Yusuf Kaplan:
?İsterseniz, şöyle bir soruyla başlayalım. Engin Bey, Ramazan sizin için ne anlam ifade ediyor? Daha doğrusu, bir Müslüman için Ramazan ne anlam ifade etmeli?? Engin Noyan:
?Ramazan, Müslüman için bir tek anlam ifade etmeli. Bu anlamı zaten Cenâb-ı Allah (cc) Kur'ân-ı Kerim'de tarif etmiş. Benim için de ondan başka anlam ifade edemez. Ona yeterince bir anlam yüklemişse Din'in Sahibi, benim ona ilave bir anlam yüklememe gerek yok. Bu çok büyük bir edepsizlik olur. Onun yüklediği anlam; söylediği şey şu: bu mübarek ayda Kur'ân nazil oldu. Bu ne demektir? Gayet basit bir şey! Mademki bu ayda Kur'ân nazil oldu; nasıl ki, bir çocuğun doğum gününü kutluyoruz; o halde Kur'ân geldi, Kur'ân'ı kutlamamız lazım.
Kur'ân nasıl kutlanır? Kur'ân'la ilişkileri yeniden gözden geçirerek kutlanır; Kur'ân'la tazelenerek. Kur'ân'la ilişkiyi yeniden gözden geçirmeyi şu anlamda söylüyorum: Şimdi, bizim kullandığımız zaman kipleri içinde ilginç bir zaman kipi var: Dili geçmiş zaman kipi. Adam diyor ki,
?Ben Kur'ân okudum?. Ben bu adama diyorum ki
?sen yalan söylüyorsun.?
?Nasıl yalan söylüyorum?? diyor;
?okudum diyorum sana; sen bir Müslüman olarak beyan üzerine kabul etmiyor musun her şeyi??
?Bak, diyorum; sen şu anda kendi kendini ele veriyorsun. Çünkü Kur'ân okuyan bir insanın di'li geçmiş zaman kipini kullanması mümkün değil. ?Ben Kur'ân okuyorum? der; geniş zaman kipini kullanır. Bu Kitap okunup biten bir kitap değil ki! Bu Kitab'ın tabiatı buna aykırı; yapısı farklı bir kere, zaten bırakamıyorsun ki! Nâs süresiyle bitiyor, tekrar başlıyor. Sonra ister istemez oraya taşıyor seni; istemesen de götürüyor seni zaten oraya. Başka yolu yok. ?Tolstoy'u okuduk bitti? der gibi, haa bu değil!..
Müslüman'daki bu ?okudum? anlayışı, ona sanal bir özgüven getiriyor; ?ben Kur'ân'ı biliyorum? özgüvenini getiriyor. Hayır! Kur'ân bu anlamda bilinmesi biten bir kitap değildir. Kur'ân'la olan ilişkimizi her dem yeniden gözden geçirme imkanına sahip olmamız gerekir. Gündelik hayatın akışı içinde bunu yapamayabiliriz, işte Ramazan bize bu vesileyi getiriyor. Ramazan Kur'ân ayıdır benim için; bütün Müslümanlar için, ümmeti Muhammed için de budur, Kur'ân ayıdır. Onun dışında diğer anlamlar kültürler tarafından yüklenmiş anlamlardır. Zararı yok, kullanılabilir; iyi tarafı da olabilir bazı kültürel şeylerin, ama Ramazan Kur'ân ayıdır.
Kur'ân ayıyla orucun bütünleştirilmesi de çok ilginç bir şey. Yani Cenâb-ı Allah (c.c) Ramazan'a sadece ?Kur'ân'ın nazil olduğu ay? demekle bırakmıyor; bu aya orucu getiriyor, hasrediyor. Demek ki Kur'ân'la ilişki kurmakla oruç arasında çok yakın bir bağlantı var. Oruç tutarak Kur'ân'la ilişkimizi daha iyi yerine getiriyoruz. Ama şu anda biz bunu böyle mi yapıyoruz? O ayrı bir konu. Kur?an?ı okumayı sadece, işte Ramazan'ın ilk gününden başlayıp son gününe kadar süren bir hatim ile mi noktalandırıyoruz? Yahu kardeşim, hatim edemeyiver, ziyanı yok bitiremeyiver Kur'ân'ı, ama hiç olmazsa en azından beş altı tane sûresi üzerinde fikir sahibi ol. Meselâ Yunus sûresi dediği zaman zihninde somut bir şey çağrışsın. Bu sûre neyi anlatıyor? Benimle ilişkisi ne? Bunun için önemli bir vesile olduğunu düşünüyorum Ramazan'ın. Tâbir-i amiyane ile, Müslüman'ın motoru sıfırlaması, rektifiye etmesi, daha nazik bir ifadeyle rehabilitasyon denebilir.?
Kaplan:
?Abdullah hocam, siz Ramazan'ın kavramsal çerçevesinden de hareketle Kur'ân ayı hakkında neler söyleyeceksiniz??
Ramazan: ?Güz Yağmuru?
Abdullah Yıldız:
?Söze, Ramazan'ın kelime anlamından başlamak istiyorum -Elmalılı tefsirinden hareketle;- Birincisi; ?Şehr-i Ramazan? yani Ramazan ayı ?Şehr'ullah?tır, ?Allah'ın ayıdır?. Bu isimlendirmeyi Kur'ân'ın bu ayda indirilmesiyle alâkalandırabiiiriz. Allah Teâlâ bu ayı kendisine, kendi kitabına has kılıyor. İkinci olarak bu kavramın ?Ramazi'den türediği söylenir ki, yazın o yakıcı ve kavurucu sıcaklarının, toz-toprağının ve kir-pasının ardından mevsim sonunda ortalığı temizleyip serinleten güz yağmuru anlamına gelir. Ramazan da o güz yağmuru gibi iman edenlerin günahlarını yıkayıp kalplerini temizler.
O yağmur, taşı-toprağı yıkıyor, ağaçları, bitkileri temizliyor; her şeyi pırıl pırıl hale getiriyor. Hava bile berrak ve tertemiz; yağmur sonrasındaki o temiz ve güzel havayı düşünün. Toprak canlanıyor, kıpırdıyor; yeryüzü yeniden tazelenip yeşeriyor. İşte Ramazan müminde böyle bir canlanmayı, böyle bir dirilişi, böyle bir yenilenişi, kendine gelmeyi, arınmayı, tertemiz olmayı sağlayan bir süreci başlatıyor. Yani siz bir ay içinde tuttuğunuz oruçla nefsinizi sınayarak, Kur'ân'ı sürekli tefekkür ve tezekkür ederek, düşünerek, kendi yaşantınızın Kur'ân'la sağlamasını yaparak, artılarınızı ve eksilerinizi hesap ederek, iyiliklerinizi çoğaltıp yanlışlarınızı düzelterek, günahlarınızdan vazgeçerek, davranışlarınızı ıslah ederek, ıslah-ı nefs ederek Ramazan'da kendinizi yeniliyorsunuz, rehabilite ediyorsunuz, -Engin Bey'in tabiriyle- rektifiye ediyorsunuz.
Kaplan:
Yani o zaman, Ramazan için bir ?varoluş mevsimi? diyebilir miyiz? Varlığının farkına varış mevsimi... İnsanın, doğanın, Allah'ın ve bunlar arasındaki ilişkilerin, etkileşimin hayat kazanması yani...?
Yıldız:
?Evet, tam anlamıyla yeniden hayat bulma, yeniden var oluş, diriliş... Allah Teâlâ bir çok âyette meâlen, ?Biz yağmur göndererek, ölümünden sonra toprakı yeniden diriltiriz? buyurur. Tıpkı böyle bir diriliş; işte Ramazî bunu ifade ediyor.
Üçüncü olarak üzerinde durmamız gereken kavram ise ?Ramaz?... O da, kavurucu çöl sıcağında güneşin hararetiyle ısınan taşların neredeyse kor haline gelmesi. Böylesine şiddetli biçimde ısınan yerlere de ?Ramzd? deniyor; hani yalınayak bastığınız zaman ayağınızı müthiş biçimde yakacak kadar ısınan taşa toprağa bu isim veriliyor. İşte bir başka görüş de Ramazan'ın bu kavramdan türediği istikametinde, şimdi, Ramazan'da sabahtan akşama kadar aç-susuz kalarak -Kerbela'da susuz kalmak tabirinin içerdiği anlamda susuz kalarak- yanıyorsunuz, adeta kavruluyorsunuz ya, işte onu çağrıştıran bir boyutu var bu yorumun. Yani oruç tutarak sabır imtihanından geçiyorsunuz; sabır cenderesinden, ateş çemberinden geçiyorsunuz adeta. Noyan: Ve o ateş bir sene boyu devam ediyor.?
Kur?ân'la Yenilenmek
Yıldız:
?Elbette. Ve dolayısıyla o yenilenme hayatınıza yeni bir ivme kazandırıyor; yeni bir anlam yüklüyor. Kendinize yeni bir rota çiziyorsunuz; hayata yeniden başlıyorsunuz, İşte, tam da burada itlkaf kavramı ve ibadeti çıkıyor karşımıza. Peygamber aleyhisselâm başka herhangi bir ayda veya herhangi bir zamanda değil de Ramazan ayında, Kur'ân ayı olan Ramazan içerisinde çekiliyor mescide ve yaklaşık on gün itikâfa giriyor. Her şeyle ilişiğini kesip ibadete dalıyor; Kur'ân'ı yeni baştan okuyup tefekkür ediyor, düşünüyor. Ümmetine örneklik oluşturacak biçimde iç dünyasını arındırarak, kendisini yenileyerek bunu bize de tavsiye ediyor. Ashabı da böyle yapıyor. Bir yıl boyunca, geçen Ramazan'dan bu Ramazan'a kadar ne yaptım, ne ettim; neleri doğru yaptım neleri eksik yaptım?..?
