Dolar

34,9484

Euro

36,7790

Altın

2.996,57

Bist

10.043,50

Müslüman ülkeleri askerî yönetimler geriletti

Mısırlı İslam âlimi Muhammed İmara, İslam dünyasının en ciddi probleminin geçmişten miras aldığımız geri kalmışlık ile Batı?nın dayatmacılığı olduğunu söyledi.

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-08-11 11:59:00

Müslüman ülkeleri askerî yönetimler geriletti

 

Muhammed İmara, 1931 Mısır doğumlu bir İslam âlimi. İslam?da yönetim üzerine doktorası bulunan Prof. Dr. İmara, Arapçılık meselesi üzerine de kafa yormuş. İslam?da siyasi, idari yapı ve genel politik-siyasi hususlar üzerine fikirler ortaya koyan İmara, İslam coğrafyasında iyi tanınıyor. 200?e yakın eseri bulunan Prof. Dr. İmara?nın Adalet Öğretisinde İnsan Olma Hakkı, Küreselleşme ve Kimlik Problemi, Müslümanların Hıristiyanlaştırılması, İslam ve İnsan Hakları gibi bazı kitapları da Türkçeye kazandırılmış. Türkiye?de soyadı zaman zaman Umara olarak yanlış yazılan İslam filozofu ayrıca, Arapça olarak Türkiye ve Mısır?da basılıp Mısır, Cezayir, Fas ve Ürdün?e dağıtılan Hira dergisinde de yazılar yazıyor.

-14 yüzyıllık İslam dünyası, bunun 10 yüzyılında dünyaya hâkim olmuş. Bu sizin de görüşünüz aynı zamanda. Bugün ne oldu da İslam dünyası bu noktaya geriledi?

Doğru, İslam medeniyeti, dediğiniz şekilde 10 asır birinci derecede İslam dünyasını temsil etti. Medeniyet dediğiniz olgu kompleks bir olgu. Bir anda ortaya çıkmaz. Aşama aşama ortaya çıkar. Gerileme dediğimiz şey de aynı şekilde kompleks bir olaydır; yine aşama aşama gerçekleşir. Tabii bu geri kalmanın pek çok sebebi var. Ama öncelikle dışarıdan gelen saldırılar, ki bunlar bizleri zayıflattı belli bir zaman sonra. Mesela Haçlı Seferleri, ilk başladığında 200 yıl aralıksız devam etti. Daha sonra Moğol istilası Haçlı Seferleri ile beraber gelmeye başladı İslam dünyasının üzerine. Tabii sürekli saldırıya maruz kalma ya da o tehlike içinde yaşama, ister istemez yönetimi askerlere vermenize neden oluyor. Dolayısıyla varlığınızı koruyabilmeniz için gücü temsil eden insanlara veriyorsunuz yönetiminizi.

İdare pazılara verilince yani kafaya, beyne, akla verilmeyince o zaman tabii gerileme meydana geliyor kaçınılmaz olarak. Benzer durumu bu çağda da yaşadık. Mesela İsrail kurulunca, İsrail tehdidi ortaya çıkınca değişik Arap ülkelerinde askerî devrimler yaşandığını gördük. Bu tabii bir refleks olarak, ümmet böyle bir tehlike ile karşılaştığında yönetimi akla ve mantığa değil de gücü ve pazıları temsil eden kaynaklara veriyor. Yani askerî idarenin yönetimlere vaziyet etmesi toplumun da askerleşmesine, her şeyin o boyayla boyanmasına sebep oluyor. Bu da içtihadın, üretimin, yeni şeyler ortaya koymanın durması anlamına geliyor. Dolayısıyla o fikrî hareket durunca, nasa yani metinlerin zahirine takılıp kalıyorsunuz. Çünkü onlardan bir şey üretecek kafa, akıl kalmıyor.

KALKINMA İÇİN DAYANIŞMA VE İRADE ESAS

-Peki bu durumdan kurtuluş için nasıl bir yol izlenebilir İslam coğrafyasında?


Öncelikle bu İslam dünyası ya da Arap dünyası dediğimiz ülkeler arasında bir yardımlaşma, dayanışmanın olması gerekiyor ki tekrar o bünye eski afiyetine kavuşabilsin. İslam coğrafyasının kendi potansiyellerini harekete geçirmesi gerekiyor bunun için de. Yani ekonomik açıdan, işte petrol, tabii kaynakların bolluğu vs. bunların işletilmesi için öncelikle ev efradının kendi aralarında bir araya gelip bu konu üzerinde anlaşmaları gerekir.

