Raşid el-Gannuşi*
Bizim mazlum ve mustazaf halklarımız yalnızca Filistin?in kurtuluşuna katkı sağlamak amacıyla değil kendisini de iktidardaki diktatörlüklerin zincirlerinden kurtarıp tarihteki yerini almaya ve kalkınma ile demokrasi konvoyuna katılmak için zincirlerini kırıp sokak protestolarına katılmanın bedelini ödemeye hazır mı?
BİRİNCİSİ: İKTİDARLARA DUYULAN ÖFKE BÜYÜYOR
İslam ve Arap dünyasıyla vicdanı hür insanlar büyük bir kin ve öfke seline kapılmış, vicdan ve kalp yangını yaşarken bölgenin en gaddar, en vahşi ve en korkunç kitle imha silahlarına sahip ordusu tarafından soykırım uygulanan Gazze halkının yanında yer almayan iktidarlara duyulan öfke giderek kontrol katlanarak büyüyor. Tarihin en şiddetli savaşlarında bile emsali bulunmayan bu savaşta ve tüm dünyanın gözüönünde işlenen bu katliamda daha ilk gün yüzlerce ölü ve yaralı vardı.
Avustralya?dan Güney Afrika?ya dünyanın her tarafında insanlar, bu katliamı dur demek için kılını kıpırdatmayan Güvenlik Konseyi ile uluslararası kurum ve kuruluşlara karşı duyduğu derin öfkeyi değişik yollarla dile getirmeye başladı. Bu katliama sessiz kalan kurum ve kuruluşların başında 300 milyon Arabın göğsüne kâbus gibi çöken Arap rejimleri geliyor. Gazze?de işlenen bu vahşi katliam bile bu rejimlerin aralarında bir takım savunma anlaşmaları imzalayıp Gazze kamplarında cesetlerden tepe oluşturan ve gazze halkının hayatla tüm hayat bağlarını koparmak için yakıp yıkan siyonist devletin kudurmuşluğuna son verdirmek için milyonluk ordu ve milyarlık silahlarını kullanmayı akıllarına getirmeye yetmedi. Bu orduları böyle felaket günler için kullanmacaksınız da ne zaman kullanacaksınız?
Bu rejimler Gazze?de işlenen korkunç katliama karşı rezilce sessiz kalmakla yetinmediler, Gaspçı devletle halklardan gizli ve ya açık kurdukları diplomatik ekonomik ve kültürel alandaki skandal ilişkileri kesmeye de yeltenmediler. Bu rejimler herhalde bunu uluslararası konferanslarda siyonistlerin kanlı ellerinini şefkatle sıkma zaferine erişmek için yapıyorlar.
Bu katliam bu rejimlere, Gazze?ye uygulanan insanlık dışı amborgonun kaldırılması için yeterli olan korku ve alçaklık duvarını açtırmaya da yetmedi. Bu rejimler kendi halklarına açıkça meydan okuyarak Gazze halkının aç kalması için gece gündüz çalıştılar. Kahrolası Camp David skandalının varisi olan büyükleriyle (Mısır) birlikte bu aşağılık durumu sürdürmeya devam ettiler.
Bu rejimler bir araya gelip rutin kınama bildirilerini yayınlamak için bile acele etmediler. Duygu ve vicdandan yoksun taşlar gibi ağırdılar. Yangının başlamasının üzerinden 5 gün geçtikten sonra ancak toplantı tarihini belirleyebildiler.Böylece düşmana eksik kalan işini bitirme fırsatı vermek istediler.Avrupa dışişleri bakanları bile bunlardan daha hızlı davrandı.Zira Avrupalılar salı günü toplanma kararı alırken yoğun gündemlerinden dolayı Arap bakanlar ancak Çarşamba günü toplanabildiler.
Peki, kral ve devlet başkanlarından oluşan büyük taşlar ne zaman toplanacak? Yoksa Gazze?deki son canlı yok edilmeden bunlar bir araya gelmeyecek mi? Muammer el-Kaddafi ile Ömer el-Beşir?in ortaya çıkardığı gibi bu siyonist plana arka çıkmak değil midir? Bu işbirliği birçok Arap ülkesinde bariz bir şekilde ortaya çıkıyor. Şer rejimler ülkeyi bir askeri kamp haline getirerek olağanüstü hal ilan etti. Bunu da siyonist düşmanla savaşma hazırlığı için değil Gazze?de olup bitenlere karşı derin öfke duyan, yüreği yangın yerine dönen ve sadece bu öfkesini dışarı vurmak isteyen kendi halklarına karşı koymak için yapıyorlar.
