Kamu hastanelerini tek çatı altında toplayıp vatandaşların tümüne açması, özel sağlık birimlerinden hizmet almayı, ilaca erişimi kolaylaştırması Akdağ'ı 'halkın sevdiği bakan' hâline getirdi. 'Ben bile geç fark ettim.' dediği personel yetersizliğini ortadan kaldırmak en önemli amaçlarından. Sağlık Bakanı, Türkiye'de artık 'çatık kaş'ın değil 'hizmet siyaseti'nin yer aldığını söylüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'la gittiği Diyarbakır'da yaşanan bir olay ise onu çok üzmüş. Hamile bir kadının içinde bulunduğu ambulansı taşlayan zihniyeti kınarken ümidini sağlam tutuyor: 'Zorbalıkla vatandaşın kepengini kapattıranlar, ambulansı taşlayanlar neyi amaçlıyorsa başaramayacaklar!' Bakan Akdağ'la Diyarbakır gezisi dönüşünde görüştük. İzlenimlerinin ardından sağlık alanındaki yeni projelerini, sektörün gelişmesini sekteye uğratan sıkıntıları, insan kaynaklarının (hekim, hemşire, sağlık teknisyeni) yetersizliğini ve personel politikalarını ele aldık.
-Türkiye'de sağlık personeli yetiştirilmemesinin temelinde ne yatıyor?
Temel neden, teşhisin zamanında yanlış konması. Göreve gelmeden önce hekim sayısının yeterli, hatta fazla olduğu iddiası vardı. Özellikle Türk Tabipler Birliği ve üniversiteler Tıp Bayramlarını vesile bilerek böyle olduğunu söylüyordu. Göreve gelince olayın çok vahim olduğunu gördüm. Hem doktor sayısı yetersizdi hem de dengesiz dağıtılmıştı. Dengesizliği önemli ölçüde giderdik. Ancak doktor ve hemşire sayımız çok yetersiz. Dünya Sağlık Örgütü'nün Avrupa Bölgesi'nde her 100 bin kişi için 340 doktor var. Türkiye'de bu oran 100 bin kişiye 145.
-Ne kadar doktora ihtiyaç var?
Şu anda 103 bin civarında doktor var, bir o kadarına daha ihtiyacımız var. Avrupa'da her 100 bin kişiye 700'ün üzerinde hemşire düşüyor, bizde 130 hemşire. Bunu Türkiye'de bir bakan, ilk defa dile getiriyor. İşin zor tarafı şu: Bir doktorun yetişmesi 10 yıl sürüyor. İlk defa YÖK yönetimi bize kulak verdi. Daha önceki yönetim sağır duvar gibiydi. Şimdi YÖK, kontenjanı 4 bin 500'den 6 bine çıkardı.
-Kontenjan beklentiniz ne kadar?
Gelecek sene için 7 binin üstüne çıkacağını ümit ediyorum. Bunun dışında 'Yurtdışına öğrenci gönderebilir miyiz?' diye düşünüyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK'le mütalaa ediyoruz. Bunu yapabilirsek 2-3 bin öğrenci göndermeyi planlıyoruz. Biraz daha kapasiteyi artırmak için sağlık bilimleri fakülteleri kurulabilir. Yani yılda 14 bin civarında öğrenciyi eğitime başlatabilirsek 2023'te ihtiyacımız olan doktor sayısına ulaşabileceğiz. Tabii bu arada doktor enflasyonuna da yol açmamak lazım. 2023'e doğru kontenjanları dengeli şekilde azaltmalı.
YÖK'ün direnişinin altında yatan bahanelerden biri, 'sayı artarsa kaliteli eğitim veremeyiz' endişesiydi. Sizce bu yersiz mi?
Sistemin ne şekilde çalıştığıyla alakalı. Aslında tıp alanında öğretim üyesi sayısı yetersiz değil. Batılı ülkelerden daha fazla. Almanya'da 22 öğrenciye bir öğretim üyesi düşüyor. İtalya'da 11-14, Türkiye'de her bir öğretim üyesine 4 öğrenci düşüyor. Bunda da dengesiz dağılım var.
-Bunun sebebi ne?
