Sabah yazarı Emre Aköz olimpiyat hezimetinin nedenlerini tartışıyor. İşte yazısı:
Türkiye'de çok İrfan var!
Bir okurumuzla iddiaya girmiştik: Son dönemde satranca yapılan yatırımın meyvelerini beş altı yıl içinde toplamaya başlayacağımızı, Türkiye'den de kalburüstü oyuncular çıkacağını söylemiştim.
Okurumuz ise karamsardı: Böyle bir şeyin olamayacağını, çünkü iddia edilenin aksine altyapının yetersiz kaldığını, yapılan işlerin göz boyama olduğunu ileri sürüyordu.
Ben umutluydum çünkü İş Bankası'nın sponsorluğunda, Antalya Kemer'de yapılan ve çeşitli yaşlardan bin (1000!) gencin (ve çocuğun) katıldığı şampiyonayı gıptayla izlemiştim.
Evet gıptayla! Çünkü onların yaşındayken satranç oynardım. Epey de iyiydim. Ancak çevremde; açılışları, stratejileri filan öğretecek, kısaca beni çalıştıracak, gelişmemi sağlayacak bir hoca yoktu. Satranç kitaplarını ise mumla arardık.
Şimdi öyle mi ya! Hoca var, kitap var, sponsor var. Ayrıca toplumun satranca yaklaşımı da değişti.
Benim zamanımda birçok veli, satranç oynuyor diye çocuğuna kızar, 'Böyle boş işlere vakit harcayacağına, derslerine çalış' derdi. Satranca 'kumar' muamelesi yapan da çoktu.
Değişimi görmek için turnuva salonlarının dışına göz atmak yeterli. Çocuklarının içeriden galibiyetle çıkmasını heyecanla bekliyor veliler.
İşte bu maddi ve manevi yatırımın sonuçları gelmeye başladı: Geçenlerde Singapur'da yapılan Okullar arası Dünya Şampiyonası'nda Vahap Şanal 11 yaş altında Dünya Şampiyonu oldu. Aynı kategoride Batuhan Daştan bronz madalya kazandı.
Milli Takım olarak da 11 yaş altında birinci gelirken, 13 yaş grubunda Dünya Üçüncüsü olduk.
Belli ki devamı da gelecek.
Hangi spor dalın olursa olsun; bu işler böyledir: Önce yatırım yapacaksın. Yani 'para, emek ve zaman' harcayacaksın. Ardından yetenekli gençleri bulup çıkaracak, onları işinin ehli hocalara teslim edeceksin. Çalışacaklar!
Kuraldır: İşlenmiş yetenek, ham yeteneği yener!
Belki 'ham yetenek' kısa vadede parlak başarılar elde edebilir ama uzun vadede zafer daima eğitilmiş yeteneğindir.
Çin'deki Olimpiyat Oyunları'nda ilk altın madalyamızı dün kazanabildik: Serbest güreşte Ramazan Şahin (66 kilo) zirveye çıktı.
Sevinçliyiz elbette ama bir o kadar da üzülüyoruz. Çünkü ekonomisi büyüyen, yani çeşitli spor dallarına daha fazla para, emek ve zaman yatırabilecek hale gelen Türkiye'nin durumu bu olmamalı.
Futboldaki yatırımın karşılığını nasıl almaya başladıksa, diğer sporlarda da aynı yaklaşıma sahip olmalıyız.
Belki hiçbir zaman 100 metrede Afrika'nın ve ABD'nin sırım vücutlu siyahi sporcularını geçemeyeceğiz.
Ama 'ata sporu' dediğimiz güreşte, yatkın olduğumuz boksta ya ne bileyim mesela ciritte, okçulukta madalyaları toplar hale gelebiliriz.
Futbol ve basketbol gibi 'medyatik' sporlardan yakınanlar var. 'Yatırımlar oralara gidiyor, geriye bir şey kalmıyor' diyorlar.
O zaman birkaç 'pilot branş' seçilebilir. Diyelim ki güreşe ya da voleybola ayrı bir önem verilir. Medyatik sporlardan arta kalan kaynaklar oralara aktarılır.
Hakkari Yüksekovalı İrfan Töreci bir yandan 'tek koluyla' çobanlık yaptı, diğer yandan çalışarak Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kazandı.
Türkiye, İrfanlarla dolu! Biraz yardımla onlar her zorluğun üstesinden gelir.
Emre Aköz / SABAH