Öğrencilerin 'Baba Kadri' dediği Rektör Özçaldıran, öğretim üyelerinin sakallarına takan 12 Eylülcü rektörü hatırlatıyor.
Boğaziçi, üniversiteler arasında her türlü düşünceye saygının ve özgürlüklerin kalesi olarak bilinir. Bilimsel üretkenlik ve akademik kalite bakımından da yükseköğretimin amiral gemilerinden biridir. Üniversitelerde gelenekler ve yazılı olmayan kurallar bir anda gerçekleşmiyor. Dünyanın değişik ülkelerinde neredeyse 10 asırlık üniversite geleneğinden söz edilirken, Türkiye'nin modern anlamda üniversite geleneğinin emekleme safhasında olduğu ortada. 19. yüzyılın ortalarında başlayan Robert Kolej geleneği ve yılların kültürel birikiminin Boğaziçi'ni hak ettiği bu konuma getirdiği söylenir. Boğaziçi'nin bir numaralı etik kuralı ise insan hak ve özgürlüklerine saygıdır.
İnsan hak ve özgürlüklerine saygı darbe dönemlerinde bile Boğaziçi'nde kesintiye uğramadı. Bu konuda üniversite hocaları ve öğrenciler arasında anlatılan efsane, Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Faruk Birtek'in başına gelenlerdir: 12 Eylül darbesinden sonra üniversiteye, askerî yönetimin atadığı bir rektör gelmiştir. Rektörün önemli icraatlarından biri de hocaların kılık kıyafetlerine çekidüzen vermek olacaktır. Rektör, üniversitede karşılaştığı Prof. Dr. Faruk Birtek'i sakallı görünce, bu durumun üniversiteye yakışmayan bir manzara olduğunu düşünerek 'Hocam, sakalınızı kesin!' emrini vermeye kalkar. Birtek hoca şaşırmıştır. Elleriyle sakalını avuçlar ve şöyle der: 'Sayın hocam, bu sakallar çok rektör gördü!'
BOĞAZİÇİ YASAKÇI TAVIRLA GÜNDEMDE
Boğaziçi'ne 12 Eylül döneminde Robert Kolej mezunu olmayan ve üniversitenin geleneklerini bilmeyen ilk rektör atanmıştı. Prof. Dr. Ergun Toğrol, bu görevde 10 yıl kaldı. Üniversite tarihinde Robert Kolej mezunu olmayan ikinci rektör ise Prof. Dr. Kadri Özçaldıran oldu.
Okulda 'harbi' yapısı, argo, hatta küfürlü konuşması, gırgırı ve şamatasıyla 'Baba Kadri' olarak bilinen 'elektrikçi' Kadri Özçaldıran, üniversitenin açıldığı gün başörtüsü yasağıyla gündeme geldi. Postmodern darbe olarak bilinen 28 Şubat sürecinin aşırı yaklaşımlarından bile orta yol bularak çıkmayı başaran üniversitede akademik yılın başladığı ilk gün katı bir başörtüsü yasağı uygulanmak istendi. Rektörden talimat aldıklarını söyleyen güvenlik görevlileri, başörtülü öğrencileri kampus girişinde durdurdu. Başörtülü öğrencilere rektörlük tarafından hazırlanan ve içeriğinde 'Başörtülü girdiğim takdirde tüm hukuki sonuçları önceden kabul ediyorum.' yazılı bir kâğıt imzalatılmak istendi. Kâğıdı imzalayan bazı öğrenciler içeri girerken, imzalamayanlar okula alınmadı. Okula giren servis araçları bile güvenlik görevlileri tarafından aranarak başörtülüler araçlarından indirildi. Bu yasakçı tavır öğrenciler tarafından protesto edildi ve Boğaziçi'nin özgürlükçü geleneğine büyük bir darbe vuruldu.
Göbeğine kadar uzayan sakalıyla komünizmin kurucusu Karl Marx'a benzeyen, saçlarına perma yaptıran, yumurta göbeğinden dolayı sürekli askılı pantolon giyen Kadri Özçaldıran, Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin (ODTÜ) 68 Kuşağı temsilcilerinden.
