Dolar

34,9446

Euro

36,6240

Altın

3.013,68

Bist

9.987,42

Ergenekon'da ilginç nuska yorumu

''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından Ümit Oğuztan, savunmasını yaptı. Oğuztan, Ali Kalkancı meselesine değindi...

17 Yıl Önce Güncellendi

2008-12-23 22:16:00

Ergenekon'da ilginç nuska yorumu

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada Oğuztan, 1956'da İstanbul'da doğduğunu, 1973'ten beri de hayatını gazetecilik yaparak kazandığını anlattı.

1997'de ''Nefes'' adında bir dergi yayınladığını söyleyen Oğuztan, Susurluk Komisyonu ve Uğur Mumcu Cinayeti Araştırma Komisyonuna iki ayrı rapor bildirip, bunları bu dergide yayımladığını kaydetti.

Oğuztan, derginin yayın hayatına 3 sayı devam ettiğini dile getirerek, ''Çünkü üçüncü sayısında kapısına bomba bırakıldı'' dedi.

Ümit Oğuztan, dağıtım şirketinin sözleşmeyi iptal etmesinin ardından derginin yayın hayatının son bulduğunu anlattı.

Ali Kalkancı ile ilgili haber yaptığını da ifade eden Oğuztan, çalıştığı şirkete gelip giden Kalkancı'nın, patronu olan iş adamından un fabrikası satın almak istediğini söyledi.

Oğuztan, Kalkancı'nın, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı Halk Ekmek'e un vermek için söz konusu un fabrikasını taksitle satın almaya çalıştığını, fakat şirket sahiplerinin satmadığını ifade etti.

Bunlara tanık olduğu için bunun haber konusu olduğunu düşündüğünü kaydeden Oğuztan, Türkiye'nin Ali Kalkancı'yı bu şekilde tanıdığını anlatarak, ''Birileri bu işten zannedersem zarar gördü'' dedi.

''MUSKA DEYİP GEÇMEYİN''

Oğuztan, Kalkancı'nın rant çarkı yarattığını ileri sürerek, ''Muska deyip geçmeyin. Türkiye'de muska en güçlü endüstrilerden biridir'' diye konuştu.

Kalkancı sayesinde bu konuları araştırıp bilgi sahibi olmaya çalıştığını söyleyen Oğuztan, elde ettiği bilgileri, halkın bilgilendirilmesi için basın yayın organları vasıtasıyla kamuoyu ile paylaştığını dile getirdi.

Oğuztan, ''Kimsenin etkisi altında kalmadım, kimsenin piyonu olmadım, kimsenin yönlendirmesi yok. Birileri Kalkancı'yı hiç unutmadı, çünkü zarar çok büyüktü'' şeklinde konuştu.

Bir süre işsiz kaldığını anlatan Oğuztan, Kalkancı'yı haber yapmanın bedelini çok ağır ödediğini ve çalıştığı şirketten ayrılmak zorunda kaldığını anlattı.

Oğuztan, ardından şirket sahibinin yeniden kendisini arayıp bir dergi çıkarma teklifinde bulunduğunu belirterek, teklifi kabul ettiğini söyledi. Oğuztan, duruşma salonunda, çıkardığı derginin kapağında yer alan haberlerden de örnekler verdi.

TUNCAY GÜNEY

Yeni çıkaracakları dergiye kadro oluştururken Tuncay Güney adlı genç bir muhabiri işe aldığını söyleyen Oğuztan, Güney'e ilişkin iş akdini de mahkemeye sundu. Oğuztan, ''Karşımda genç, saygılı, meslekte yeni, hırslı bir gazete çalışanı gördüm ve işe aldım'' dedi.

Güney'in daha önce başka basın kuruluşlarında da çalıştığını ifade eden Oğuztan, adını ''Strateji'' olarak koyduğu derginin Güney'in çalıştığı 5. yayın kuruluşu olduğunu söyledi.