Kaplan:
?Yani tam bir hayat muhasebesi!?
Yıldız:
?Evet, bir başka ifade ile nefis muhasebesi yapıyor. Adeta geçmiş yılın ve yılların muhasebesinden hareketle yeni bir plan ve proje çiziyor kendisine; hayatını yeni baştan planlıyor. Ve bu yeni bir planla canlı ve dinamik bir şekiide, Allah'a kul olma noktasında daha bir azimli ve kararlı, iradesi daha da çelikleşmiş bir şahsiyet olarak yeniden doğuyor. İtikaf bize bunu sağlıyor.?
Kaplan:
?Sevgili Ömer, senin itikâf konusunda söyleyeceğin şeyler olmalı. Bildiğim kadarıyla bu konuda ilginç bir deneyimin de var...?
Ömer Miraç Yaman:
?Estağfirullah. Hatırlayabildiğim kadarıyla, itikâfın anlamı durmak, sakinleşmek, hatta çakılmak; yani bulunduğu yere çakılıp kalmak... Durup düşünmek ve tefekkür etmek... Allah Rasûlü'nün tavsiyelerinden şunu anlıyoruz: İtikafta bulunduğunuz on günde, durup düşünürken mutlaka bir hayat muhasebesi yapın; yaşantınızı Kur'ân'la karşılaştırın ve bu karşılaştırmayı yaptıktan sonra yeni bir heyecanla ve imanla hayata yeniden başlayın... şimdi, biliyorsunuz Allah Rasûlü Mescid-i Nebevi?de giriyor itikafa ve orada çadır kuruyor. Tek başına kalıyor; ashabından bazıları ile birlikte itikâfa girdiği de söyleniyor. Ve mümkün mertebe on gün süresini koruyor. Ve on gün süresinde dışarıdan hiç kimseyle konuşmuyor. Sadece yemekleri geliyor ve gidiyor. Öğrendiğim ilginç bir şey var; Allah Rasûlü çadıra girerken çok hüzünlü ve durgun giriyor, ama çıkarken mutlu ve huzurlu bir yüz ifadesiyle çıkıyor. Yani sanki bir odaya giriyorsunuz ve tepeden tırnağa yenileniyorsunuz. Motor yenileniyor, çıkıyorsunuz ve hayata taptaze başlıyorsunuz.
Acizane ben hacda iken itikafı ve ümmet bilincini birlikte yaşadım: Bir kere Mescid-i Haram'a geldiğinizde ilk sahne şu: Kabe'yi görür görmez bir anda gözlerden yaşlar boşanıyor. O an herkes titriyor zaten... Sonra tavafınızı tamamlayıp Hz. İbrahim'in yanında Makam-ı İbrahim'de namaz kılmak için sabırsızlanıyorsunuz. Ve hacda, gidenler bilirler, ümmet bilinci gerçekten doruğa çıkıyor. Kur'ân okurken, insanlarla sohbet ederken, farklı ırktan insanlarla yan yana omuz omuza dururken ümmet olduğunuzu hissediyor ve yaşıyorsunuz. Gerçekten durup düşünüyorsunuz, yaşıyorsunuz o havayı ve yanınızda kardeşleriniz var. Aslında hac bir durup düşünme yeri... Çok ilginç... Yani ben itikâfı ona benzetiyorum... Ben hacda iken, tek başıma girmiştim itikafa ve benim için gerçekten çok harika bir olaydı. Çok genç yaşta hacca gitmiş ve itikafa girmiştim; dört-beş günlük bir itikâf... Allah Rasûlü'nün itikâfını ve haccını düşünmüştüm... Gerçekten, o durup düşünme anı, muhasebe ant müthiş bir şey... Yeni bir hayat planı çiziyorsunuz... Ve ben itikattan çıktığımda çok mutluydum, çok sakindim, sözünü ettiğiniz iki şeyi de yaşamıştım; hem yanıyordum hem de serinlemiştim. Hem kor olmuştum, hem de belki günahlarıma tevbe ettiğim için hafiflemiş, serinlemiştim...? Kaplan:
?Abdullah Hocam, tekrar size dönersek: Ramazan bir sabır imtihanı, bir irade sınavı demiştiniz. Burada oruçla sabır arasında bir ilişki var mı? Konuyu biraz açar mısınız??