İslam dünyası on asır boyunca bir numara olarak insanlığın tarihinde yerini aldı. Ama Batı?ya baktığımız zaman onun liderliği 2 asrı geçmiyor. Dolayısıyla tekrar kalkınmak için öncelikle bir iradeye muhtaç. Değişimi meydana getirecek iradenin oluşabilmesi de öncelikle fikrî bir uyanışla mümkün. Onun için de anlayışların birbirine yakın olması, o anlamda fikrî bir olgunluk, ilim yuvaları, düşünce merkezlerinin bu noktada ciddi çalışmalar yeniden ayağa kalkma iradesini ihya etmeleri gerekiyor.

-O zaman şunu soralım. Siz İslam coğrafyasında çok tanınan birisiniz. Bu coğrafyayı da yakından izliyorsunuz. Amerika?nın Irak?ı işgalinden sonra İslam coğrafyasında fikrî ve sosyal açıdan, düşünce açısından bir sorgulama yaşandı mı? Ya da yaşanıyor mu?

Evet yani sömürgecilik anlayışı zaten önce İslam dünyasının bölünmesi, parçalanması, daha sonra iç ihtilafları değerlendirerek toplumları birbirine düşürme politikasını içeriyor. Bunun için de milliyetçilik duygularını kullanıyor ve farklı kavmiyetleri birbirine düşürüyor. İslam dünyasındaki o bölgesel ihtilafları kullanıyor. O damardan giriyor. Sonuçta, ortaya çıkan ve Batı ideolojisine inanan birtakım yeni akımlar İslami akımlarla ya da millî düşüncelerle çatışıyor. Fakat son zamanlarda güçlenen bir akım da var. Bütün farklılıklar, farklı milliyetler, farklı anlayışlar İslam?ın birleştiriciliğinde bir araya gelebilirler. Böyle bir akım var son zamanlarda.

YENİ OYUNLAR VE TERÖRLE KİRLETİLEN CİHAD?

-Irak?ın Amerika tarafından işgali bu konuda bir kıvılcım çaktı mı yani?


Amerika?nın Afganistan?a, Irak?a girmesi ya da Filistin meselesi, İslam dünyasındaki o direniş, yani karşı koyma ruhunu ortaya çıkardı. Bir de şu anda yeni plan, mezhepçilik meselesi var. Biliyorsunuz İslam?da gerek ameli gerekse akidevi anlamda farklı mezhepler var. Bu konuda birileri tarafından kâğıt üzerinde yeni oyunlar planlanıyor. Fakat bizim beklediğimiz güçlü akım, ses, yani ?herkes İslam çatısı altında yaşayabilir? düşüncesi şu anda güçsüz; ancak daha da güçlenecek gibi görünüyor.

-Dünyada İslam ve terörizm yan yana anılıyor. Bu noktada nerede hata yaptı İslam coğrafyası?

İslam?ın imajını kötü gösterme öteden beri var olan bir şey. Kavramlarda kargaşa var tabii. Bazı kavramlar var. Mesela cihat kavramı, işte savaş kavramı gibi. Cihat ile terör âdeta özdeşleştirilmeye çalışılıyor. Hâlbuki biz temel kaynaklara baktığımız zaman, yani cihatla ilgili ayet ve hadislerin büyük çoğunluğu cihadı barışçıl yollarla tavsiye ediyor. Cihad hep o manada, o ifadelerde kullanılmış. Mesela, nefisle mücadele cihattır, belaya sabır bir cihat, eğitim-öğretim cihattır, anne babaya iyilik cihattır, yetimin hakkını gözetmek cihattır, hatta hayvanların hukukuna saygı göstermek ve onlara sevgiyle yaklaşmak dahi cihat kapsamında değerlendirilir. Gördüğünüz gibi algılananın aksine çok geniş ve şümullü bir anlamı var İslam?da cihadın? Savaş ise dini, vatanı, namusu müdafaa etmek için yapılır. Savaşta da muhatap sadece elinde silah olanlardır. Bunu da ancak devletler yapar. Masum insanların canına kastetmek, ister savaşta ister savaş dışında olsun terördür. Ama irhab (terör) kelimesi Kur?an?da geçiyor ve cihat kapsamı içinde değil. Bu, tamamen masum insanları öldürmektir. O da terör ki onun da zaten İslam?la alakası yok. Ama maalesef bazı çevrelerde bilinçli bir şekilde cihat kavramı ile bu terör kavramlarını birbirine karıştırıp İslam?ın imajını kötü gösterme eğilimi var.

