Taha Kıvanç'ın yazısı...
Seyreyleyin gümbürtüyü
Krizleri en yoğun hissedenin medya sektörü olduğu tespitinden hareketle gazete ve kanallarda mülkiyet değişimi bekleyen bir dostum var. Ona göre, 1994 ve 2001 krizleri medya için birer dönüm noktasıydı; şimdiki 'global kriz' de etkili olacak... ?Çoğu medya organı el değiştirecek? deyip duruyor...
Dün, geçmişte 'reklâm karşılığı şantaj' yapmaya yeltenenlerin medya patronluğuna veda etmek zorunda olduğunu yazmıştım ya! Ne zaman eski günleri ve yanlış olayları hatırlatıp ?Bu yanlışı yapanlar artık gazete patronu değiller? diye yazsam beni de aynı görüşte sanıyor.
Bunlar tamam da, el değiştirme aşamasında gazeteler var mı gerçekten?
Dostumun bilgisi yanlış herhalde. Bazı bildik eski isimler medya alanına yeniden girmeye çalışıyorlar, ancak dengeleri değiştirecek çapta büyük eldeğiştirme? Ih, sanmıyorum. Öyle olsaydı, ellerindeki malın değerini yerlerde süründürecek garip işler mi yaparlardı? Patronlarını bu kadar mı sevmiyor bu adamlar?
'Büyük' diye bilinen medya gruplarından bazılarında gözlenen rahatsızlık artık iyice dışa vurmaya başladı. Yıllardır saklayageldikleri kötü alışkanlıklarını herkesin önünde sergilemeye başladılar. 'Reklâm için şantaj' yapabileceklerini bu denli açık ederler miydi bundan önce?
Bir büyük reklâmverenin toplumun ortak paydası sayılan bir tarihi kişilikle ilgili filme mali destek çıkmakta tereddüt göstermesinin sebebi 'Atatürkçü kesimi' rahatsız etmemek olduğu halde, bunu 'hükümet baskısı' ile izah etmeye çalışmak bir gerçeği yamultma girişimidir; aynı gün anlaşılacak böyle bir 'suçüstüne' muhatap olmak kimbilir ne kadar üzücüdür...
RTÜK'e ve TÜRKSAT'a yönelttikleri suçlamalar da 'fos' çıktı biliyorsunuz. RTÜK'ün yaptığı, iki yıllık bir sürecin sonuçlandırılmasıymış ve yalnızca Doğan Grubu ile ilgili bir tasarruf değilmiş... TÜRKSAT ise, frekansları yeniden dağıtırken, onların iddialarının aksine Doğan Grubu'na 'kıyak' geçmiş; Kanal-7'yi ve benzerlerini kötü izlenen frekanslara atmış...
Yüz de yok bunlarda...
Bu konuları konuştuğumuz karışık bir ortamda, bir tanıdığım, ?Kendilerini büyük âfetten korumak için antrenman yapıyorlar? dedi bana. Şaşırdım. Tanışım 'büyük âfet' dediğinin 'reyting sistemi' olduğunu söyledi. Meğer yıllardır hep belli kanalları önde göstermeye yarayan şimdiki sistem değişecek, çok daha sağlıklı yeni bir reyting düzeni getirilecekmiş...
?Esas gümbürtüyü o zaman seyredeceğiz? dedi tanıdığım...
İbrahim Tatlıses'in kendi programıyla ilgili yakınmalarını herhalde işitmişsinizdir. Bir hafta yukarılarda çıkarsa birkaç hafta yerlerde sürünüyormuş programın reytingi; böyle olmasını gerektirecek belirgin bir farklılık olmadığı halde...
Belli ki, birileri, bu işe elini sokuyor...
?Otomatik değil mi reyting hesapları?? soruma beni şaşkınlığa düşüren bir cevap aldım: Değilmiş... Gecenin bir vaktinde cihaz bulunan evlerden raporlar merkezde sonlandırılıyor, ancak listeler öğle saati ilân ediliyormuş... ?Arada geçen en az dört saatlik sürede neler olup bittiğini kimseler bilmiyor? dedi bir bilen... Oysa Batı ülkelerinde benzer hizmetleri sunan firmalar liste oluşumuna insan elinin dahil olmasına izin vermiyormuş; hesapları listeye dönüştürüp ilgililere derhal bilgisayar gönderiyormuş...
?TİAK bunu seyrediyor, hatta böyle olmasını arzuluyor? dedi aynı bir bilen...
Turkcell şirketi en çok izlendiği sanılan kanallar ile ?Ben büyüğüm? tafrasından geçilmeyen gazetelere zırnık reklâm vermeden ve zorlama aleyhte haberlere göğüs gererek ülkenin en büyük servis sağlayıcısı olmayı başarmış ya, bu da bana işittiklerimin doğru olabileceğini düşündürüyor. Az izlenilen kanallar ve az satılan gazetelerde reklâm yapılarak 'en büyük' olunabilir mi hiç?
'Büyük' diye gösterilme tam bir sirk aynası eseri galiba...
Yenişafak