Abdüsselam Palacı*
Eski bir şair şöyle demiş:
Kılıç, kitaplarda yazan haberlerden daha doğrudur
Onun keskinliğinde şakayla gerçek ortaya çıkar
Bugün de biz şunu söyleyebiliriz:
Rakamlar kitaplardan daha güvenilirdir
Ondaki kesinlik sayesinde yalanla doğru ortaya çıkar
Rakam ve istatistiklerin çağımızdaki yeri yadsınamaz. Rakamların, istatistiklerin, oran ve açıklamaların teyit ettiği her söz ve iddia doğru ve güvenilirdir, şayet bilgi bunlara dayanmıyorsa ona güvenilmez. Biz burada neredeyse yarı kutsal bir nitelik kazanmış bu veriyi kanıtlama ya da onu inkâr etme konumunda değiliz. Ancak biz rakamsal araştırma olgusunu, istatistik açısından sıkıntılı bir durum arz eden terör konusunda kullanmak istiyoruz.
Terörün neredeyse İslam, Araplar ve Ortadoğu ile özdeşleşmiş bir anlamı vardır. Dünyanın dört bir yanında meydana gelen terör olayları aksi ispat edilinceye kadar medya ve basın organlarında İslam ve Müslümanların üzerine mal edilmektedir. Aksi ispat edilene kadar insanların zihinlerinde medyanın istese de silemeyeceği bir imaj oluşmaktadır, ayrıca medyanın bunu silmek istemeyip daha da kökleştirmek istediğini düşündüğümüzde vaziyetin vahameti ortaya çıkar.
İslam, Savaşın Nedeni Değildir
MIT?de araştırma görevlisi olarak bulunan ve Gazze, Batı Şeria, İsrail?de iki sene yaşamış olan Nicol Arcu, ?İnsan Bombalar: Din ve Terörün Yeniden Gözden Geçirilmesi? adlı emek mahsulü araştırmasında Pakistan?da bulunun on binden fazla dini medreselerin mezunları içerisinde sadece iki intihar bombacısı çıktığını saptamış. Bunlardan biri Irak?ta diğeri ise Afganistan?da hayatını kaybetmiş.
Bu, her Müslüman?ı potansiyel intihar bombacısı olarak gören medya kampanyasının iddialarını çürütecek nitelikte. Müteveffa İtalyan yazar Oriana Fallaci, Aklın gücü adlı eserinde şunları söyler: ?Her Müslüman ve Arap, en iyi durumda fanatiktirler. En kötü durumlarında ise Usame Bin Ladin gibi büyük teröristler haline gelirler. Bunlara karşı savaş açılması şarttır. Aralarında ayrım yapma yanlışlığına gidilmemesi gerekir. Hepsi fanatik birer katildir, geri kalmış ve eğitimsiz kitlelerdir.?
Lübnan asıllı Fransız Yazar Antoine Sfeir, Les réseaux d'Allah, (İslam ağı) adlı kitabında ?Her Müslüman doğal olarak İslamcıdır. Her İslamcı ise kaçınılmaz olarak terörist olacaktır.? demektedir.
Hâlbuki 172 selefi cihatçı akım üyesi kişi üzerinde yapılan ciddi öe önemli bir araştırma, bunlardan sadece %8?inin Malezya ve Endonezya?daki dini okullarda eğitim aldığını, selefi cihatçı hareketlere katılanlarının %78?inin ise cihat ağına vatanları dışında, çoğunlukla da medyanın ve toplumun psikolojik baskısından bunaldıkları Amerika ve Avrupa gibi ülkelerde katıldıklarını kanıtlıyor.
Ben de bu verilerden ?İslam?ın terörün nedeni olmadığını, ancak bazılarının şiddet içerikli eylemlerini İslami söylemle meşrulaştırdıklarını? sonucunu çıkarıyorum. Dediğim gibi terörün gerçek anlamda zeminini kuran şey ?Baskı ve saldırı altında kalmak?tır, İslam değil.
Bilinir ki şiddet, dini olan ya da olmayan sağcı, solcu ve devrimci akımların söylemlerinden de ilham alabilir. Bu da temel sonucun ilham almanın bizatihi sebebin kendisi olmadığını ortaya koyar niteliktedir.
Nedenler çeşitlidir, direniş ve şiddetin kültürel ve fikri ilham kaynakları çoktur. Ancak genelinde bu kaynaklar lokaldir. Ancak genel olarak ilham kaynaklarına bakılırsa insanları hareket geçiren nedenlerin vatan, inanç ve düşünce (ideoloji) gibi nedenlerin olduğu görülür.
Devrimci hareketler, insanların inançlarından ilham alırlar, onların davasını benimserler, tersi değil. Örneğin, el-Kaide örgütü, Batı?daki bazı karar alıcılarının ve yazarların zannettiği gibi Müslümanları etkilememiştir. El-Kaide, Müslümanların davalarını, bunun makul olup olmadığına bakmaksızın benimsemiştir.
Hatta bazı şiddet teorisyenlerine göre ?düşmanlar?, onların dini ve fikri bakımdan otoritelerine değil siyasi ve pratik tutumlarına karşı çıkmaktadırlar.
İdeolojik ve Fikri (Karşı) Saldırı
Aynı şekilde şiddet eylemleri ve terör, belirli bir etnik köken, coğrafya, din ve milletle ilintili bir şey değildir. Tersine teröre karşı savaş açanların da bunda katkısı vardır. Muhammed bin Abdullah es-Sellumi ?Gönüllü Kuruluşlar ve Terör İddiaları? adlı ?yine rakamların diliyle yazılan- eserinde CIA?in birçok terör olayının ve örgütünün, bazen eğitim bazen himaye bazen planlama bazen de doğrudan destek olarak arkasında olduğunu göstermektedir.
Örneğin CIA?in, 1985 yılında Beyrut?un batı kesiminde bir örgüt aracılığıyla düzenlediği bombalı saldırıda 92 kişi hayatını kaybetmiş 200 kişi de yaralanmıştır.
1986 yılında Suriye?de 150 kişinin öldüğü patlamanın arkasından da CIA çıkmıştır. Nikaragua?da Kontraların işlediği cinayetlerin arkasında da hiç kimsenin şüphe etmediği şekilde CIA bulunmaktadır. Özellikle Latin Amerika, Asya ve Afrika?da birçok darbe girişimi olmuştur.
Birçok araştırmacı, teröre karşı sürdürülen mevcut kampanyanın tamamen fikri ve ideolojik bir kampanya olduğunu ifade etmiş, buradaki gerçek düşmanın İslam ve Müslümanlarla bunlara ait bir takım kurum ve kuruluşlar olduğunu dile getirmiştir.
Amerikalı araştırmacı William Fischer, ?Teröre Karşı Savaşta Bütün İsimler Eşit? adlı çalışmasında 11 Eylül 2001 yılından beri bütün Amerika?yı kaplayan İslam?ın terörize edilmesinin arkasında yatan nedenin Amerikalı Müslümanların gözlerinin korkutulması ve onlara İslam?ın en temel esaslarından biri olan fakirlere yardım etme ilkesini terk etmeleri yönünde baskı kurmak olduğunu ifade etmektedir.
O dönemde yapılan tutuklamalar gelişigüzel, hukuk dışı ve ırkçıydı. Binlerce erkek ve kadın, terörle ilgili en küçük bir bağlantıları olmadığı halde kendilerine hiçbir savunma hakkı verilmeksizin sadece Ortadoğuluya benzedikleri için hapse gönderildiler.
William Fischer?in görüşlerini teyit etmek için Londra?da yayınlanan eş-Şark?ul Evsat gazetesi 23 Kasım 2002 tarihli nüshasında Mısır?daki Amerikan sefirinin, el-Kaide ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle 25 dini kurumun kapatılmasını talep ettiğini kaydediyor.
Aslında kapatılma istemlerinin altında yatan gerçek neden, bu kurumların Amerikan mallarının boykot edilmesinde toplum içerisinde güçlü bir etkiye sahip olmasıdır.
Batılı Terör mü, İslami Terör mü?
Medyanın İslami terör olgusuna yönelik abartma ve bu olgu üzerinde yoğunlaşmasına gelince, Batılı resmi kaynaklardan aktarılan rakamlar, medyanın İslami terör diye bir şeyin olmadığını bilmesine rağmen bunu amaçlı olarak yaptığını ortaya koyar niteliktedir.