Batı?nın karıştırdığı noktalardan bir tanesi İslami cihat. Bu, onlardaki kutsal savaş kavramından kaynaklanıyor. Bunları birbirine karıştırıyorlar. Bu noktada ben Batı dünyasından akademisyenlerin tanıklıklarını kitabımda bayağı geniş bir şekilde kullandım. Bu önemli.

-Başka ne tür çalışmalar yapılabilir İslam dünyasında bu konuda?

İslam?ın gerçek yüzünü ortaya koyan fikirlerin, düşüncelerin, eserlerin Batı dillerine çevrilmesi gerekir.

-Ülke yönetimleri konusunda çalışmalarınız var. Bir taraftan da siyasal İslam bitti tartışmaları yapılıyor. Siyasal İslam talebi doğru muydu, yanlış mıydı size göre?

Bu kavram da bazen doğru bazen yanlış olarak kullanılıyor. Çünkü İslam?ı siyasete hasredersek o zaman yanlış yapmış oluruz. Çünkü siyaset meselesi, İslam?da füruattan bir meseledir. Yani İslam dediğimiz şeyin usulü akidedir, ibadetlerdir. Bir taraftan işte hukuktur, muamelattır, ahlaktır. Usul dediğimiz şeyler bunlardır.

Ama İslam?da siyaset var mıdır, manasında kullanırsak, o zaman bu vardır, doğru olur. Fakat Hıristiyanlıkta durum farklıdır. Hıristiyanlığın toplumsal ve sosyal anlamda bir yönlendirmesi yoktur. Orada dinin dünya ile alakası yoktur. Onun için orda dinle siyaset ayrı; ama İslam?ın belli bir dünya görüşü, bir medeniyet anlayışı olunca..

-Çünkü İslam dünya hayatına da nizam getiriyor.

Tabii dünya hayatını ve sosyal hayatı düzene sokma? Devlet demek medeniyet demek, sivil yapı demek, toplum demek, onu yeniden şekillendirmek demek. Ve meşruiyetini de İslami değerlerden alıyor. Ama şunu da muhakkak belirtmek isterim ki İslam?da dinle devlet bütünleşmesi yoktur. Yoksa Hıristiyanlıktaki gibi devlet mukaddes olur. Din ile devlet, kilise devleti olur. Dinle devlet ayrıdır da diyemeyiz. O zaman da Batı laikliği gibi olur. Dinle devleti keskin hatlarla ayırırsak o da olmaz. Devlet sivil bir yapılanma, sivil bir oluşumdur. Gelişir, değişir müesseseler ama yani İslami değerler o yapının içine sindirilmiştir.

-Yani devletin şahs-ı manevisi o değerlerden beslenir?

Yani şûra dinde vardır. Ama şûranın yapılış şekli sivil bir şeydir. Asırdan asıra değişiklik gösterir. Onun temelindeki prensip dindir. Ama o çağlara göre nasıl şekillendirilir, yapılanmalar nasıl olur? Orada da adalet sistemini biz insanlar tesis ederiz.

SİVİLLERE HİÇBİR ŞEKİLDE SALDIRILAMAZ

-Ortadoğu?da, İslami coğrafyada İslami muhalefetin oluşum sürecine baktığımızda hepsi sosyal olgulardan yola çıktı. Ancak bu eğitimci ve sosyal karakterli hareketler bir süre sonra Ortadoğu?da terörle anılır oldu. Yani muhalefetlerini göstermek için terörü kullanmak zorunda kaldılar gibi bir imaj oluştu. Burada bu yöntemler mi yanlış yoksa mevcut idarecilerin despot tarzları mı buna sebebiyet verdi?


Tabii sivil inisiyatif olarak başlayan hareketler şu anda da öyle devam ediyor. Yani siyasete dönseler de yine söylemleri barışçıl. Mesela İhvan-ı Müslimin nasıl başladı ise öyle devam ediyor, yani barış yanlısı bir hareket olarak. Ama mesela İslami Cihad gibi şiddet grupları, ondan sonra diğer bir kısım örgütler tabii hapishanelerde filan kalınca ve işkencelere falan maruz bırakılınca tepkisel bir hareket olarak şiddete başvurmaya başladılar. Masumlara yönelik şiddet terördür.

