Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kilise Darwin teorisini kabul etti mi?

Kilise Darwin nazariyesini 150 yıl sonra kabul etti mi? İslam düşüncesi Darwin teorisine nasıl bakıyor?

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-09-24 04:36:00

Kilise Darwin teorisini kabul etti mi?

 

Kilise Darwin Teorisini 150 Yıl Sonra Kabul Etti mi?

Halis Çelebi*

2008 kışı geldiğinde, Kilise?nin Darwin nazariyesini kabul ettiği bilgisi kulağıma geldi. Bu kabulün boyutlarını ve biçimini bütünüyle bilmem mümkün değil çünkü bir süre önce ABD?de, Darwin nazariyesi yerine, evrim teorisine giden yolun yarısı ya da çeyreği anlamına gelen Akıllı Tasarım teorisinin okutulması yönünde bir tartışma başlamıştı. Bu tartışma bizim topraklarda yaşanmadığı için bu noktada Kilise, İslam dünyasından çok daha ileridedir. Hâlbuki İbn-i Haldun, Mukaddime adlı eserinde, ?Yaratıklar birbirlerine (gelişerek) dönüşür? ifadesini kullanmış ve bu konuya basitçe de olsa değinmişti. Bu olay bizlere, İslami düşüncenin Kara Memluklularının döneminde durduğunu anlatır. Bizim Arap ve İslam ülkelerinde yapılan cumhuriyet devrimleri, bizlere, halkların modernlikten 5 ışık yılı uzaklaştığını göstermektedir.

En iyisi biz yine Kilise?nin bu teoriyi kabulüne dönelim. Bundan önce de tıpkı Yahudi din adamlarının Spinoza?ya yönelik sapkın suçlamasını geri almaları gibi, Kilise büyük patlama (big bang) olayını kabul etmişti. Ancak 17. yüzyılın başlarında düşünceleri yüzünden diri diri, kızarmış piliç gibi yakılan Giordano Bruno?yu temize çıkarma konusunda tereddüt etmekteydi. Çünkü onun teorisi teslis inancını kökünden yerle bir etmekteydi.

Engizisyon mahkemeleriyle ilgili araştırmacıların 4500 dosyayı açtığını duyduklarında Kilise, çok daha ilerici bir adım atarak biz kendimizi teslis inancından nasıl uzak tutuyorsak Papa da Engizisyon mahkemelerinden beri olduğunu ilan etti.

Dini düşünce bizde kutsallığıyla gökdelen gibi yanına yaklaşılmıyor, ne eleştiri ne de gözden geçirme kesinlikle kabul edilmiyor. Şayet birileri eleştirir ya da gözden geçirirse bu fanatizme, teröre neden oluyor, sadece aklı değil nakli de öldürüyor.

Dini; hayatın, kadının, mühendisliğin, peyzaj mimarisinin, kısacası bütün bilimsel gelişmelerin karşısında konumlandırıyoruz. Bununla da yetinmiyor, Deniz ve Kara Memlüklüleri dönemindeki Said Çakmak?a beyat günlerini hatırlatırcasına darbeci rejimleri daha da yerleşik hale getiriyoruz.

Baasçı tağuttan kurtulmak, belki dinazorlaşmış ve örümcek bağlamış yapıyı çözer ve donukluğu kırar umuduyla ABD?nin darbesiyle gerçekleşebildi. Fakat ne yazık ki bu darbe de daha fazla felaket, yıkım, tahribat ve kasırga getirmekten başka bir işe yaramadı.
Darwin?in öyküsü 19. yüzyılın ortalarına uzanır. 1859 yılında Türlerin Kökeni adlı kitabını yayınladı. 1871 yılında ise İnsanın Kökeni yayınlandı. Peki, bilim çevrelerini sarsan bu kitap yok olup gitti mi? İnsanların çoğu ona saldırdı, Kilise bu düşünceleri yerden yere vurdu ve Darvin?in şeytan olduğunu ilan etti. Ancak Darvin, ilahi yaratılışla ilgili bir şüphe ya da sorgulama getirme amacı taşımıyordu. Tersine bu yaratılışın bir defada mı yoksa belirli bir süre içerisinde mi gerçekleştiğini araştırıyordu.

