Mohamed Elmasry*
Mumbai?deki son terörist saldırılar, Hindistan?daki Müslümanların tehlikeli derecede savunmasız durumuna ve Hindu köktenci hareketi Hindutva?nın ülkeyi Müslüman nüfustan etnik arındırmaya ne kadar kararlı olduğuna dikkat çekiyor. Hindutva sadece Müslümanlara karşı açık bir tehdit oluşturmuyor, aynı zamanda Hindistan?ın demokratik çoğulculuk mirasına da tehdit oluşturuyor. İslam?ı yabancı bir din olarak görüyor ve ülkenin her sorununda Hindistanlı Müslümanları suçluyor ? hatta Hindistan?ın 1947?deki parçalanmasından bile Müslümanları sorumlu tutuyor. Kısacası Hindutva tamamen Hindulaşmış bir Hindistan davası güdüyor.
Ocak 1993?e geri dönersek, Hindistan?ın çok uluslu ve ticari olarak güçlü şehri Mumbai (Bombay) genelde taşralarda yaşayan Müslüman nüfusunun güvenliğini garanti edemediğini görürüz. Tipik bir Times manşetinde şöyle yazıyor; 'Müslümanlar Bombay kargaşalarından kaçarken pek çok kişi öldürüldü,'. O yıl aşırı sağcı parti Shiv Sena (Faşist Cephe) ve eylemcileri Müslüman karşıtı terör kampanyası yürütmek niyetiyle Mumbai?nin taşralarına işaretli aday listeleriyle akın etti. Durum o kadar istikrarsızdı ki, şehrin iş ve sivil haklar liderleri arasından pek çoğu sadece sıkıyönetim kanununun uygulanmasının Müslümanları toplu kıyımdan kurtarabileceğini düşünüyordu.
Maalesef Batılı medya, ne kadar çok Hindistanlı politikacının Hindulaşmış bir Hindistan istediğini ve özellikle Müslümanlar olmak üzere Hindistan?daki azınlıklara karşı nefret püskürttükleri meselesini pek haber yapmıyor. Aslında Batılı medya Yahudi, Hıristiyan ve Hindu köktenciliğinin büyüyen tehdidine karşı kör kalırken ?İslami? köktencilik üzerine odaklanmayı tercih ediyor.
Hindutva din, milliyetçilik ve seçici tarihi tez içeren uç düşüncelerin bir karışımını sunduğundan endişe verici bir durum oluşturuyor. Hatta sempatizanlarını Siyonist yayılma politikası taraftarlarının arasından buluyor.
Her iki grubun da ortak yönü baskıcı siyasi ve ideolojik gündemlerini elde etme aracı olarak başlıca şiddet taraftarlığı ve uygulamasıdır. Böyle bir nefret kimyasının bulunduğu yer neresi olursa olsun, çoğulculuk ve demokrasi ciddi baskı altındadır ve bunun kaçınılmaz sonucu geniş çaplı yıkım, ölüm ve sefalettir.
Hatta her iki grup da batılı hâkim güçlerin özellikle Amerika Birleşik Devletleri?nin desteğinden yararlanıyor. Gene her ikisi de ?düşman? olarak gördüklerine karşı yok edici stratejileri olan bir politikaya fanatik olarak bağlılar. Siyonistler Filistinlilere (ve bu mesele ile ilgili tüm Arap dünyasına) karşı ve Hindutva da (sadece Hindistan?da değil, aynı zamanda Pakistan, Keşmir ve Bangladeş?teki) Müslümanlara karşı düşmanlık güdüyor. Söylemeye gerek yok her ikisi de küresel ?kültürlerin çatışması? ve ?bildiğimiz kadarıyla tarihin sonu? hakkındaki yanlış teorilerin propagandasını yapmaya hevesliler. Bu abartılı sözler mükerrer ve iç karartıcı şekilde tanıdık.
6 Aralık 1992?de milliyetçi Baharatiya Janata Partisi ve taraftarları tarafından (Hindistan?ın Uttar Pradesh eyaletindeki) Ayodya?daki Babri Camisinin tamamen yıkılmasına götüren olaylar Hindutva?nın bir hareket olarak yükselişini sembolize etmektedir.
Babri Camisi Hindistan?daki Moğol İmparatorluğunun kurucusu Babür hükümranlığı zamanında 1528?de inşa edilmişti. İngiliz işgali sırasında bir grup Hindu lider, Caminin tanrı Ram?ın doğum yerinde bulunduğu inançlarını açıkça söylemeye başlamışlardı.
Aralık 1949?da caminin bulunduğu yere gizlice Ram resmi yapıldı; Babri Camisi daha sonra hükümet tarafından kapatılmasına rağmen Hindu dindarlarının hala orada ibadet etmesine izin veriliyordu.
Yaklaşık kırk yıl sonra 1 Şubat 1986?da istimlâk edilen cami tamamen Hindu inananlarının ibadetine açıldı. 1989?da o zamanki Başbakan Rajiv Gandi, Ram tapınağı olması için caminin olduğu yere bir taş dikilmesine izin verdi.