Rektör Özçaldıran, göreve gelir gelmez kadrosunu kurdu. Yükseköğretim mevzuatında bir rektörün en fazla 3 rektör yardımcısı atama hakkı varken; Özçaldıran, dört 'danışman', bir öğrenci dekanı ve 3 de yardımcı olmak üzere 8 rektör yardımcısı atadı. Rektörün uygulaması kanunda yoktu; ama yaptı. Özçaldıran'ın göreve getirdiği isimler şöyle: Prof. Dr. Füsun Akarsu, Prof. Dr. Emin Anarım, Prof. Dr. Günay Anlaş, Prof. Dr. Yeşim Arat, Prof. Dr. Zeynep Atay, Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu, Prof. Dr. Ayşe Gül Toker ve Prof. Dr. Tereza Varnalı.
11 bin öğrencisi, bine yakın öğretim elemanı olan Boğaziçi'ne, dekanlar, bölüm başkanları, müdürler varken 8 yardımcı yöneticinin getirilmesi tartışılıyor. Çünkü üniversitenin geleneğinde katılımcı bir yönetim anlayışı var. Üniversite daha çok bölümler bazında idare ediliyor ve her bölümü de hocaların kendisi yönetiyor. Çoğu zaman bölümdeki işlere bölüm başkanı bile karar vermiyor. Başkan sadece formaliteden ibaret ve hocaların kararını tasdik eder konumda yer alıyor. Yönetimde yer alanların daha çok 'şahin' kanattan seçilmesinin üniversitedeki yasakçı yapıyı hortlattığı kaydediliyor. Çünkü Özçaldıran'ın yönetime getirdiği isimlerin hemen hepsi şu sıfatla anılıyor: Ulusalcı...
CUMHURBAŞKANI GÜL ATAMAK ZORUNDA KALDI
Muhafazakâr camia, Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşananlardan sonra, 'Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, statükoyu temsil eden, özgürlük karşıtı, yasakçı birini nasıl rektör atadı?' sorusunun cevabını arıyor.
Aslında bu soruyu cevaplamadan önce 'Boğaziçi hocaları, neden Özçaldıran'ı üniversitede yapılan seçimde birinci yaptı?' sorusuna cevap aramak gerekiyor. Üniversitede rektörün görev süresi ağustos ayında sona eriyordu. Mevcut Rektör Prof. Dr. Ayşe Soysal yeniden aday olacağını aylar öncesinden deklare etmişti. Herkes 'Boğaziçi'nde tek aday' çıkacak nazarıyla bakıyordu. Ancak haziran ayında yapılacak seçime 1 ay kala Kadri Özçaldıran rektörlüğe aday olduğunu açıkladı. Rektör adayı Özçaldıran, hocalara gönderdiği seçim bildirgesinde üniversitenin son yıllarda 'imaj' sorunu olduğunu dile getiriyor ve birtakım vaatlerde bulunuyordu. Rektör adayı Kadri hocanın 'üniversitenin geleceğini ipotek altına alacak' diye bahsettiği imaj sorunlarının başında, üstü kapalı olarak, medya organlarında çıkan başörtüsü, Ermeni konferansı ve Kürt ayrımcılığı ile ilgili haberlerden söz ediliyordu.
Ayrıca Özçaldıran, öğretim üyelerini canevinden vuran vaatlerde de bulundu. Mesela, her öğretim üyesinin konut sorununu çözeceğini ifade etti. Seçim bildirgesinde 'Konut sorununun çözümü için Hazine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ya da TOKİ'den alınacak, iyi bir yerde, yeterince büyük bir arazi ya ciddi bir şirkete pay karşılığı verilerek ya da bir kooperatif kurmak yoluyla değerlendirilebilir ve bu arazi üzerinde bir BÜ-Kent kurulabilir.' diyordu.