Yıllardır öğretim üyeleri iki kıskacın arasında kaldı. Kazanabilmeleri için ya muayenehane açmaları ya da üniversite içerisinde özel ameliyat, özel muayene yapmaları lazım. Buna da 'hastanenin içinde muayenecilik' diyorum. Böyle olunca tıp fakültelerinde eğitim faaliyetleri geri planda kalıyor. Hatta üniversite hastanelerinin hasta kabul verimliliğini de düşürüyor. Öğretim üyeliğini maddi açıdan da cazip hale getirmek gerekiyor.
-'Tam gün yasası' çare olacak mı?
Sağlık Bakanlığı'nda çalışan 25 bin uzman hekimin muayenehanesi vardı, şimdi yüzde 25'i kaldı. Performans ek ödeme sistemi geliştirdik. Doktorlar muayenehanelerini gönüllü kapattı. Şu anda üniversite hastanelerinde bu sıkıntı var. Bu, iki probleme yol açıyor. Öğrenci yetiştirme ve hastanın problemini çözme konularında verimliliği düşürüyor. Bunu da 'tam gün yasası'yla çözüyoruz.
-Ne kadar öğretim üyesi var tıp fakültelerinde?
10 bin civarında öğretim üyesi var. Bu sayı 20 sene önce 1800'lerdeymiş. Sağlık Bakanlığı kurumları, üniversiteler ve özel sektörde çalışan doktorların iş yükünü dengelemek gerekiyor. Özelde hem iş yükü az hem de maaş fazla olursa diğer tarafta doktor kalır mı? Onun için doktorun kazancı iş yüküyle orantılı olmalı.
-Nasıl olacak peki?
Özel sektör tarafı, eğer hakkaniyetli bir biçimde tutulursa, üniversitelerdeki sistem içindeki birkaç hastadan para kazanmak yerine hocaların toplu olarak hastalarla ilgilendikleri, ona göre kazanabildikleri ama haklarını da alabildikleri bir sistemi geliştirebilirsek bunu çözebiliriz. Taslağımız hazır; ancak YÖK buna olumlu cevap vermedi.
-Hemşire sayısında durum ne?
Yılda 14 bin öğrenci alır duruma geldik. İki sene önce kanun yaptık. Hemşirelik öğreniminin artık üniversite öğrenimi olacağını söyledik; ama 5 yıl meslek liselerinden yine öğrenci alalım dedik. Bunu da, kanunu birlikte yaptığımız Hemşireler Derneği CHP'ye giderek Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. Üniversiteler yılda 20 bin hemşirelik öğrencisi alıncaya kadar meslek liselerinden öğrenci alalım istedik. Hemşire sayısının da bizim hesaplarımıza göre 400 bine çıkması lazım, yani 4 katına. Böylece 2023'te 200 bin doktor, 400 bin hemşire sayısına ulaşacağız. Buna rağmen nüfusa oranla ihtiyaç duyulan sağlık personeli açısından hâlâ Avrupa ortalamasının altında kalacağız.
YABANCI DOKTOR TEKRAR GÜNDEME GELECEK
-Sağlık-Sen 'tam gün yasası'yla ilgili bir anket yaparak halkın ve hekimlerin nabzını tutmuş. Doktorların yüzde 73'ü yasayı olumlu buluyor.
Doktorlar arasında rakam buysa halk arasında yüzde 90'dan fazladır. Ne yazık ki, yüzde 25-30'un içindekilerin bir kısmı rahatsız. Onlar da biraz daha kolay para kazanmak isteyenler.
- Yabancı doktor meselesi tekrar gündeme gelecek mi?
O da tam gün yasa taslağıyla tekrar gündeme gelecek. Keşke çok sayıda doktor getirebilsek. 3-5 bin kişi de gelse vatandaşa hizmet edecek doktorun gelmesi iyi olur. İngiltere'de özel sektöre diyorlar ki, 'Çalıştırdığınız doktorların yüzde 25'inin yabancı uyruklu olması şartıyla sizden hizmet alınacak.' Bizde bazıları milliyetçilik meselesine dönüştürüyor bu işi. Doktor bulamıyorsunuz, yabancı doktor geldiğinde milliyetçilik adına karşı çıkıyorsunuz. Hastayla doktor nasıl anlaşacak diyorlar? Zaten Türkçe bilmeyeni almayacağız. Kalite sorunundan bahsediyorlar. Onun çözümü de denklik ve muhatabı YÖK.
