Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Refah ile AK Parti davası arasındaki 4 önemli fark

Ergun Babahan, bugün köşesinde emekli Büyükelçi Volkan Vural'ın söylediği Refah ve Ak Parti arasındaki farklar ışığında Türk siyasetini değerlendiriyor...

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-05-14 07:38:00

Refah ile AK Parti davası arasındaki 4 önemli fark

Refah ile AK Parti davası arasındaki 4 önemli fark

Kapatma davasıyla ilgili Avrupa Birliği'nin tepkisine öfke duyanlar, kapatılan Refah Partisi örneğini veriyor.

Refah Partisi'nin kapatılmasının AİHM tarafından onaylanmış olmasına dikkat çekiyorlar ve 'Şimdi niye farklı bir tepki var?' sorusunu yöneltiyorlar.
Onlara en güzel cevabı, Türkiye'nin temel AB reformları konusunda büyük çaba harcamış, emek vermiş emekli Büyükelçi Volkan Vural veriyor.

Vural, Milliyet gazetesinden Devrim Sevimay'la yaptığı röportajda aradaki farkı şöyle özetliyor:

'1 Orada şiddete yakın bir olay vardı. Bu dava konusunda öyle bir olay yok. 2-O zamanlar aday ülke değildiniz.
3-Şu anda Türkiye'deki AB projesine sahip çıkan tek parti görüntüsünü AKP veriyor.
4-AKP karşıtı kesim aynı zamanda AB karşıtı. Cumhuriyet mitinglerinde kürsüden yapılan konuşmalardaki içine kapanık, hafif militarist hava çok rahatsız ediciydi.'

Bu değerlendirme, Türkiye'de kimi konularda ciddi endişeleri olduğunu, mesela Anadolu'daki kimi şehirlerdeki içki yasağından son derece rahatsız olduğunu açıkça söyleyen deneyimli bir uzmana ait.

Kendisiyle AB'ye posta koyan kimi 'kanaat önderleri' arasındaki farkı anlatırken kullandığı üslup da dikkat çekici: 'Ben kaygılarımı bir dille anlatmak zorundayım ve bu dilin de demokratik bir dil olması lazım. Yani bunu bir demokrasi çerçevesine oturtmam lazım.'

Bu, AB'ye üstü örtülü biçimde savaş açanlarla bu reform sürecini destekleyen, bu sürecin Türkiye'nin yararına olduğuna inanan kesim arasındaki temel fark.

Bugün gelinen noktada büyük sermaye ve medyanın bir bölümü, bu süreci soğutmak, Türkiye ile AB arasına mesafe koymak çabasında.
Demokratik süreç öncelikli dertleri değil.

Kendi endişeleri, korkuları uğruna demokrasiyi feda etmekten çekinmiyorlar, hala demokratik sürecin kazaya uğramasını içten içe destekliyorlar.
Ancak AB'den kopmuş bir Türkiye'nin nerelere savrulacağı konusunda bir fikir beyanında bulunmuyorlar.

Türkiye'nin Kuzey Irak'taki terör yuvalarına yaptığı harekatlar bugün tüm dünyada anlayışla karşılanıyor çünkü Türkiye bir yandan terörle silahlı mücadelesini sürdürürken, bir yandan da demokratik sistem içinde bu meseleye çözüm arıyor.

Demokratik sistemi kazaya uğramış, bölgenin sorunlarına siyasi, kültürel, ekonomik çözümleri bu sistem içinde aramayan bir Türkiye'ye dünya tepkisini hayal bile etmiyorlar.

1 Mayıs ve Nevruz olayları, demokratik sürecin tartışmaya açıldığı bir Türkiye'nin tablosunu gözler önüne serdi.

Tercih bizim. Ya Avrupa değerlerini kabul edip bu yolda mücadele edeceğiz ya da üçüncü sınıf bir ülke olmaya evet diyeceğiz.

SABAH

Haber Ara