Sonraki yıl BJP lideri L.K. Advani ?rath yatra?sına (savaş arabasına) bindi ve kanlı ayaklanmalara neden olacak şekilde Müslümanlara karşı yürüdü. Sonra Nisan 1992?de Babri Caminin etrafındaki tüm binalar, ağaçlar ve mezarlar yıkılmıştı ve yerine geçici bir Hindu tapınağı inşa edilmişti. Nihayet o yılın 6 Aralık tarihinde Babri Camisi tamamen yıkıldı.
Bir on yıl kadar ileri gittiğimizde Mart 2002?de (Hindutva taraftarları) Kar Sevaklar kalıcı bir Ram tapınağı inşa etmek için Babri Camisinde toplandı. Bu sırada Hindistan yüksek mahkemesi büyük bir kriz ve kanlı katliamı engellemek için projeyi yasakladı.
Mahatma Gandi?nin torunu Rajmohan Gandi ?Müslüman Zihniyetini Anlama? kitabında Babri Caminin yıkımı üzerine Hintli Müslümanların arasındaki ümitsizlik, Keşmir?in işgali, BJP ve Hindutva?nın yükselişi ve Hindistan ile Pakistan arasındaki artan nükleer değişim tehdidi konularından bahsediyor.
Hindistan?daki sorumlu, cesaretli ve mesul liderliğin sosyal barışı sağlamak için karşılaştığı meydan okumalar devasa büyüklükte. Hindistan?ın kamu hayatına Müslümanların katılımı ? şu sıralarda neredeyse sıfır ? eşit vatandaş olarak muamele göreceklerse mutlaka olması gerekli. Hintli Müslümanlar ileriye yönelik olarak günlük siyasi hayata katılmadan sadece İslami ritüellerle inzivaya çekilmeye daha fazla güç yetiremezler.
Aslında Hindutva?nın soykırımsal politikalarını başarmak için neredeyse tam yetki sahibi olmasına izin veren Hindistan?daki 135 milyon Müslüman?ın siyasi liderlik eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Hindistan?da uydurulan İslam fobisinin hızlı artışı Müslümanların hayatlarını orada devam ettirmelerine sürekli bir tehdittir ve bu durum Keşmir?deki özerklik krizinin barışçıl çözümüne götüremez. Hindistan kökleşmiş Müslüman yetkilendirmesinden önemli derecede faydalanabilirdi ve sonuç olarak daha büyük seviyede bir yapıcı sosyal çoğulculuk elde edebilirdi.
Profesör İftihar H. Malik ?Cihat, Hindutva ve Taliban: Yol Ağzındaki Güney Asya? kitabında şöyle yazıyor: Pakistan ve Bangladeş?in Hintsizleştirilmesi Hindistan?ın İslamsızlaştırılması kadar tehlikelidir. Güvenlik ve kimlikle ilgili endişeler tarihi çoğulculuklarının ve daha geniş insan uyumuna yönelik paylaşılan katkılarının farkına varmakla daha iyi karşılanacaktır. Bu ihtiyari ihtiyaçlara uymak için kitapların değiştirilmesini, medyanın sorumlu kullanımını ve güçlü ve elbette özerklikten vazgeçmeyen daha taze bir bölgeselleşmeden oluşacak müşterek avantajlar üzerine münazarayı elinde tutarak oluşmalıdır. Bölgesel işbirliği sadece bu yoğun çok uluslu ve nüfuslu bölgenin ?birbirine düşman muhtelif devletlere bölünmesi? olasılığını engellemeyecek, aynı zamanda Güney Asya?da barış ve istikrarın uzun yaşayan bir dönemine götürecektir.'
Hintli Amerikalılar Koalisyonu Başkan Seçilen Barak Obama?ya açık mektuplarında şöyle diyorlar: ?Vishva Hindu Parisad (VHP) (Dünya Hindu Konseyi), Ratriya Svayamsevak Sangh (RSS) (Milli Gönüllü Orduları) ve Hindistan?ın pek çok eyaletindeki çeşitli mensuplar gibi Hindu milliyetçi grupların artan düşmanlığıyla yüz yüze kalan Hindistan?daki Müslüman ve Hıristiyan azınlıkların durumuna karşı özellikle duyarlıyız. Maalesef Hindistan halkına karşı yöneltilen her terörist olay, geçen haftaki korkunç Mumbai saldırısı gibi, sadece durmaksızın kendi dinlerinin propagandasını yapan ve ceza çekmeden azınlık topluluklarına karşı şiddet içeren eylemlerine devam eden bu grupların elini güçlendiriyor görünüyor. Bu bağlamda yönetiminiz Hindistan?a karşı politika önceliklerini belirlemeden önce derin endişelerimizi sizinle paylaşmak için yazıyoruz.?
Hindistan?ı koruyan ve besleyen tek bir varlığı var o da halkıdır, Müslümanları da içeren tüm halkıdır. Ayrıca Hindistan dürüstçe ve samimi bir şekilde iki Müslüman komşusu Pakistan ve Bangladeş?e elini uzatmalıdır ve çok geç olmadan hemen herkes için barışı ve istikrarı gerçekleştirmelidir.
*Mohamed Elmasry: Waterloo Üniversitesi elektrik ve bilgisayar mühendisliği bölümünde profesörlük ve Kanada İslami Kongresine ulusal başkanlık yapmaktadır.
Bu makale Hale Akman tarafından TİMETURK.com için tercüme edilmiştir.