Dolar

34,8656

Euro

36,6417

Altın

3.050,24

Bist

10.058,47

Erdoğan:Türkiye'nin menfaatlerini yedirtmeyiz

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin menfaatlerini kimseye yedirtmeyeceklerini belirterek, ''Türkiye'nin ümüğünü sıktırmayız'' dedi.

17 Yıl Önce Güncellendi

2008-12-16 21:17:00

Erdoğan:Türkiye'nin menfaatlerini yedirtmeyiz

Erdoğan, TBMM Genel Kurulunda, 2009 Merkezi Yönetim Bütçesinin tümü üzerindeki soru ve eleştirileri cevapladı.

Dünyanın her yerinde finans krizi süreci devam ederken, morallerin bozuk, güven ve istikrarın kaybolduğu, geleceğin belirsizleştiği bir ortamda hiç kimsenin yatırıma, üretime, tüketime yönetmediğini, ekonominin bir durgunluk yaşadığını anlatan Erdoğan, şunları söyledi: ''Her an kriz bekleyenler oldu, adeta ruh çağırır gibi kriz çağıranlar oldu, kriz tarihi verenler bile çıktı. Çok şükür Türkiye, sağlam, sağlıklı, dirençli, korunaklı ekonomik yapısıyla artık bu tür spekülasyonlara pabuç bırakmıyor. Son 6 yılda, yanı başımızdaki savaşa, terör saldırılarına, küresel ölçekte ve ulusal ölçekte dalgalanmalara rağmen ekonomimiz her türlü badireyi başarıyla atlattı ve yoluna devam etti.

Şimdi, bütün dünya, yeni ve tarihi ölçekte büyük bir küresel krizin içinden geçiyor. Ve dalga, dalga gelişmekte olan ülkeleri de kendi türbülansı içine almanın hedefi içinde. Bütün ülkelerde büyüme oranlarında gözle görülür bir yavaşlama yaşanıyor. Ülkeler büyüme tahminlerini aşağı doğru revize etmeye başladılar.

ABD, Japonya, Almanya gibi dünyanın en gelişmiş ekonomileri son 2 çeyrektir negatif büyüyor, yani küçülüyor şimdi, küresel ölçekte, bu büyüklükte bir krizin Türkiye üzerinde de etkilerinin olması son derece doğaldır, son derece normaldir. Türkiye ekonomisi, özellikle son 6 yılda yaptığımız reformlarla dünya ekonomisine entegre olmuş, dışa açık bir ekonomi haline gelmiştir. Bu tür küresel bir krizin elbette ülkemiz üzerinde de tesirleri olacaktır.''

Erdoğan, ilk günden itibaren 'öldük, bittik, tükendik, mahvolduk' havasına girenlerin olduğuna işaret ederek, ''Yapılan açıklamalar, analizler, yorumlar sağduyudan uzak, sorumluluktan uzak, serinkanlılıktan uzak bir şekilde ve pervasızca ortaya kondu. Alıştıkları şekilde, hemen Hükümetimizi sorumlu tutmaya kalkıştılar; akla, insafa, vicdana sığmayan isnatlarda bulunmaya başladılar.

Şunu, altını çizerek bir kez daha İfade etmek istiyorum: Bu kriz Türkiye'nin krizi değil, küresel ölçekli bir krizdir. Hükümeti bu krizin sorumlusu olarak göstermeye çalışanlar, küresel krizi kendileri için siyasi ya da başka türlü ranta çevirmeye çalışanlar çok büyük bir yanlışın içindedir ve millet de bu numaraları artık yutmuyor'' diye konuştu.

''İNSAFSIZ YORUMLAR YAPILDI''

Erdoğan, Hükümetin tedbir almakta geciktiği yönündeki insafsız yorumlar yapıldığını da belirterek, ''Hükümet olarak, krizin sinyallerinin alınmaya başlandığı andan itibaren son derece dikkatli ve son derece ihtiyatlı bir yaklaşım içinde olduk'' dedi.

Dünyayı izleyen, küresel gelişmeleri izleyen, ekonomiyi izleyen herkesin, krizin aynı zamanda fırsata da dönüştürülebileceğini çok iyi bileceğini bildiren Erdoğan, ''Bakın, son dönemde lehimize gelişen ve fırsat oluşturan önemli bir faktör, uluslararası enerji ve emtia fiyatlarında meydana gelen düşüştür'' ifadesini kullandı.

Dünya fiyatlarında kaydedilen bu düşüşlerin, 2009 yılında hem enflasyon hedefinin gerçekleştirilmesine önemli katkılarda bulunacağına, hem de cari açığın miktarını ve finansman gereğini azaltacağını dile getiren Erdoğan, ''Buna benzer bir çok gelişmeyi, Türkiye için bir fırsata dönüştürmenin mücadelesini veriyoruz. Açıkçası, bu mücadelede destekten vazgeçtik, bari engel çıkarılmasın istiyoruz. Şunu da özellikle belirtmek durumundayım: Hükümetimiz, yaşanan küresel krizin derinliği ve yansımaları karşısında gerekli tedbirleri almakta son derece kararlı bir tutum sergilemiştir. Bu çerçevede başta Ekonomi Koordinasyon Kurulu olmak üzere, oluşturduğumuz izleme mekanizmalarıyla düzenli olarak krizin seyrini takip ettik. Ülkemize muhtemel etkileri ile bu etkiler karşısında alınması gerekli tedbirleri değerlendirdik, değerlendiriyoruz'' diye konuştu.