Özçaldıran, geçim sıkıntısı çeken genç asistanların sevgisini kazanmak ve öğretim üyelerinin desteğini çekmek için 'akçalı' işlere de el attı. Üniversitede teknopark kuracağını ve buradan yılda 4 milyon dolar gelir sağlayacağını anlatan rektör adayı Özçaldıran, her akademisyene buradan yıllık 10 bin dolarlık pay düşeceğini vurguluyordu.
Son bir ay içinde çıkıp bu vaatlerde bulunması, üniversitede son dönemlerinde nispeten pasifleşen Ayşe Soysal karşısında Özçaldıran'ı önemli bir aday konumuna getirdi. Ve üniversitedeki seçimde Prof. Dr. Kadri Özçaldıran 170, Prof. Dr. Ayşe Soysal 146, Prof. Dr. Aslı Tolun 4, Prof. Dr. Niyazi Türkeli 2 ve Prof. Dr. Faruk Birtek ile Prof. Dr. Betül Tanbay 1'er oy aldı. Özçaldıran ve Soysal dışındaki adaylar formaliteden YÖK ve Cumhurbaşkanı'na gönderilecekti. Ayrıca üniversitenin geleneğinde hocaların seçtiği kişiye saygı da vardı. Bu yüzden seçimin akabinde Ayşe Soysal, '24 oy eksik aldım. Değil 24, 1 oy farkı bile olsaydı çekilirdim.' diyerek bu aşamadan sonra atanması hâlinde bile rektörlüğü kabul etmeyeceğini ifade etmiş ve YÖK'ün mülakatına bile gitmemişti. Böylece Kadri Özçaldıran, rektör adayı olarak tek başına kalmıştı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de önüne gelen tek aday konumundaki Özçaldıran'ı atamak durumunda kalmıştı.
BOĞAZİÇİ'NİN GELENEĞİ: HER GÖRÜŞE SAYGI
Yeni rektör ve ekibinin akademik yıl başlar başlamaz başörtüsü yasağı ile gündeme gelmesi, Boğaziçi camiasında tartışma konusu oldu. Üniversite hocalarının internet ortamındaki tartışma platformlarında konu hâlâ gündemde. Mesela, sol görüşlü bir öğretim üyesi (ismi mahfuz), tartışma platformunda şu görüşü dile getiriyor: 'Başörtüsünden dolayı bayan öğrencilerin üniversiteye alınmamasının laikliği savunmak olduğu savının bazı eksik tespitlere dayandığını düşünüyorum. Kamu eğitiminden öğrencileri soğutmak, onlara eğer değişmeyecekseniz başka yerlerde okuyun mesajı veriyor. Türkiye'yi İran'dan uzaklaştırmaktansa İran'a yaklaştırıyor. Çünkü kamu eğitim kurumlarından gördükleri soğukluğu cemaatlerin sıcaklığı telafi ediyor. Burada eğitim almazlarsa başka yerde alacaklar. Eğer üniversitemiz laiklik adına bir adım atmak istiyorsa, öğrenciyi derslikte tutmalı. İşimizi eğitmenlik olarak tanımlayan bizlerin eğiteceğimiz öğrencileri seçmemiz bazı öğrencileri 'eğitilemez' kategorisine koymamız demektir. Bu da eğitmenliğin tanımına uymaz.'
Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Faruk Birtek de başörtüsü konusunda Taraf Gazetesi'nden Neşe Düzel'e verdiği röportajda türban yasağına taraftar olmadığını dile getirmişti. 'Derslerde ben türbanlı öğrencilere muhakkak izin veriyorum. Çünkü bu öğrencilere saygım var.' diyen Birtek, 'Gerekçesi ister İslami ister başka bir şey olsun, insanların kılık kıyafetine karışamam. Ben kanun uygulayıcısı değilim. Polislik yapmıyorum.' diye konuşmuştu.
Boğaziçi Üniversiteliler Derneği (BURA) Yönetim Kurulu Başkanı Osman Eroğlu da başörtüsü yasağının üniversiteye yakışmadığını savunanlardan. Eroğlu, 'Bu üniversite tarihinde bir ilk oldu ve üniversiteye yakışmadı. Bir rektör üniversitede oluşan yılların birikimi bir kültürü, geleneği, okulu değiştiremez. Ben inanıyorum ki öğretim üyelerinin duyarlılığı ve Boğaziçili kültürü bu tavrı yenecek.' diyor.
Boğaziçi'nin en önemli özelliklerinden olan farklı görüşteki insana saygı duyma, öğrenciler arasında her zaman dikkat çekiyor. Üniversitede her türlü görüşten öğrenciyi tartışırken görmek mümkün. Ancak bu fikir tartışmaları hiçbir zaman kavgaya dönüşmüyor. Öğrenci ateist, komünist, dindar, liberal veya başka bir dünya görüşünü benimsemiş olsa bile kendi fikri dışındaki görüşlere sürekli saygı gösteriyor. Okul kantinlerinde farklı düşüncedeki kişilerin astığı afişlerin her zaman yan yana olması bunun en bariz göstergesi kabul ediliyor. 30'a yakın aktif öğrenci kulübüyle dikkat çeken üniversitede bugüne kadar 'Öğrenciler birbirine satırlarla, bıçaklarla, yumruk yumruğa saldırdı' gibi haberler duyulmadı. Protestolarını çok seviyeli yapan öğrenciler hiçbir zaman şiddete karışmadı. Bu yüzden de rektör Özçaldıran'ın yasakçı tavrına sağcısıyla, solcusuyla, liberaliyle, pankçısıyla, ateistiyle bütün öğrenciler tepki gösterdi.
BOĞAZİÇİ'NİN ETİK KURALLARI
Boğaziçi Üniversitesi'nde yönetim tarafından öğretim elemanları, öğrenciler, idari görevi olan öğretim üyeleri ve idari personele ilişkin, yasalar ve yönetmeliklerin genellikle kapsamadığı ya da belirlemediği alanlarda uyulacak ilkelere tarafların bağlılığının sağlanması amacıyla etik ilkeler belirlendi. Bu ilkeler şöyle:
İnsan hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesi,
Din, dil, ırk, etnik köken, fikir, cinsiyet, cinsel yönelim, yaş, bedensel engel ve benzeri özellikler nedeniyle ayrımcılık ve önyargıya yer vermeden hakça ve dürüst davranılması,
Üniversitede her konunun özgürce tartışılacağı bir ortamın oluşturulması ve korunması,
Bilgilenme, bilgilendirme, öğrenim ve öğretim özgürlüğünün korunması,
Bilimin gelişme sürecinin herkes tarafından desteklenmesi,
Saydamlık ilkesi ile saklı kalması gereken bilginin korunması ilkesi arasında denge kurulması,
Üniversite içi bireyler ve birimler arası ilişkilerin her zaman karşılıklı saygı çerçevesinde tutulması,
Kurumsal kaynakların korunması, özenli, verimli ve etkili kullanımının sağlanması,
Karardan doğrudan ya da dolaylı etkilenenlerin karar verme sürecine katkılarının sağlanması,
Yapılan iş ve alınan kararlarda insanlığın yararı gözetilip sosyal sorumluluk bilinciyle davranılması,
Kişisel yetkinliğin geliştirilmesi; dürüstlük, güvenilirlik, hak ve sorumlulukların bilinciyle davranılması,
Profesyonel yetkinliğin geliştirilmesi; görevin kendine özgü amaçlarına, kurum ve görevin saygınlığının korunmasına uygun davranılması; işin yapılmasında kalite ve etkililik ilkelerinin benimsenmesi,
Bireysel gelişimin desteklenerek özendirilmesi; akademik liyakat, deneyim ve emeğe saygı gösterilmesi,
Çevreye karşı duyarlı, sorumlu ve hayvan haklarına saygılı davranılması,
Üniversitede yetkilerin akademik özerklik, özgürlük ve iyi niyet çerçevesinde kullanılması, sorumlulukların tam olarak yerine getirilmesi; söz konusu ilkelerin yöneticilerce kurum içi ve dışında korunması.
Zaman