Haber Merkezi / TIMETURK /Almanya
Muhammed Sven Kalisch
İslam?ın ?kanun dini? olması müslümanlar tarafından bir hakaret olarak algılanmaz. ?Kanun? müslüman için irşad anlamını taşır. Hukukun bütün alanlarını (Medeni Hukuk, Amme Hukuku, Ceza Hukuku gibi?) kapsayan bir İslam Hukuku vardır. Bundan dolayı bazı gelenekçi müslümanlar din ve devlet işlerinin birleştirilmesini savunarak bir İslam devleti talebinde bulunurlar. İslam Hukuku medyada ?Şeriat? olarak anılır ki, müslümanlar da bu kavramı zaten ?İslam Hukuku? bağlamında, sıkça kullanırlar.
Geleneksel İslam Hukuku tarihte büyük ilerlemeler kaydetmişti. Modern hukuk sistemiyle uzlaşabilecek yorumlara sahipti lakin buna mukabil modern hukuk düşüncesine ters gelecek normları da içinde barındırıyordu. Bizim tanıdığımız formlarda; Demokrasi, insan hakları, çogulculuk, hukuk devleti gibi kavramlar aydınlanmanın sonuçlarıdırlar. Ne Musevilik, ne Hıristiyanlık ne de İslam, bu mefhumları bugün tanınan şekilleriyle ihdas edememişlerdir. Aydınlanmacı zihniyet bu kavramları, herşeyden önce dinlerin mukavemetine (gösterdiği dirence) karşı uydurmuştur. Hıristiyan, Musevi ve Müslümanların adı geçen konseptlerle dinlerini uzlaştırmak için gayret sarfetmeleri, bu uğurda kutsal kitaplarından ve geleneklerinden deliller istidlal etmeye çalışmaları, yaşanan bir gerçektir. Bu satırların yazarı da bunun mümkün olduğunu düşünmektedir.
İncil ve Kur?an metinlerinin ilgili mefhumlarla barışık bir şekilde yorumlanabilmeleri mümkündür. Ancak; İncil?in de, Kur?an?ın da, -bu kavramlar direk olarak zikredilmeden- yorumlanmaları gerekmektedir. Şunu açıkça belirtmek gerekir ki; İncil?de ve Kur?an?da, yukarıda adı gecen konseptleri reddeden ve mantık çerçevesinde değerlendirildiği takdirde, asla modern etikle yanyana getirilmeleri mümkün olmayan beyanlar vardır. Museviler ve Hıristiyanlar aydınlanmayla karşı karşıya geldiler ve defalarca geleneksel din algılarını aydınlanmanın ışığı altında yeniden yorumladılar. Müslümanlar da bunu yaptılar, hem de çok erken tarihlerde? Örneğin Atatürk, Adliye Vekili Seyyid Beyin mecliste yaptığı, İslam?ın Cumhuriyet ve Demokrasi ile uygunluğunu gösteren derin konuşması sayesinde, muhalif vekilleri hilafetin kaldırılması konusunda ikna edebilmişti.