2007 yılında Avrupa Polisi, AB ülkelerindeki terör eğilimlerini saptadığı araştırmasında 2006 yılında Avrupa?da 498 terör olayı olduğunu, bunlardan 424?ünün ayrılıkçı örgütler, 55?inin sol örgütler 18?inin ise muhtelif örgütler tarafından işlendiğini, Müslümanlar tarafından sadece bir kere o da Almanya?da terör olayı gerçekleştirildiğini, bunun da % 0, 2 oranına tekabül ettiğini kaydediyor.
Buna karşın terör suçlamasıyla gözaltına alınan insan sayısı ise %36,4?e (706 kişiden 257?si) tekabül ediyor. En büyük terör olaylarını ayrılıkçıların gerçekleştirmesine ve bu olayların, toplam terör içerisindeki yerinin %85?i bulmasına rağmen ayrılıkçılardan tutuklananların sayısı 226 ve bu da %32?ye tekabül ediyor. Yayınlanan rapor, İslami terörizmle mücadelenin Avrupa ülkeleri açısından birinci sırayı teşkil ettiğini ifade ediyor.
Rakamların dili, Avrupa?nın İslami terör iddiasını çürütmektedir. Ancak medyanın ve siyasetin dili bu gerçeği inkâr etmekte hatta tam tersi istikamette yol almaktadır.
Bu, neredeyse bütün Avrupa üniversitelerinin ve laikliğinin öğünmekte olduğu Avrupa?nın rasyonalist ve objektifliğini yerle bir eden bir olgudur.
Terörün Ortadoğu?daki Amerikan hedefleri üzerinde yoğunlaşmasına gelince, bizzat Amerikan araştırmaları ve rakamsal kaynakları bunu çürütmektedir.
Amerikan Dışişleri Bakanlığının terör hakkında 1997-2002 senelerini kapsayan istatiksel araştırması, 2002 yılında yapılan 77 terör eyleminin 46?sının Latin Amerika?da, 16?sının ise Ortadoğu?da vuku bulduğunu gösteriyor. 2001 yılında gerçekleştirilen 355 terör eyleminden sadece 29?u Ortadoğu?da, 201?i ise Latin Amerika?da meydana gelmiş.
Bu rakamların ortaya koyduğu gerçekliğe rağmen hiçbir zaman Latin teröründen ya da Katolik terörden bahsedildiğini duymuyoruz, tersine sürekli olarak İslami Terör?den bahsediliyor ve Ortadoğu terörün merkezi gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Terörün Gerçek Nedenleri
Yukarıda takdim ettiğimiz ve çoğu Batılı resmi kaynaklardan alınan rakamlar şüpheye mahal bırakmayacak şekilde aşağıdaki şekilde özetlenebilecek temel gerçekleri teyit etmiştir:
?Terörün birçok sebebi vardır ancak fikirler ve dinler, her ne kadar terör eylemlerinde bulunan örgütler tarafından referans olarak alınsa da genelde bu terörün nedeni değildir.
?İntihar saldırılarıyla İslami okullar ya da medreseler arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. Biz bunu söylerken bu eylemlerin meşruiyetine ilişkin hiçbir şey söylemediğimiz gibi terörle meşru direniş arasındaki ayrım konusuna da girmiyoruz.
?Burada ABD ve Avrupa ülkelerinin de katkılarının olduğu ?evrensel terör geleneği? olarak isimlendirilebilecek bir olgudan bahsetmek mümkündür. Dünyanın geri kalan bölgelerindeki terör eylemleri ise okyanusta damla mesabesindedir.
?Bazı ülkeler ve özellikle ABD, dünyanın birçok bölgesinde hedef alınmaktadır. Belki de en az saldırıya uğradığı ülkelerden biri Ortadoğu?dur. Buradaki saldırılar da ABD?nin dünya üzerindeki rolünden kaynaklanmaktadır. ABD?nin rolü, zulüm değil adalet ve insaf üzerinde yükselmelidir. İbn-i Haldun?un dediği gibi zulüm yıkıma yol açar. Allah (c.c.)?ın kendisine yasakladığı tek şey zulümdür. Bunu kendisine yasakladığı gibi bütün kullarına da yasaklamıştır.
En büyük zulümlerden biri rakamların ifade ettiği hakikatlere tecavüz etmek, Müslümanları zalimane bir şekilde rakamsal gerçeklerin gösterdiğinin aksine suçlayıcı bir tavır takınmaktır.
*Faslı yazar
Bu makale İslam Özkan tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.