Dr. Moeed Pirzada*
Benazir Bhutto'nun dul eşi Asif Ali Zardari şimdi Pakistan'ın cumhurbaşkanı. Zamanlamasından, zekasından, sabrı ve siyasi hünerinden ötürü bu sefer Zardari'yi tebrik etmeliyiz. Ayrıca yardımcıları ve ortaklarının yapmış olduğu iyi manevraların hakkını vermekte bir beis yoktur sanıyorum; özellikle Washington büyükelçisi Hussein Haqqani'nin anlayışı, Washington sezgileri ve medya gücü yalnızca Müşerref'in ayrılmasını kolaylaştırmadı, ayrıca Asif Ali Zardari'yi Pakistan Cumhurbaşkanı olarak benimseyen gerekli atmosferin oluşmasında etkili oldu.
Her halükârda bu aynı zamanda Pakistan'ın bir çeşit demokrasiye geçişi hakkında belli kararların resmedildiği bir zaman. Siyasi oyun kuralları altında yasal bir şekilde İslamabad'daki parlementerlerin ezici çoğunluğuyla Zardari'nin dolaylı yoldan seçilmesinin bir büyük çatlağı vardı: o da Pakistan halkının fikriyle, İslamabad'ın halk tarafından seçilmiş parlementerleri arasındaki uçurum olsa gerek.
Zardari halk oyuyla seçilebilir miydi? Yazar Tarıq Ali The Guardian'daki son makalesiyle dahil olmak üzre birçok yazar, (daha önceden Yeni Amerika Vakfı (New Amerika Foundation) tarafından yapılan anket) Zardari için halkın yalnızca yüzde 14'ünden kabul oyu çıkacağını yazılarında belirtti. Tüm bu köşeyazarları, Zardari'nin kötü şöhretini ölçmek için bu istatistikleri kullanırken yanıldılar, çünkü bu anketler Mayıs/Haziran 2008 arasında yapıldı ve sadece bir siyasetçi olarak Zardari'nin popüler olmadığını göstermiş oldu ve Pakistan'ın Cumhurbaşkanı olması fikrini onaylamayan geniş reddin bu konuda uzaktan bile bir etkisi olmadı.
Zardari cumhurbaşkanı olmak istediğini açıkladığında, Karachi'de Costa Coffee'de kapüçinosunu yudumlarken karşılaştığım Londra'lı bir bankacı, diğerlerinden sonra Zardari'nin cumhurbaşkanı olmasında bir beis olmayacağını, hiç birinin birbirinden farklı olmadığını, yalnızca Zardari'nin daha iyi organize olmuş bir iftiranın kurbanı olduğunu savundu. Ama bu kadar yani, kalkıp yüzden fazla kişinin genel görüşünü aldığınızda ikinci bir destekçiye rastlamıyorsunuz. Tabi bunu söylerken, Zardari'nin cumhurbaşkanlığından yararlanan kişilerin haricindeki insanları kastediyorum!
Bunun için sayısız neden olmalı. Ama bu makale insanların neden kabullenemediği hakkında değil, aksine Pakistan'ın tecrübe ettiği demokrasinin doğası hakkında. Hepimiz biliyoruz ki ulusal parlementoya milletvekili olarak seçilmesinden ayrı olarak dört büyük eyaletin üçü de Zardari'nin adaylığını destekliyordu. Ve ben bu ülkede yaşayan biri olarak şundan da çok eminim ki Zardari'nin milletvekili olma fikri, Pakistan'ın tüm sokaklarında hiç de popüler karşılanmadı. Biliyoruz ki atanmış hükümetler popüler olmayan kararlar almak zorunda, daha çok da ekonomi politikası alanında. Ama hâlâ birileri, bu milletvekillerinin nasıl bir baskı altında olduğuna ve bunun nasıl Pakistan'ın yeni ve göklere çıkarılmış demokrasisinin karar verme doğasını etkilediğine hayret edecektir.
Akla gelen ilk soru: bu seçimin Müşerref'in kendi kendini seçmesinden ne kadar farklı olduğu? Eminim PPP savunucuları ve medyanın birtakım çıkarları çabucak 2002'deki seçimlerin dürüst ve meşru olmadığını, askeri organların etkisinde kaldığını ve 2007'de Müşerref'in kamu hizmeti konusunda daha uzun yaşayan bir parlemento tarafından seçildiğini işaret edeceklerdir. Doğru! Ama bu sefer 2008 seçimlerinin tüm dinamikleri ve o zamandan bu güne kadar olan ne varsa Ulusal Uzlaşma Yönetmeliği (National Reconciliation Ordinance) tarafından kanalize edildi ve Müşerref'in indirilmesindeki tüm safhalarda parmağı olan Bush yönetimi titizlikle yeni hükümetin de ebeliğini yaptı.
Siz biraz daha kurcalarsanız bu iş daha da enteresan bir hal alıyor. Eğer Müşerref parlementoyu ve Muslim League'i ordunun görünür ve gözükmeyen organları vasıtasıyla korkutarak kendisine itaat etmeye zorladıysa, Zardari Pakistan Halk Partisini (Pakistan Peoples Party) kontrol ediyor ve o zaman ülke de 'hayeletlerin' korkusuyla yönetilmiş oluyor. Parti toplantılarında meşruluk konuları, her şeyi izleyen Benazir Bhutto'nun hayaletine sürekli isnat edilen referanslarla ve şimdi Zardari'nin yanında yer alan çocukları Bilawal, Bakhtawar ve Asifa'nın varlıklarıyla tesis edilmiş durumda.
Eğer Pakistan demokrasisinin içdengesi hayaletler vasıtasıyla sağlanıyorsa o zaman dış dengesi Washington tarafından sağlanıyor demektir. Zardari'nin göreve başlama töreninden hemen sonra, Afgan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai'nin eşliğinde İslamabad'da düzenlediği müşterek basın toplantısında, Amerika'nın hayaletini takip ettiğinin çok açık bir sinyalini vermişti. Yani şimdi Müşerref çağından bugün ne değişti?
İki şey: birincisi Müşerref'in ordudaki kati kontrolü yeteri kadar esnek değildi ve ikincisi Washington Pakistan'daki düş kırıklığını buharlaştırmak için değil ama New York ve Londra'daki batılı vicdanı rahatlatmak için dış görünümlü bir demokrasiye ihtiyaç duydu.
Televizyonculuk dilinde, bizim 'sanal sahne' (virtual set) diye kullandığımız bir terim var. Stüdyoda mavi duvarlardan başka hiçbir şey yok, tabi kameralar ve bir masa var; ama bilgisayarla üretilen grafikler sayesinde, izleyiciler ekranlarında baştan başa dekorlu bir sahne görüyor. Washington da aynı şekilde sanal demokrasi sahneleri kurma konusunda sanatını mükemmelleştirdi ve kamerelar da görselleri tekrar New York'a, Washington ve Londra'ya Senatör Joe Bidden'ın benzerlerine, New York Times, The Guardian vesaire okurlarına geri yolluyor.
Tabiki bu dış görünümlü demokrasi cephesi Pakistanlıların hatırı için değil. Pakistanlıların hiç bir önemi yok. Fakat bu dış görünümlü demokrasi vitrini, bu demokrasinin sanal sahnesi, bununla beraber batılı bilincin şakaklarında çok önemli ki şu inancı teyit ediyor: 'Biz Batı'da, dış politika çıkarlarımızı güvence altına alırken bile koruduğumuz birtakım evrensel değerlere inanıyoruz.'
Soylu şair Amartya Sen, otoriter Çin'in açlıkla kıvranırken Hindistan'ın bu kıtlığı yaşamadığını tartışırken, demokrasinin yerel ihtiyaçlara olan tepkisi ve etkisinden söz ediyordu. Washington'un Pakistan'a kurduğu sanal demokrasi sahnesinin sorunu, esnek ve gerçek olmaktan çok uzak olması ve Pakistan için, bölge için, Amerika ve daha geniş terminolojide batı için hiç bir faydasının olmaması.
Pakistan meydası ve sivil toplum ne yapmalı öyleyse? Bu savaşı ait olduğu yere taşımalıyız: batı aklının içine. Batının narsist fikirleri içinde bizim, özlemlerimiz ve hayatlarımızın hiç bir önemi yok; onların önemsediği sadece iyi hissetmelerini sağlayan, yani batının Pakistan'ı demokrasiye kavuşturmak için nasıl çalıştıkları masalını dinlemek; öyle bir demokrasi ki batının terörizme karşı yürttüğü savaşın müttefiki olmak istiyor! Hayaletler ve Washington tarafından yönetilen bu sahte sanal demokrasinin gerçekliğini ortaya çıkarmak için bu self-servis teorilerdeki boşlukları kurcalamalıyız. Ama bunu yapmadan önce gözlerimizi açmamız ve neler olduğunu anlamamız gerekiyor.
*Moeed Pirzada: Yayımcı ve siyasi analist, GEO TV uluslararası masa başkanı. Londra Ekonomi ve Siyasi Bilimler Okulu'nda eğitimini aldı.
Bu makale M. Burak Sezer tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.