirilmesinin ardında yatıyor.
Ama Tel Aviv?in Erdoğan?ı, İsrail eylemlerini ?insanlığa karşı suç? olarak kınaması, Suriye?yle İsrail arasındaki barış görüşmelerindeki arabuluculuğa son vermesi ve Filistin tarafına duyduğu sempatiyi vurgulamak için İsrail yanlısı Türk generallerle arayı açması sonrası tarafsız bir arabulucu olarak görmesi muhtemel değil. Yeni gerilim, iki müttefik arasında İsrail?in Kuzey Irak Kürt liderliğini destekleme yönündeki açıkça dile getirilmemiş politikası ve Ankara?nın Şam, Tahran, Hamas ve Hizbullah?la olan yakın ilişkilerine dair mevcut sürtüşmeleri artıracak.
Ama İsrail?i kaybetmek, Türkiye?nin başlıca bölgesel aracı güç olarak ortaya çıktığı dönemde ödenmesi gereken küçük bir bedel olabilir. Suriye ve İran için bir diplomatik kanal gibi hareket ederek, ABD ya da AB için kolaylaştırıcı olarak veya bir zamanlar Mısır?ın oynadığı rolü oynayarak, Türkiye bir dalga üzerinde sürükleniyor gibi. Mısır dışişlerinden bir sözcünün, Davutoğlu Şam?daki Hamas liderliğiyle yeni görüşmüş olarak Kahire?ye gitmişken bile, Türklerin, Hamas ve İsrail arasında Mısır ve Fransız arabuluculuğunda bir ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmak üzere müdahil olduğunu reddettiğinde gerilim, somut olarak ortadaydı.
PJAK?ın açıklaması ilk ödül mü?
Peki Türkiye?nin bu diplomatik çabalar karşılığında kazancı ne? Biri, Ortadoğu?da güçlü fakat soyutlanmış Batı yanlısı bir askeri güçten bölge çapında saygı duyulan bir ülkeye dönüşmesi. Ankara?nın çoktan payına düşen avantajların bazı ilk işaretleri söz konusu olabilir. Hafta sonu Hürriyet, PKK?nın ABD?nin 2003?te Irak?ı işgal etmesinden beri İran?a saldırı düzenleyen kolu olan PJAK?tan gelen şaşırtıcı bir açıklama yayımladı. İran resmi haber ajansının PJAK?a bağlı bir kanaldan bildirdiği açıklamaya göre, örgüt ?güçsüzlük? nedeniyle hükümet karşıtı faaliyetlerini durdurduğunu söylüyordu. İsrail?in Lübnan?a 2006?daki saldırısından sonra, iki yıl, iki savaş ve iki Türk ne farklar yarattı.