Şer ve işbirlikçi rejimler protesto sesini kısmak için binlerce güvenlik mensubunu görevlendirdi ki bu protestolar dünyaya ulaşmasın ve siyonist planına zarar vermesin. Zaten bu rejimler kendi iktidarlarına meşruiyet sağlama almak için baştan beri siyonist düşmana planını uygulama konusunda hiçbir tepki göstermeyip sessiz kalarak siyonistlere ve müttefikleri Amerikalılara gereken desteği vermemişler miydi?
Arap rejimlerinin halk nezdinde ne kadar meşru olduklarını anlamamız için halka sağladıkları ifade özgürlüğü ve yürüyüş, dayanışma ve grev gibi barışçıl protesto imkânlarına bakmamız yeterli olur. Ancak bu sayede rejimin ileri bir rejim olduğu ya da halk tarafından meşru görüldüğü anlaşılır. Ancak bu şekilde Irak savaşı esnasında Avrupa başkentlerinde olduğu gibi milyonlar korkusuzca tek bir damla gözyaşı dökülmeden tutuklama ve yargılama olmadan sokağa çıkabilir.
Bir rejimin meşruiyet, demokrasi ve vatanseverlik ölçüsü halkına sağladığı kitlesel protesto gösterileri başka bir ifadeyle barışcıl protesto imkânıdır. Arap rejimlerini vatanseverlik ya da demokrasi açısından sıraya koyarsak en kötü rejimlerin Tunus ve Mısır rejimleri olduğunu görürüz.
Tunus rejimi Gazze?de siyonist canilerin eliyle işlenen katliamlara karşı yüreği kan ağlayan Tunus halkına uyguladığı baskı sayesinde Mağrip ülkeleri arasındaki en kötü rejim haline gelmiştir. Halkın direnişi olmasaydı bu rejim bu siyonist rejimle aynı çatı altında olmaya can atardı. Eli kanlı katil Şaron bile Tunus?u ziyaret etme şerefinden mahrum bırakılmazdı.
Avustralya?dan Moritanya?ya kadar tüm dünyada protesto gösterileri yapıldı. Tunus hariç. Fas, Yemen, Sudan, Ürdün ve Libya?daki kalabalıklar Tunus?ta yoktu, yakınından bile geçmedi. Tunus; Cezayir ve Libya?nın yaptığı gibi yardımların geçişinde bile kolaylık sağlamadı.
Peki, bu despot rejim ümmetin meselelerine bilhassa ana mesela olan Filistin meselesine karşı duyduğu derin bağlılığı dile getirmek isteyen öfkeli Tunusluların öfkesini bastırabilecek mi?
Yazar Sami el-Cündi ?Tunus toplumunda görülen batılılaşma belirtilerine rağmen Tunusluların maşrikte cereyan eden tüm olaylara karşı yüreğinin yandığını, gözlerinin yaşardığını söylüyor. Nitekim 1948 savaşında on bin kadar Tunuslunun maşrike savaşa gitmesinde şaşıracak bir durum bulunmamaktadır.
Bugün maşrikteki savaşlara katılan ya da katılmayı istediği için zindanlarda çürütülenlerin sayısı öncekilerden az değildir. Peki, bu rejim maşrikte savaşmış Tunusluların bugünkü torunlarını, ümmetin kalbi sayılan bölgede cereyan ve bir vahşi hayvanat bahçesinde işlenseydi tüm insanlığın protesto için sokağa dökülmesine neden olacak olan bu yıkım ve katliamları protesto için sokaklarda haykırmaktan ve gösteri düzenlemekten alıkoya bilecek mi?