Yabancı güçlerin ülke topraklarına olan saldırılarına karşı yapılan eylemlere gelince; bunlar uluslararası kanunlar çerçevesinde de meşru direniş olarak görülür. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var; yabancı işgalcilere karşı gösterilen direniş sırasında masum, suçsuz, sivil insanları ki bunlar ister Müslüman ister gayrimüslim olsun, korkutmak, ürkütmek, öldürmek terördür. Irak?ta mesela sivil, masum insanları öldürmek, kim öldürürse öldürsün terördür. Ama yabancı işgalcilere karşı yapılan müdafaa ve mücadele haklıdır ve meşrudur.

-Buradan başka bir noktaya geçelim. Bildiğiniz gibi Bediüzzaman Said Nursi adında bir âlim ve onun Risale-i Nur Külliyatı var. Siz ne düşünüyorsunuz Said Nursi hakkında?

Pek çok kitabını okudum. Yaşadığı tarihî şartları da biliyorum. Yani o geçtiği fikrî evreleri de biliyorum. Çok derin saygı ve sevgi duyduğum büyük ve değerli bir âlim. Mısır?da bir gazetede onunla alakalı on beş makale de yazdım. İnşallah geliştirip kitap hâlinde yayımlayacağız. Türkiye?de de tercüme edildi sanıyorum o yazılar.

-Bir tarafta bahsettiğimiz terör eylemleri oluyor dünyada. Bir tarafta da fikrî eserler ortaya koyarak dünyaya yayılan bir İslami akım var.

Bana göre de şu anda cihat barışçıl yollarla işte fikir, kültür, eğitim ve sivil inisiyatif yoluyla yapılan cihattır. Bütün Arap ve İslam dünyasında izlenmesi gereken yol budur. Fikrî yollardan yapılan cihadın istikbalini çok büyük görüyorum. Güç kullanılacaksa sadece işgalcilere karşı kullanılabilir.

-Bu noktada Fethullah Gülen Hocaefendi ile de tanışıklığınız oldu mu?

Kitapları vesilesi ile tanışıyoruz. Arapçaya çevrilen çok sayıda kitabı var. Ben de bazılarına takdim yazdım. Kendisiyle şahsen görüşme imkânımız olmadı. Ama belli periyotlarla mektuplaşıyoruz.

GÜLEN HOCAEFENDİNİN İNSAN SEVGİSİ

-Ne yazışıyorsunuz mektuplarda?


Birbirimizle kalbin ve ruhun diliyle konuşuyoruz.

-Peki İslam coğrafyasına hâkim birisi olarak eğitim hizmetleriyle alakalı ne düşünüyorsunuz?

İslam dediğimiz sadece ordu ya da devlet değildir. İslam?ın esası kültürdür, medeniyettir, eğitimdir, insana değer vermektir. Bunlar birbirini tamamlayan farklı unsurlardır. Dolayısıyla ilim talep etmek, insan eğitmek, bu vesileyle okullar, üniversiteler, eğitim kompleksleri oluşturmak İslam?ın ruhuna en uygun hizmet metodudur. Farklı milletler ve toplumlar arası kültür bağlarının oluşturulması, diyaloğun geliştirilmesi vs. bunlar çağımızın en büyük hizmet unsurlarıdır.

-Fethullah Gülen Hocaefendi?nin izlediği yol konusunda fikriniz nedir?

Din bir çekirdektir. Damla gibi düşer, daireler meydana getirir. Medeniyet din, kültür, bütün bu daireler, esas o çekirdekten ortaya çıkar. Yani İslam mesela vahiy dediğimiz şey bir ağaç gibi. Kökleri derin, işte dal ve yaprakları her tarafa yayılmış. Dolayısıyla İslam?ı bu kucaklayıcılığı içinde anlarsak esas gerçek İslam ortaya çıkar. Yani bunun tezahürleri de burada görülüyor. Allah?ın iki kitabı var. Biri okunan Kur?an kitabı. Diğeri de müşahede ettiğimiz, sünnetullah dediğimiz kainat kitabı. Bu ikisi arasındaki uyumu yakalayan bakış açısı gerçek İslami bakış açısıdır. Hocaefendi?de de bu var. O, insana Allah?ın verdiği değeri bilerek yaklaşıyor. Kimden ve nereden gelirse gelsin şiddete ve zorbalığa asla müsamaha göstermiyor. O yeryüzüne Allah?ın halifesi olarak gönderilen insanoğlunun hak ettiği ve Allah?ın kendisinden beklediği kıvama ve kaliteye ulaştırılması için tamamen sivil, bağımsız ve barışçıl bir çaba gösteriyor.

AYRICALIKLI BİR HİZMET MODELİ

-Arap dünyasında da Türkiye?deki gibi bir modele ihtiyaç var mı peki?

Türkiye?deki bu hizmet modelinin bir ayrıcalığı var tabii. Bu model ayrılıkların, fakirliğin, eğitimsizliğin, iç politik çekişmelerin, kargaşa ve işgallerin arasında sıkışıp kalmış İslam dünyası için çok özel bir örnektir. Çünkü bu tarz hizmet etme derdini onların içine koymuş. Yani insanlar siyasete ve dünyevi beklentilere girmeden, şiddetin her türlüsüne karşı çıkarak tamamen insanı merkeze alan bir anlayışla bu şekilde hizmet etmişler, ediyorlar. Dolayısıyla bu hareketin, bu modelin mutlaka araştırılması, incelenmesi ve bundan istifade edilmesi gerekir.

-İslam dünyasının bugün içinde bulunduğu en ciddi problemi nedir?

İki temel problemimiz var. Bir, geçmişten miras aldığımız geri kalmışlık. Bir de Batı?nın dayatmacılığı. Bu Batı dayatmacılığı da bu geri kalmışlığı destekliyor, koruyor. Batı şu anda İslam dünyasının tıpkı Osmanlı?da olduğu gibi hastalıklarını canlı tutuyor, onları koruyor ki ölsün ve kendisi de mirasına konsun. Dolayısıyla bu geri kalmışlığımızı kendi içimizde çözmemiz gerekiyor. Bunu da en iyi fikrî gelişmeyle yapabiliriz. Yani Batı?nın karşısına, önce kendi evimizi toparlayarak çıkmamız lazım.

-Yakından takip ettiğiniz için soralım, İslam coğrafyasında şu anda en revaçtaki fikrî tartışmalar nelerdir?

Batılılaşma, laiklik meselesi, din-devlet ayrışması, coğrafi ayrılık, şu ülke bu ülke, yenilenme meselesi. Buna karşılık İslam Konferansı Teşkilatı, Arap Birliği, Afrika Birliği ve benzeri bu yapılanmaların daha etkin hâle gelmesi. Ve bu şekilde Müslüman evinin derlenip toparlanması. Eğitim konusu, bilimsel ilerleme, onu yakalama vs.

-Türkiye bir süreçten geçiyor. Yüzde 50?ye yakın oy alan bir siyasi parti kapatılma ile karşı karşıya. Özellikle Ortadoğu?daki devletler ve hükûmetler açısından Türkiye?nin yaşamış olduğu bu demokrasi süreci Ortadoğu ülkelerini nasıl etkiliyor?

Demokrasi çok uzun bir yolculuk. Burada uzun yolculuğun olumlu olumsuz bütün detayları yaşanıyor. Kafile yoluna devam ediyor, fakat yolda bazı engeller var. Bugün pek çok ülkede benzer sıkıntıları görüyoruz. Ama Türkiye İslam dünyasının en büyük demokrasi tecrübesine sahip ülkesi olarak bu yolculuğunu başarıyla tamamlayacaktır.


HİRA DERGİSİ, ÖNEMLİ BİR KÖPRÜ

-Türklerin Arapça olarak yayınladığı Hira dergisinde de yazıyorsunuz. Türkiye?nin Arap dünyasıyla ilişkileri bakımından Hira dergisi nasıl bir fonksiyon icra ediyor?


Şu anda Hira dergisi Arap aklı ile Türk aklını birbirine yakınlaştırdı. Bu iki dünyanın birbirinden koparılması, modern sömürgeciliğin politikalarından bir tanesi idi zaten. Ama Hira uzun süre ayrı kalmış bu iki dünya arasında bir köprü oluşturdu. Akıl ve gönül köprüsü bu. Bir araya getiriyor bizi, bir platform gibi. Bu anlamda bu ve buna benzer kültür etkinliklerinin artarak devam etmesi gerekiyor.

AKSİYON / Cemal A. Kalyoncu


 

SON VİDEO HABER

Suriyeliler gitti, atölyeler boş kaldı!

Haber Ara