Sabırla Ve Namazla Yardım Dilemek
Yıldız:
?Şimdi, Kur'ân- Kerim'de Bakara sûresinin 45 ve 153. âyetlerinde, ?Ey iman edenler, sabırla ve namazla Allah'tan yardım dileyin? buyrulur. Tabii, buradaki sabır kelimesi oruç olarak da tefsir edilmiştir, çünkü oruç hazâ bir sabır işidir, yani sabırla oruç arasında yakın bir ilişki var; bir bakıma oruç bir sabır deneyimi, sabır pratiği. Namaz nasıl bir tevhfd eylemiyse oruç ibadeti de hem tevhîd hem de sabır eylemidir. Sırf Allah rızası için yapılan bir ibadet olarak sabrı gerektiren, sabrı içeren bir eylemdir, sabır elbette çok daha genel bir kavram, oruç ise sabrın bir cüz'ü, bir uygulaması. Tam bir ay boyunca siz, kendi isteğinizle, kendi nefsinizde dünyanın aç insanlarının yaşadığı tecrübeyi bizzat yaşıyorsunuz ve onu yaşadığınız için de infak duygularınız, yardımlaşma duygularınız harekete geçiyor; acıma duygularınız kabarıyor. Oruç tutan insanın yüreği yufkalaşıyor, inceliyor, yumuşuyor; daha çok acıyor, daha çok bağışlıyor ve bağış yapıyor.
Dolayısıyla, sabırla oruç, sabırla Ramazan, sabırla namaz arasında doğrudan bir ilişki var. Şimdi, ?sabırla ve namazla Allah'tan yardım dileyin? ifadesine dönersek; namaz da aynı zamanda bir sabır işidir. Bir ömür boyu hiç aksatmadan, iyi gününüzde kötü gününüzde, yaz ayında kış ayında, soğukta sıcakta, meşguliyette boşlukta, yolculukta ve normal zamanda namaza devam etmek, namazı dosdoğru kılmak ve onu dış etkenlerden korumak da elbette bir sabır işidir. Ama oruç tam bir sabır ve irade sınavı! İmsaktan iftara kadar aç kalıyorsunuz, bir ay boyunca. Dahası, sadece midenizi boş tutmakla yetinmiyorsunuz; gözünüzü sakınıyorsunuz, nefsinizi gemliyorsunuz, kulağınızı koruyorsunuz, ağzınıza ve dilinize hükmetmeye çalışıyorsunuz ki en zor olan şeylerden biri de budur yani...? Kaplan:
?Nefsin ve bedenin bize hükmettiği bir zaman dilimini yıkarak, biz kendimiz ona hükmetmeye başlıyoruz. Yani burada çok önemli bir şey var; bir varoluş espirisi var. Yani oruç duyularımızın farkına vardırarak, imkanlarını ve zaaflarını keşfettiriyor bize. Olağanüstü bir şey bu; müthiş bir şey!?
Yıldız:
?Evet, gerçekten müthiş bir şey! Siz, Ramazanla, oruçla kendinizi yeniden keşfediyorsunuz. Burada bir şeyin aitını tekrar çizmek istiyorum: Oruç sanıldığı gibi, sadece mideyi sabahtan akşama boş bırakmaktan ibaret değil. Rasûlüllah'ın bir hadisinde buyurduğu üzere -Allah korusun; ?Nice oruç tutanlar vardır ki onların oruçları açlıktan ibarettir; nice namaz kılanlar da vardır ki onların namazdan nasipleri yorgunluk ve zahmetten ibarettir.?. İşte Ramazan bize, böyle açlıktan ibaret bir oruç değil de, ve yine yorgunluktan ibaret bir namaz değil de, müminin tamamen kendisine hükmettiği, kendi nefsine, kendi bedenine, diline, gözüne, kulağına her şeyine hakim olduğu bir oruç tutma ve dosdoğru namaz kılarak özgürleştiği bir ibadet ortamı sunuyor.?
Noyan:
Aslında kulluk, özgür olmanın tek şarti; başka bir şey yok. Beni çok düşündüren bir konudur bu. Niye mutlak kudret, bizim O'na kulluk etmemiz konusunda bu kadar ısrar ediyor; ihtiyacı mı var buna? Yani, yâ Rabbi sen zaten mutlak kudretsin! Neden kendine kulluk etmemizi istiyorsun?! Ben şuna yüzde yüz inanıyorum; buna iman etmişim: Diyorum ki orada bir ayrıntı var: ?Yalnız bana Kulluk edin!? çünkü siz, sadece bana kulluk ederseniz, başka kulluklardan kurtulursunuz! İşte o zaman özgür olursunuz!
Devam edecek...
Kaynak: Ed. Abdullah Yıldız, Kur?an?ın Hayata Müdahalesi, Umran Yayınları, İstanbul, sf. 279-280.