Prof. Dr. İlhami GÜLER*
1- Kültürel Arkaplan: Kahraman insan, Kültür, Prototip
İnsanlığın tarihi süreç içinde üretmiş olduğu kültür ve kişiliğin ya da ?ruh?un birbirinin yerini ritmik olarak alan ana prototiplerini Uyumlu (Çin), Kahraman (Yunan, Roma, Modern Batı), Zahit(Hind) ve Mesihçi (Hırıstiyanlık/İslam) şeklinde tasnif eden ünlü Alman Tarih Felsefecisi Walter Schubart, ?Avrupa ve Doğunun Ruhu? adlı eserinde ?Kahraman? ruh, kültür, kişilik veya prototipi (Medeniyet) şöyle tasvir eder: ?Kahraman insan, dünyayla barışçıl olarak geçinmez;? benlik gururu ve erk (güç) tutkusuyla doludur. Dünyaya bir köleye bakar gibi bakar; ona efendilik etmek (egemen olmak) ve onu kendi planları doğrultusunda şekillendirmek ister. Dünyaya kahraman insanın belirlediği amaçlar verilir. Bu insan, gözlerini yukarıya kaldırıp gökyüzüne saygıyla bakmaz; tersine, güç/egemenlik tutkusu ve gururla dolu olduğu için aşağıya doğru düşman ve kıskanç gözlerle yeryüzüne bakar. Tanrıdan gitgide daha da uzaklaşır ve deneysel şeylerin dünyasına gitgide daha çok gömülür. Laikleşme onun kaderidir; Kahramanlık, başlıca yaşam-duygusu; trajedya ise sonu/amacı. Promethus gibi, Kahraman insan her güce ve tanrıya meydan okur. Etkindir, gergindir ve alabildiğine enerjiktir. Roma, gücünün doruğunda kendini böyle hissettirmiştir. On altıncı yüzyıldan sonraki Germen Roma Batısında da (Avrupa) bu prototip egemen olmuştur; son dört yüzyılın prometouscu Batı Kültürü ve insanı bu prototipin iyi bir örneğidir?. (Aktaran, P. A. Sorokin, Bir Bunalım Çağında Toplum Felsefeleri, 1972,s 117) Bilgi kaynağı olarak beş duyu ve akıl, değer ölçü olarak da ?hazz?ın esas olduğu bu prototipe Sorokin ?Duyumcul? üst-sistem adını verir. Dinsel Mesihçi Ortaçağın ?karanlığı?na karşı, bütün bir yeniçağ, felsefe, bilim, sanat, ekonomi, siyaset, hukuk vs alanlarında bu prototipi işlemiş, inceltmiş ve en son olarak politik ve ekonomik düzlemde Liberal/Kapitalist sistem olarak yapılaştırılmıştır. Adına Rönesans, Reform, Aydınlanma, Sanayi Devrimi, Bilim Çağı, Sekülerleşme ve Modernite? denen şey, bir anlamda budur. Nietzsche, bu dönemi Tanrının Ölümü, Çölün Genişlemesi, Güç İstenci ve Üst-İnsan arayışı olarak felsefileştirdi. Macyavelli, Siyaset Felsefesinde yöneticilere (Prens) geleneksel ahlaka bağlı kalma yerine, ne pahasına olursa olsun başarılı (iktidar olma/ iktidarda kalma) olmayı önerdi. En önemlisi, Macıntyre?ın teşhis ettiği gibi, bu döneme kadar egemen olan ?Teleolojik=Gayeci? (Aristo, Platon, Hıristiyanlık, İslam, Budizm, Hinduizm) ahlak teorileri yerine, ?Duygucu? ahlak teorileri ( Moor, Hobbes, Mill,James?) ikame edildi. (prağmatizm, faydacılık,nihilizm?)
Fromm?un tespit ettiği gibi, bu teorilerin yarattığı sosyal karakter ise, ?Olmak? yerine ?Sahip Olma?yı tercih eden Sömürücü, İstifci ve Pazarlamacı insan tipleri oldu. Batının son dört yüzyıldır yeryüzünde girişmiş olduğu kolonyalizm/emperyalizm, iki dünya savaşı ve Faşizm-Stalinizm bunun ifadesidir. II. Dünya Savaşından sonra geliştirilen Demokrasi, İnsan Hakları, Hukuk Devleti, ve Birleşmiş Milletler, AB gibi kavram, kurum ve yapılar, çatışmanın/savaşın doruğunda yorgun düşmekten dolayı kurulmuş iç-dengenin geçici ifadeleridir. Bu çatışma ve dengelerin ideolojik düzeydeki ifade tarzı, ırkçılığa/milliyetçiliğe dayanan ?Ulus-Devlet?; politik-ekonomik düzeydeki tarzı ise ABD ve AB'dir.
2- Bir ?Kahraman?lık Örneği olarak Siyonizm ve İsrail
Ortaçağda (İspanya, Fransa) Hıristiyan bağnazlığı, modern dönemde ise Avrupa merkezli ırkçılığın yarattığı Anti-Semitizm ile Avrupada itilip-kakılan Yahudileri, İngiliz Emperyalizmi, Avrupadan temizleyerek I. Dünya savaşında Osmanlıdan gasp ettikleri Filistin?e yerleştirmeyi planladı. Yahudiler de zaten bu ulus-devlet fikrinin (Siyonizm) peşindeydi. Özü itibariyle Kahraman prototipe uyumlu olan ?Siyonizm?e dinsel/teolojik bir kök de eklendi: Tanrıyı (Yahwe) kendi ırkına has kılma bönlüğü yanında, seçilmiş ırk olma faşizmi ve ?Arz-ı Mevud? dogması. Alman faşizmi döneminde Yahudilerin maruz kaldığı ?Holocaust? dan sonra İsrail?e göç hızlandı. Nüfus artarken, İsrail de 1948 deki topraklarını gasp ile 4-5 kat artırdı.İnsanlığın gözü önünde ?çalıntı topraklar? ile Amerikaya benzer bir ülke-devlet icad edildi.. Avrupa?da yaşadıkları müddetçe sürekli şiddete maruz kalan Yahudiler, Kahraman prototipin (Seküler Siyonizm) özelliklerine ek olarak, uğradıkları sürekli şiddetin psikolojik sonucu, onların hafıza ve karakterlerinde, benliklerinde geri döndü ve acısını Filistinli Araplardan çıkarmaya başladılar. Bu gerçek,basit olarak çocukluğunda şiddete maruz kalan insanların, büyüdüğünde kolayca gangaster/katil olmalarında gözlemlenebilir. Merak edenler, kendi de bir Yahudi olan Erich Fromm?un ?Şiddetin ve Yıkıcılığın Kökeni? adlı çalışmasına bakabilirler. Üstelik, bugün Gazzede İsrailin yaptıkları, Batılı prometauscu insanın dört yüz sene boyunca yeryüzünde yaptıklarından pek de farklı değildir. Dillerimize pelensek ettiğimiz İnsan Hakları, Demokrasi, Hukuk Devleti vs, Kahraman insanın kendi evi için geliştirdiği iç-denge aparatlarıdır. Ne yazık ki, Batının bunları bütün insanlık için istediğini sanan çok sayıda saf batılı olmayan aydın var. Kuşkusuz, bunları bütün insanlık için isteyen Batılılar ve Yahudiler de var. Ancak, hep ?Sivil Toplum Örgütü? seviyesinde azınlık olarak kalıyorlar; sosyal karakterin egemen doğası gereği dış politikaya egemen olamıyorlar.
3- Birleş(tiril)miş Milletler ve Avrupa Birliğinden Ne beklenir?
BM, II. Dünya Savaşı galiplerinin elde ettikleri avantajlı güç dengesini devam ettirmek için kurdukları bir müessesedir. Bu kurumun, sanki insanlığın vicdanı olduğunu sananların aklına şaşarım. Evrensel insan sorumlulukları, teleolojik ahlakın tasfiye ile birlikte daha önce tasfiye edilmişti veya gözden düşmüştü. Dolayısıyla insanlığın vicdanının kurumsallaşabileceği ahlakî/metafizik (felsefi) zemin kaybolmuştur.
