Richard Falk*
14 Aralık?ta Filistin toprakları konusunda özel raportör olarak BM görevimi yerine getirmek üzere İsrail, Tel Aviv?deki Ben Gurion Havaalanı?na ulaştım.
İsrail?in insan hakları standartları ve uluslararası insani hukukun gerekli şartlarını sağlayıp sağlamadığı konusunda bir rapor hazırlamak için Batı Şeria ve Gazze?yi ziyaret etmeyi amaçlayan bir heyete başkanlık etmekteydim. Toplantılar, altı gün boyunca saat belirlenmiş olarak programlanmıştı ve ilki ertesi gün Filistin Özerk Bölgesi Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas?la başlayacaktı.
Havaalanında problem çıkacağını biliyordum. Çünkü İsrail birkaç ay önce randevularıma siddetle karşı çıkmıştı ve dışişleri bakanlığı eğer BM temsilcisi göreviyle İsrail?e gelirsem, girişimin hapisle sonuçlanacağına dair bir beyanat vermişti.
Aynı zamanda, eğer (İsrail?e) giriş olasılıklarım hakkında makul bir şekilde iyimser olmamış olsaydım yaşadığım yer olan California?dan ayrılıp uzun bir yolculuk yapamayacaktım. İsrail, heyete başkanlık edeceğimi bildirmişti ve çalışma programının bir kopyasını vermişti ayrıca bana yardımcı olacak iki kişiye de vize vermişti: bu kişilerden her ikisi de Cenevre?de İnsan Hakları Yüksek Komiserliği?nde çalışan bir personel güvenliği elemanı ve bir yardımcıydı.
Havaalanında bir hadiseden kaçınmak için, İsrail vize vermeyi reddetmiş veya girişime izin verilmeyeceğine dair BM ile iletişim kurmuş olabilirdi, fakat her iki girişim de gerçekleşmedi. İsrail bana, çok daha önemlisi BM?e, şu önemli dersi vermek istiyor gibi görünüyordu: İsrail işgal politikasını güçlü bir şekilde eleştirenlerle işbirliği yapmayacaktı.
İsrail?e girişimin engellenmesinin ardından, diğer 20 kişiyle giriş problemlerini bizzat yaşayarak bir gözaltı odasında tutuldum. Bu noktada, bana bir BM temsicisi olarak değil, bir çeşit güvenlik tehdidi olarak muamele edildi, vücudumun her santimetre karesi araştırıldı ve o güne kadar şahit olduğum en ayrıntılı bagaj incelemesine tabi tutuldum.
İsrail?e giriş izni verilmiş iki BM refakatçisinden tecrit edildim ve yaklaşık bir mil veya biraz daha uzak olan havaalanı gözaltı binasına götürüldüm. Bütün çantalarımı ve cep telefonumu bir odaya bırakmam ve idrar ve pislik kokan kilitli küçüçük bir odaya alınmam gerekiyordu. Odada gözaltına alınmış beş kişi daha vardı ve kapalı alan korkusu olanlar için hiç de hoş bir karşılama değildi. Daha sonraki onbeş saatimi orada hapsedilmiş olarak geçirdim; bu, pis çarşaflar, ağza konmayacak yemekler ve gereğinden fazla parlak ışıklar veya karakol tarafından kontrol edilen karanlığın da dahil olduğu hapishane hayatının sefalet ve perişanlığıyla tıka basa dolu olan bir seyir anlamına geliyordu.
Tabii ki, sadece kendi taşıdığı değer açısından değil, dünya üzerindeki milyonlarca insanın günlük olarak tahammül ettikleri ciddi meşakkatler gözönüne alındığında, benim hayal kırıklığım ve ağır mahpusluğum ıvır zıvır meselelerdi. Onların asıl önemi büyük ölçüde sembolikti. Ben bağımsız bir devletin politikalarını şiddetli bir şekilde kınamanın dışında herhangi yanlış birşey yapmamış olan bir bireyim. Bundan daha önemlisi, niyetleri açıkça, beni bir BM temsilcisi olarak küçük duruma düşürmekti ve dolayısıyla Birleşmiş Milletler?e bir gözdağı mesajı vermekti.
Bu süre içinde İsrail, devamlı beni önyargılı olmakla itham etti ve Filistin topraklarını işgalle ilgili olarak tahrik edici suçlamalarda bulundu. Ben ise önyargılı olduğumu inkar ettim, fakat daha çok da gerçekleri ve konuyla ilgili kanunları değerlendirme konusunda dürüst olmaya çalıştığım hususunda ısrar ettim. İsrail?in yaklaşımına, özellikle Gazze?nin acımasız kuşatmasına dair keskin eleştirilere sebep olmak, bölgede yaşayan 1.5 milyon insanı topluca cezalandırmayla sonuçlanan işgalin ayırdedici niteliğidir. Gözlemlediği şeyden daha çok gözlemciye saldırıda bulunmakla İsrail, zeki bir akıl oyunu oynamaktadır. Bu, etkin bir oyalama politikası uygulayarak dikkatleri işgal gerçeklerinden uzakta bir yerlere yöneltmektedir.
Gazze kuşatması meşru İsrail amaçlarına hizmet etmemektedir. İsrail?in Sderot kasabası sınırlarını bombalamış olan bazı Hamas ve İslami Cihad füzelerinin misillemesine maruz kalındığı iddia ediliyor. Bu çeşit füzelerin ateşleme yanlışlıkları sorgulanamaz, buna rağmen bu hiçbir şekilde, Gazze?nin bütün sivil halkına karşı ayrım gözetmeksizin sürdürülen misillemeleri haklı gösteremez.
Raporlarımın amacı, BM adına Gazze?de ve diğer işgal altındaki Filistin topraklarında durumun aciliyetini belgelemekti. Bu türden işler şu anda, yeniden ortaya konan şiddetin ve hatta tehdit altındaki bir İsrail yeniden-işgalininin tırmanışının işaretleri olmasından dolayı özellikle önemlidir.
Böyle bir felaket gerçekleşmeden önce, durumu olabildiğince şeffaflaştırmak önemlidir ve görevimi yerine getirirken yapmayı ümit ettiğim şey buydu. Girişimin engellenmesine rağmen, mümkün olduğu kadar dürüst davranarak, İsrail işgalinin gerçeklerini belgelemek için mevcut bütün vasıtalardan faydalanmaya devam edeceğim.
*Richard Falk Princeton Üniversitesi?nde Uluslararası Hukuk profesörüdür ve BM?in Filistin Toprakları konusundaki özel raportörüdür.
Bu makale Meryem Zeynep Yıldız tarafından TİMETURK.com için tercüme edilmiştir.