Derindeki arıza
Terazi kendini tartamaz.Ama insan kendini tartabilmeli. Özeleştiri, bir bakıma, kendini tartabilmek demek. Akıl öyle bir nimettir; kendisi üzerinde de düşünebilir, gücünü sınırlarını fark edebilir, bir noktadan sonra ne yapacağını ve alışılmışın dışında bir metotla özel konumda kendini koruması gerektiğini düşünebilir.
İnsan, böyle bir varlıktır.
Ne var ki irade nefse yenilmişse, akıl bir tutulma haline girer ve ruh bundan sıkıntı duyar. Bazı can sıkıntılarının sebebi budur! Çeşitli iptilalardan medet umulması da buna bağlıdır. Eğlenmek isteyen birçok insanın aslen yapmaya çalıştığı uyuşmaktır. Çeşitli eğlencelerin yenileyici, dinlendirici nitelik taşıyan normal bir halin dışına çıkması ve yoran, tüketen, gaflete sürükleyen bir hale bürünmesi bundan dolayıdır. Aradığı o zaten! Dinlenmek falan değil. Sıkıntısının cinsini değiştirerek tahammül gücünü ayakta tutmaya çalışıyor.
Bazı şeylerin söylenmesi kolay da, yaşanması çok zor. O zorluk hissedilince, habire tekrar etme tesellisinin telaşı başlar. En çok konuşulanların en az yaşanıyor olması, aslında şaşırtıcı değildir. Sevgi, dürüstlük, özeleştiri böyledir. En çok konuşulur, en az uygulanıp yaşanır!
'Rol yapma yoluyla dolaylı telkin' metodu bazen geçerlidir. Mesela tebessüm etmek, rahatlatıcı bir tesir yapabilir. O rolü oynamak, psikolojik halinizi farklılaştırabilir. 'Ama ben dürüstüm, ben dürüstüm!' demekle dürüst olunmaz, sadece dürüst olmamanın bir tezahürü daha sergilenmiş olur. 'Ben tarafsızım, ben akıldan, sevgiden yanayım' deyip durmanın da, özü yok ise lafzı hiçbir işe yaramaz. Hatta, tutarsızlığın negatif sonuçlarını daha da artırıp koyulaştırır.
Düşünmeyip de düşünüyormuş gibi yapmak, bir miktar kavram âşinalığına sahip olanların çok sık kullandığı bir gaflet metodudur. Kavramların dilini kullanıyor ama, söylediği ve ürettiği bir şey yok! Hiçbir yere hiçbir katkı sunması mümkün ve muhtemel değil, kendini tatmin etmeye çalışıyor. Düşünüyormuş gibi yapıyor! Bunun kazandıracağı bigâne hüznüzanları ve moda primleri ona yetiyor. Emek, gayret, muhteva özeni diye bir şey yok. Fikrî bir heyecanın ve samimiyetin zerresi yok. Onu dinleyip okuyacağına bir Kemal Sunal filmi seyret, daha iyi!
Özeleştiri yok, çünkü özeleştirisi korkusu var. Kendi içine bakamaz. Fikrî cesaret, ifade engelleriyle değil, üretim zaaflarıyla ilgili bir durumdur. Düşünmeye cesareti olmayanların ifade özgürlüğüne sık sık vurgu yapması, mizâhî bir çelişkidir. Kahkahalarla güldürmez ama, acı acı tebessüm ettirir. İnsanı sık sık 'niye güldün?' sorusuna muhatap eder.
Yanımdakilerden biri zaplarken, 'İkimizin Hikâyesi' adında bir yabancı film çıktı. 'Dur' deyip seyretmeye başladım. Akıl dolu bir hikâye. Hayatın özüyle ilgisi var. Bizim ekranlarda sayısız dizi oynuyor, birbirinin kopyası olan. Hepsi bomboş şeyler. Bu hikâyeye benzeyen bir tek örnek yok. Sanki eğlenmenin, dinlenmenin sanat ilgilerinin düşünce kullanması haram! Halbuki bomboş bir hayat mümkün değil ki, bomboş anlatımların bir gerçekliği, bir sanat değeri olsun. Boşlukta tutunmaya çalışanların dramı vardır, bomboş bir hayat yoktur. Boşlukta tutunmaya çalışanların dramı, bomboş eserlerle, yapımlarla anlatılamaz.
Özeleştiriden, içgözlemden, otokontrolden, sorumluluk şuurundan, düşünceden kaçanlar; aslında yasaksızlığı değil kuralsızlığı, özgürlüğü değil sorumsuzluğu, kavramların özlerini değil gölgelerini savunuyorlar. Boşlukları doldurmayı değil, süslü gafletlerle mûnisleştirmeyi istiyorlar.
Özgürlük kelimesini özün gürleşmesini, eleştiri kelimesini de elemeyi çağrıştırdığı için seviyorum. Ama özün gürlüğünü ortaya çıkaran özgürlük anlayışları, düşüncenin aslına düşman olup da düşünüyormuş gibi yapanları eleyen sahih eleştiriler yok. Samimiyetsizlik, bir yaşama zarureti gibi algılanır hale gelmiş.
İradeyi nefse karşı özgürleştirmeden, akla samimiyetin, sevginin, cesaretin ruhî enerjisini ve aydınlığını kazandırmanın yolunu şimdiye kadar kimse bulamamış. Kimsenin bulması da mümkün değil.
Kendimizi bulmadan kendimizi başkasının yerine koyup empati yapmak tasavvur edilebilir mi? Kendimizi anlamadan birbirimizi anlamayı başarmamızın imkânı var mı?
Ahmet Selim'den duvara asılacak bir yazı
Zaman gazetesi yazarı Ahmet Selim bugünkü 'Derindeki arıza' adlı makalesinde yaşam felsefesini irdeliyor.
18 Yıl Önce Güncellendi
2008-08-21 03:24:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara