İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, 2 saat süreyle çapraz sorguya alınan Tekin, iddia makamının taraflı davrandığını ileri sürerek 'Hiçbir şey yoktan var edilemez. Ne kadar gayret ederlerse etsinler, 'yok' olan bu örgütü var edemeyecekler' görüşünü dile getirdi.
Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün, 21 Ocak 2008'de Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde komiser olarak çalışan bir polisin tanık olarak ifadesini aldığını belirten Tekin, söz konusu tanığın, bombaların bulunduğu gün Ümraniye'ye gittiğini ve ifadesinde Ali Yiğit'in bazı anlatımlarına yer verdiğini söyledi.
Alparslan Arslan ile ilişkisi
Tekin, savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in, 'Danıştay saldırısı davası sanıklarından Alparslan Arslan ile ilişkilerini' sorması üzerine Arslan ile 3-4 kez görüştüğünü, ancak olay tarihinden 1,5 yıl öncesine kadar hiç görüşmesi olmadığını söyledi.
Pekgüzel'in, 'Yanlış anlamadıysam 3-4 kere yüz yüze görüştünüz, ayrıca telefon görüşmeleriniz var' sözlerine Tekin, 'Doğrudur, görüşmüşümdür. Kandil ve bayramlarda mesaj atmışızdır' yanıtını verdi.
Savcı Pekgüzel'in, kayıtlara göre 31 adet telefon görüşmeleri bulunduğunu, son görüşmeyi 16 Kasım 2005'te, olaylardan 6 ay kadar önce yaptıklarını belirtmesi üzerine de Tekin, 'Kesinlikle irtibatım yok, niye gizleyeyim' dedi.
Tekin, Kuddusi Okkır ile ilişkisinin boyutuna ilişkin bir soruyu yanıtlarken, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi'ni Mayıs 2005 sonlarına kadar izleyip ayrıldığını, Okkır ve diğer bazı kişileri o hareketten tanıdığını söyledi.
Okkır'ın bir gün kendisini ziyaret ederek, 'Devletin yeniden yapılanması için öneriler' dokümanını verdiğini anlatan Tekin, Okkır ile o tarihten sonra görüşmediğini ve dokümanın bürosunda olduğunun bile farkında olmadığını kaydetti.
Savcı Pekgüzel, 'Beyanlarınızda, hiçbir sivil toplum örgütü içinde yer almadığınızı söylediniz, ama Kemal Kerinçsiz'in iş yerinde yapılan aramada bulunan Büyük Hukukçular Birliği'nin basın açıklamasında imzanız var. Bu ne anlama geliyor?' sorusuna Tekin, 'Hatırlamıyorum, ama imzam varsa benimdir. Hiçbir sivil toplum örgütünde yoktum. Tek başıma inandığım doğruların peşinden gittim' cevabını verdi.
Muzaffer Tekin, savcı Pekgüzel'in, Danıştay saldırısının gerçekleştiği 17 Mayıs 2006'da ve sonrasında ne yaptığını sorması üzerine de Danıştay olayına ilişkin alınan ifadesinin dosyaya konulmadığını ileri sürdü.
Olayın olduğu gün, Zekeriya Öztürk ve diğer bazı kişilerle bürosunda olduğunu anlatan Tekin, aralarında söz konusu saldırgan için 'meczuptur' diye konuştuklarını söyledi.
Tekin'in intihar girişimi
Akşam saatlerinde ise eşinin aradığını ve polislerin evi bastığını söylediğini belirten Tekin, o zaman da çevresindekilere 'Beni bu olayın içine, Türkiye Cumhuriyeti'nde kimse sokamaz. Bir cümle basında ismim çıksın, bunu taşımam canıma kıyarım' dediğini aktardı.
Ertesi gün bir televizyon kanalında, olayda adının geçtiğini gördüğünü ifade eden Tekin, '(Bu çok büyük bir çuval hadisesi. Ben bu çuvalı başıma geçirmeyeceğim) dedim. Bu intihar olayı öyle gerçekleşti. Sustalı bıçağımı Kelime-i Şehadet getirerek iki kez kalbime sokup çıkardım' dedi.
İddianameyi 4 kez okuduğunu söyleyen Tekin, 'Bu iddianame psikolojik savaş. Beyniniz zayıf olsa 'Acaba ben suçlu muyum?' psikozuna girersiniz' dedi.
Bu arada söz alan Cumhuriyet Gazetesi avukatı Bülent Utku, Ankara'daki davada Alpaslan Arslan'ın bombaları kimden aldığı yönünde netleşme olmadığını ifade ederek, bu davaya 1 Mart 2007'de soruşturmanın genişletilmesi için dilekçe verdiklerini anımsattı.
Utku, Muzaffer Tekin'in tutuklu iken 21 Temmuz 2008'de Cumhuriyet Gazetesi'ne bir açıklama gönderdiğini ve iş yerinde bulunan bombalara ilişkin, 'Tuzla Piyade Okulu'nda eğitime yardımcı malzeme olarak verilen, patlayıcı özelliği olmayan' ifadesini kullandığını belirtti. Bunun üzerine Tekin, bombanın, öğretilmesi riskli bir patlayıcı madde olduğunu ve eğitim alanında her zaman gerçek bomba kullanılmadığını söyledi.
Tutuklu sanıklardan Veli Küçük'ün kızı ve avukatı Zeynep Küçük, Tekin'e, Veli Küçük ile tanışıklığının boyutunu sordu. Tekin, '23 senedir ben sivil olamadım, kopamadım o ortamdan' diyerek, Küçük'ün elini öptüğünü anlattı.