*İlhan Döğüş'ün yazısı...
Milliyetçilik giderek daha fazla zemin kaybediyor
Militarizmin ve ürettiği milliyetçiliğin bizdeki en önemli enstrümanı açık ki ?şehitlik kurumu?. Fakat toplum artık anlamanın ötesinde açıkça ifade ediyor ki, ?şehitler? militarist iktidarın bir ?aracı?. Araç olduğu için iktidar, ölümlere toplumun baktığı gibi bakmıyor. O nedenle toplum da ölümlerine kendisi gibi bakmayan iktidara başka bakmaya başlıyor ve ikisi arasındaki makas giderek açılıyor.
Benedict Anderson?ın yerinde tesbitiyle ulus, ?hayalî bir cemaattir?. Başka bir ifadeyle ulus, üyelerinin birbirini tanıdığı, ortak bir ?kültürel habitus?u ve duygu/anlam dünyasını paylaştığı ?reel bir cemaat? değildir; öyle olduğu var sayılır. Yani Edirne?den Ardahan?a tanımadığımız, görmediğimiz çok çeşitli insanla aynı ?cemaatin? tek tip üyeleri olduğunu ?hayal? ederiz. Bu hayali kuran ve gerçekmiş gibi sunan ise açık ki ulus-devlettir...
Toplumlar tarihin bir noktasında durduk yere ?ulus? olduklarını keşfetmediler; onlara artık ?ulus? oldukları söylendi. Dil, sembol, söylem dayatmalarıyla bu ?hayali cemaatler? ?reel cemaatlerin? tek tipleştirilmesini, bastırılmasını ve bertaraf edilmesini de beraberinde taşıdı. Bayrak gibi semboller ise bu birlikteliği sağlayan ?totemlerdir?. Dolayısıyla bu hayalin üzerine oturan ve buna yönelik politik yapıyı var eden milliyetçilik, ulus-devletin ?devletin milletiyle bölünmez bütünlüğünü? sağladığı seküler bir ?din? oldu. Daha doğrusu milliyetçilikle toplumun kılcal damarlarına girdi, kopyalarını ve uzantılarını yarattı, bu sayede de kendisinin toplumdan ayrık olduğunun üzerini örttü.
Fakat iletişim çağının yükselen normları şeffaflık ve hesap verme olunca bu örtünün altındakileri gizleme imkânı kalmıyor. Ergenekon davası ve özellikle de Aktütün sonrasında yaşananlar devletin toplumdan ne kadar ayrık olduğunu daha açık bir şekilde ortaya koyarken milliyetçilik örtüsünü de yırtıyor... Taraf gazetesi demokrat ve cesur duruşuyla bu örtüye ve altındakilere işaret ederken örtüyü yırtacak olanlar bizzat milliyetçilerin kendisi olacak...
İKTİDAR ARACI OLARAK ?ŞEHİTLİK?
Militarizmin ve ürettiği milliyetçiliğin bizdeki en önemli enstrümanı açık ki ?şehitlik kurumu?. Küreselleşmeyle sivil toplum alanı devlet aleyhine genişlerken; PKK eylemleri yüzünden bu süreç sekteye uğramaktaydı. Fakat toplum artık anlamanın ötesinde açıkça ifade ediyor ki, ?şehitler? militarist iktidarın bir ?aracı? ve söz konusu genişlemeyi durdurmak artık mümkün olmayacak. Çünkü ?araç? olduğu için iktidar, ölümlere toplumun baktığı gibi bakmıyor. O nedenle toplum da ölümlerine kendisi gibi bakmayan iktidara başka bakmaya başlıyor; kendi bedenine ve alanına sahip çıkma eğilimi kendini gösteriyor. Birçok milliyetçideki ?kullanıldıkları? hissi bunun göstergesi.
Ferhat Kentel, Meltem Ahıska ve Fırat Genç?in TESEV için yaptığı saha araştırması ortaya koyuyor ki, milliyetçilik bir yandan da toplumun devlete ve diğer risklere karşı kullandığı bir savunma taktiği... Şimdi son yaşanılanlarla milliyetçiler görmüş olmalılar ki, bizzat bu korunma taktiği yüzünden ölüyoruz; iktidar ölümlerimizi bizim bu korunma taktiğimizle -milliyetçi söylemlerle- araçsallaştırıyor. Dolayısıyla devletten korunma taktiği olan milliyetçiliği toplum ölümleri durdurma adına ?gerçek bir korunma? için kullanacaktır.
DEVLETE İSYAN EDEN MİLLİYETÇİLİK
Eğer sorumlular ve o sırada golf oynayanlar görevden alınsaydı, hesap verilseydi bu süreç bu kadar sert yaşanmayabilirdi. Çünkü toplum bunu bir ?hata? olarak telakki edecekti ve hatayı affedecekti. Fakat bunların olmaması, hesap verme taleplerinin sert bir şekilde bertaraf edilmesi bunun hatanın ötesinde bir anlamı olduğunu düşündürtüyor. Bu ise derin bir sorgulamayı, yüzleşmeyi kaçınılmaz olarak tetikliyor. Ergenekon?la ortaya dökülenler de bu sorgulamaya zengin bir kaynak sunuyor zaten.
Şu noktayı berraklaştırmakta fayda var: Milliyetçi söylem ve iddialar birden buharlaşmayacak. Fakat bu sarsıntı ile beraber devletin artık kendisinin ürettiği milliyetçi söylemlerle başa çıkmak zorunda kalacağı bir ara döneme girebiliriz. Çünkü devlete son gelişmeler üzerinden yapılacak karşı çıkışlar milliyetçilik içinden çok da anlamsız değil. Bu da devleti daha çok zora sokacaktır, çünkü bunları her zamanki alışkanlıkları içinden ?bölücü-hain? diye yaftalayamayacak. Ayrıca asker cenazeleri de sadece PKK öfkesiyle motive olmayacak. Çünkü öyle bir odaklanmaya derin bir sorgulama ve isyan engel olacak.
Eklenmesi gereken bir diğer nokta, milliyetçi siyasi partilerin veya devlet güdümlü milliyetçi STK?ların bu sürecin aktörleri olmayacağıdır. Çünkü bu kurumlar aksine devletin istediği şekilde bunun önünü kesmeyi yeğleyeceklerdir. Fakat bunların kontrolünden bağımsız olarak toplumun derinlerinde bu sorgulama gelişecektir. Eğer BBP devlete karşı böyle bir milliyetçi isyanın adresi olursa MHP?den önemli ölçüde oy çalacaktır. Ve eğer böyle bir sorgulama gelişmezse artık ?kâbus bir cemaat? olacağız... Ayrıca Aktütün?deki ihmal ve golf meselesi olmasaydı son yaşadıklarımızın toplumsal bir akıl tutulmasına neden olması yüksek ihtimaldi. Aktütün sonrasında Dağlıca sonrası gibi yürüyüşlerin olmaması bunu işaret etmektedir.
AK PARTİ?NİN BÜYÜK YANILGISI
İşte AK Parti de bu noktada tarihinin hatasını yaptı. AK Parti bunun ?alışageldiğimiz? bir asker-sivil/demokrat gerilimi olduğunu ve aldığı pozisyonuyla siyasi varlığını idame edebileceğini sandı. Bu, AK Parti?nin toplumun kendisine içsel bir devlet-toplum gerilimi çerçevesinde verdiği anlamı yeterince anlamadığını, gereğini yerine getiremediğini de gösteriyor. Bu yüzden de iki kuş tek taşla AK Parti?yi vurmuş durumda: Hem Kürt hem de Türk milliyetçisi oyları AK Parti?ye eskisi gibi gitmeyecek. Hem Kürtler hem Türk milliyetçileri AK Parti?nin sürekli yan çizen performanslarına aynı anda prim vermemekteler. Çünkü her iki taraf da biliyor ki, uzlaşılan bir ara alan vardı ve Aktütün?de Taraf?ın yanında yer almak böyle bir ara alana imkân vermekteydi. Fakat AK Parti?nin görmediği son gelişmelerle sadece toplumla devlet arasındaki makasın değil, devletle milliyetçilik-milliyetçiler arasındaki makasın da açıldığıdır... Ve milliyetçiliğin devletle arasındaki makasın açılması toplumla devlet arasındaki makası daha da açacak. Daha da açılacak çünkü Taraf?ta billurlaşan gayrimilliyetçi demokrat söylemin cesareti ve samimiyeti, AK Parti?nin Taraf?a karşı takındığı gayriahlâki tutumuyla daha da berraklaşıyor.
TİRANLIK SARSILIYOR
Şair Ahmet Telli, ?acı soysuzlaşınca tiranlaşıyor belleksizlik? diyor. Toplum ise belleksizliğinden beslenen tiranlığın kendisine ?soysuz acılar? yaşattığını görüyor ve artık belleğini yeniden kuruyor. Dolayısıyla tiranlık sarsılıyor. Ferhat Kentel?in, Ahmet Telli?nin bu sözüne gizil bir gönderme yapan 24 Ekim tarihli ?Travmalı hafızadan taşan çokluğun dili? başlıklı yazısında bahsettiği ?çokluğun dili? sarsıyor bu tiranlığı. Ve devlete isyan eden bir milliyetçi dil de dâhil olacak bu çokluğa. Neticede Türkiye?de sağlıklı bir sivilleşme ?milliyetçilik? içinden mümkün. Çünkü sivilleşme, devlet-toplum ilişkisinin demokratikleşmesiyse, devletin toplumu manipüle ettiği ideoloji olan milliyetçiliğin demokrasi yönünde yapı-bozumu, yeniden düşünülmesini kaçınılmaz kılıyor. Milliyetçilikle devletin arasının açılması böyle bir şey.
* Demokrat Fikir Topluluğu Üyesi