İKİNCİSİ: MISIR VE TUNUS REJİMLERİ LİSTENİN BİRİNCİ SIRASINDA
Kötülükte birbirleriyle yarışan Mısır ve Tunus başta olmak üzere despot rejimler merkez üssü Gazze ve Filistin olan öyle büyük bir depremle sarsılacaklar ki ayakları altındaki toprak kayıp gidecek.Bu işbirlikçi rejimler daima Filistin davası aleyhine çalıştılar.Örneğin Tunus?ta Filistin Kurtuluş Örgütü?nü teslimiyetçi çözümlere zorladılar, Oslo sürecine hazırlık olarak Tunus?ta bulunan Filistinli liderlerden en iyi olanları tasfiye ettiler.
Mısır?daki rejim ise Camp David anlaşmasından sonra Filistin davasından istifa etmekle kalmadı yıllardan sonra hatırladığı Filistin davasına Filistin?i kurtarmak isteyen bir ülkeden, bu davadan istifa eden bir ülkeye döünüşerek en nihayetindeyse arabulucu bir ülke olarak geri döndü.
Keşke Hizbullah ile siyonist devlet arasındaki görüşmeleri yürüten Almanya gibi tarafsız bir arabulucu gibi kalabilseydi. Oysa bu rejim Amerikalılarla siyonistlerin rızasını kazanmak için Filistin direniş hareketini Oslo sürecine katmaya çalıştı, yetmedi siyonistlerle elele vererek Gazze?de Hamas?ı tasfiye planına destek verdi. Hatta bu rejimin despotik güvenlik güçleri el-Kassam tugayına mensup bir grup Filistinliyi tutuklamış ve Filistin yönetiminin despotik güvenlik güçleri gibi ?aziz şalit? in yerini söylerler diye bu tutuklulara türlü türlü işkenceler uygulamıştı.
Bu rejimin işbirliği öyle bir boyuta ulaştı ki İsrail?in ateşkese uymaya devam edeceğini söyleyerek Gazze Yönetimi?ni kandırmış ve direnişin hazırlıksız yakalanmalarına neden olmuştur. Bu işbirliğinin en bariz kanıtlarından biri de bir buçuk milyon Filistinlinin tek hayat bağlantısı olan Refah sınır kapısını açmaması ve Gazzeliler için hayati önem taşıyan tünelleri yıkma girişimidir. Bu rejim bütün bunları siyonistlerle Amerikalıların adına mı yapıyor? Yoksa tümden işbirlikçi olan Arap resmi tutumu gereği mi yapıyor? Ya da Gazze örneğinde olduğu gibi halkın oylarıyla iktidara gelen ve kahramanca bir direniş gösteren ve islami bir model olan bu modelin başarılı olmasından korktuğu için mi yapıyor? Biliyorsunuz yukarıda saydığımız konular demokrasi, ihvanı müslimin ve direniş gibi rejim için dâhili problemleri de beraberinde getirmektedir.
ÜÇÜNCÜSÜ: GAZZE DEPREMİ BÖLGENİN TÜMÜNDE ÇOK GÜÇLÜ SARSINTILARA NEDEN OLACAKTIR
1- Beşinci gününe ulaşan bu büyük yüzleşme erkek, kız, kadın, çocuk ve askerlerden oluşan 2400 kadar kişinin pirupak kanlarının akmasına neden olmuşsa bunların yüzlercesi büyük şeref konvoyunda naim cennetine doğru yola çıkmışlardır. Yaralılar da yaralarıyla gurur duyuyor ve bunu şeref ve izzetin bir nişanesi olarak kabul ediyorlar. Bu vahşi siyonistler, işbirlikçi hükümet ile iflas etmiş siyonist elitler ve köhne inançlı ordu eliyle, şanlı temmuz savaşında kaybettikleri bekâretlerini onarmak ve Lübnan?ın yüce dağlarına gömülen caydırıcı gücünü geri kazanmak için yapılan bu yıkımlar belirtilen hedefe ulaşamamıştır.
Direniş ilk şotu atlatmıştır. Zaten ilk şokta sabırlı olmak gerekir. Bunun kanıtı direnişin siyasi ve askeri liderlerinin duruma hâkim olarak faaliyetlerine devam etmesi ve her geçen gün menzili artırılan füzelerin fırlatılmaya devam etmesidir.
