Michael Elliott*
Yuriko Koike sempatik tavırlı bir Japon siyasetçisi, kendisine Junichiro Koizumi hükümetinin Çevre Bakanlığında iyi bir kariyer yaptı, uluslararası bakış açısına sahip, İngilizce ve Arapça konuşan ve Japon siyasetinin son derece gereksinim duyduğu politikaya zinde ve yeni bir yaklaşımı olan birisi. Ama tüm bunlar pek işine yaramadı. Son zamanlarda yürütülen Liberal Demokrat Partisi genel başkanlığı seçimlerine katıldığında, (seçimin galibi aslında, aynı zamanda Japonya'nın yeni başbakanını da belirleyecek) kendisine 527 kişiden sadece 46 oy çıkarken, Taro Aso 351 oy alarak, seçimi kazandı.
Şu zamanda hiç kimse Koike'nin başbakan olmasını beklemiyor ama bu kadar kötü bir sonuç almasına da şaşırdım doğrusu. Uzaktan, bu Japon kurumlarına kök salmış erkek şovenizmini eleştiriyorum. Ama geçen gün, Japon siyasetinin keskin bir takipçisi olan bir arkaşımla sohbet ederken, başka bir yorum ortaya çıktı. Koike, çok açık bir şekilde yeniliğin, özgürleşmenin adayı olmuş olabilir, yani diğer anlamıyla 'Amerikalı' bir aday.
Bu günlerde bu sahip olunanilecek güzel bir özellik değil. Geçen son iki haftada mali kriz yükselirken, Avrupa ve Asya'ya seyahatlar yaparak iş adamları, bankacılar ve akademisyenlerle görüştüm. Bu benim içim zihin açıcı bir tecrübe oldu. Hiç bir zaman hatırlamıyorum ki bu kadar çok insan Amerika'da neler olduğu hakkında rahatsız ya da gelecek birkaç ay içerisinde olabilecekler hakkında endişe duysun! Olimpiyat ve uzay yürüyüşü sonrası mutluluktan uçan Çin bile, Amerikan pazarının daralmasıyla kendi büyümesini yansız bir şekilde yürütebilecek şansa sahipken, bu olaydan sonra sertleşti.
Gittiğim her yerde, Amerika'da neler olduğu hakkında, başkanlığı kimin kazanacağı ve Beyaz Saray'a geçince ne yapacakları, Temsilciler Meclisi'nin mali yardım paketini neden reddettiği konusunda ve Amerikan liderlerinin krizi aşabilecek cesaret ve yetenek birlikteliğine sahip olup olmadığını soruyorlar. Hiçbir yerde görmediğim şey ise schadenfreude (başkasının felaketine sevinme) oldu, yani Amerika'nın felaketine karşı bir sevinç anlayışı. Ortada olan şeyler çok ciddi (Avrupa bankalarının sallanarak iflas etmesi, finans-politakası yanılgılarının, Amerikalıların hüneri olmadığını gösteriyor.) Ama ortadaki finans krizi ve Washington'un tökezleyen tepkisi üzerine somut bir kanı var ki belirli bir zamanı ve yapıyı sunuyor. Bir zamanlar Amerika Birleşik Devletlerinin, diğer uluslara devlet ilişkilerini nasıl yürütmeleri gerektiği üzerine verdiği uzun öğütlerin günü sona erdi. İngiliz filazofu John Gray, konuyu tümüyle Observer'daki makalesine taşıdı ve 'Amerika'nın küresel liderlik dönemi sona ermiştir,' dedi.
Gray'in bunu söylemesi oldukça enteresan çünkü 1970'lerde Thatcherism'in en önemli entellektüel manevi babalarından birisiydi; Thatcherism düşüncesine göre serbest pazarlar ve pençesi ve dişleri kana bulanmış kapitalism, başaralı modern toplumlara köklü bir destek sağlıyordu. Diyelim ki Gray, bu tür bir neoliberal fundamentalizmi terkedeli uzun zaman oluyor. Yaklaşık 10 yıl önce Gray'le yaptığım bir konuşma aklıma geliyor: Uzun Vadeli Sermaye Yönetimi'nin çökmesinden ve Rusya'nın hükmen yenilmesinden sonra, pazar devrimi tehlikede görünürken, Gray, neoliberallerin, 'küresel kapitalizmin devrimci doğasını küçümsemelerine' bilindik manzarayı altüst etmesi ve istikrarsızlığa dönüştürmesi gücünden de korkarak, dövünüyordu. Ama Gray'in bile, Amerika'nın ekonomik, siyasi veya entellektüel seviyede, modern finansal kapitalizmin sonuçlarıyla başa çıkamayacağı konusunda tahminleri olduğundan şüpheliyim!
Amerika dışında, tüm dünya bu yenilginin farkında. Bu son günlerde yapılan yorumlarda, en çok Amerika 'liderliğinin' yokluğuna acımaktan bahsedildi. Fakat bugünün konusu hakikaten dostluk olmalı! Başka türlü söylersek, Amerika haricindeki devletler kuyruklarını modern liderlerle doldurulmuş New York ve Washington'dan çekecekler mi, çekmeyecekler mi?
Sanmıyorum ki çekilsinler! Amerika 1945'te olduğu gibi, artık modernite üzerinde daha fazla tekele sahip değil. Şimdi Amerikan prensipleriyle organize olmadan, başarılı olmuş ekonomilerin birçok örneği var. Gözü açık politika belirleyicilerinin izleyebileceği başka örnekler var; ve artık aydınlanmak için Harward Kennedy Üniversite'sine gitmek zorunda değiller.
Tüm bu düşünceler, son günlerde Çin'de yapılan Dünya Ekonomi Forumu konferansında, evde birlikte akşam yemeği yediğim üç İsveçli'yle konuşurken ortaya çıktı. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi neşeli, zeki, teknolojiyi yakından takip eden insanlardı. O sırada, 'Çin ve İsveç arasında ne gibi bir ortak yön olabilir?' diye düşündüm. Belki şu olabilir: birisi şimdiden zengin, diğeri hızla daha zenginleşiyor, her iki devlet de Amerikan değerleriyle organize olmak zorunda olan toplumlar gibi Amerika'nın kölesi değil.
Aklınınızın bir köşesinde bulunsun: Yuriko Koike yanlış bir zamanda yaşıyor.
*Time Dergisi'nin uluslarası editörü
Bu makale M. Burak Sezer tarafından TİMETURK.com için tercüme edilmiştir.