Kahraman prototip, en büyük ideali olan özgürlüğü, ?kendisi-için? insan olarak algıladığı için(Levinas); ancak ?haklar?dan bahsedebilir. Sorumluluklardan bahis açamaz. Çünkü, temelde dinlerin ve Aristocu teleolojik ahlakın gereği olan sorumluluk, ?öteki?ni kendi olmanın bir önkoşulu olarak koyar. Bu bağlamda Avrupa Birliği, sözünü ettiğimiz ?kendisi-için? insan anlayışının ekonomik, kültürel ve politik düzlemdeki ifadesi/örgütlenmesidir. Özetle, ?Uluslar-arası? kuruluşlardan, insanlık trajedilerine medet umanların, beklentilerinin sonuçsuz kalması boşuma değildir. İki dünya savaşını başlatan, devam ettiren ve bitiren (teslim alan/olan) kültür ve kişilik, Avrupa?da 1945 den itibaren demlenirken, ABD?nin ?Operasyon?ları, AB?nin göz yummaları ve ABD?nin desteğindeki İsrail?in sürekli saldırılarıyla hala devam ediyor. Çünkü ?Kahraman? kişilik ve kültür, bütün boyutlarıyla (ekonomik, siyasi, felsefi, estetik?) dünyada egemenliğine devam ediyor. Başka bir kültür/kişilik veya prototipe herhangi bir evrilme ve geçiş henüz yaşanmadı. Evrensel(!)?İnsan Hakları? da, Beyaz-Batılı insanın savaşarak devletine karşı elde ettiği haklar(çıkarlar)dır. Bazılarının sandığı gibi, devletlerin dış politikalarını bağlayan/belirleyen evrensel insan sorumlulukları (ahlak ilkeleri)değil. Teleolojiyi (tanrı, din,toplum, gelenek) reddettikten sonra, insanın doğuştan dokunulmaz ve onur sahibi olduğu (Kant) kerameti kendinden menkul totolojisi, dikiş tutturamıyor. Son örnekleri Holokost, Hiroşima, Cezayir, Bosna, Ruanda, Zimbabwe, ve Sabra-Şatilla, Gazze? Özetle, Makyavalist günümüz politik felsefesinde veya reel politiğinde insan olmakla hayvan olmanın sınırı oldukça flulaşmıştır. Antilopları avlayan Aslanlar ile, Filistinlileri avlayan İsrailliler, Arapları,Afganlıları avlayan Amerikalılar,Bosnalıları avlayan Sırplar? arasındaki farkı biri bana izah etsin; İkincilerin dik yürüyen, alyanaklı, konuşan, alet yapan? olmasından başka. Ancak ?insan? olanların/kalanların kanı donuyor, boğazı tıkanıyor, vicdanı kanıyor, sözü bitiyor, utanıyor?.yaşanan bu vahşet, hunharlık, canavarlık ve canilikler?. karşısında.
4- Gazze Katliamı ve Arap-İslam Dünyası
Irk, renk ve dile dayanan Kabile ve Millet olgusu, Allah?ın rahmetinin bir işareti(ayet)dir(30/22). İnsanlar, ancak bu şekilde birbirlerine karşı ünsiyet,sempati,şefkat, dayanışma ve empati gösterek hayatta kalabilirler,kendilerini saldırılara karşı koruyabilirler. Küçük ölçekte kadın ve erkeğin birbirlerini cezp ederek ?Aile? biriminde varlıklarını devam ettirdikleri gibi. Bu katliam karşısında ?Arap-Birliği?nin gösterdiği tavır, bu rahmet ve şefkat (empati) duygusunun yönetim katında uğradığı erozyonu gösterir. Halkların acı çektiğini görüyoruz. Ancak, Arap yönetimlerinin mevcut tutumu, onlardaki asabiyet duygusunu kaybederek çürüdüklerini gösteriyor.
Müslümanlığa gelince, İslam, insanları Tanrıya ve hemcinslerine karşı sorumlu tutmanın adıdır. Allah: ?Size ne oldu da Allah yolunda ve ?Rabbimiz! Bizi, (egemenleri) zalim olan bu topraklardan kurtar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!?diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz.?(4/75) diyor. Peygamber ise: ?Sizden biriniz bir kötülük görürse, önce eliyle, sonra diliyle engel olsun. Buna da gücü yetmiyorsa, kalbinden nefret etsin; imanın en zayıf hali de budur.?diye buyuruyor. Müslüman halkların çoğu dili ile ?gösteriler yaparak-karşı çıkma halinde. Müslüman halkların devletleri ve onların örgütü olan ?İslam Konferansı Teşkilatı? da bu makamda. El ile müdahale etmenin ne yeterli manevi (iman/sorumluluk), ne de maddi (politik müdahale) gücüne sahip değiller.
5- Sonuç: Allah, bizi (Müslümanları) ne umutlarla ?insanlık için çıkarılmış en hayırlı(sorumlu) toplum? olarak görmüştü(3/110). İnsanlığı ve mazlumları korumak(mazlumun dini sorulmaz), bir ?emanet?olarak Müslümanlara tevdi edilmişti. Bugün ise, bırakın evrensel sorumluluğu, kendimizi koruyamıyoruz. Bütün insanlık ise yalana (Kahraman kültür) ve Nietzsche?nin kavramsallaştırmasıyla ?Sarışın Yabanıllara? teslim.
*Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi · Temel İslam Bilimleri Bölümü Kelam Ana Bilim Dalı