Avrupa?ya aydınlanmacı düşünce hakimdir ve ?din? seküler devlete uyum sağlamak zorundadır. Birçok Yahudi ve Hıristiyan teolog, Aydınlanmacı düşünceyi kabul etmiş ve dinlerini bu düşünce biçimiyle harmanlamaya çalışmışlardır. Ancak, burada iki nokta gözden kaçırılmamalıdır. Bu teologlardan bir kısmı, kendi çalıştırmadıkları ve harekete geçirmedikleri bir lokomotife atlamaktan başka birşey yapmamışlardır. Diğer noktaya gelince, Yahudilik ve Hıristiyanlık?ta aydınlanmacılığa aslında karşı duran ancak dışardan gelen baskılar yüzünden kabullenen ve hatta her fırsatta açıkça itiraz eden akımlar halen vardır. Bu kesimlerde gerici islamcı güçlerin Avrupa?daki varlıkları - kendi pozisyonlarının güçlenmesine katkı sağladıkları için- memnuniyetle karşılanır ve birçok yobaz müslüman bu oyunda rol alır. Bu fiiliyatlarda maneviyatla alakası olan herşey perçinlenir. Hıristiyan taraf ?ev sahibi? olma avantajını ustaca kullanır. Bir taraftan müslümanlarla birlikte aydınlanma düşüncesine karşı yürütülen projelerde aktif olarak yer alırken, aydınlanmacı düşünceyi daha benimsemiş, bu konuda İslamiyet?i geride bırakmış bir din (Hıristiyanlık) görüntüsünü kamuya yansıtacak bütün fırsatları itinayla değerlendirirler. Bu alanda tutucu müslümanlar tutucu hıristiyanlara çok yardımcı olurlar ve Avrupalılar?ın bir kısmı ortadaki dalavereyi idrak edemeyecek kadar dar kafalı oldukları için, diğer bir kısmı ise bazı hıristiyanların göründükleri kadar sekülarist ve aydınlanmacı olamadıklarını idrak edebilecek kadar dini meselelerle haşir neşir olmadıkları için, sonuç hep müslümanların aleyhine gelişir ve imajlarını zedeler. Son tahlilde; medyanın elinden, dilinden düşürmediği ?Hıristiyanlık+ Yahudilik=Aydınlanmacılık? formülü son derece bayağı ve alabildiğine yanlış bir formüldür. Bugün Avrupa, topraklarındaki düşünce ve vicdan özgürlüğünü Giardano Bruno, Voltaire veya Immanuel Kant?a borçludur, Vatikan?a ya da Martin Luther?e değil.
Bir taraftan birbirine bağlı lakin esas itibariyle birbirine rakip durumda olan bu değişik dinlere mensup tutucu ve gerici güçlerin oluşturduğu enteresan kombinasyonların nasıl bir gelişim seyri göstereceklerini izlemek çok heyecan verici olacak. Her halükarda müslümanlar dahi, gayet pratik nedenlerden dolayı hukuk devletini destekleyeceklerdir zira hukuk devleti azınlık pozisyonunda olanlar için bir güvenlik ve korunma teminatıdır. Sadece bu nedenden dolayı, İslam?dan ve Avrupa?da yasayan müslümanlardan korkmak bugün için gayet yersizdir. Anayasa?ya duydukları sadakat Anayasa?da yer alan değerlerin doğruluğuna kanaat getirdikleri için değil de, mevcut şartlara binaen menfaatleri icabı yaptıkları pragmatik bir tasdikten öteye gitmeyen en tutucu müslümanlar, vatandaşlık haklarının en yılmaz savunucularıdırlar.
Bütün bunlara mukabil; muhafazakar, tutucu ve aşırı gerici güçlerin yanısıra, müslümanların arasında mutedil bir kesim de vardır. Eskiden musevilerin ve hıristiyanların yaptıkları gibi, kendi dinlerini aydınlanmacı düşünceyle harmanlamaya çalışan bu kesime, hergün yeni bir müslüman entelektüel katılmaktadır. İslami hukuk bu adımların atılması için kafi miktarda malzemeye sahiptir ve bu adımlar ?haddizatında- Avrupa dışından birçok müslüman teolog tarafından çok eskiden atılmışlardır. İslam hukukunda, hukuksal sorunlara esasen rasyonel bir bakış açısıyla yaklaşılmasını sağlayan geniş bir yelpaze vardır. Avrupa?daki şartlar bu ilerleme prosedürü için çok daha müsaittir ve müslümanlar üzerindeki ağır kamusal baskı bu süreci hızlandırmıştır. Hıristiyanlık ve Musevilik?teki; İnsan hakları, demokrasi, çoğulculuk ve hukuk devletiyle uyum sağlayan sisteme esasen İslamiyet de sahiptir
Devamı:
İslam Teolojisi ve Felsefesi
Muhammed Sven Kalisch Kimdir?
Ön sayfalar:
Avrupa?da İslam Düşüncesinin Perspektifleri
Avrupa?daki İslam Düşüncesinin Geleceği
Bu metinler Emine K. Arslaner tarafından TIMETURK için tercüme edilmiştir//