İman?ın öyküsü (Kıssatu?l İman) adlı kitabın yazarı Abdülhamid el-Cisr, iki hususu birbirinden ayırıyor: ?İlahi yaratılış bir defada mı yoksa tedrici olarak mı gerçekleşti? İlahi yaratılış düşüncesi kimsenin tartıştığı bir şey değildir.?

Nasıl ki Allah (c.c.)?ın iradesi yerleri ve gökleri 6 günde yaratmayı istediyse, aynı şeyi insana özgün bir oluşum içerisinde de düşünebiliriz. Kuran-ı Kerim, insanı ses getiren balçıktan (hamein mesnun), basit bir balçıktan (et-Tınu?l Lazib), çömlek gibi pişmiş çamurdan (Salsalin Kelfehhar) yarattı şeklinde farklı evsaflarla tavsif eder. Ceninin gelişiminin evrelerinden bahseder.

Belki de etkisi bugünlere kadar gelen insan düşüncesinin en önemli devrimleri Copernicus, Freud ve Darwin tarafından yapılanlardır.

Kozmolojide Copernicus, evrenin eski yapısını değiştirdi. Artık dünya, gezegen ve yıldızların etrafında dönüp durduğu evrenin merkezi değildi. Copernicus?un devrimiyle birlikte artık dünya, sürekli genişlemekte olan bir evrende sıradan bir gezegene dönüşmüştü. Ancak iletişimin mesafe nedeniyle mümkün olmadığı diğer gezegenlerde de hayat olabilirdi.

Psikolojide ise Freud zihnin, tıpkı yeryüzü gibi tabakalardan oluştuğunu, bu tabakaların bilinç, bilinçdışı, bilinçaltı gibi kavramları içerdiğini ortaya çıkardı. Bilinçaltı denen olgu aslında beyinin zarlarında bulunan ve kalınlığı 6 mm.?yi geçmeyen son derece hassas ve nahif küçük taneciklere benzemekteydi. Buna rağmen deha ateşinin yuvası, bilinçaltının aşamaları ve yaratıcı fikrin lemaları burada bulunmaktaydı.

Freud?a göre bilinç, bizde duygu dünyamızı oluşturan unsurlar içerisinde %5?i geçmez. Bedenimize kumanda eden genellikle bilinçdışdır. Bilinçdışının deposu tecrübeyi, duyguları ve davranışları ihtiva eder. Bilinçdışılık durumu en zirveye ulaştığında, insanı psikolojik komplekslere ve simgesel rüyalarla ilgili yeni bir döneme sokar. Ve bu durumda süperego (üstbenlik) ve bilinçdışı insanı komplekslerden özgürleştirir.

Biyoloji alanında 1831 yılında Darwin, Beagle adlı gemiyle bilimsel bir seyahat yapmıştı.
2003 yılında yani Darwin?den tam 125 yıl sonra Avrupalılar, Mars?ın yüzeyine çıkacak olan Darwin?in adını yad edercesine fırlattıkları uzay gemisinin adına Beagle II adını koymuşlardı.
Darwin?in teorisi 5 yıl sürdü, ancak en heyecan verici yılları Galapagos adalarında geçirdiği ve evrim teorisini ortaya atmasına imkân veren 4 yıl oldu. Bu teoriye göre canlılar evrim kuralları tarafından yönetilmekteydi ve doğada değişimden başka bir sabite yoktu.

Fizyolojide de benzer kurallar vardı. Ancak değişimin kendiliğindenliği onun çabalarını boşa çıkarmıştı. Bunun üzerine yaptığı çalışmalarda o, biyolojiye hükmeden şeyin gelişim (evrim) olduğunu söylüyordu. Ancak bu değişim hangi mekanizmayla gerçekleşiyordu?

1837 yılı onun için dönüm noktası oldu. Thomas Maltus?un can sıkıcı bir makalesini okuduğunda canlıların ve besinlerin artışında etkili olan birbirinden farklı bir çok hesaplama şekli olduğunu görmüştü. İnsanlar geometrik olarak çoğalırken (2-4-8-16-32-64) besinler ise aritmetik olarak artıyordu (2-4-6-8-16-32). İnsanların sayısı 256?ya ulaştığında besinler yerinde sayıyor olacaktı ki bu durumda da insanoğlu ya büyük kıtlıklara maruz kalacak ya da besinler için birbiriyle savaşmak zorunda kalacaktı.

