ASDER Genel Başkanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Genelkurmay'ın yalanladığı, basına yansıyan 'Bilgi Destek Planı ve Faaliyet Çizelgesi' ile ilgili yalanlama metnindeki, 'Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza dek korumak ve kollamakla görevli olan Türk Silahlı Kuvvetleri, bazı çevrelerin ucuz propagandalarından etkilenmeyecek kadar güçlüdür' ifadesinin, böyle bir belgenin varlığının zımnen kabul edilmesi olduğunu söyledi. Konuyla ilgili Vakit'e konuşan Tanrıverdi, muvazzaflık döneminden örnekler verdi:
'28 Şubat Belgelerinde de onay yoktu'
'1995 yılında 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı görevinde bulunuyordum. Kolordu Komutanımız, diğer iki Tugay komutanı ile birlikte bizi, karargahında bir toplantı için çağırmıştı. Toplantının konusu, irticai faaliyette bulunan askeri personele yapılacak işlemler ile ilgili idi. Kolordu Komutanımız, gerekli gördüğü açıklamaları yaptıktan sonra, her birimize, birer belge verdi. Bana verilende; 'İrticai faaliyetlerde bulunan personelin isimleri aşağıya çıkarılmıştır. Personelin durumu yakından takip edilecek, bu faaliyetlerinden vazgeçmeleri telkin edilecek, durumunda değişiklik olmayanlar hakkında TSK'den ayırma işlemi yapılacak, emrin gereğini yerine getirmeyen amirler hakkında da işlem yapılacaktır' ifadesinden sonra, Komutanı bulunduğum Tugay'a mensup 4 subay ve 14 astsubayın ismi yer alıyordu. Bir sayfalık bir uygulama emriydi. Yazının ne başlık kısmı, ne de imza bloku vardı. Hangi makamdan nasıl geldiği belli değildi. Muhtemelen, Kolordu Komutanı, Ordu Komutanından, o da KKK'dan, KKK da YAŞ Genel Sekreterinden aynı yöntemle, kendi birliklerini ilgilendiren personeli ihtiva eden belgeleri başlıksız, imzasız ve onaysız olarak almışlardır. Bu belgelerin altında, Silahlı Kuvvetler'in üst komuta kademesinin imzası ve onayı yok diye, '28 Şubat 1997 Post Modern Darbesi' olarak siyasi tarihimize geçen askeri müdahaleyi; plansız, programsız, üst komuta kademesinin onayı bulunmayan rastgele yapılmış bir seri eylemler dizisi olarak mı kabul etmemiz gerekir?'
28 Şubat Darbesi 1994'te planlandı
28 Şubat sürecinde inançlı subayları tasfiye eyleminin, planlanan darbenin, TSK içinde yapılacak bir seri faaliyetlerden sadece biri olduğunu ifade eden Tanrıverdi, 'Tabii ki amacıyla, hedefleri ile ve faaliyetleri ile kapsamlı bir harekât planı vardı. Zamanın üst komuta kademesinin onayı ile yapılan bu plan da, ya Genelkurmay ya da MGK Genel Sekreterliği'nin kozmik bürosunda muhafaza ediliyordu. Uygulayıcıların elinde bulunan ise, sözlü emirlerle tebliğ edilen ve esas plandan çıkartılmış, tedbirler listesinden başka bir şey değildi. Aksini düşünmek abesle iştigal olmaz mı?
28 Şubat'la ilgili tasfiyeler, Silahlı Kuvvetler'de, fiilen 1994 yılında başladı. Darbe 1997 yılında icra edildi. Önceden, kararlaştırılmış, planlanmış bir askeri kalkışmadır. Bunu kim planladı? Darbe hedefine ulaşıncaya kadar, psikolojik harekât dahil uygulananların hangileri darbe planı gereğince provoke edildi? Sorumluları kimlerdi şeklinde hiçbir araştırma yapıldı mı? Milletin yetkilendirdiği TBMM, bu konuda bir araştırma yaptı mı? TSK'yı yönetenler layüsel midir? Yaptıkları hep doğru mudur? Yanlışları varsa yanlarına kâr mı kalır? Bütün bunlar araştırılmayınca, iddialar ortada kalır, kişiler emekli olur, kurumlar yıpratılır, zarar gören millet ve devlet olur' dedi.
Genelkurmay iç siyaseti ipotek altına alabilir
Basına yansıyan planın fiilen uygulandığının anlaşıldığını da kaydeden Tanrıverdi, 'Geçtiğimiz yıl basına yansıyan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in günlüğünde adı geçen 'Sarıkız' ve 'Ay Işığı' darbe planlarının benzeri müdahale planlarının bugün de mevcut olduğu, fiilen yaşadığımız gelişmelerden anlaşılmaktaydı. Taraf Gazetesi malumu ilan etmiş oldu' diye konuştu.
Haberlerin, Genelkurmay'ın, artık çok gizli dokümanlarını dahi koruyamadığını ortaya çıkardığını ifade eden Tanrıverdi, 'Bu vahim bir durumdur. Genelkurmay, koruma ve kollama görevinden vazgeçmiyor. Ama fiili bir askeri müdahalenin imkânsızlığını kavradığından, toplumu yönlendirerek ve bir kısım anayasal kurumlar eliyle iç siyaseti yönlendirme çalışmalarını sürdürdüğünün anlaşılmasıdır. Bu da vahim bir durumdur. Huzursuzluk ve istikrarsızlığın kaynağı olduğu gibi, dış tehditlere karşı savunma gayretlerine de zarar vermektedir. Daha vahimi de; fiili işgalin gerçekleşmesi halinde faaliyete geçirilerek, topyekûn savunmanın icracısı olması gereken Gayri Nizami Harp Teşkilatının, Cumhuriyeti koruma ve kollama görevlerinde de kullanılacağına dair sinyallerin bulunmasıdır. Çünkü, Gayri Nizami Harp Kuvvetlerine mensup personel, bulunduğu kilit sivil kurum ve görevlerde iken, kendilerine verilen sefer görev emirleri ile, iç siyasete müdahale görevi almış ve bunu icra etmekten başka alternatifi bulunmayan, muvazzaf asker gibi olacaklardır. Bir de bunlar, belirli bir ideoloji mensuplarından seçilirse; yakın gelecekte, ülkenin iç siyaseti Genelkurmay Başkanlığı tarafından ipotek altına alınmış olacaktır' dedi.
Askerin siyasetten uzak tutulması için yapılması gereken yasal ve Anayasal tespitlerini Tanvrıverdi şöyle sıraladı:
Askeri siyasetten uzak tutmak için yapılması gerekenler
- Manevi değerlere zıt kadrolaşmanın kırılabilmesi için, öncelikle hukuk dışı tasfiyeler durdurulmalı ve bu yetkiyi veren Anayasa'nın 125. maddesi değiştirilmeli, profesyonel kadrolara yeni personel alımı denetim altında tutulmalıdır.
- İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi, hep yanlış yorumlanarak, darbelere dayanak yapılmaktadır. Yanlış anlamayı önleyecek şekilde bu madde de değiştirilmelidir.
- Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) yetkisi, görevi zaten milli güvenliğin sağlanması olan Yüksek Askerî Şûra'ya (YAŞ) verilmeli, Bakanlar Kurulu'ndan katılan üyeler de YAŞ'a dâhil edilmelidir.
- MGK, Cumhurbaşkanı başkanlığında 'devlet şûrasına' dönüştürülmeli, üyeleri TBMM, yüksek yargı, yürütme ve bağımsız kurumların temsilcilerinden oluşmalı, bu kurulda TSK'yı sadece Genelkurmay başkanı temsil etmelidir. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin kadrosu tamamen sivilleştirilmeli, 'Devlet Şûrası Genel Sekreterliği' haline dönüştürülmelidir.
- Askeri mahkemeler muhafaza edilmeli, ama yargıçları sivil olmalı; terfi, tefeyyüz ve atamaları Adalet Bakanlığı tarafından yapılmalıdır.
- Milli Savunma Bakanlığı'nın tamamı asker olan yönetici kadroları sivilleştirilmelidir.
- Dış güvenlik askere, iç güvenlik İçişleri Bakanlığı'na verilmelidir.
- Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ndeki, toplumun bir kısmını, devletin kurumlarına devlet düşmanıymış gibi gösteren iç tehdit değerlendirmeleri (irtica, bölücülük vb.) kaldırılmalıdır.
Kaynak: Vakit