Türkiye dış politikada inisiyatifi ele alabilecek mi? Türkiye, Filistin iç anlaşmazlığında tüm taraflarla diyalog kurarak, hiç değilse krizin daha da derinleşmemesine katkıda bulundu.
Sabah'tan Erdal Şafak Ankara'da yaşanacak bir ilk'in ayrıntılarını yazdı bugün. Peki bu ilk neydi. İşte bir 'beyin fırtınası'nın ayrıntıları...
Ankara'da beyin fırtınası
Ankara bugün bir 'İlk'e sahne olacak: Yurtdışında görev yapmakta olan tüm büyükelçilerimiz ile uluslararası örgütlerdeki (BM'den AB'ye, NATO'dan DTÖ'ye, UNICEF'ten IKÖ'ye kadar) daimi temsilcilerimiz Türk dış politikasının geldiği noktayı değerlendirmek ve yeni stratejiler geliştirmek için toplanacaklar.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın başkanlığında 140'ı aşkın büyükelçinin (Merkezdekilerle herhalde 200'e yakın) katılacağı bu 4 günlük beyin fırtınası, Türkiye'nin diplomasideki açılımları ve hamlelerinin özellikle Batı başkentlerinde ilgiyle, öfkekıskançlık karışımı soru işaretleriyle ama çok yakından izlendiği bir döneme rastlıyor. Bu hamlelerin hangi birini sayalım ki?
Bölgede güven kalesi
Örneğin Mişel Süleyman'ın cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle ve ulusal birlik hükümeti kurulmasıyla Lübnan'da 18 aydır süren krizin son erdirilmesinin ardında Türkiye'nin sessiz ama etkin diplomatik çabaları yatıyor. Ve de içerdekidışarıdaki tüm tarafları (İran, Suriye, Hizbullah, Emel örgütü, Mişel Aun fraksiyonu, Saad HaririFuad Sinyora ve ortakları bloku ve daha niceleri) uzlaştırması becerisi.
Suriye ile İsrail'in 8 yıl aradan sonra yeniden müzakereye başlamaları da Türkiye'nin arabuluculuğuyla mümkün olabildi. İki tarafın da güvenine sahip tek ülke olan Türkiye'nin ev sahipliği de yaptığı ve üçüncü turu tamamlanan görüşmeler, Paris'te yapılan Akdeniz İçin Birlik oluşumunun kuruluş zirvesine bile damgasını vurdu. O zirvede de Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esat ile İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Başbakan Erdoğan aracılığıyla birbirlerine sürecin devamına ilişkin güvence mesajları gönderdiler. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin haset şimşekleri çakan gözlerinin önünde.
Türk diplomasisinin son dönemdeki başarıları bu kadarla sınırlı değil : Filistin iç anlaşmazlığında tüm taraflarla diyalog kurarak, hiç değilse krizin daha da derinleşmemesine katkıda bulundu. Filistinİsrail anlaşmazlığında yine tüm taraflarla görüşerek (Hatırlayın; İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, geçen Kasım'da TBMM'de konuşma yaptılar; BM platformunu saymazsak bir ilk!) iki tarafın da 'Barışa görülmemiş kadar yaklaşmaları'nda başrollerden birini üstlendi.
Dahası var: Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref ile Afganistan Cumhurbaşkanı Hamit Karzai' yi Türkiye bir masaya oturtabildi. Hem de Ankara'da 2007 Mayıs'ında.
Endonezya ve Pakistan gibi İslam ülkelerinin tanımadıkları İsrail'le zemin yoklama temasları da Türkiye'nin aracılığıyla mümkün olabildi.
Prof. Davutoğlu'nun rolü
Geçen hafta Bağdat'ta imzalanan ve Irak'la entegrasyon amaçlı Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi mekanizması kurulmasını öngören tarihi anlaşma, işte bu politikaları ödüllendiren 'Liyakat madalyası' oldu. Ya da, diplomatların sevdikleri deyimle, 'Pastanın üstündeki kiraz'. Tabii yine Irak'taki tüm taraflarla diyalog kurmaya ve hepsinin güvenini kazanmaya dayalı strateji sayesinde.
Uzun sözün kısası; Türkiye dünyanın bu en netameli coğrafyasında tüm devletlerle ve çoğu devlet içinde devlet olan tüm örgütlerle selamı-sabahı olan tek ülke konumuna geldi.
Çok önemli bir aktörün hakkını teslim etmek zorundayız: Bu parlak tabloda 'Türkiye çevre veya kenar ülke durumundan çıkıp merkez ülke iddiasını taşımalıdır' diyen, 'Coğrafi derinliğimizin tarihi sorumluluğunu üstlenmek zorunda olduğumuzu' söyleyen, 'Tarihi ve stratejik derinlikleri bütünleştirmek ve bu bütünü coğrafi derinlik içinde hayata geçirmek' ilkesine dayalı açılımlar geliştiren Başbakanlık Başdanışmanı Büyükelçi Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun büyük payı ve emeği var. Türkiye'nin statik dış politikası onun -artık uluslararası platformlarda da takdir edilen-vizyonunun 'Eylem Planı'na dönüşmesi sonucu dinamizm kazandı.
Elbette ABD'nin tek kutupluluğu dayattığı bir dönemde izlediğimiz çok yönlü politikaların kazanımlarına bakarak, her şeyin süt liman olduğunu söylemek mümkün değil. Türkiye'yi önümüzdeki dönemde yeni meydan okumalar, belirsizlikler, hatta tehlikeler bekliyor.
Ankara' daki 'Beyin fırtınası'nın gündeminde ilk sıralara oturacak olan bu 'Pusudaki tehditler'i de yarın irdeleyelim.