TIMETURK / AHMET MEMİŞ
Geçtiğimiz aylarda MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanlığı?na getirilen Ayhan Küçük ile Türkiye ve dünyada yaşanan insan hakları ihlalleri başta olmak üzere, çıkan kanunlara rağmen halen devam eden başörtüsü yasağı ve MAZLUMDER?in faaliyetleri üzerine görüştük. Görüşme sırasında Ayhan Küçük, ilginç tespit ve değerlendirmelerde bulundu.
- İlk olarak MAZLUMDER?den başlayalım. Bu yapılanma fikri nasıl ortaya çıktı?
- MAZLUMDER, öncelikle başörtüsü zulmü ve cezaevlerinde yaşanan ihlallere karşı, yani ihtiyaca binaen ortaya çıktı. MAZLUMDER, Müslümanlar?a insan hakları kavramının varlığını hatırlatmıştır.
Geçmişimizde, bugün adına insan hakları dediğimiz unsurları temsil eden değerlerimiz vardı. Günümüzde ise Batı kendine göre bir ?insan hakları? kavramı oluşturmuş ve doğal olarak Müslümanlar da bu kavramın dışında kalamıyor. Ancak içine girdiğiniz zaman Batı?nın insan hakları söyleminin sadece kavramsal düzlemde kaldığını uygulamaya geçmediğini görüyorsunuz. Diğer yandan 1400 yıl önce uygulamaya konulan Hilful fudül ve Medine Vesikası ile bizim medeniyetimiz insan hakları alanında ilk sözü söylemekle kalmamış, uygulamalarıyla söylemlerini desteklemiştir.
- Müslümanlar insan hakları konusunda neden ilerleyemiyor?
- Müslüman bireyler olarak, bir çok alanda kendimizi sürekli karşı tarafın refleksleriyle ifade etmeye çalıştık. Yani kendimize ait değerlerle değil, karşı tarafın ataklarına tavır alma şeklinde hareket ediliyor ve buna göre tepki oluşturuluyor. Müslümanlar kendini ifade etme imkanı bulamıyor, kendisine yöneltilen suçlamalara karşı sürekli savunma pozisyonu durumuna itiliyor. Eğer bu konudaki eksiklik giderilmez ve düzenlenmezse, bu tepkiler ileriki zamanlarda sadece slogan olarak kalır, önemini yitirir ve bunlar ikinci kuşak tarafından hatırlanmaz dahi. Kendimize ait değerlere sahip çıkmamız gerekiyor.
- İHD?ye baktığımızda genelde sol kesimle ilgili faaliyetlerde bulunuyor. O kesimin hak savunuculuğunu yapıyor. Siz buna bir alternatifmisiniz?
- MAZLUMDER bir alternatif değildir. Şu bir gerçek ki İHD?nin inanç özgürlüğü noktasında pek bir çalışması olmadı. Bu alanda yaşanan boşluğun doldurulması gerekiyordu, MAZLUMDER bunu yaptı. Ancak sadece bu alandaki boşluğu doldurmak için yola çıkmadı. Her alanda yaşanan ihlalleri ?Kim olursa olsun zalime karşı, kim olursa olsun mazlumdan yana? sloganından yola çıkarak faaliyet alanına dahil etmiştir.
- MAZLUMDER, bir kurumun mu yoksa birden fazla kuruluşun ortak bir çalışması mı?
- MAZLUMDER, sivil bir oluşumdur. Farklı kesimlerin ve kurumların desteklediği bir kuruluştur. Bu kuruluş bünyesinde gazeteci, yazar, aydın, akademisyen, hukukçu ve iş adamlarını barındırmaktadır.
SADECE MÜSLÜMANLARLA İLGİLENMİYORUZ
- MAZLUMDER?in odaklandığı alan sadece Müslümanlar mı? Dünya genelindeki haksızlıklar ve insan hakları ihlalleri ile ilgili çalışmalar da yapıyormusunuz?