Bu düşünce Darwin?in kafasında şimşekler çakmasına neden oldu. Çünkü buradan çıkardığı sonuç, evrim mekanizmasının doğal seleksiyon ve en güçlü olanın ayakta kalması ilkesine dayanıyor olmasıydı. Ancak buradaki felaket, Malik bin Nebi?nin de dediği gibi bu kuramın biyolojiden alınıp toplum bilimlere özellikle de sosyolojiye aktarılmasıydı.

Tarih için geçerli olan yasalar, fizyoloji ya da biyoloji için geçerli olmayabilir. Örneğin, mekaniğin üçüncü kuralında olduğu gibi tarih etkiye eşit ölçüde ve ters yönde tepki vermez, tarihin tepkisi çok daha yıkıcı ve tahripkâr olabilir. M.Ö. 5. yüzyılda İskender?in, Yunan ülkelerine saldıran Yunanca deyişiyle Xerxes, İranlıların deyişiyle Şehinşah Heşayer Şah?a yanıtı M.Ö 331 yılında Salamis savaşı olmuş, bunun sonucunda yakın doğu bölgesinin hâkimiyetine İslam fütuhatı gelene kadar son vermiştir.

Tekrar konuya dönersek, Alfred Russel Wallas adında bir bilim adamı aynı yöndeki düşüncelerini gönderdiğinde ancak Darwin, teorisini kamuoyuna sunma cesaretini gösterebilmiştir. İki makale bilim dergilerinde yayınlanmış olmasına rağmen bunlar kimsenin dikkatini çekmez.

1859 yılında Türlerin Tökeni ve 1871 yılında İnsanın Kökeni adlı kitabını sunduğunda yer yerinden oynamış ve halen de Darwin?in evrim konusundaki etrafındaki gürültü devam edip gitmektedir.

Darwin?in evrim hakkındaki düşüncelerinin iman ya da küfürle bir alakası yoktur. Allah (c.c.)?ın bu evreni bir anda yaratmaya gücü olduğu halde onu 6 günde yaratmıştır. Kur?an-ı Kerim Yaratmasında istediği şekilde artırmaya gidebilir demekte ve Sizin bilmediklerinizi de yarattı ifadesini kullanmaktadır.

İbn-i Haldun, Mukaddime adlı eserinde yaratmanın en üst aşamalarındaki dönüşümlerden ve şaşırtıcı değişimlerden bahsetmektedir. Maddeden bitkiye, sonra canlıya ve sonra da insana? İnsanlar Darwin?e saldırdıklarında o, çok çalışmak ve seyahat etmekten dolayı yataklara düşmüş haldeydi. Bunun beraberinde getirdiği yorgunluk ve hastalık nedeniyle 1882 yılında vefat etti.

Onu savunmak, arkadaşı ve bilim adamı Thomas Huxley?e düştü. Sonra da biyolojik düşünceyle ilgili fikirleri sosyal bilimlere ve felsefeye taşındı.

Bu nedenle Darwin?in kitabı, tıpkı Copernicus?ta olduğu gibi tarihteki düşünce devrimlerinden biri olarak addedilmektedir. Nasıl ki Copernicus evrenler düşüncesini yıkmıştı Darwin de o zamana kadar var olan canlılar tasavvurunu yıktı. Bunun neticesinde sabit yaratılış düşüncesi evrimsel yaratılışa dönüştü. Tabiatta değişimin kendisinden başka bir sabitenin olmadığı? Oluşum ve dönüşümün varlığa yaratılıştan yaratılışa hükmeden kanun olduğu ortaya çıktı. Bu oluşum, Allah?ın varlığından başka sabit hiçbir şeyin olmadığını söyleyen Budist düşüncenin omurgası mesabesindedir.


*Suriyeli düşünür ve yazar.

Bu makale İslam Özkan tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.





SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara