Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Erdem Bayazıt ölümsüzlüğü tattı

İki yıl önce yakalandığı hastalıkla mücadele eden şair ve yazar Erdem Beyazıt hayatını kaybetti. Türk şiirinin gür sesli Bayazıt, bir şiirinde dediği gibi 'ölümsüzlüğü tattı'.

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-07-05 20:16:00

Erdem Bayazıt ölümsüzlüğü tattı

Haber Merkezi / TIMETURK

Edebiyat dünyasının önde gelen kalemlerinden şair ve yazar Erdem Beyazıt hayatını kaybetti. Bir dönem Türk edebiyat dunyasının önemli yazarlarının yetiştiği 'Mavera' edebiyat dergisini de çıkaran, geçtiğimiz günlerde 50. sanat yılı kutlanan şair ve eski Milletvekili Erdem Bayazıt, bir kaç yıldır akciğer kanseriyle mücadele ediyordu.

Bayazıt için, pazartesi günü ikindi vaktinde Eyüp Sultan Camisi'nde cenaze töreni düzenlenecek.

Erdem Bayazıt Kimdir:

İlk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş'ta tamamlayan Bayazıt, sırasıyla 1953'te İstiklal Ortaokulu'ndan, 1959 yılında ise Kahramanmaraş Lisesi'nden mezun olmuştur. Aynı yıl kaydolduğu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde yüksek öğrenimine başlayan şair, tahsiline iki yıl kadar bu üniversitede devam ettikten sonra geçim sıkıntısı nedeniyle 1961 yılında öğrenimini devam mecburiyeti olmayan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne nakleder. Bayazıt 1963 senesinde yüksek öğrenimine ara vererek askere gider. Askerliğini yedek subay öğretmen olarak Burdur iline bağlı Çuvallı, Yeşilova köyünde yapan şair, askerden döndüğünde ise tahsil hayatında büyük bir değişiklik arz edecek yeni bir kararı uygulamaya başlar. Zira Hukuk Fakültesinde başladığı tahsil hayatına artık Dil Tarih ve Coğrafya fakültesinde devam edecektir. Erdem Bayazıt askerden döndüğünde Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydolur. 1971 yılında buradan mezun olan Bayazıt, memuriyet hayatına atılır ve edebiyat öğretmeni olarak Kahramanmaraş'ta vazifesine başlar. Mezun olduğu Kahramanmaraş Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak görev yapan şair, daha sonra Kahramanmaraş İl Halk Kütüphanesi'ne müdür olur.

İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nın kuruluş günlerinde genel sekreter olarak vazife alan şair, Milli Eğitim Bakanlığı'nda Basın Bürosu Memurluğu, Milli Kütüphane Süreli Yayınlar Şube Müdür Yardımcılığı görevlerinde de bulunmuştur. Erdem Bayazıt daha sonra Sanayi Bakanlığı İnsan Gücü Eğitim Daire Başkan Yardımcılığı görevini yürütürken istifa ederek kurucusu olduğu Akabe Yayınları'nın ve Mavera dergisinin yönetimini üstlenir.

Henüz öğrencilik yıllarında şiir yazmaya başlamış olan Bayazıt, Edebiyat ve Mavera dergilerinin kurucuları arasında yerini alır. İlk şiir kitabı olan 'Sebeb Ey' 1972 yılında Edebiyat Yayınları arasında (2. ve 3. baskısı Akabe Yayınları), son şiirleri 'Risaleler' adı altında 1987'de Akabe Yayınları arasında çıkmıştır (2. baskı 1989). Bu iki kitap İz Yayınları tarafından 'Şiirler' adı altında 1992 yılında bir arada basılmıştır (4. baskı 1998). 1981 yılı Temmuz ayında Ajans 1400 adlı bir firmanın film ekibiyle beraber Afganistan'a doğru yola çıkan şair Şenol Demiröz, Yücel Çakmaklı, Ahmet Bayazıt, Çetin Tunca, Halil İbrahim Sarıoğlu ve Necdet Taşçıoğlu'ndan oluşan çekirdek bir kadro ile birlikte Pakistan'ın Peşaver kenti başta olmak üzere İran, Hindistan ve Afganistan içlerini gezer. Yaptığı bu iki aylık gezinin izlenimlerini topladığı 'İpek yolundan Afganistan'a' adlı eseriyle 1983 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Basın Ödülü'nü kazanır.

1984'te Akabe Anonim Şirketi'nin İstanbul'a taşınması kararıyla bu görevini devrederek yeniden memurluğa döner. Devlet Planlama Teşkilatı'na sözleşmeli personel olarak giren şair, daha sonra bu vazifeyi bırakır ve 1987 yılı seçimlerinde Kahramanmaraş'tan milletvekili adayı olur. 30 Kasım 1987 milletvekili seçimlerinde Anavatan Partisi'nden aday olan Bayazıt, Kahramanmaraş milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 18. dönem çalışmalarında Milli Eğitim ve Çevre Komisyonlarında görev alır. 1988 yılında Risaleler adlı şiir kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği Şiir Ödülünü kazanır. 1992 seçimlerinde adaylığını koymayan Bayazıt, İstanbul'a yerleşir. Evli ve dört çocuk babası olan Bayazıt'ın şiir ve yazıları Açı, Hamle (Kahramanmaraş), Çıkış (Ankara), Yeni İstiklal, Büyük Doğu, Edebiyat, Mavera, Yedi İklim ve Hece dergilerinde yayınlanmıştır.

Kitapları;

Şiirler (Sebeb ey, Risaleler, Gelecek Zaman Risalesi)

'Bir genç adam için şehrin ıstırabını, bozulmuş törenin, inançsızlığın, faziletsizliğin tepkilerini alışılmış düzenden yılgınlığı ve isyanı ve İslam'da kurtuluşun güzelliğini, maddeden kaçışı, köye kasabaya kaçışı ısrarla anlatan şiirle ...

Gelecek Zaman Risalesi

Şiirler adlı kitabından sonra kitap, Erdem Bayazıt'ın İz Yayınevi tarafından neşredilen ikinci şiir kitabı. Üstelik bu kitapta yer alan şiirlerin çok önemli bir özelliği var... Gelecek Zaman Risalesi'ndeki şiirler, şairin hiçbir yerde yayımlanmamış şiirlerinden oluşuyor.

 

HAKKINDA YAZILANLAR

Celâdetle lirizmin buluştuğu şiir

Rasim Özdenören, Kitap Zamanı, Sayı: 25, 4 Şubat 2008, s. 18.

Erdem Bayazıt?la yarım asrı devirmiş bulan ilişkimiz, kelimenin tam ve kâmil anlamıyla bir dostluk olarak yaşanmıştır. 1955 yılında, Maraş Lisesi?nin birinci sınıfına başlamış öğrenciler olarak tanıştığımızda o, çoktandır şiirlerini yazmaktaydı.

Maraş?ın yerel gazetelerinde olsun, gene aynı dönemde rahmetli Cahit Zarifoğlu, rahmetli Alaeddin Özdenören, rahmetli Sait Zarifoğlu, Hasan Seyithanoğlu ve daha başka arkadaşlarımızla çıkardığımız dergilerde, kader, bizi daima aynı adreslerde buluşturdu. Edebiyat ve Mavera dergilerinin çıkartılmasında da, bu isimlere ek olarak rahmetli Akif İnan, Nazif Gürdoğan?la aynı ortak etkinlikleri paylaştık.

Her şiir için söz konusu olabileceği gibi Erdem Bayazıt?ın şiirine de çeşitli açılardan yaklaşmamız mümkündür.

Modern dünyanın bir şairi olarak ve modern dünyada yaşayan bir şair olarak, onun şiirine hangi perspektiften bakmalıyız?

Acaba Yunus Emre?nin veya Mevlânâ?nın veya Fuzuli?nin ve benzeri şairlerin şiirlerinde tebellür eden İslâmî duyarlığı özdeş olarak Erdem Bayazıt?ın şiirinde bulmaya çalışmak bizi sakil bir anakronizme götürmez mi? Bu soruyu ortaya koyuyoruz; çünkü değindiğimiz anakronizme düşen eleştirmecilerimizin tespitlerine tanık olunmuştur.

Oysa İslâm edebiyatının veya başka bir söyleyişle Müslümanların meydana getirdiği edebiyatın klasik dönemindeki ürünlerle günümüz şairinin ürününü aynı ortak payda döneminde denkleştirmek, bizi, tam da vurguladığımız anakronizme düşürür. Şöyle ki, klasik dönem Müslüman şairleri, içinde yaşadıkları İslâmî ortamın Müslümanca havasını teneffüs ve terennüm ediyordu. Ancak günümüzün şairi, hiç de klasik dönem şairlerimizin soluduğu kültür ortamında yaşamıyor. Tersine, onun yaşadığı çağ, klasik dönemin tümüyle dışına düşmüş durumdadır. Ne ki, bir Müslüman şairin böylesi bir ortamda bile, yaşadığı çağın havasını Müslümanca bir söylemle terennüm edecek bir şiiri seslendirmesi mümkündür. Bence Erdem Bayazıt?ın denemek istediği şiir, bir Müslüman şairin içinde yaşadığı teknolojik hengameye karşı bir protesto sesi olmaya yönelmiştir. Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü adlı kitabında bize çok yakın duran bir değerlendirmede bulunarak: ?Barbar güçlerin, teknolojinin yıktığı, Tanrı?dan kopardığı insanın manevî kurtuluşunu arayan ?? bir şiir olarak değerlendiriyor. Bu şiir, elbette, klasik dönem şairlerimizde bulunmayan bir eleştirel tonlamayı da barındırmaktadır bünyesinde.

Onun şiirinde, bir yandan Köroğlu?nun, Dadaloğlu?nun celadetli haykırışına denk ünlemlere tanık olurken, bir yandan da protestosuna mâkes olan yiğitçe kahırlanmalar işitiriz. Uzaklardan Dede Korkut?un hikemi tavrına hoşâmedî yapıldığını görürüz.

Ancak bu şiirin dibinde yatan ve o şiirin usaresi mesabesinde duran lirizmi ihmal etmememiz gerekiyor. Erdem?in, birkaç yıl önce Kaşgar dergisinde yayınlanan ve elimizdeki Şiirler -Sebeb Ey, Risaleler, Gelecek Zaman Risalesi- toplamında yer alan ?Kız Kulesi? şiiri, söz konusu lirizmin doruk noktasında yer alıyor. Bu şiirin içinde yer alan dramanın ve tonlamasındaki facia atmosferinin; bunun yanında süregelen içli ve dokunaklı söylemin onun yeni yazacağı şiirlerde nasıl dışa vuracağının işaretini de veriyor. Bu itibarla, yazacağı muştusunu verdiği Üsküdar Şiiri?ni heyecanla beklediğimizi burada açıklamak istiyorum.

O, şiirindeki ünlemli tonlamayla lirizmi buluşturan söylemiyle kendi alanındaki en olgun bileşimi gerçekleştiren şairlerin önde gelenlerinden biridir.

***************************

Erdem Bayazıt?ın şiiri: Poetik başkaldırı

Âlim Kahraman, Kitap Zamanı, Sayı: 25, 4 Şubat 2008, s. 19.

Erdem Bayazıt?ın şiiri, yüksek bir iç tazyikten doğar. Şairin ?damarımızda şelaleler yapan kan?, ?denizler boğuşuyor içimde? gibi söyleyişlerle dillendirdiği bu iç enerji, şahlanış; sıkıştırılmış bir konumda ortaya çıkar bu şiirde:

?Ben şimdi bu yanda/ Kasılmış çıplak bir kurşun gibiyim/ Namluda.?

Şıkıştırılan iç enerji büyük bir gürültüyle patlar. Bir boranın, bir bombanın patlayışıyla ifade edilir bu şiirin imge düzeni içinde o patlayışlar. Bayazıt?ın şiir serüveni bu iç enerjinin kendini dönüştürmesinin serüveni olarak da okunabilir. Oraya geleceğim, ancak çevresi ve dönemi içinde görmeye çalışalım önce onu.

Erdem Bayazıt?ın şiiri içinde, kendinden önceki bazı ustaların ses renkleri, yer yer, soluk tonlarda hissedilir gibi olur. ?Şimdi bütün şehir bir adama yöneldi/ Adam dedimse senin benim gibi bir adam/ Ama kadın değil bura önemli? dizelerinde Edip Cansever?i; ?Karanlık denizlerin dibinde/ Bir takım incilerin olduğunu/ Bir takım incilere ve hatıralara/ Neden bağlı olduğumuzu unutma? dizelerinde Sezai Karakoç?u, ?Göçen son kuşların sedef gagalarından dökülür? dizelerinde Ahmet Haşim?i uzaktan uzağa anımsarız.

Cemal Süreya?nın Üvercinka?sındaki ?Yıldızlar Kıyamet gibiydi kaldırımlarda/ Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı? dizelerindeki imgelem, Alaaddin Özdenören?in şiirine ?Yıldız indiren yağmurda? dizesiyle yansır. Erdem Bayazıt?ın ?Dökülen bu yıldızları yağmur birikintilerinde/ Çiğneyerek geçen bu adamları ve kadınları? söyleyişinde aynı dizeleri bir kere daha hatırlarız.

Cahit Zarifoğlu?nun şiiriyle de ilgi çekici bir bağı vardır şairin. Daha doğrusu, Erdem Bayazıt?ın bazı imgeleştirmelerini yeniden ele almış görünen Zarifoğlu, kendi ince ayarlı şiir diliyle bir kere de kendisi söyler sanki: ?Susmanın kalesine sığınıyorum? demiş Bayazıt; ?Baba/ Sur duvarlarıyla çevrili ağzı? demiş Zarifoğlu. Tüm bu belirlemeler, Bayazıt?ın şiirinin bazı temas noktalarını gösterir ancak bize. Asıl kumaşı vermez.

1970?li yıllarda, Edebiyat dergisinde şiirleri yayımlanan şairlerden Erdem Bayazıt, Akif İnan ve Osman Sarı içinde bir naifliği de taşıyan, ancak yüksek perdeli bir ses tonuyla konuşan bir şiir koydular ortaya. Güneş, dağ, deniz gibi büyük cüsseli imgelere yaslanan bu şiirde sevgilinin göz kırpışı deprem, bakışları kurşun veya şimşek, duygular bir barajın boşanması, kalp göğüste taşınan bir bomba, biriken özlem bir dağdır. Kitleler önünde seslendirilmeye yatkın olduğundan toplumun daha geniş bir kesimi tarafından kolay bir kabul gördü bu şiirler.

Bayazıt şiiri, ifadelendirdiği kısıtlanmışlık ve başkaldırının ?ihanet kelepçesi?, ?mapus?, ?işçi?, ?emek?, ?çelik dişliler? gibi argümanlarıyla, döneminin sert toplumsal gerçekçi şiiriyle de bazı benzerlikler taşıyordu içinde. Aslında, daha köklü bir benzeşme için kelimelerden çok poetik algıya bakmak gerekir. Erdem Bayazıt?ın şiiri, ideolojisinden arındırılmış Nâzım Hikmet veya Ahmet Arif şiiriyle, poetik bağlamda bir çakışma gösterir mi bunu araştırmak gerekir.

Bayazıt şiirinde bazı imgeler, ?savaş? metaforu etrafında kendi düzenini oluşturan bir yapı koyar ortaya. Ancak dikkatle bakılırsa, bu şiirdeki savaş ve başkaldırının poetik bir karakter taşıdığını; dile ait öğelerle silahlanmış bir savaşçıyla karşı karşıya bulunduğumuzu şu dizeler iyice belirginleştirir:

?İsyan şiirleri bilirim sonra/ Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden/ Harfler harp düzeni almıştır mısralarda.? (Burada bir kere daha hatırlayacağım Zarifoğlu?nu: ?İşte heyecan dolu bir Farsça/ Anlamı uçaklar bombalar fark edilmez ağaçlar kuşlar/ Mücahit kaya toprak sarınmış/ Şimdi Rus başını zırhlısından çıkaracak/ Yürekli bir Farsça tam alnından vuracak.? Ancak Bayazıt önce, Zarifoğlu sonra.)

Erdem Bayazıt?ın şiirinde ?şair ben? kayaları kelimeler olan gam dağlarına çıkıp oradan naralar atmak isteyen; ?Dağlar dağların üstünde tepeler ve tepelerin üstünde ben? diyerek, kendini en yükseğe koyan bir psikolojiden; ?Haydi gel sevgilim/ Uzanalım toprağın altına/ Çiçekler mayalansın göğsümüzde? diyecek bir ?iç hal?e kâlbolmuştur. İri atılışlı iç enerji, nice boğuşmalardan geçip akışını bulmuştur. Yüksek bir işlem söz konusudur orada. Şu dizelerden bunu okuyabiliriz:

?Som fatih su fetheder tabiatı/ Döner döner döğünür eritir dağları yobaz kayaları/ Daha der sığmaz kabına yönelir göğe teslim olur/ Ve düşerken toprağa çağırır/ Sebep ey.?

Bütün o kabarmalar, fırtınalar, boğuşmalar Tanrı?yı anışta, kalbin ritmiyle evrendeki büyük ritmin buluşmasında anlamını bulur ve yatışır. Dışa doğru yükselme arzuları içe doğru derinleşmeye evrilir. Şiir duaya dönüşür:

?Birden her yerde her şeyde içimizde kımıldayan/ Yürek vuruşlarıyla beliren zikir/ Yeri ve göğü ve damarlarımızı dolduran/ Ondan başka her şey yok olan yalan olan/ Rahman/ Ve Rahim olan.?

************************
Gamdan dağlar kuran şair

Osman Sarı, Kitap Zamanı, Sayı: 25, 4 Şubat 2008, s. 19.

Erdem Bayazıt?ın şiiriyle ilk defa Diriliş dergisinde karşılaştım. Halbuki o, sonradan öğrendiğime göre ilk şiirlerini, Maraş Lisesi?ne devam ederken, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil ve diğer arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları Açı ve Hamle dergilerinde yayınlamıştı. Ama ben Erdem Bayazıt?la tanışmadan önce onun şiiriyle tanışmış oldum. 1966 yılının o sıcak yaz aylarından birinde, temmuz mu yoksa ağustos ayı mıydı, bugün çok iyi hatırlamıyorum ama, o sıcak yaz aylarından biriydi. Nuri Pakdil, bana ve İsmail Kıllıoğlu?na verilmek üzere Maraş?ta kitapçılık yapan Hilmi amcaya (Vehbi Vakkasoğlu?nun babası) iki Diriliş dergisi bırakmış ve bu dergilerden birinin iç kapağına çok güzel ve itinalı bir el yazısıyla ve zümrüt yeşili bir mürekkeple aynen şöyle yazmıştı:

?Kardeşim Osman Sarı?ya selam ve haberleşme dileğiyle... 4 Mayıs 1966? Bu, Diriliş?in Nisan 1966 tarihli sayısıydı. Diriliş?in diğer sayısında ise, Sezai Karakoç?un, Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu?nun, Sedat Umran?ın, Halim Uğurlu?nun, Cahit Zarifoğlu?nun ve Erdem Bayazıt?ın birer şiiri yer alıyordu. Erdem Bayazıt?ın şiiri küçük bir şiirdi ve adeta yarım kalmış bir sayfanın, göze pek de hoş gelmeyen boşluğunu doldurmak için konulmuş gibiydi.

Şiirin başlığı ?Kuş Sayfaları? idi. Önce başlıkta bir tashih hatası var diye düşündüm. Çünkü olsa olsa kitap sayfaları olabilirdi, ?Kuş Sayfaları? değil. Şiirde bir tren kurşun gibi, geceye atılıyor, demir gibi gök yüklü tren karanlığın ürpertisine giriyor, ötede düşler derleniyor. Kent ise horozlarda uyanıyor, zamana ezanla geçerken sularda geriniyor ve bunlar, sayfalar Kur?an?la sayfa olurken oluyor ve şiirin sonuna doğru, şairin bilmediği bir yerden, bir boranın patladığı bir yerden bir kuş yağmuru boşanıyor ve şiir böylece sona eriyordu. Kafam iyice karışmıştı. Diriliş gibi çok titiz bir sanat ve düşünce dergisinde bu kadar tashih hatası olamazdı. Şiirden pek fazla bir anlam çıkaramasam da garip bir duygu kaplamıştı içimi. Erdem Bayazıt?ın ilk okuduğum şiiri buydu. Ama bu yazıda Erdem Bayazıt?ın ?Sana, Bana, Vatanıma ve Ülkemin İnsanlarına Dair? başlıklı şiiri üzerinde kısaca duracağım.

Şiir, Edebiyat dergisinde ilk yayımlandığında, başlığı şimdikinden çok daha uzundu ve şöyleydi: ?Sana, Bana, Vatanıma ve Ülkemin İnsanlarına Dair Gecenin Bir Vaktinde Çizilmiş Kırık Dökük Tablodur?. Şiirin bu başlığı kitaplarında yukarıda belirtildiği gibi kısaltılarak yer almıştır. Erdem Bayazıt?ın bu şiiri bana, sadece başlığı açısından Nâzım Hikmet?in Memleketimden İnsan Manzaraları adındaki kitabını hatırlatır. Şiirin muhtevası açısından ise Faruk Nafiz Çamlıbel?in ?Han Duvarları?nı çağrıştırır.

Şair, bu şiirinde önce, ?Sana? diyerek, sevgiliye, her iki anlamda da sevgiliye hitap ediyor. Ancak bu şiir, yalnız sevgiliye ve yalnız Allah?ın sevgili kulu ve elçisine dair değil, aynı zamanda şairin kendisine, vatanına, ülkesinin tüm insanlarına hatta şiirin sonuna doğru, ?Tüm İnsanlar, Kardeşlerim? dediğine göre bütün insanlara, tüm insanlığa dair bir şiirdir.

Şair bir halk türküsü ile başlıyor: ?Telgrafın Tellerini Kurşunlamalı? diyen bir halk türküsü ile. Telgrafın tellerini kurşunlamalı, çünkü telgraf sürekli acıyla, hüzünle dolu haberler veriyor. Bir posta katarı gibi, simsiyah dumanlar dökerek, bazan ansızın çıkagelen, bazan gelmesi beklenen haberler öylesine acı yüklüdür ki, şair bu ağır yükü sadece şiirin omuzlarına yüklemez. Şiir sanatının yanında, resim sanatına da başvurur. ?Gamdan dağlar kurmalıyım / Kayaları kelimeler olan / Kırk ikindi saymalıyım / Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma / Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından / Baştan ayağa ıslanmalıyım / Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım?. Erdem Bayazıt, aristokrat ve seçkin bir aileden gelmesine rağmen doğuştan içinde bulunduğu sosyal çevreyi aşmış, yoksul ve acılı halkımızın duyarlılığını hep içinde taşımış bir şairdir. Erdem Bayazıt?ın söz konusu ettiğimiz bu şiirinin başka bir özelliği de masum ve saf Anadolu?ya yönelmiş bir şiir olması. O, ?Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği, bilemeyeceği baharları, Anadolu bozkırlarında görür. İstanbul?dan çıkıp Diyarbakır?a doğru giderken, tekerleri ?Yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen? bir otobüsün içindedir. ?Bilinçsiz bir baş kayması? ile Anadolu kadınlarının (şair, evrensel kadınlar diyor) ?çapa yaptıkları tarla kenarlarında?, çıplak ayaklarıyla, ırgat çocukları, bir elinde bayat bir ekmeği kemirirken, diğer elinde yeşil bir soğanla çok acı bir yoksulluk tablosu oluşturmaktadır.

Şair, şiirinin sonlarına doğru, ?Müslüman yürekler bilirim daha? diyerek, ideal insan tipini ortaya koymaktadır. Bu insanın kalbi, Müslüman kalbidir ve bu kalbi iyi tanımak için, en iyisi, şiirin bu bölümünü buraya almak: ?Müslüman yürekler bilirim daha / Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet / Eller bilirim haşin hoyrat mert / Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır / Her kırışığı sorulacak bir hesabı / Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.?

**********************

Erdem Bayazıt?ın unutulmayan ithaf şiirleri

Mehmet Nuri Yardım, SanatAlemi.net, 18.02.2008.

Türk edebiyatında şairler, bazı şiirlerini genellikle sevdiklerine ithaf ederler. Bu güzel gelenek geçmişte de vardı, bugün de devam ediyor. Burada şiirleri üzerinde duracağımız günümüzün değerli şairi Erdem Bayazıt?ın da bir hayli ithaf şiiri bulunmaktadır.

Erdem Bayazıt?ın İz Yayıncılık?tan çıkan ve Sebeb ey, Risaleler, Gelecek Zaman Risalesi'ndeki metinleri de içine alan Şiirler kitabının ikinci baskısı geçen yıl yapıldı. Kitap 208 sayfa. Edebiyatseverlere kazandırılan eserde Bayazıt?ın birbirinden güzel şiirleri var. Ama biz sadece dostlarına, yakınlarına, sevdiklerine ithaf ettiği şiirleri ele alacağız bu yazımızda. İthaf elbette sadece kişilere olmaz. Kavramlara, mekânlara, zamana, şehirlere ve ülkelere de şiirler ithaf edilebilir. Nitekim Erdem Bayazıt?ın bazı şiirleri şehir ve ülkelere adanmış. ?Bosna?ya Yazıt?, ?Çeçenistan? ve ?Afganistan 1400? bu tür ithaflara üç anlamlı örnek. ?Savaş Risalesi? de ?1400?ncü yıla armağan? edilmiş derinliği olan bir özge şiir.

Şairimizin ilk ithafı çok sevdiği okuyucusunadır ve minik bir şiir tarzındadır, şöyle ki:

Okuyucuma!
Şiir diye
Bir ömür tüketerek yazdıklarım
İki saatte okunuyor
Bundan ucuz ne olabilir?
Havadan başka?


Erdem Bayazıt bir sanat ve düşünce adamı. Ama ondan da önce bir dava ve fikir insanı. Bir ideali, bir mefkuresi var. Yürüdüğü yolda önceki kılavuzlara büyük saygısı ve sevgisi var. Nitekim özel şiirlerinden bazılarını onlara ithaf ediyor. İşte ?Nuri Pakdil?e? ithaf ettiği ?Birazdan Gün Doğacak? şiirinin ilk mısraları:

Beton duvarlar içinde bir çiçek açtı
Siz kahramanısınız çelik dişliler arasında
Direnen insanlığın
Saçlarınız ıstırap denizinde bir tutam başak
Elleriniz kök salmış ağacıdır zamana
O inanmışlar çağının.

Şiir, rüyası görülen güzel bir dünyanın işaretleriyle dolu. ?Karanlığın ormanı?nda ?iman güneşi?nin ışığı âdeta gözlerini kamaştırır. Şöyle devam eder şiir:

Gün doğar rüzgâr eser bulut dolanır
Rahmet şarkısı söyler yağmurlar
Alnınız en soylu isyandır demir külçelere
Gürültü susar ses donar sevgili tohumu patlar
Sessiz bir bombadır konuşur derinlerde.

İlerleyen mısralarda rüzgârın esişi ve kutsal ağaçların yeşerdiği ?sabır yüklü toprağımız? dillendiriliyor. 1966?da Güzlek?te yazılan şiir şu mısralarla sona eriyor:

Su coşar deniz kabarır canlanır ölü şehirler
Yemyeşil bir rüzgâr eser yıldızlar arasından.

Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü
Çatlayacak yalanın çelik kabuğu
Sizin bahçenizde büyüyecek
Aşkın ve inancın güneş yüzlü çocuğu.

Erdem Bayazıt ?yedi güzel adam?dan biri. İyi sanatkârlar birlikte yolculuk ettikleri diğer sanatçı dostlarını da unutmazlar. ?M. Akif İnan?a? ithaf edilen ?Ölünün Kıyıları?, Erdem Bayazıt?ın kadim ve merhum dostuna armağanıdır. Ankara Türkocağı?nda 1968?de kayda geçen bu şiir, bizi alıp farklı iklimlere taşıyor, okuyalım:


Gök boşanarak üstümüze
Bizi ıslak saçlarından geçirir karanlığın
Gece siyah bir at olur da uçar
Uykumuzun soluyan denizine.

Babalar ölümü dengede tutar
Seçerek en sağlam vakti arabasına.
Şimdi o araba uçuyorsa
Bir asya çölünü kanat yaparak
Ey üstümüze gelen
Ey çocukların gözlerinden dökülen
Ölümü konuşan damla damla
Ey beklediğimiz her an
Ey bize son sözü muştulayana
Bizi bulan şahdamarımızda
Ey sürücüleri babalarımız olan.

Bir an dudaklarıyla
Değen alnımıza masmavi
Bir güvercin kanadı gibi
Ey annelerin sesi
İçimizde savrula savrula
Yağan bir bahar yağmuru gibi
Çağırırdı oğullarını yola.


Ve Erdem Bayazıt?ın en güzel şiirlerinden ?Sebeb Ey? şiiri büyük bir gönül insanına, kutlu yüreğin sahibi ?Fethi Gemuhluoğlu?nun aziz anısına? yazılmış. 1966 yılında Ankara?da edebiyatımıza kazandırılan bu şiirin ilk mısralarıyla yetinelim şimdilik:

Ürpertir tabiat üfleyince rüzgârı derin gök soluğu
Ulu ses dokununca çarka
Düşer ölümün gölgesi eşyaya.

Başlar eşyada hareket kurtulmak için kendinden
Daha öteye geçmek için arınmak gibi elbiseden
Yakalan ölümsüzlüğün sonsuz ipini
Sonra ses olur
Zamanın idrak incisi ses döner döner döner de
Yönelir sebebe
Sebeb ey.

Edebiyatın zorlu, kahırlı ve çileli yolunda yürüyenler bazen yüksek idealler uğruna yakınlarını ihmal ederler. Bu bir kasıt değil meşguliyet fazlası, daha doğrusu yüklenilen ağır yükün sorumluluk hissi? Aile fertleri de, yakın akraba ve dostlar da bu mecburi unutuluşun tozları arasına karışır gider. Ama bir vefa adamı olan kadirbilir insan Erdem Bayazıt, ünlü olmasa da temiz yüreklerini bildiği bütün ruh ikizlerini her zaman sever ve anar. Zira onlar inançlı kalpleriyle özbe öz kardeşleridir. ?Sait Mutlu, Sabri Arslan, Mehmet Emin Balyan, Ahmet Yücel?in aziz hatıralarına? ithaf ettiği ?Önden Gidenler İçin? şiiri (1968) de böyle bir kadirbilirliğin taçlandırılmış göstergesidir:

Onlar gittiler
Yalnız bir yemin kaldı aramızda
Ben şimdi bu yanda
Kasılmış çıplak bir kurşun gibiyim
Namluda.

Onlar gittiler
Topraktan bir işaret taşıyarak alınlarında
Ben şimdi bu yanda
Geril bir an gibiyim
Doğumla ölüm arasına.

Onlar gittiler
Gelen zamandan bir haber gibiydiler.

Ben şimdi bu yanda
İçilmiş bir and için bekleyenim
Kurulmuş saat gibi.

Onlar gittiler
Giderken bir muştu gibiydiler.

Erdem Bayazıt?ın şiirlerinde ?ölüm? temaı çok yaygın ve baskın. İnsanoğlunun bu kaçınılmaz sonuna hiçbir zaman ürküntüyle, dehşetle bakmıyor edibimiz. Aksine mütevekkil, kaderci bir edası var. Ölümün inanmış bir insan için nasıl bir değer taşıdığının farkındadır. ?Aziz kardeşim Yusuf Erzincanî (Ergün)?nin anısına? diye ithaf ettiği ?Ölüm Risalesi? şu mısralarla selâmlar okuyucuyu:

Damla damla oluşuyor hayat
Ölüm kımıl kımıl
Duymak kolay
Anlatmak değil

Her an
Farkındayım
Az öz öldüğümün

Bilincindeyim doğan ayın
Eriyen karın akan suyun
Ve usul usul tükenen zamanın

?Ölüm?ü sadece bir ?kimlik belgesi? olarak kabul eden şairimiz, ?hayat?ın ?ölüme muhtaç? olduğunu ifade eder şiirin devam eden bölümlerinde. Bu geniş boyutlu olayın mahiyetini üç mısrada ifşa eder ve kesin hakikati bize şöyle fısıldar:

Ölüm muhakkak
Ve ölüm mutlak
Tek kapısıdır ölümsüzlüğün.

Erdem Bayazıt?ın şiirinde ?ezel? ve ?ebed? duyguları kendini gösterir. Süreklilik hissi ise ise kendisini hemen eleverir. Yahya Kemal?in ?kökü mazide olan âti? olarak tanımladığı bir insanlık serüvenidir yaşadığı. Kavramlar, düşünceler bizi asırlar ötesine alır götürür. Ecdadımızın yaşadığı hicranlı hikâyelere dalarız, kıtalarda geçmiş maceralarımızı hasretle anarız. Ama bu inanılmaz serüven, yeni kelimelere yüklenir şiirlerde. Okuyucuyu yormayan ve zorlamayan bir dildir bu. Biraz destan, biraz efsane, bir parça da ilahî? Maddi dilden ziyade bir gönül dili: Yalın, berrak ve su gibi seyyal? Şarkılarımız kadar saran, türkülerimiz kadar yakan bir üslûp. Erdem Bayazıt?ın bu kadar çok sevilmesinde sanırım en önemli sır, onun bu ölümsüzlük şifresini çözmüş olmasıdır. Cumhuriyet devri Türk şiirinde bunalımları anlatan şairler pek çok. Hafakanlarda yüzen, buhranlarda debelenen sanatçıların arasında Erdem Bayazıt bir ruh aydınlığı ile seslenir okuyucusuna ve içten gelen bir davranışla selâm verir. Bu yüzden dili bize yakın, üslûbu da âşinadır.

?Allah elçilerinden sonra en büyük insana? ithaf ettiği ?Sevmek? 1969?da Ankara?da ak kâğıda geçmiştir ve sadece üç mısradan ibarettir:

Bir orman gibi büyür içimde sevmek
İçimde insan bir mahşer gibi kabarırken
Ey her suça ortak çıkan kalbim.

Hepimiz, kalem erbabı olan herkes, sevdikleri insanlara yazdıklarını ithaf ederler. En büyük armağanları bir şiir, bir yazı veya bir eserdir. ?Sevgililer sevgilisi?ne Erdem Beyin ithaf ettiği şiir ?O?. Ve ?Evrenin efendisine? diye adanmıştır. Yıl 1969, yer Ankara?

Dünyanın ağırlığına eklesek yıldızları ayı güneşi
Gene de ağır basarsın ey kalbim ey kalbimin güneşi

Erdem Bayazıt?ın mutlaka, rahle-i tedrisinden geçtiği zatlara, sevdiği dostlara, gönül bağladığı insanlara adadığı güzel şiirleri vardır bugün de. Gün gelir, belki onları da okuruz. Bir de başka şairlerimizin Erdem Bayazıt?a ithaf ettikleri şiirler var bilindiği gibi. Aslında bu da ayrı bir çalışma konusu. Zaten Erdem Bayazıt gibi iyi ve büyük şairler hakkında yapılacak çalışmaların haddi hesabı yok. El verir ki, bu konulara ilgi duyan, sahip çıkan ve himmet gösteren edebiyat adamları olsun.

Erdem Bayazıt, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında millî ve yerli duruşun gerçek temsilcilerindendir. Mahalliden ziyade yerli, daha doğrusu hem millî hem de evrensel? Yeryüzüne yayılan, farklı kıtalarda yaşayan bütün insanları kucaklayan büyük bir savaşçı kalbin güçlü atışlarıdır yüreğinden gelen ses? Bir ışık insan, bir önder, bir iman adamıdır. Gençlere örnek olan bir kılavuz, faziletin, erdemin, asaletin ve derinliğin numunesi sahici bir sanatkâr ve köküne bağlı gerçek bir münevverdir.

Erdem Bayazıt?la ilgili olarak 12 Ocak 2008 tarihinde Milli Gazete?de bir haber yer almıştı. Orada rahatsızlığını da anlatan şairimiz, ?Sağlığım iyi olursa bir de Üsküdar Risalesi yazmak istiyorum. Bizim itikadımıza göre Kudüs, Üsküdar'dan başlar. Osmanlı döneminde seferler Avrupa'ya bile olsa Üsküdar'dan başlar. Kudüs'e giden yollar mutlaka Üsküdar'dan geçer. Bunları işleyebilirsek orada yaşayan halkı, tekkeleri, ezanları anlatabilirsek işte o zaman Üsküdar risalesi olacak.? diyordu. Erdem Bey, inşallah fırsat ve imkân bulur ve düşlediği bu şiirleri yazar. Kimbilir ne güzel ithaf şiirleri okuyacağız o metinlerde. Sanırım en görkemli şiir de Üsküdar?a adanmış olacak. Zaten Üsküdar şanslı bir semt ve Üsküdarlılar talihli insanlar değil mi? Işıkları da dost, insanları da? Mübarek, aydınlık ve hoş bir belde? Ecdadın deyişiyle orası ?Kâbe toprağı??

Ben de bu yazıyı metindeki bütün şiirlerin sahibi, aynı zamanda gönüllerin de fatihi olan muhterem Erdem Bayazıt ağabeyime ithaf ediyorum. Hepimiz sağlığın için duacıyız. Dualarla, sağlıcakla kal ey vefalı adam, ey aziz insan!

Vefatından kısa bir süre önce dostları Üstad'ı ziyaret etmişlerdi.

İlgili haber:

Dostları Erdem Bayazıt'ı unutmadı...

 

Erdem Bayazıt'ın son fotoğrafı...

 

Haber Ara