- İlk etapta ortaya çıkan şey şu; Müslüman coğrafyalarda çok yoğun bir şekilde hak ihlalleri söz konusu. Tabi bu ihlaller sadece Müslüman coğrafyalarla sınırlı değil, dünyanın birçok bölgesinde Müslümanlara karşı yapılan insan hakları ihlalleri maksimum seviyede. Ama bizi sadece ?Müslümanların sorunlarıyla ilgilenen bir kurum? şeklinde değerlendirmek yanlış olur. Biz farklı fikir ve inanışlara sahip kişilerin haklarıyla da ilgileniyoruz. Bunun birçok örneği de mevcut. Her yıl yayınlanan ?Dünya İnsan Hakları Raporu?muzda bunlara değiniyoruz. Ancak bu kadar yoğun bir şekilde Müslümanlara yönelik hak ihlallerinin olduğu bir dönemde, yoğun bir şekilde bununla ilgilendiğimiz de doğru.
- Bu Müslüman coğrafyalarda sizin gibi kuruluşlar yok mu? Neden siz oralarla da ilgileniyorsunuz?
- İnsan hakları alanında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu iseniz kendinizi dar bir alana hapsedemezsiniz. İnsan hakkını esas alıyorsanız ülkeler arası sınırlar sizin için ortadan kalkmalı. Biz oralarda yaşanan insan hakları ihlallerine uluslararası kamuoyunun dikkatini çekiyoruz. Bu ülkelerde insanların, devletlere veya ihlalleri gerçekleştirenlere karşı refleks geliştirmesi biraz daha zor bir durumdur. Bu nedenle bizim bu ihlalleri uluslararası kamuoyunun gündemine getirmemiz çok daha kolay olabiliyor. Kendi ülkelerinde bir takım haksızlıklara uğrayan insanlar için uluslar arası arenada destek bulmak, oradaki insanları mücadeleye teşvik etmiş oluyor. İhlal yapan unsurları, uluslar arası toplantılarda gündeme getirerek, o ülkelere karşı yaptırım uygulatmaya çalışıyoruz.
?IRAK VE FİLİSTİN?DE SOYKIRIM YAPILIYOR?
- Şu anda Irak ve Filistin?de yoğun bir şekilde insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Bu konularda çalışmalarınız var mı?
- Bu konu üzerinde durulması gereken önemli bir konu. Filistin ve Irak?ta toplumların özgürleştirilmesi gerekli. Bireyin özgürlüğü, toplumun özgür olmasına bağlıdır. Toplumun özgür olduğu yerde bireyde özgür olur. Bu nedenle salt birey özgürlüğünü sağlamak mümkün değildir. Irak?ta şu anda bir millet işgal altındadır. Filistin?de yaşanan ise farklı bir işgaldir. Burada vatansızlaştırılmış bir millet vardır. Buralarda yaptığımız çalışmalar süreklilik arz eden çalışmalardır. Zaman zaman bu konular özelinde kampanyalar düzenliyoruz. Savaş karşıtı platformlarda ve eylemlerde, özellikle Türkiye ve Avrupa?da farklı düşüncelere sahip insan hakları kuruluşlarıyla işbirliği yapıyoruz.
- Filistin ve Irak?ta bir soykırım söz konusu mu?
- Filistin?de kendi ülkesinde mülteci konumunda yaşayan bir halk mevcut. 60 yıllık işgal sürecinin başlangıcından bugüne değişimi gösteren bir de harita var. Haritaya baktığınızda o günden bu yana yüzde 90?lık bir değişim olduğu gözlemleniyor. Haritadaki bu değişim kansız bir şekilde gerçekleşmedi hiç şüphesiz. Bu topraklarla orantılı olarak insanda kaybedildi. Bu da soykırımın çok açık bir ifadesidir. Irak?ta milyonlarca insan öldürüldü. Bu soykırım sadece bu işgalle sınırlı değil. Zaten Irak?ta 30 yıldır bir işgal var.
- Bu bağlamda, Dünya genelinde Müslümanlara yönelik genel bir soykırımdan bahsedebilir miyiz?
- Dünyada Müslümanlara yönelik sistematik bir soykırım var. Özellikle 11 Eylül?den sonra dünyada bunu net bir şekilde görüyoruz. Müslüman kimlikli, Müslüman tenli, Müslüman sakallı, Müslüman dili gibi tanımlamalar yapılıyor.
BATI İKİYÜZLÜ
- Batı insan hakları konusunda ikiyüzlü davranmakla suçlanıyor sürekli...
- Kesinlikle iki yüzlülük var. Avrupa kendi sınırları dışındaki insan hakları ihlallerini araştırıp üzerine giderken, kendi coğrafyasındaki ihlaller konusunda aynı duyarlılığa sahip değil.
- 11 Eylül?ün ardından insan hakları ihlallerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- 11 Eylül?den sonra Müslümanlara yönelik hak ihlallerinde büyük artış yaşandı. İslamofobi diye bir kavram dünyanın gündemine oturdu. Bu paranoyaya bağlı olarak Müslümanlar üzerinde sistematik bir baskı oluştu.
Bu yıl 11 Eylül?de hak ihlalleri ile ilgili çok önemli bir etkinlik düzenleyeceğiz. Etkinlikte 11 Eylül öncesi ve sonrasıyla tahlil edilecek.
- Batı ülkelerinin ve Amerika?nın Müslüman ülkeleri sözde özgürleştirme girişimleri var?
- Batı?nın Müslüman toplumlarla ilgili özgürleştirme girişimlerini samimi bulmuyorum. Ortadoğu?ya baktığımızda, Batı ülkelerinin destekleriyle ayakta durmaya çalışan despot yöneticileri görüyoruz. Afrika kıtasındaki ülkelere bakıyorsunuz, buralarda oluşan krizlerin ana kaynağı Batı medeniyetleridir. Bu ülkeleri sömürdüler, kaynaklarını tükettiler, savaşlarla işgal ettiler ve o insanları kendi ülkelerinde yaşayamaz hale getirdiler. Ve sonunda mülteci durumuna düşürdüler. Kendi eserleri olan bu mültecileri şimdi gıdım gıdım kabul ediyorlar. Sömürdükleri kaynakların çok küçük kısmıyla bu mülteciler çok rahat bir şekilde yaşatılabilir. Bunu dahi yapmıyorlar.
- Zaman zaman Akdeniz?de batan gemilerde boğulan mültecilerin dramlarına şahit oluyoruz. Sizin mülteciler konusunda ne gibi çalışmalarınız oluyor?
- Bu büyük bir insanlık sorunu ve ayıbı hiç şüphesiz. Bu konuda gelen talepleri karşılamaya çalışıyoruz. Bize başvuran mültecilerin sorunlarını gidermeye çalışıyoruz. Buradaki yasal hakları ve ikametleriyle ilgili müracaatlarına destek olmaya çalışıyoruz. Yaptıklarımız sorunun tamamen çözümünü sağlamaz bu nedenle sorunu kaynağında çözmek gerekiyor. Ülkelerin kendi kendilerine yetebildiği bir yerde insanlar doğal olarak mülteci durumuna düşmez.
- İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), 20. yüzyılda Müslümanlara karşı işlenen insanlık suçlarını dünya çapında anmak amacıyla Deyr Yasin katliamının yıldönümü olan 9 Nisan?ın, ?Dünya Müslümanlarına Karşı İşlenen İnsanlık Suçlarını Anma Günü? olmasını önerdi. Bu öneriye MAZLUMDER olarak nasıl bakıyorsunuz?
- Biz bu tür olayların tek güne indirgenmesine yani tekilleştirilmesini doğru bulmuyoruz. Yani nasıl insanların sevgilerinin, duruşlarının bir güne atfedilemeyeceğini düşünüyorsak, bu konunun da tek bir güne atfedilemeyeceğini ve sığdırılamayacağını düşünüyoruz. Ama sembolik anlamda bir hafta ilan edilebilir, kamuoyu olarak gündem oluşturulur ve bununla ilgili yayınlar yapılabilir. Biz, insanların yaşanan bu ve benzeri ihlalleri zihinlerinde sürekli taze tutması gerektiğini düşünüyoruz.
BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI KONUSUNDA SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ
- Başörtüsü konusu var bir de. Yasa çıkmasına ve Cumhurbaşkanı?nın onaylamasına rağmen başörtülü öğrenciler hala üniversitelere giremiyor?
