Dolar

34,8657

Euro

36,6223

Altın

3.047,57

Bist

10.058,47

Abdülkadir Han, suçlu mu kurban mı?

Pakistan nükleer silahlarının geleceği, İslamabad hükümetinin Batılı ülkelerle olumlu ya da olumsuz diyaloğuna bağlıdır.

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-07-02 05:14:00

Abdülkadir Han, suçlu mu kurban mı?

 

Nebil el-Fuli*

Pakistanlı bilim adamı Dr. Abdülkadir Han, kendi ihtisas alanında doğuda ve batıda birçok bilim adamının ulaşamayacağı bir şöhrete sahip olmuştur. Bunun sebebi sadece onun atom bombasını yapan ilk Müslüman olması değil, -çünkü ondan önce bunu yapan Hindistanlı Müslüman Âlim Ebu Kelam Azad?dır- bir Müslüman devletin nükleer projesini yürüten ilk Müslüman bilim adamı olmasıdır. Ayrıca onun etrafında birkaç yıldır uluslararası nükleer silah ticaretine aracılık ettiği yönünde koparılan gürültüler de onun bu şöhretine katkıda bulunmuştur.

Asya Tilkisi

Abdülkadir Han?ın ülkesinin nükleer programıyla birlikte yaptığı yolculuk, son derece dikkat çekici olup bir dönem Abdülkadir Han?ı ulusal ve efsanevi bir kahraman olarak omuzlarda taşıyan daha sonra ise nükleer maddeleri alıp satan uluslararası çetenin reisine dönüştüren Pakistan siyasetini iyi anlamayı gerekli kılmaktadır.

Gerçek şu ki Asya tilkisi olan Pakistan, -yaptıklarını doğru kabul edelim ya da etmeyelim-bölgedeki mevcut uluslararası güç dengelerini ve siyaseti bütünüyle faydacı açıdan ele alarak dahiyane siyaset geliştiren bir ülkedir, yani Asya tilkisidir.

Bu genç ülke, 60 yıllık ömrü boyunca komşularından gelen sürekli tehditler nedeniyle büyük değişim ve dönüşümler geçirmiş, ancak buna rağmen etrafında olup bitenleri ve uluslararası konjonktürle bölgesel koşulları kendi lehine kullanmayı becerebilmiştir.

Bu çerçevede ele alınabilecek tek olay, Pakistan?ın Sovyetlerin Afganistan?ı istilasına karşı Afgan cihadını desteklemesi değildir. Hindistan 1974 yılında ilk nükleer denemesini yaptığında Pakistan?ın nükleer programına başlaması, bu konuda çok daha öncelikli bir role sahiptir. Pakistan, bölgedeki nükleer güç dengesini sağlamasının kendisinin en doğal hakkı olduğundan hareketle, kimsenin beklemediği bir süre içerisinde tam bir gizlilikle bu programı yürütmeyi başarmış, hatta ABD, bölgedeki en yakın dostu ve müttefiki Pakistan?ın bu yaptıklarına, ileride bahsedeceğimiz nedenlerden dolayı göz yummayı tercih etmiştir.

İslamabad?ın nükleer programı, ezeli düşmanının nükleer silahlara sahip olmasıyla birlikte Pakistan?ın tehdit altına girmesine gönlü razı olmayan Hollanda?da yaşamakta olan Müslüman bir gencin deneyimleri üzerinde yükselmiştir.

Bu konuda girişimde bulunan taraf Pakistan devleti değil, döneminde Pakistan?ın devlet başkanlığını yürüten Zülfikar Ali Butto?ya Amsterdam?dan yazdığı mektupta nükleer programı teklif eden Abdülkadir Han?ın kendisidir. İslamabad, nükleer projesine bundan çok daha önce, Hindistan 1986 yılında Pakistan sınırına asker yığdığında, ezeli düşmanının gözünü korkutmak ve yıldırmak amacıyla zekice bir plan oluşturarak başlatmıştı. Bu çerçevede tanınmış bir kişi üzerinden basında Pakistan?ın nükleer silahlara sahip olduğu yönünde haberler çıkarttırmış, sonra da düzenlediği göstermelik bir mahkemede, söz konusu kişiyi devletin nükleer bilgilerini dışarıya sızdırmak suçundan yargılamıştı.

Pakistan?ın caydırıcı bir güce sahip olduğu ve artık o eski zayıf ülke olmadığı yönündeki mesaj Yeni Delhi?ye net bir şekilde ulaşmıştı. O dönemde Pakistan devlet başkanlığını yapan Muhammet Ziyau?l Hak?ın kriket diplomasisi olarak bilinen siyaseti çerçevesinde bütün taraflara Pakistan?ın işgal edilmesi durumunda İslamabad?ın nükleer silahlarla karşılık vereceği, barış eli uzatıldığında ve Pakistan?la uğraşmaktan vazgeçildiğinde ise bunun karşılığının sulh olacağı ifade edilmiştir.

Pakistan hükümeti bu siyasi tutumunu sadece dış düşmanlarına karşı değil, General Müşerref döneminde içinde Abdülkadir Han?ın da bulunduğu muhalefete yapılanlarda da görüldüğü gibi aynı zamanda içerdeki rakiplerine karşı da uygulamıştı.

Mühendisin Şahsiyeti

Öte yandan, bu makalede Dr. Abdülkadir Han hakkında ortaya attığımız soru, Dr.?un şahsiyetini tanımamıza yardımcı olacaktır. Dr. Han, bu yazıda da görüleceği gibi aslında vatanına özellikle de dinine son derece bağlı bir duygu ve düşünce dünyasına sahip bir şahsiyettir.

Han, daha çok dini eğilimin ağır bastığı ancak özgür bir aile ortamı içerisinde yetişmiştir. Eğitimini büyük bir başarıyla tamamlamış, mütedeyyin bir dini ailenin sahip olduğu özgürlük havası içerisinde hiçbir baskıya maruz kalmamış olması nedeniyle psikolojik ve ahlaki bakımdan kendisiyle barışık bir hayat yaşamıştır.

Her şey bundan sonra başlamıştır. Ülkesinde bürokrat olarak çalışmak üzere bir yemek sırasında kendisine gelen teklifi reddeden Han, yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlamak üzere sırasıyla Almanya ve Belçika?ya gitmişti.

Almanya?da okuduğu sırada Hollandalı bir kıza âşık olması nedeniyle hayat kendisini Hollanda?ya sürüklemiş ve burada sevdiği kızla evlenmişti. Aynı zamanda Amsterdam?da, daha sonra kendisinin Pakistan?ın nükleer programını yürütmesini mümkün kılacak olan iyi bir eğitim almıştı.

Sahip olduğu dini duygular ve vatanına karşı beslediği hamasi hisler, bir kez daha onu başka bir maceraya sürükleyecek ve ekonomik ve teknolojik olarak geri kalmış, nükleer programını yürütebilecek insani birikime sahip olmayan ülkesine nükleer silah kazandırmak üzere doğduğu yerlere geri dönmüştü.

Bütün bu zorluklara ve imkânsızlıklara rağmen Han?ın nükleer çalışmaları semeresini vermeye başlayınca Han, Pakistan halkının gözünde büyük bir kutup mertebesine yükselmiş ve Pakistan?ın en önemli şahsiyeti haline gelivermişti.

Halk, sıra dışı bir milli şahsiyet haline getirerek onu, Muhammet İkbal ve Muhammet Ali Cinnah gibi Pakistan?ın kurucu şahsiyetleri seviyesinde görmeye başlamıştı.

Ne sahip olduğu şöhret ne de yapmakta olduğu işin zorluğu, onun yapısını değiştirmiş, tevazusunu ve sükûnetini koruyarak milli ve dini hassasiyetlerini sürdüren bir kişiliğini sürdürmüştür. Ülkenin dört bir yanında camiler yaptırarak, Pakistanlıların kendilerinin dahi sayamayacağı kadar çok hayır kurumlarına ve organizasyonlarına bağışta bulunmuştu.

O, İtalya açıklarında içerisinde nükleer silah yapımında kullanılan ve Libya?ya götürülmekte olan malzemelerin bulunduğu bir gemiye el konulduğu ve şüphelerin üzerinde toplandığı 2003 Ekimi?nde kadar Pakistan halkının muhtelif kesimlerinin neredeyse tamamının üzerinde müttefik olduğu bir isim olarak kalmaya devam etti. Çeşitli çevreler tarafından uluslararası nükleer silah ticaretiyle uğraşan bir şebekeye başkanlık yapmakla suçlanıyordu.

Bu dönem onun için garip tesadüflerin bir araya geldiği ve kaderin enterasan bir şekilde ağlarını ördüğü bir dönem oldu. Bunlardan birincisi General Müşerref?le bazı konularda anlaşmazlığa düşmeleri ve Han?ın bu konudaki ısrarı nedeniyle gerilimli bir ilişkinin varlığı, ikincisi ise, Pakistan ordusundaki bazı generallerin adlarının nükleer silah ticaretine karışmış olmalarıydı.

