Demirel, haftalık bir dergide kendisiyle ilgili çıkan, '2003-2004 yılında darbe hazırlığındaki paşalara akıl hocalığı yaptı' şeklindeki iddialar üzerine yazılı açıklama yaptı. Demirel yazılı açıklamasında, '2003-2004 yılında darbe hazırlığındaki paşalara akıl hocalığı yapmış olduğum şeklindeki iddianın, gerçekle hiçbir alakası yoktur. Böyle bir iddia, bir deli saçmasıdır. Ciddiye alınacak hiçbir tarafı bulunmamaktadır' dedi.
Süleyman Demirel'in hakkında ortaya atılan iddialar sadece bununla sınırlı değil. Türk siyasetinde uzun yıllar Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış bir isim olan Demirel, politikaları ve sergilediği antidemokratik duruş nedeniyle her zaman eleştiri okların hedefinde oldu. Ergenekon soruşturmasıyla açılan pandoranın kutusu, Demirel'le ilgili de bir takım iddiaları ortaya çıkarttı. Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür'ün geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı 'Merkez sağ darbeci mi?' yazısının ekseninde yine Demirel vardı. Ve Demirel yazıda yer alan hakkındaki iddialara cevap vermiş. İşte o yazıdan kısa bir özet:
11 Temmuz 2008 tarihli SABAH Gazetesi'nin 14. sayfasında 'Merkez Sağ Darbeci mi' başlıklı yazınıza temas etmek istiyorum.
Darbeler üzerine bir tartışma açmak veya böyle bir tartışmaya katılmak istemiyorum. Onu tarihe bırakalım. Ama en azından, bir önemli yanlışı düzeltmek istiyorum. Öncelikle şunu ifade edeyim ki; 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül birer devlet bunalımıdır. Birincisi ve sonuncusu, Seçilmiş Parlamento'yu, Anayasa'yı, Hükümet'i ortadan kaldırmış, Siyasi Partileri kapatmış veya çalışamaz hale getirmiştir. Sadece, Siyasi İktidarlar kötülenmemiş, Devlet'in İşleyişi ve Rejim kötülenmiştir.
Her üç hadisede de aktör, ülkenin Silahlı Kuvvetleri'dir. 'Devlete Vâki Müdahale' tabiri, 'darbe' tabirinden daha manidardır. Devlete, ülkenin 1 tane olan Silahlı Kuvvetleri müdahale etmiş, bu, kimseye kabul veya ret seçeneği de vermemiştir. (...)
Siyasetçi ve Siyasi Parti'nin gücü, sadece siyasetin imkânlarını iyi kullanmaktan ibarettir. Gerek 27 Mayıs, gerek 12 Mart ve gerekse 12 Eylül'de iktidar merkez sağ siyasetin elinde idi. Merkez Sağ Siyasetçiler, bu iktidarı seçim yoluyla elde etmişlerdi. Merkez Sağ Siyasetçilerin, bunca gayret sarf edip halkın desteğini almaları, herhalde kendileri darbeci olmak için değildir.'
'Reyle gelip reyle gidecekler'
'Gerek 1965 Seçimleri ve gerek daha sonrasında, siyaset mayınlı tarlada yürümek gibi bir şeydi. Herhalde kimse, siyasetçileri, hiç olmazsa ihtilalin geniş çapta mağduru olmuş halkı ve siyasetçileri 'niye, buna karşı çıkmadınız' diye muaheze edemez.
27 Mayıs hakkında, bizim söylediğimiz sözün önü ve arkası vardır. Yazınızda adı geçen paragraf, benim 29 Mayıs 1966 tarihinde, Bursa'da yaptığım seçim konuşmasından alınmıştır.
Bu konuşma, şöyle başlıyor:
'Siyasi sahada, vuzuha varmamız lazım gelen hususlar: Milli İrade, Milli Hakimiyet ve bunu doğuran vatandaş reyinin değeri, 27 Mayıs ve Büyük Atatürk etrafında yapılmakta olan spekülasyonlardır. Bizim sarih fikrimiz ve anlayışımız odur ki, vatandaşın reyi, devletin temelidir. İktidarlar, reyle gelip, reyle gidecektir.'
O günkü ortamda, muhalefetin kullandığı en önemli slogan, Adalet Partisi'ni Atatürk Devrimleri ve 27 Mayıs karşısında göstererek, kısa zaman önceki İhtilal ortamını yeniden yaratmaktı.
Ben, o konuşmalarda, bir 27 Mayıs tartışması yapmıyorum. O zaten daha önce de anlattığım sebeplerle mümkün de değildi. 'Onu, tarihe bırakalım' diyorum. O gün yarayı daha fazla kanatmamak için uğraşıyorum. (...)
Eğer, benim o gün söylediğim sözler darbe desteği manasında alınsa idi, o seçimlerde, yani 5 Haziran 1966 seçimlerinde, Adalet Partisi, halkın % 56 oyunu alamazdı. Halk bu tutumu ile bizim ne söylemek ve ne yapmak istediğimizi gayet iyi anladığını göstermiştir. İhtilallerin açtığı yaralar, savaşların açtığı yaralardan daha derindir. Biz, bir yarayı kapatmaya çalıştık.'
TİMETÜRK