2-Bu vahşi savaş, Siyonist işgalcilerle Arap rejimlerinin de içinde bulunduğu işbirlikçi çevrelerin bir an önce işi bitirme gayret ve girişimlerine rağmen uzun sürecektir. Bir kilometre karelik bir alandan küçük Cenin kampında sebat gösteren direnişin dayanışması tüm mahalle, köy ve kamplarıyla Gazze?de çok daha uzun süre sebat etmeye adaydır. Hamas yönetimini devirmek, füze saldırılarının önüne geçerek direnişin sesini kesmek ve Gazze?ye ?Abbas Karzai? atamak olarak açıklanan hedefe karşı sebat uzun sürecektir. Ramallah?taki Karzai?nin güvenlik çetesinin geri dönüşü yaklaşıyor diye helva dağıttığı söyleniyor. Ama sevinci kursağında kalacaktır. Allah?ın yardımıyla direniş hareketi ilk şoku atlatmayı başardı.
3-Siyonistlerin korkusu başarısızlık durumunda Hamas?ın şartlarıyla ateşkese geri dönmek zorunda kalmaktır. En azından sınır kapılarının açılması ve Gazze ile Batı Şeria?daki direnişçilerden elini çekmesi karşılığında ateşkes imzalamak zorunda kalmasıdır. Bu Allah?ın izniyle olacaktır. Zira daha önce yapılan ateşkes dost gibi görünen Mısır tarafından doldurulan ve hiç te adil olmayan bir anlaşmaydı.
4-İsrail Arafat?ı öldürünce Hamas'ta seçimleri kazanınca 2006?da Oslo süreci sona erdi. Şu an sürmekte olan savaş Oslo sürecinden kalan tüm izlerle birlikte Fetih liderliğindeki Ulusal Kurtuluş Örgütü?nce temsil edilen Filistin Ulusal Eylem Planını silip götürecektir.
Bu tarihi yüzleşme Filistin Ulusal eylem liderliğinin Hamas?a ve Fetih?in içerisinde bulunan Şerif grubu gibi Hamas?ın müttefiklerine geçmesine neden olacaktır. Bu operasyonun başarıya ulaşmasının önündeki tek engel Arapların katı tutumudur.
5- Son savaş bir kez daha ve hiç olmadığı kadar Arap dünyasındaki liderlik boşluğunu ortaya çıkarmıştır. Arapların doğal lider ülkesi Mısır?dır. Ancak Mısır?ın bizatihi kendisi Gazze?den başlayarak kendi ulusal güvenliğini sağlayacak bir liderlik arayışındadır. Aynı Mısır?ın Gazze?ye ambargo uyguladığını ve ümmetin düşmanı siyonist devlete maliyetine ve maliyetinin altında gaz ve petrol sağladığını biliyoruz. Kendi güveniliği sağlamaktan aciz Mısır Arapların güvenliğini nasıl sağlayacak? Başta İhvan olmak üzere sendika, yargı, askeri ve siyasi alanda faaliyet gösteren vicdanı ve fikri hür Mısırlılar ülkenin bu durumunu düzeltmek, geçmişte olduğu gibi tekrar ümmetin lideriğini almasını temin etmek için üzerlerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getirerek bunu yapabilirler.
6- Tarihi yüzleşme hiç olmadığı kadar halklarla yöneticiler arasındaki gediğin ne kadar büyük olduğunu ortaya çıkardı. Kutsal Filistin davası yaşadığımız bu iletişim devrimi çağında halkların öfkelerini dışarıya vurmayı sağlayan bir kıvılcım olmuştur. Örneğin Filistin?in kurtuluşu kitlesel eylemlerin ve demokratik dönüşümlerin en büyük faktörü olmaya adaydır.
Demokrasi, birlik, adalet ve kalkınma yolunun Filistin?in kurtuluşundan geçmesinde bir sakınca yok. Bu uğurda yapılan fedakârlıklar boyutu ne kadar büyük olsa bile bu alanda yapılan büyük bir yatırıma dönüşecektir. Cennet konvoyu izzet ve onur toprağı Gazze?de açılmadı, diğer bölgelerde de kapalı olmaya devam edecek. Ancak ısrarla hakkımızı söküp almakta diretirsek o başka: ?Allah?a yardım ederseniz O da size yardım eder?
*Tunus asıllı sürgünde yaşayan ünlü Müslüman düşünür.
Makale Mehmet S. Direk tarafından Timeturk.com için tercüme edilmiştir.