Oğuztan, Güney hakkında, ''Terbiyeli, cuma günleri namaza giden, boş vakitlerinde Kur'an-ı Kerim meali okuyan, benim gibi yetim bir insan gördüm karşımda'' şeklinde konuştu.

Derginin Ocak-Nisan 1998 tarihleri arasında haftalık olarak yayımlandığını ve 50 bin adet basıldığını söyleyen Oğuztan, daha sonra dergi sahibinin maddi nedenlerden ötürü yayın hayatına son verdiğini anlattı. Oğuztan, bu derginin tüm sayılarını da mahkemeye arz etti.

Oğuztan, dergide kapak haberi olarak yayımlanan bazı haberleri de mahkemede göstererek bilgi verdi.

35 yıldır gazetecilik yaptığını ve kitaplar da yazdığını söyleyen Oğuztan, ''Bunları yazan insan nasıl terörist olur?'' diye sordu.

ŞEHİT ALBAY RIDVAN ÖZDEN'İN EŞİ

Ümit Oğuztan, ''Şehit Albay Rıdvan Özden'in eşi Tomris Özden, 'Tuncay Güney ile Ümit Oğuztan, yani Ergenekon beni sorguladı' diyor'' şeklinde konuştu.

Bir televizyon kanalında haber programı hazırladıklarını da belirten Oğuztan, bu sırada stüdyoya aldıkları Tomris Özden'in, herkesin gözü önünde ve kendisi gelerek bazı iddialarda bulunduğunu, bunların kayda alındığını, haber merkezi tarafından incelendiğini, haber değeri taşıyan bir şey olmadığı için de yayımlanmadığını bildirdi.

Oğuztan, Güney'in Irak'ın kuzeyine silah götürdüğü iddiasına ilişkin de iddia makamının da bunu ciddiye aldığını, fakat Güney'in söz konusu bölgeye gittiğinde yanında başka tecrübeli gazeteciler de bulunduğunu ifade ederek, ''Kimse anlamıyor, bu mümkün değil. Buna iddia makamı nasıl inanıyor?'' şeklinde konuştu.

''KAPIDAN KOVULSA PENCEREDEN GİREN YAPIDA BİRİ'' İDDİASI

Ümit Oğuztan, Güney'in, ''geveze, sırnaşık ve kapıdan kovulsa pencereden girmeye çalışan yapıda biri'' olduğunu öne sürdü.

Oğuztan, Güney'in kendisine Mehmet Eymür'ü tanıdığını söylediğini, fakat görüşüp görüşmediklerine tanık olmadığını ifade ederek, ''Adı cellada çıkmış İranlı bir ajanın Türkiye'deki faaliyetlerine ilişkin, dostluk kurup aldığı bilgileri Eymür'e aktardığını bana söylemişti. Sanırım 'ben ne kadar önemli birisiyim' havası yaratmak içindi'' dedi.

Güney ile yaklaşık 4,5 ay çalıştığını söyleyen Oğuztan, aradan yıllar geçtikten sonra Güney ile yeniden karşılaştığını aktardı. Güney'in herkesin üzerinde saygılı, terbiyeli bir intiba uyandırdığını aktaran Oğuztan, karşılaşmalarında Güney'in kendisine, Beyoğlu Tarlabaşı'nda bir yer satın aldığını ve büro olarak kullandığını söylediğini de ifade etti.

Oğuztan, 3 katlı olan bu yeri gördüğünü, bu yerin Taksim'e yakın olduğunu, her katında bir oda bulunduğunu, kitap yazmaya çalıştığı dönemde de 1.5 ay kadar odalardan birini kullandığını aktardı.

Güney'in daha sonra, bu yeri, Matild Manukyan'ın Ergenekon örgütüne haraç olarak verdiğini iddia ettiğini söyleyen Oğuztan, fakat Güney'in burayı kendi parasıyla 29 Mayıs 2000'de satın aldığını anlattı.

Odayı kullanmaya başlamasından yaklaşık 1.5 ay sonra Güney'in yanına gelerek, ''Beni polisler gelip alacaklar, yanlış iş yaptım, eşeklik yaptım'' dediğini aktaran Oğuztan, 5-10 dakika sonra içeri 3 sivil polisin girdiğini ve Güney'i gözaltına aldıklarını sözlerine ekledi.

''EMNİYET BİNASINDA ADAM DOLANDIRMIŞ''

Oğuztan, Güney'le ilgili olarak, ''Sahte plaka ile emniyet müdürlüğü binası içinde araba satıp, adam dolandırmış. Polis diye tanıtmış kendisini, 24 yaşında. Emniyet binasında kendisini polis diye tanıtıp böyle bir şey yapmasına inanamadım. Ayrı tarihlerde 2 şahsı aynı şekilde dolandırmış'' dedi.

Güney'in gözaltına alınmasından bir gün sonra emniyete gittiğini söyleyen Oğuztan, şöyle devam etti:

''Dediler ki 'Sizi de alacağız, arabaları satmış, paradan 500 milyon da size vermiş, biliyormuşsunuz'. Benim hiçbir şeyden haberim yok. Bizi Organize Şubesine götürdüler, ayrı nezarethaneye koydular. Gecenin bir yarısı beni nezarethaneden çıkardılar, çırıl çıplak soydular ve bir odaya koyup gözümü bağladılar.''

Oğuztan, burada sorgulandığını ve işkence gördüğünü öne sürerek, kendisine, ''Ali Kalkancı'yı niye çıkarttın? Niçin yaptın? Fethullah Gülen'den ne istiyorsun? Veli Küçük'ü tanıyor musun? Veli Küçük'ün silahları nerede?'' gibi sorular sorulduğunu ileri sürdü.

Hayatında hiç silahı olmadığını anlatan Oğuztan, ''Askerde bile silah vermediler. Kendimi vuruyordum. Beceremedim'' dedi.

9 gün sonra adliyeye sevk edildiğini ve serbest kaldığını anlatan Oğuztan, ardından aylarca psikolojik tedavi gördüğünü ifade etti. Oğuztan, bu konuya ilişkin mahkemenin halen devam ettiğini dile getirdi.


OĞUZTAN'IN GÖZALTINA ALINMASI

Aradan uzun süre geçtikten sonra bir gece evinin basıldığını, evinde 2 yaşlı akrabasıyla kaldığını aktaran Oğuztan, evinde arama yapıldığını, ''Ergenekon terör örgütüne üye olmak'' gerekçesiyle gözaltına alındığını, savcı tarafından ifadesinin alınmasının ardından da serbest bırakıldığını söyledi.

Oğuztan, daha sonra avukatının eşyalarını talep için savcıya gittiğini belirterek, ''Savcı, 'Getirin, belki onu gizli tanık yapacağız' demiş. Bana avukatımın yanında gizli tanık olmamı söylediler'' diye konuştu.

''BENDEN BİR YAPRAK BELGE ÇIKMAMIŞTIR''

''İddia makamından rica ediyorum, benim önüme bir yaprak belge koysunlar. Benden bir yaprak belge çıkmamıştır'' diyen Oğuztan, evinde bulunduğu belirtilen disketlerin de kendisine ait olmadığını söyledi. Oğuztan, ''Ergenekon'' içerikli sarı renkli klasörde ise komisyona yazdığı raporun bulunduğunu ifade etti.

Evinde bulunan disketlerin ne olduğunun kendisine polis tarafından sorulduğunu belirten Oğuztan, disket kullanmadığını, polise de kuvvetle muhtemel ''boştur'' dediğini aktardı.

Oğuztan, ''Sonra beni çağırıyorlar, benim gezli tanık olmam için baskı yapıyorlar. Kabul etmiyorum, sonra tutuklanıyorum. Boş disketlerin hepsi dolu çıkıyor. Devlet namuslu vatandaşına tuzak kurmaz, namussuza da kurmaz çünkü o bir devlettir'' dedi.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Oğuztan'ın savunmasının tamamlanmasının ardından emniyetteki ifadesini okudu. Oğuztan bu sırada, söz konusu ifadenin bazı yerlerine ilişkin düzeltme yaptı.

Gladyo örgütlenmesine ilişkin de bilgi veren ve bahsettiği yapılanmanın, bu şekliyle Ergenekon örgütü iddiasıyla ilgisi olmadığını savunan Oğuztan, ''gladyonun birçok ülkede daima bürokrasinin içinde, önemli yerlerde olduğunu, yapı ve kuruluşu itibarıyla daima iktidarda olduğunu ve hiçbir zaman muhalefette olmadığını'' öne sürdü.

Başkan Şengün tarafından savcılıktaki ifadeleri de okunan Oğuztan, 26 Ocak 2008 tarihli ifadesinin tutanağa, tam olarak söylediği gibi aktarılmadığını savundu.

''KARAKOLDA DOĞRU SÖYLER MAHKEMEDE ŞAŞAR'' DURUMU

Tuncay Güney'in her zaman koltuğunun altında birtakım dosyalarla gezen bir adam olduğunu dile getiren Oğuztan, ''Lobi diye bir belge gördüm. Nedir diye sordum. 'Abi, sivil toplum örgütü kuracaklar arkadaşlar' dedi. Ben onu alıp bakmadım. Sadece elinde gördüm, almadım. Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar durumuna düşürüyorlar'' diye konuştu.

Başkan Şengün, daha sonra Oğuztan'ın 6 Şubat 2008'de savcılıkta verdiği ikinci ifadeyi de okudu.

Oğuztan, bunun üzerine, ilk ifadesinin ardından serbest kaldığını anlatarak, kendisinden ele geçirilen disketlere ilişkin ''Sonra nasıl oluyorsa içinden birtakım belgeler çıkıyor'' şeklinde konuştu.

Başkan Şengün, ardından, Oğuztan'ın çapraz sorgusunun ve avukatının savunmasının daha sonraki celse alınacağını belirtti.

Söz alan Oğuztan'ın avukatı da müvekkilinin ''yaratılan sanal örgüte üye olmaktan'' dolayı 10.5 ay önce tutuklandığını ifade ederek, ''Kendisinin bu sanal örgüt üyeleriyle irtibat içinde olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur'' deyip, tahliye talebinde bulundu.

TALEPLER

Oğuztan'ın savunmasından sonra taleplerini bildirmeleri için söz verilen sanıklardan İsmail Yıldız, ortaokula giden bir kızına öğretmeninin, ''Senin baban terörist. Babanı sakın suçsuz sanma'' dediğini anlattı. Başkan Şengün de ''O sakat bir insan. Bir çocuğa böyle şey söylenir mi?'' diye tepki gösterdi. Yıldız, dava nedeniyle kendisinin ve ailesinin sosyal yaşantısının olumsuz etkilendiğini belirterek, tahliye talebinde bulundu.

Tutuklu sanık Oktay Yıldırım da Trabzon'da ele geçirilen el bombalarıyla ilgili daha önce bir talebi olduğunu hatırlatarak, bu talebi yineledi.

Bu bombalar ilk bulunduğunda Ergenekon ile bağlantısının kurulmaya çalışılarak, bazı medya kuruluşları tarafından manşet yapıldığını öne süren Yıldırım, daha sonra bombalarla ilgili bir polis memurunun tutuklandığını, bunun haber dahi yapılmadığını söyledi.

Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz, iddianamede yer alan küfür ve hakaretlerin maddi hata olarak görülmesini ve savcıya iade edilerek düzelttirilmesini istedi.

İddianamede, 1999 yılından sonra sivil yapılanmada yer alan kişilerin yurt dışında toplantılar yaptığından bahsedildiğini anlatan Kerinçsiz, adı geçen kişilerin birlikte ya da ayrı ayrı yurt dışına ne zaman çıktıklarının ilgili birimlerden ve MİT'ten sorulmasını talep etti.

Kerinçsiz, bu kişiler arasında yer alan Sedat Peker ve Sami Hoştan'ın 1999 yılından sonra yurt dışına çıkış yasaklarının bulunduğunu da sözlerine ekledi.

Tutuklu sanık Vatan Bölükbaşı, tutuklu sanıklardan Sevgi Erenerol'a, kendisinin kiliseye gelip gelmediği yönünde soru yöneltildiğini hatırlatarak, hayatı boyunca İstanbul'a 3 defa geldiğini, kilisenin bulunduğu yeri bilmediğini söyledi.

Tutuklu sanıklardan Hayrettin Ertekin, davayla ilgili yapılan haberleri eleştirerek, ''Üniversiteye giden bir oğlum var. Hocası, 'Seni son günlerde çok sessiz görüyorum. Babana mı üzülüyorsun? Merak etme, örgütten en fazla 4 yıl yatar, çıkar' demiş. Ben nereden örgüt oluyorum. Kamuoyuna bu durumu anlatamıyoruz. Mahkemenin yapılan haberler konusunda takdir yetkisini kullanmasını istiyorum'' diye konuştu.

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in avukatı Mehmet Cengiz, daha önceki taleplerinde Tuncay Güney'in Türkiye'ye Aralık 2007 ile Ocak-Şubat 2008 tarihlerinde girip girmediğinin sorulmasını istediklerini hatırlatarak, mahkemenin geçen celseki ara kararında sadece Ocak-Şubat 2008 tarihlerinin sorulmasına karar verdiğini, Aralık 2007 tarihinin de buna eklenmesini istediklerini kaydetti.

Cengiz, mahkemeye Tuncay Güney'in kullandığı sahte kimlikleri okuyarak, bu isimler adına da giriş çıkış yapılıp yapılmadığının sorulmasını istedi.


ERTEKİN'İN İDDİASI

Bunun üzerine tekrar söz alan Hayrettin Ertekin, Tuncay Güney'in Türkiye'ye isimsiz ve pasaportsuz olarak giriş çıkış yaptığını, bunun, geldiği hava yolu şirketinin yolcu listesinden ve VIP girişindeki kamera kayıtlarından tespit edilebileceğini öne sürdü.

Başkan Şengün'ün, hangi hava yolu şirketiyle geldiğini sorması üzerine Ertekin, ''Ben onu araştırıyorum, öğreneceğim'' dedi.

Talepler konusundaki görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, bazı sanıkların ve sanık avukatlarının soruşturmaya ilişkin yapılan haberler konusunda eleştirilerde bulunduğunu hatırlatarak, bu konuda bir açıklama yapmak istediğini söyledi.

Cumhuriyet Savcılığı tarafından hiçbir basın mensubuna belge ve bilgi verilmediğini belirten Pekgüzel, bu konuda yazı işleri personelinin ve kolluk kuvvetlerinin de uyarıldığını kaydetti.

500'Ü AŞKIN SUÇ DUYURUSU

Basında yer alan belgelere ilişkin olarak kolluk kuvvetleri hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu ve bu konuda Fatih Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yapıldığını belirten Pekgüzel, ellerine bir şekilde geçmiş olsa da gizlilik kararı uyarınca bunları yayınlamayabilecekken yayın yapmayı sürdüren basın kuruluşları hakkındaki suç duyurularının da 500'ü geçtiğini ifade etti.

Pekgüzel, avukat Vural Ergül ve tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz hakkında, bu celsede savcılar hakkındaki beyanlarında hakaret unsuru bulunduğu gerekçesiyle duruşma tutanağının, gereğinin yapılması için Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini istedi.

Vural Ergül'ün avukat olarak kamu görevi yaptığını göz önünde bulundurmadan ''bir avukat yalan söyleyebilir, ama savcı bunu yapamaz'' şeklinde beyanda bulunduğunu belirten Pekgüzel, bunu da mahkemenin takdirine bıraktığını kaydetti.

Pekgüzel, tutuklu sanıkların bu hallerinin devamını istedi.

Haber Ara