- Başörtüsü konusu insan hakları ihlalleri açısından en önemli konulardan bir tanesi. Kanun çıktı ama başörtüsü konusunda zaten bir yasak yoktu. Yasağın olmadığını ifade eden yasalar çıkarıldı. Ama buna rağmen bazı üniversite yöneticilerince başörtülü öğrencilerin halen engellendiğini görüyoruz. Bu bir süreçtir. Bu konuda insanları bilgilendirmek gerekiyor. Bunu ister inanç özgürlüğü, ister düşünce özgürlüğü açısından değerlendirin hangi yönüyle ele alırsanız alın bireyin doğal olarak var olan hakkı olduğunu kabul etmek gerekir.
- Bu işin sonu nereye varacak?
- Bu konuda sözün bittiği bir yer var artık.
- Sözün bittiği yerde ne var peki?
- Sözün bittiği yerden sonra ne olacağını herkes farklı bir şekilde algılayabilir. Kötü bir durumdur sözün bittiği yer. Yasalara, kanunlara rağmen bu öğrenciler okula alınmıyor. Bunu da kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz.
- AK Parti?ye açılan kapatma davasında, gerekçelerden birini de bu başörtüsü konusunda çıkarılan kanun oluşturuyor ve Başbakan Erdoğan?a siyaset yasağı getirilmesi isteniyor. Bu durumda başbakan Erdoğan da bir mağdur mudur?
- Tabii ki. ?Hepimizin hakkı için hep birlikte? şeklinde bir sloganımız var. Buradaki ana gayemiz budur zaten. Bu hak herkes için gereklidir; iktidar olsanız bile. Güçlüyken güçsüz duruma düşebileceğimiz gibi, güçsüzken de güçlü duruma gelebiliriz. Yani hepimiz mağdur duruma düşebiliriz. Bu nedenle güçlülerin güçsüzlerin hakkını savunması gerekiyor. En büyük erdem budur.
- MAZLUMDER olarak çeşitli etkinlikleriniz oluyor. Mesela geçtiğimiz günlerde bir şiir gecesi düzenlediniz?
- Şiir gecesini ilk kez bu yıl düzenledik. Aslında biz, bu yılı ?özgürlük yılı? ilan ettik ve şiir gecesi de özgürlüğe adanmış bir geceydi. Bu tür etkinlikleri her yıl düzenleyerek, kamuoyunun gündemine getirmeyi düşünüyoruz. Bu konuda bildiriler yayınlıyor, toplantı, sergi, eylem, konferans ve geceler düzenliyoruz. Bildirilerin bir kısmını şubemizde, bir kısmını da bizzat ihlali yapan ülkelerin elçiliklerinin önünde yapıyoruz.
- Bu ihlallerin yaşandığı ülkelere heyet gönderiyor musunuz?
- Elbette, uluslararası alanda çalışmalarımız oluyor. Dış İlişkiler Komitemizde görevli genç bir kadromuz var. Bu arkadaşlarımız zaman zaman yurtdışında derneğimizi temsilen temaslarda bulunuyor. Bunun dışında da yönetici kadromuzdan arkadaşlarımız yaşanan ihlalleri incelemek üzere yurtdışına çıkıyorlar. Bazen bu tarz girişimlerimiz ülkeler tarafından engellenebiliyor. Mesela Almanya?daki Türklere yönelik kundaklama olayı konusunda oluşturduğumuz bir heyet aracılığıyla olay yerinde MAZLUMDER olarak inceleme yapmak istedik. Ancak Almanya Büyükelçiliği bu talebimizi resmi olarak geri çevirdi. Bu da Almanya?nın bu konularda makul olmadığını ve o ülkede insan hakları ihlallerinin had safhada olduğunu gösteriyor. Bizler yabancı heyetlere burada her türlü desteği vererek yardımcı oluyoruz. Ancak aynı desteği onlardan göremiyoruz.
Son söz olarak; ?Kim olursa olsun zalime karşı, kim olursa olsun mazlumdan yana? duruşumuz her şartta devam edecektir.