-Performans yönetimiyle ilgili 'gereksiz ameliyat ve müdahaleler yapılıyor' eleştirileri var. Doktorlar bunu istismar ediyor mu?
Bu mesele önce tahlillerle ilgili konuşuldu. Sonra biz Sosyal Güvenlik Kurumu'yla (SGK) sistemler geliştirdik. Fazla tahlil yapılmasının faturalara yansımasını önleyecek tedbirler aldık. Böylece önüne geçtik. Ancak lüzumsuz işlem, ameliyat vs. konusuna gelince bir insan bunu yapacak kadar meslek ahlakından uzaklaşmışsa zaten her yerde yapar. Muayene sistemi daha mı etikti? Doktorlar hastane yerine muayenehanelerde iş yapıyor, vatandaş sağlık hizmeti alabilmek için kolundaki bileziği bozdurmuyor muydu? O günler geride kaldı. Performans sisteminin de yan etkileri olabilir; ama iyi bir sistem. Tespit edilen eksiklikleri giderilir. Doktorun etik dışı işlem yapması diğer meslekler kadardır, hatta daha azdır. Çünkü deontoloji diye bir eğitimden geçiyorlar.
-1 Ekim'den bu yana vatandaştan 'muayene katılım payı' adı altında bir ücret alınıyor. Vatandaş da eczacılar da 'katılım payı'nın ne olduğunu bilmiyor.
Bu ücret, devlet hastanelerinde 3, üniversitelerde 6, özel hastanelerde 10 YTL. Bu rakamlar vatandaşın ödeme gücünü aşan rakamlar olsa ben de karşı çıkardım. Türkiye'de hastaneler gereğinden fazla kullanılıyor. Sürekli hastalığınız varsa ve acil durumdaysanız muayene katkı payı yok. Bu uygulamaya başlarken özel hastanelerde 'yüzde 30'dan fazla, acil ve yoğun bakım servislerinde hiç alınmaması' uygulamasını getirdik. Asıl mağduriyetler burada oluşuyordu. Organ nakli, kalp ameliyatı, kanser tedavileri, diyaliz tedavileri gibi bir grup hastadan artık özel hastaneler dâhil hiç kimse ilave bir ücret almayacak. Bir de hastanede muayene katkı payını aldığınızda gereksiz kuyruklar oluşuyordu. Onun için SGK'yle bu ücretin eczaneden tahsil edilmesi kararını aldık.
-Hizmetlerin bu kadar geliştiği sağlık sektörü ülke genelinde hangi ekonomik büyüklüğe ulaştı?
2007 rakamlarıyla ilaca harcanan para 13 milyar YTL, vatandaşın katkı paylarıyla bu 15 milyarı buluyor. Sağlık Bakanlığı harcamaları ve bütçesi 17 milyar; üniversitelerdeki sağlık hizmetlerinin ekonomik büyüklüğü 3 milyar, özel sektörünki 5,5 milyar YTL. Bir de vatandaşın cebinden ödediği var, 40 milyarın üstünde. OECD ülkeleri içerisinde sağlığa en az para harcanan ülkelerden biriyiz. Buna karşılık iyi hizmet veriyoruz. Sağlığa kişi başına ayırdığımız para daha yeni 600 dolar civarına ulaştı. Aynı hizmeti veren ülkeler hasta başına 6-7 bin dolar harcıyor.
500 YENİDOĞAN UZMANINA İHTİYAÇ VAR
-Bakanlığınızın bebek ölümleri hususunda aldığı tedbirler neler?
Bebek ölümlerinin oranı bizim geldiğimizde binde 30'lara yakındı. Bunu yüzde 18'lere indirdik. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bebek ölümleri binde 10'larda. Özellikle anne baba eğitiminin bebek ölümleri üzerinde ciddi etkisi var. Artık bebek ölümlerinin büyük kısmı yenidoğan ölümlerine dönüştü. Çünkü bu alanda 'önlenebilir bebek ölümü' oranı daha az. Dolayısıyla ölüm sayılarını azaltmak kolay bir iş değil. 2008 itibariyle yenidoğan ünitelerinde bakım alan riskli bebek sayısı bundan 5 sene öncesine göre 3 katına çıktı. 5 yıl öncesine kadar bu bebekler doğrudan ölüyordu. Bunlar kalmayınca 800, 900 gramlık bebeklerin sayısı arttı. Bunlara bakım yapmak zor, kuvöz sayılarını artırdık. Sadece Sağlık Bakanlığı'nda 600 yenidoğan kuvözü vardı. Şimdi 1800'lerde, hepsi de dolu. Anne ölümleri oranı da çok yüksekti, şimdi bu oran da düştü (1998 rakamı: 100 bin annede 70; 2007 rakamı: 100 bin annede 18 ölüm). 100 tane yenidoğan uzmanımız var. 500 yenidoğan uzmanına daha ihtiyaç var.