Üçüncüsü ise, sırf ezeli düşmanı Sovyetler Birliği?ne karşı bir güç olarak Asya?da ortaya çıkmış olan Pakistan?ı desteklemek için kendisinin yaptıklarına göz yummakta olan Amerika?nın giderek artmakta olan baskılarıydı. ABD İslamabad?ın aslında ekonomik ve teknolojik olarak geri olması sebebiyle atom bombasını ancak birkaç nesil sonra üretebileceğini zannediyordu. Bu nedenle de Pakistan?ın nükleer silahlarıyla ilgili dosyalar hakkında soruşturmayı birçok kez ertelemeyi tercih etti. Dünya, Dr. Han?ın 2004 Şubatı?nda bir televizyon kanalında, nükleer teknolojinin Kuzey Kore, Libya ve İran?a transferinde kendisinin aktif olarak rol aldığı ve bundan dolayı da pişman göründüğünü ifade ettiği bir röportajla bir kez daha sarsıldı.

Pakistan?daki muhalif gazeteler bu mülakat üzerine, bu açıklamaların gerçek olup olmadığını şayet içerisinde bir nebze dahi gerçeklik varsa bunun, baskılar neticesinde gerçekleşip gerçekleşmediğini sormuştu. Şayet hakkında suçlama varsa neden mahkemede yargılanmıyordu?

Sonra Han, bu senenin Mayısı?nda kesinlikle İran?a, Libya?ya herhangi bir şekilde nükleer bilgi sızdırmadığını, sadece bu ülkelerin nükleer teknolojiyi Avrupa?daki hangi şirketlerden alabileceklerini gösterdiğini, kendisinin 2004 yılında işlemediği suçları itirafa zorlandığını açıklayarak bir kez daha dünya kamuoyunu şok etti.

Anlaşılan o ki, Han, bir kez daha sahip olduğu dini ve milli hislerin etkisiyle ülkesinin nükleer silah kaçakçılığıyla suçlanmasındansa kendisinin suçlanmasını tercih etmiş ve kendini feda etmişti. Ancak onun ilişki içerisinde olduğu Avrupalı şirketler Han kadar vefalı değildi, ömrünün son dönemlerini güçsüz ve yaşlı bir ihtiyar olarak geçirmekte olduğu bir dönemde kendisine yönelik suçlamalarda bulunmaya ve hakkında olmadık iftiralar atmaya başladılar. Bu ifadeler, hiçbir zaman Abdülkadir Han?ın şahsi olarak değil ülkesini temsilen başkanlık ettiği Pakistan heyetiyle Kuzey Kore arasında bir nükleer bir alışverişin olmadığı anlamına gelmiyor. Bu görüşmelerde Pakistan, Kuzey Kore?ye nükleer bilgiler sunarken Kuzey Kore de Pakistan?ı sahip olduğu füze teknolojisinden yararlandıracaktı. Bu işin benzerini daha önce Fransa, Irak ve İsrail?le, Çin Kore?yle ve Rusya da İran?la yapmıştı.

Pakistan?ın Nükleer Geleceği

Abdülkadir Han?ın önderliğini yaptığı Pakistan?ın nükleer faaliyetleri, başından beri Amerika?nın gözetimindedir. Ancak ABD bölgesel çıkarları ve konjonktür gereği sesini çıkarmamıştır. Artık Abdülkadir Han davası da etkisini yitirmektedir. Han, bir köşeye çekilmiş, yaşlılığının son günlerini yaşamakta olup, arkasında nükleer tecrübeyi tekrarlayabilecek ve yeniden üretebilecek yaklaşık 6 bin kişilik devasa bir kadro bıraktıktan sonra şu anda yapabilecek başka şeyi kalmamıştır.

Washington yönetiminin ima ettiği en tehlikeli husus ise, nükleer silahların Pakistan ordusundan el-Kaide ya da Taliban?a sızdırılmasıdır. ABD?ye göre Pakistan halkının çeşitli tabakalarında yaygı olan dini fanatizm, bu silahlara daha güçlü bir şekilde sahip çıkılmasını gerektirmektedir.

İngiltere?de yayınlanan The Guardian gazetesi, birkaç ay önce yayınlanan bir haber-analizde, İngilizlerle Amerikalıların, Batı karşıtı bir grubun eline geçebileceği endişesiyle Pakistan?daki nükleer silahlara karşı önlem alma yönünde bir plan hazırladıklarını ifade etmişti.

Her ne olursa olsun, Pakistan nükleer silahlarının geleceği, İslamabad hükümetinin Batılı ülkelerle olumlu ya da olumsuz diyaloğuna bağlıdır. Ancak Pakistanlıların bir taraftan nükleer silah seçeneğine bağlı kalması ve bunu kendileri açısından ölüm kalım meselesi olarak görmeleri, diğer taraftan ise Asya tilkisinin izleyeceği siyasetler, Pakistan?ın nükleer silahlarına karşı olumsuz bir girişimin çok da kolay olmayacağını gösteriyor.

*Mısırlı Yazar


Bu makale Faruk Bayraktar tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.



İlgili haber için tıklayın:

Pakistanlı atom babasından müthiş itiraflar

 


 

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara