Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün bugünkü yazısında kaleme aldığı iç dünyasındaki arayışları ile ilgili yazısı...
Cennete gitmek nasıl bir şeydir?
ÇOCUKLUKTAN henüz delikanlılığa geçtiğim yıllarda kuvvetli bir ölüm korkusuyla karşı karşıya kaldım.
O yıllarda okuduğum bir cümle, ölüm korkumu yenmese bile, panik atak anlarımda bana çok yardımcı olmuştu.
Nerede okuduğumu, kime ait olduğunu hatırlamadığım cümle aynen şöyleydi:
'İnsan yaşadığı sürece ölüm yoktur. Öldüğü zaman ise zaten hayat yoktur.'
O cümle, ölüm korkuma karşı en etkili sakinleştirici oldu.
* * *
'Ölümden sağ kurtulmak mümkün müdür?'
Biliyorum bu cümle, çoğunuza insanlık tarihinin bulabileceği en etkileyici 'oksimoron' olarak görünecektir.
'Ölüm' ve 'hayat' insanın en temel zıtlığıdır.
Yani 'ölümden kurtulmak', Freudyen düşüncenin temel taşını yerinden oynatmak anlamına geliyor.
Herhalde bu cümlenin, 'Azrail?in elinden kurtulmak' gibi basit bir mana taşımadığının farkındasınızdır.
Çünkü, 'Azrail?in elinden kurtulmak', ölümün mağlubiyeti anlamına geliyor.
Oysa ölümden kurtulmak, daha derin bir faraziyeye dayanıyor.
Hayatımın hiçbir döneminde 'ateist' olmadım.
'Yaradan' kavramı benim için hep çok önemli bir duygunun simgesi oldu.
Hep 'Allah'a inandım.
Özellikle üniversite yıllarımda, belli bir çevrede 'ateist' olmak moda gibiydi.
Bense bir yandan Marx?a inanırken, bir yandan da Allah?a inanıyordum.
En kuvvetli ateistler bile, ölüm yaklaştıkça 'Yaradan' fikrine yanaşırlar.
O nasıl bir duygudur hep merak ederim.
Çünkü, bana göre 'ateist' olmak çok güçlü bir kişilik ve irade gerektirir.
Çünkü, 'din' ve 'inanç', çevre baskısı dediğimiz şeyin insafsız hale geldiği durumdur.
Eğer insan inanç alanında çevresine kafa tutabiliyorsa, bu gerçekten çok güçlü bir iradeye sahip olduğu anlamına gelir.
Öyleyse, bir ateistin, hayatının sonunda tekrar Allah fikrine dönüşünü nasıl değerlendireceğiz?
Güçlü iradenin, ölüm korkusu karşısındaki hezimeti mi?
Yoksa iradenin daha da güçlü bir fikri düzeye terfi etmesi mi?
* * *
Geçen hafta Antony Flew?un 'Yanılmışım Tanrı Varmış' adlı kitabını okudum.
Antony Flew, son 50 yılın en önemli ateist düşünürlerinden biri.
'Tanrı?nın yokluğu' fikrini dünyada en güçlü argümanlarla savunan düşünürdür diyebiliriz.
Sadece Tanrı?nın değil, aynı zamanda 'ahiret hayatının' olmadığını da ısrarla savundu.
Flew uzun yıllar dünyanın çeşitli yerlerinde felsefe dersleri verdikten sonra emekliye ayrıldı ve bu kitabı yazdı.
Tabii hayatının yaşlı sayılabilecek bir döneminde 'Tanrı?yı tekrar' keşfettiği için ağır eleştiriler aldı.
Tahmin edebileceğiniz gibi, kendisine yöneltilen en banal eleştiri şuydu:
'Ölüme yaklaştığı için tekrar Tanrı?ya sığındı.'
Tanrıtanımazlık gibi, insanın en güçlü meydan okumalarından birini gerçekleştirmiş insanın en ağırına gidecek eleştiri herhalde budur.
Flew eleştiriye, zekásını en keskin üslubuyla ortaya koyan şu cümleyle cevap veriyor:
'Özel vahyin olmadığı durumda, ölümden ?sağ kurtulacağıma? inanmıyorum.'
Eski ateist, bu cümleyle şunu anlatmaya çalışıyor:
Ölümden sonra hayat yoktur.
Yani, ahiret hayatının olmadığına inanmaya devam ediyor.
* * *
Kitabı okurken delikanlılık yaşlarımda hayatımı kurtaran o cümleyi hatırladım.
'İnsan yaşarken ölüm yoktur. Öldüğü zaman ise artık hayat yoktur.'
Yani, ölümden korkmak için bir nedenimiz yok.
Öyleyse, ölüm dendiği zaman bizi hálá korkutan şey nedir?
Ölmek fiili mi, yoksa ölümden sonra var olduğuna inandığımız hayat mı?
Ve bir soru daha.
Ateistler mi ölümden daha çok korkar, yoksa müminler mi?
Sadece Allah?a inanıp, dinin bize anlattığı öteki hikáyeleri reddetmek, ölüm karşısında işimizi kolaylaştırır mı, yoksa zorlaştırır mı?
Ve son soru:
'Cennet', müminlerin en büyük ödülü müdür, yoksa en büyük korkusunun kaynağı mı?
Altından çıkamadım.
Ölünceye kadar da altından çıkabileceğimi sanmıyorum.
(x) Antony Flew: 'Yanılmışım Tanrı Varmış', Çeviren: Hasan Kaya-Zeynep Ertan, Profil Yayınları, 2008.
Hürriyet