-Ölümlerin çok arttığı dönemde anneler üzerinde bir değerlendirme yapıldı mı?
Erken doğumların ve düşüklerin birtakım sebepleri var. Annenin sigara içmesi, doğum aralıklarının çok sık olması ve tüp bebek. Önceden 3'tü, şimdi yumurta sayısını 2'ye indireceğiz. Bir de tüp bebek merkezlerine bir şart getireceğiz. Ya yoğun bakım merkezi olacak ya da olan bir merkezle anlaşma yapacaklar.
KAŞ ÇATMAKTAN DENİZ BAYKAL'IN BAŞI AĞRIYACAK
-Bir röportajınızda insanların yüzüne baktığınızda içinizde 'bunda şöyle bir hastalık olabilir' düşüncesi geliştiğini söylemiştiniz. Muhalefete batığınızda hangi liderde neyi görüyorsunuz?
Ben psikiyatr değilim! Yıllarca kan hastalıklarıyla ilgilendim. Bu dediğim de onunla ilgiliydi. Ama biz hekimler görünüşten, yüzden, bazen duruştan büyük ölçüde ön teşhisi koyarız. Ben de hastanın yüzüne baktığımda kansızlıkla ilgili durumunu anlarım.
-Siyasi açıdan baktığınızda...
Doktorluk tarafı bir yana; durmadan kaşlarını çatan, parmağını sallayan, her konuşmasında öfkeli muhalefet liderleri görüyorum. Baykal'ın grup konuşmalarına bir bakın. Devamlı kaş çatılmaz ki, baş ağrısı yapar. Ben buna 'çatık kaş siyaseti' diyorum. Bahçeli de çok çatık kaşlı. Masaları yumruklayarak siyaset yapma devri çok geride kaldı. Artık hizmet siyaseti var. İnsanlarımız da bunu biliyor.
-Kabinenin en sağlıklı bakanı kim?
Sağlıklı bakanlar çok. En azından ciddi sorunu olanlar yok (gülüşmeler). Kürşat Bey (Tüzmen) spor yapıyor; ama onda da rahatsızlıklar var. Bel, boyun problemi gibi. En sağlıklı kimdir bilmiyorum; ancak Başbakan akşam yemeklerine dikkat eder. Anadolu tabiriyle tığ gibidir. Çok uzun çalışma saatlerine dayanır.
KAMUÖZEL ORTAKLIĞIYLA AŞI ÜRETİMİ YAPILACAK
'Kısa zamanda aşı üretimi mümkün değil. Çok modern 3 aşıyı Türkiye'ye kazandırdık. 5'li aşı dediğimiz, çocuklarda kullandığımız boğmaca, tetanos, çocuk felci, difteri ve menenjit aşılarını içinde barındırıyor. Geçmişte bu aşıları pahalı diye çocuklarımıza yapamıyorduk. Beşli aşının üçlü kısmını difteri, boğmaca, tetanosu yapıyorduk. Çocuk felcini ayrıca yapıyorduk, menenjiti hiç yapmıyorduk. Şimdi her çocuğa yapabiliyoruz. Sonra firmalarla konuştuk. Türkiye'de aşı üretimine kademeli olarak geçmeleri şartıyla onlardan uzun süreli aşı alım anlaşması yapacağımızı söyledik. Görüşmeler sürüyor. Aşı üretimi için bu tip bir işbirliği gerekiyor. Devletin üretim yapması zor bir iş. Ama devlet, kamuözel ortaklığıyla üretimi Türkiye'de yaptırabilir. Biz bunun üzerinde çalışıyoruz. Bir de zatürree (pnömokok) aşısının Türkiye'de üretilmesi için bir firmayla görüşüyoruz. Hayli mesafe aldık.'
Kaynak: Aksiyon