''BAKIN NELER YAPILDI''

Erdoğan, Merkez Bankasının bu süreçte piyasadaki döviz ve YTL likiditesini takip ettiğini, bankacılık sisteminin gerek YTL, gerek döviz likiditesi sorunuyla karşılaşmaması için gerekli önlemleri aldığına dikkati çekerek, şöyle devam etti: ''Bakın neler yapıldı: Merkez Bankası kendi nezdindeki Döviz Depo Piyasasında aracılık faaliyetlerine yeniden başladı. Ayrıca, bankaların bilanço büyüklükleri dikkate alınarak Döviz ve Efektif Piyasaları işlem yapma limitleri 14 Ekim 2008 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde güncellendi.

Bankalarımızın likidite durumlarını daha da güçlendirmek amacıyla döviz alım ihalelerine ara verildi.

Bankaların döviz ve efektif piyasaları işlem yapma limitleri her bir kurum için 2 katına çıkarıldı ve toplamda 10,8 milyar dolara yükseltildi.

Uygulamakta olduğumuz dalgalı döviz kuru rejimi ile çelişmeyecek şekilde döviz kurlarının piyasada belirlenmesi ilkesi çerçevesinde piyasaya döviz satım ihaleleri yoluyla döviz likiditesi sağlanmasına karar verildi. Döviz piyasasındaki derinliğe ilişkin kaygıların azalması ile birlikte döviz satım ihalelerine ara verildi.

Bankaların, dolar ve avro cinsinden Merkez Bankasından alabilecekleri döviz depolarının vadesi 1 haftadan 1 aya yükseltildi.

Merkez Bankası, döviz depo piyasasında yüzde 10 olarak belirlenmiş borç verme faiz oranlarının dolar için yüzde 7'ye ve avro için yüzde 9'a düşürülmesine karar verdi.

Yüzde 11 olan yabancı para zorunlu karşılık oranı 2 puan azaltılarak yüzde 9 düzeyine indirildi. Bu indirimle bankacılık sistemimize yaklaşık 2,5 milyar dolar ek döviz likiditesi sağlandı.

Ters dolarizasyon sürecini desteklemek ve bu doğrultuda Yeni Türk Lirası mevduatı ve kredileri teşvik etmek amacıyla yabancı para zorunlu karşılıklara faiz ödenmesi uygulamasına son verildi, Türk parası zorunlu karşılıkların faiz oranı artırıldı.

Türk parası zorunlu karşılıklara ödenen faiz oranı Merkez Bankası gecelik borçlanma faiz oranının yüzde 75'i seviyesinden yüzde 80'i seviyesine çıkarıldı.

Hazine Müsteşarlığı yurt içinde piyasa talebine uygun araçlarla borçlanmaya devam ederek likidite yönetimine yardımcı olmaya devam ediyor.

Mevduat sigortasının kapsamını genişletme ve sınırını artırma konusunda Bakanlar Kuruluna yetki aldık.

Bütün bu adımlar, bu önlemler, kurumlarımızın tam bir uyum ve koordinasyonuyla, gerektiği zamanda, gerektiği yerde uygulamaya konuldu.''

''KOBİ'LERİN DESTEKLENMESİNE ÖNCELİK VERDİK''

Bu önlemlerle yetinmediklerini anlatan Başbakan Erdoğan, ihracat ve reel sektöre desteği artıracak, finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesini sağlayacak adımları da attıklarını bildirdi. Eximbank kaynaklarının artırılmasına ve KOBİ'lerin desteklenmesine öncelik verdiklerini dile getiren Erdoğan, bu çerçevede alınan önlemleri tek tek hatırlattı.

Başbakan Erdoğan, kamuoyunda ''cansuyu kredisi'' olarak adlandırılan imalatçı KOBİ'ler ile esnaf ve sanatkarlara yönelik sıfır faizli kredi miktarının 350 milyon YTL'den 700 milyon YTL'ye çıkarılacağını açıkladı.

IMF İLE İLİŞKİLER

IMF ile ilişkilerin iç ve dış kamuoyunda yakından izlenen önemli bir konu olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, IMF İle görüşmeleri, Türkiye'nin menfaatlerini en üst seviyede dikkate alan bir çerçevede sürdürdüklerini söyledi. IMF ile ilgili konuda ''rahatsız olduğu bir husus'' bulunduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu: ''O da şu: Ona ister istemez değinmek durumundayım. Şimdi IMF konusu adeta sadece Recep Tayyip Erdoğan konusuymuş gibi gündeme geliyor. Biz IMF ile bildiğiniz gibi bir kez stand-by anlaşması yaptık. Sayın Baykal, geçenlerde bir televizyon kanalında, IMF ile ilgili bir soruya 'IMF ile anlaşmayı bunlar çok geciktirdiler. Ekonomiyi bu noktaya getirdikten sonra yapacak bir şeyleri yok. Şimdi de bunlar bu arayışa girdiler. Ama ne yazık ki geç kaldılar. Geç kaldıkları için IMF'nin maliyeti de arttı. Bu geldiğimiz noktada artık uluslararası dayanışma şarttır.' karşılığını verdi. Uluslararası sistemin güvenini kazanmak gerektiğini vurgulayan Baykal, 'Çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Bir an önce Türkiye'nin bir atılım yapması lazımdır.' diyor. burada Sayın Baykal sağolsun, IMF ile bizim bir anlaşma yapmamız gerektiğini ve geç kaldığımızı da tespit ediyor ve böylece bir tavsiyede bulunuyor. Teşekkür ederim...

Bakın, konuyla ilgili olarak ta mayıs ayında anlaşmanın yapılması gerekiyordu. Biz, mayıstan buyana acaba niye anlaşmayı yapmadık? Görüşmeler devam ediyor. Bu, karşılıklı çıkara dayalı bir olaydır. Ülkemizin menfaatini biz, kimseye yedirtmeyiz. Böyle bir derdimiz bizim asla olmamıştır, olamaz da... Ama biz, IMF'nin ortaklarından bir tanesiyiz. Herhalde bunu biliyorsunuz. Ortaklarından bir tanesi olmanın yanında, IMF sadece kendisinden para almak için kapısı çalınan bir uluslararası kuruluş değildir. IMF; bir akreditasyon kuruluşudur. Onunla birlikte dünyadaki yeriniz, konumunuz, duruşunuz çok daha farklı olur.''

Kendilerinden önceki Hükümetin IMF'den çok ciddi miktarda para yardımı aldığını anımsatan Erdoğan, bu durumun görmezlikten gelinemeyeceğini söyledi. Göreve geldiklerinde IMF'ye 26,5 milyar dolar borç devraldıklarını ifade eden Erdoğan, bugün Türkiye'nin IMF'ye borcunun 8,5 milyar dolar olduğunu bildirdi. ''Bu parayı kim ödedi?'' diye soran Erdoğan, nereden nereye gelindiğinin görülmesini istedi.

IMF'nin uluslararası camiadaki akreditasyon gücünü, Türkiye'nin kullanması gerektiğine dikkati çeken Erdoğan, ''Ama bunu kullanırken o gün de söyledim, ondan dolayı mutluyum. Ümüğü sıkmayı da öğrendiler. Ama biz Türkiye'nin ümüğünü sıktırmayız'' diye konuştu.

Erdoğan, kendilerinden önce 18 kez stand-by anlaşması yapıldığını, bunların nedenlerinin de belli olduğunu ifade ederek, şöyle dedi:  ''Bunları tarih çok iyi kaydetti. Biz de kaydettik, kayıtlarımızda var...

'Hükümet adım atmıyor, Hükümet önlem almıyor, Hükümet paket açıklamıyor...' Lütfen biraz insaf... Bakın 30'a yakın attığımız adımla ilgili bir paketi açıkladım sizlere. Yani bunun siz herhalde ambalajını görmek istiyorsunuz. Ama o ambalajı da biz gereksiz bulduk. Ambalajsız olarak uygulamaya girdi... Bunu 2009'da çok daha iyi göreceksiniz. Kamunun tüm kurumları, tüm bürokrat arkadaşlarımız tam bir uyum halinde, gecelerini gündüzlerine katarak krizin etkilerini asgari seviyede tutmanın savaşı içindeler. İlgili tüm kesimlerle, konuşuyoruz, kararlar alıyor ve uyguluyoruz.

Kasım ayında ABD'de G-20 Zirvesine katıldım, Orada bu krizi değerlendik. Bu krizi yönetecek heyetin içinde bizim arkadaşlarımız da var. Çalışmalar nisana kadar devam edecek ve Londra zirvesinde yeniden ele alınacak.

Bakınız, bir çok ülke, krizin etkilerini azaltmak, paralarının değer kaybını önlemek, borsalarını korumak için milyarlarca dolar harcarken, biz milletimize, hazinemize, devletimize yük bindirmedik. AK Parti iktidarı kamuya bir yük getirdi mi? Diyemezsiniz. AK Parti iktidarı para bastı mı? Diyemezsiniz. Ama geçmiş dönemde şakır şakır karşılıksız paralar basılıyordu. Enflasyonla yükler getiriliyordu. Benim vatandaşımın cebindeki paralar enflasyonla modern bir şekilde çalınıp alınıyordu. Üç haneli enflasyonu gördü mü bu ülke? Gördü. İki haneliyi gördü mü? Gördü. Ama tek haneliye bizimle ulaştı.''

SON VİDEO HABER

İstanbul'dan Halep'e giden Suriyeliler konuştu

Haber Ara